Kalp Hırsızı - Kitap kapağı

Kalp Hırsızı

Ashley Constantine

Bölüm 5

Evin içinde bir gürültü yankılandı. "Şş! Kahretsin, Andy! Biraz daha sessiz olamaz mısın?" Odamın duvarları arasından boğuk bir ses duydum.

Mutfaktaki sandalyenin devrilerek fayans kaplı mutfak zeminine çarpma sesi beni sarsarak uyandırmıştı. Çekmecedeki çatal bıçakların takırtısı, birinin tencere ve tavaları karıştırması, yanımdaki adamın ritmik nefes alışına rağmen uykuya dalmamı sinir bozucu bir şekilde zorlaştırıyordu.

Dairenin içinde yüksek sesli bir inilti yankılandı ve ardından ayak sesleri kapıma doğru ilerlemeye başladı. Gözümü bile açmaya çalışmadan Wes'e daha da sokuldum.

Ayak sesleri kapımın hemen önünde durdu, ardından bir telefon sesi ve bir kıkırdama duyuldu. Bunun Andy olduğunu biliyordum.

Odama dalarak, "Al, bana bir şeyler hazırlayabilir misin? Ah, merhaba!" dedi.

Gözlerimi zor zar açabiliyordum. Sanki gözlerimi uhuyla birbirlerine yapıştırmışlardı. Kapımda duran, akşamdan kalma ve bitkin olduğu her hâlinden belli olan kıza odaklanmaya çalıştım.

Kaşlarını imalı bir şekilde oynatarak bize bakarken ona utangaç bir şekilde, "Selam," dedim.

Ben Andy'yi izlemeye devam ederken Wes yanımda kıpırdanmaya başladı. Andy kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Üzerinde pembe pijama şortu ve üzerinde soluk bir yazıyla "Yastığımı aldım, yatmaya gidiyorum" yazan lacivert rengi, bol bir tişört vardı.

Ağırlığını sol bacağına vermiş, kalçasını dışarıya çıkarmıştı. Yüzünde ukala bir ifade vardı. Wes'in uyandığını hissedebiliyordum. Gözlerini açtığında ona baktım.

Bakışlarımı yakaladı ve gülümseyerek beni alnımdan öptü. "Hey, tatlım," diye mırıldandığı sırada Andy boğazını temizledi.

"Hayatta olmaz Wes! Kadınımı çalamazsın," dedi Andy bize sırıtarak. Wes onun sırıtışına kocaman bir sırıtışla karşılık verdi.

"O zaman sen de bize katıl Andy," diye takılırken ona göz kırptı. İkimizi de güldürmüştü.

"Çok beklersin dostum," dedi Andy başını bize doğru sallayarak. "Ama yalan söylemeyeceğim, şu anda ikiniz de çok rahat görünüyorsunuz... Çok cazip bir teklifti." Bize göz kırptıktan sonra kapıdan çıkıp gitti.

Kapıyı ardına kadar açık bırakarak mutfağa döndükten sonra tekrar bana seslendi. "Al, bana özel çırpılmış yumurtandan ve pastırmandan yapabilir misin? Lütfen? Açlıktan ölüyorum!"

Dudaklarımdan küçük bir kıkırdama kaçtı. "Evet, tabii. Bana sadece birkaç dakika ver," diye cevap verdim gözlerimi devirerek. Bakışlarımı kapıdan ayırdım ve bana bakan Wes'e döndüm. Gözleri gözlerimdeydi.

Tam bir çift gibi davranıyorduk. Buna hazır değildim. Tekrar bir ilişkinin içine dalmak istemiyordum.

Sakin ol kızım! Seni yalnız bırakmamak için geceyi burada geçirdi. Sakin ol! İç sesimi susturmaya çalışırken kendimi azarladım.

Tanrım, sabahları çok seksi oluyor. Dağınık saçları nasıl da harika görünüyor. Tamam, Al, ona bakmayı kes. Hemen şimdi!

"Şey… Kahvaltıya kalmak ister misin? Çok güzel çırpılmış yumurta ve domuz pastırması yaparım, akşamdan kalmalığa iyi gelir," diye teklif ettim.

Bana gülümseyerek kıkırdadı, göğsünden gelen hafif titreşim göğsümde yankılanıyordu.

"Elbette, Alex. Akşamdan kalma değilim ama bir şeyler yiyebilirim. Ama bana bir iyilik yapar mısın?"

"Evet, tabii. Nedir o?"

"Bir dahaki sefere açlıktan ölürsem gelip beni hayata döndürür müsün?" diye sordu bana sırıtarak.

Sırıtışına karşılık verirken başımı salladım. Wes ardından ekledi. "Ama seksi bir hemşire kıyafetiyle gelmelisin," diye alay ederken yanağımı ve dudaklarımı öptü.

Andy mutfaktan, "Yiyişmeyi kesin çocuklar! Tanrım," diye bağırdığında kızararak başımı öne eğdim. Wes çenesini başıma dayadı ve beni kendine doğru çekti.

"Hadi, Andy geri gelip bizi yataktan sürüklemeden önce kalkalım," dedi. İkimiz de üzerimizdeki yorganı attık ve bacaklarımızı yatağın kenarından sarkıttık.

Komodinin üzerinde duran telefonumu almak için ayağa kalkmadan önce ayak parmaklarımı oynattım. Saate baktığımda Knox'tan gelen on dört cevapsız aramayı, ondan ve Drew'dan gelen sayısız mesajı fark ettim. Yüksek sesle iç geçirdiğimde Wes'in dikkatini çekmiştim.

"Her şey yolunda mı?" diye sordu, kolunu omzuma dolayarak.

"Evet," dedim cılız bir sesle. Karın kaslarına bakmaktan kendimi alamıyordum. Lanet olsun, bununla yattım. Şey, öyle değil ama ne demek istediğimi anladınız.

Andy portakal suyunu yudumlarken portakal suyu boğazına kaçtı. Görüş alanına Wes'in gövdesi girerken gözleri genişlemişti.

"Lanet olsun Wes! Bu kadar kaslı olduğunu bilseydim yatakta size katılırdım!" diye haykırdı ve Wes'in karın kaslarına bakarken dudaklarını yaladı.

"Vay canına!" diye fısıldadı kendi kendine. Ocağa gitmek için yanından geçerken bile onu duymuştum.

"İstersen onlara dokunabilirsin Andy. Isırmazlar," diye dalga geçti Wes. Bu sözleri yüksek sesle gülmeme neden olmuştu. Onlara döndüğümde Wes'i bacaklarıma bakarken yakaladım. Gözleri benimkilerle buluşmak için yukarıya fırlarken bana göz kırptı.

Gözlerimi devirerek pastırmayı ve yumurtaları çıkarmak için buzdolabına doğru yürüdüm. Ocağı yaktıktan sonra küçük bir tencereye su doldurdum.

Üstteki dolabı açıp yumurtaları çırpmak için kullandığım cam kâseye uzanmaya çalıştım ama kâse ulaşamayacağım bir yerdeydi. Kendimi tezgâhın üzerine kaldırmaya çalışırken, sırtımda bir el hissettim. Başka bir el benimkinin yanından geçerek kolaylıkla kâseyi kaptı.

Arkamı döndüğümde Wes'in yanımda durduğunu gördüm. Yüzünde paha biçilemez bir gülümseme vardı.

"Teşekkürler Wes," dedim ve dolabı kapatıp Wes’in başından beri bizi izleyen Andy'nin yanındaki sandalyeye doğru ilerleyişini izledim.

Andy’nin otuz iki diş sırıttığını bildiğim için onunla göz teması kurmuyordum.

Bir kâseye altı yumurta kırarken, göz ucuyla fokurdamaya başlayan suya baktım. Bileğim sabit bir ritimle hareket ederken yumurtaları çırpmaya başladım.

"Güzel bilek hareketi Al," diye dalga geçti Andy tünediği sandalyenin üzerinden. Dudaklarında bir gülümseme vardı. Kâseyi sudan yükselen buharın üzerine koymadan önce şakacı bir şekilde ona orta parmağımı kaldırdım.

Biber, tuz ve tereyağını alıp yumurtaya ekledim, bir yandan da pastırmayı tavada cızırdamaya bıraktım. Pastırmalar pişerken o sırada üç tabağı tezgâhın üzerine dizdim. "Tost ister misiniz?"

Aynı anda başlarını salladılar. Hızlıca iki ekmek dilimini tost makinesine atıp bir çift daha eklemeden önce ekmeklerin kızarmasını bekledim.

Kâsenin kenarına yapışmasın diye yumurtaları karıştırdıktan sonra Andy’yle Wes'e kahvaltılarını servis ettim. Andy çatal bıçakları alıp masayı hazırlamak için inisiyatifi ele almıştı.

Wes buzdolabından sütle portakal suyunu çıkarmak için yanımdan geçerken, "Demek sen de bir ev tanrıçasısın, yapamayacağın bir şey var mı?" diye fısıldadı.

"Hayır, aslında oldukça mükemmelim," diye şaka yaptığımda Wes usulca kıkırdamıştı.

"Kesinlikle katılıyorum," dedikten sonra sözlerini kıçıma sert bir şaplak atarak noktaladı. "Kahretsin, bunu yapmamalıydım. Çıkan ses..." derken cümlesi yarıda kaldı. Beklemediği bir anda yumruk yemiş gibi görünüyordu.

"Cidden flört numaralarını geliştirmişsin. Şu anda yepyeni bir seviyede," diye takıldığımda omuz silkip tezgâha yaslandı. Üzerinde tişört yoktu. Gözlerimi vücudunda gezdirmemek çok zordu.

"Evet, aletimin inmesini beklemeliyim ama sen böyle giyinince zor oluyor," dedi gözleri vücudumda gezinirken. "Gerçi arkasında Knox'un adının yazması biraz itici. Belki sana arkasında benim adımın yazdığı formalardan alabilirim."

Gözlerimi devirip başımı salladım ve pastırmayı tavadan alıp tabağa koydum. Tabağı Andy'ye verip çırpılmış yumurtaları aldıktan sonra Wes'i masaya doğru ittim ve oturmalarını söyledim.

Andy'yle Wes'in ara sıra takdir dolu homurdanmaları eşliğinde huzurla kahvaltımızı ediyorduk. Sanırım yemeklerim hiç de fena değildi. Bunu düşünürken dudaklarımda bir gülümseme belirmişti.

"Bu hayatımda tattığım en iyi çırpılmış yumurta!" Wes gözlerini kapatıp zevkle başını arkaya eğerek haykırdı. "İnsanın ağzında eriyor. Bu nasıl oluyor?"

Coşkusu karşısında güldüm.

Andy, "Bunları yerken orgazm oluyorum," diye eklediğinde utançtan yüzümü ellerime gömdüm.

Doyana kadar yemeye devam ederken ortamı tekrar derin bir sessizlik kaplamıştı.

"Pekâlâ, dün gece siz ikinizin arasında ne olduğunu anlatacak mısınız? Yoksa burada oturup aynı yatakta uyuduğunuzu ve birbirinizle hararetli bir şekilde seviştiğinizi görmezden mi geleceğiz?" Andy tek kaşını kaldırarak bana baktı.

Bakışları Wes ile benim aramda gidip geliyordu ama ben göz teması kurmaktan kaçınıyordum.

Birkaç dakika sonra sonunda Wes konuşarak beni bu işkenceden kurtardı. "Bunu görmezden geleceğiz," diye sırıtırken son lokmasını da ağzına attı.

Andy, "Ah, siz ikiniz hiç eğlenceli değilsiniz!" deyip sandalyesine çökerken sessizce kıkırdadım. Başımı kaldırdığımda Wes'in bana baktığını gördüm. Dudaklarını Bir şey değil der gibi oynatırken hafifçe gülümsüyordu.

Kahvaltımızı ettikten sonra masayı kaldırıp tabakları bulaşık makinesine yerleştirdim. Omzumun üzerinden Wes'in masayı sildiğini görebiliyordum. Beni ona bakarken yakalayınca bana göz kırptı. Ardından bakışlarımı hızla bulaşıklara çevirdim.

Boğazını temizlediğini duyduğumda tekrar ona baktım. Başını Andy'ye doğru sallayarak bana Savannah konusunu hatırlattı. Ona Şükran Günü'nü sormam gerektiğini unutmuştum.

"Hey, Andy?"

"Efendim?" Sabahtan beri elindeki telefonundan başını kaldırmıyordu.

"Şükran Günü için eve mi gideceksin?"

"Hayır, burada kalıp ödevlerimi yapmayı planlıyorum. Neden ki?"

"Benimle Savannah'ya gelmek ister misin? Drew'un gelmesi gerekiyordu ama... Biliyorsun...'' Konuşmayı kestiğimde bakışlarımla buluşmak için başını telefondan kaldırdı.

"Bilmiyorum Al. Ailecek zaman geçireceksiniz. Sizi rahatsız etmek istemem…"

“Hayır, hayır, etmezsin. Annem seni davet etmek için bu sabah erkenden beni aradı. Seninle tanışmayı çok istediğini söyledi. Eğer istersen oradayken sana ödevlerinde yardımcı olabilirim. Ayrıca, Drew erken dönmek için bir uçak bileti ayırtmıştı. Ben de iki gün daha kalıp sonra geri dönecektim. Yani eğer ödevlerini bitirmek için geri dönmek istersen, erkenden dönebilirsin." Teklifimi kabul edeceğini umuyordum.

"Gerçekten mi? Ailenle tanışmayı çok isterim! Ve evet, ödevlerime yardım edebilirsin. Derslerimiz aynı olmasa bile buna ihtiyacım olacak. Üstelik ücretsiz! Ücretsiz, değil mi?" dedi kıkırdayarak.

"Süper! Anneme geleceğini söyleyeceğim. Çarşamba gecesi uçuyoruz. Sabah erkenden orada oluruz. Eric ya da Kyle bizi havaalanından alacak. Ve evet, ücretsiz. Sadece biniş kartındaki ismi değiştirmem gerekiyor," dedim kocaman sırıtarak.

"Kyle derken abinden mi bahsediyorsun?" diye sırıttı.

"Evet, abim Kyle," dedim ben de ona sırıtarak. Ne demek istediğini biliyordum. Bence birlikte çok tatlı olurlardı. Tabii yaa! Onları bir araya getirmeye çalışacaktım.

Wes odama doğru ilerlerken konuşmamıza gülüyordu.

Bir önceki geceden kalan pantolonunu ve tişörtünü giyerken, "Hanımlar, sizi seviyorum ama gitmek zorundayım," dedi. Yeniden ortaya çıkarken tişörtünü aşağıya çekti.

Şakacı bir şekilde göz kırparken yüzünü işaret etti. Alay ederek, "Gözlerim burada Alex," dedi.

"Ben de sana aynı şeyi söyleyebilirim," diye karşılık verdim, onun şakacı sesini taklit ederek.

Yanıma gelip beni sıcak bir şekilde kucakladı ve alnıma nazikçe bir öpücük kondurdu. "Sonra konuşuruz tatlım! Hoşça kal Andy," diye seslendi omzunun üzerinden başka bir şeye dalmış olan Andy'ye.

Kapının kapanmasıyla birlikte bir kıkırdama duydum. Arkamı döndüğümde Andy'yi kollarını kavuşturmuş, yüzünde alaycı bir gülümsemeyle orada dururken buldum. "Hızlısın..."

Gözlerimi devirerek oturma odasına doğru ilerledim. "Bunun öyle bir şey olmadığını biliyorsun. Lisede fena şekilde Wes'e âşıktım. Onu öpmek çok tuhaftı ama gerçekten çok iyi öpüşüyor, gerçekten çok iyi!"

"Üstelik eğlenceliydi. O da benim gibi düşünüyor Andy, her şey yolunda! Ama Savannah'ya gittiğimizde bunu abilerime söyleyemezsin. Onu hadım ederler. Kimse böyle bir şey olsun istemez!"

"Sanırım Wes’in sana karşı her zaman bir ilgisi vardı bebeğim. Sadece senin bundan haberin yoktu! Ama Drew'u unutmana sevindim. Dürüst olmak gerekirse, kaçamak da olsa çok daha iyisini hak ediyorsun."

"Bekâr olmanın tadını çıkar! Ben öyle yapıyorum," dedikten sonra dikkatini tekrar televizyona çevirdi.

"Ben biraz uzanacağım. Bu akşam yemeğe çıkmak ister misin? Ben ısmarlıyorum!" dedikten sonra ona bir selam çaktım ve ardından odama çekildim.

Kendimi sırtüstü yatağa yattığımda elimdeki telefon titremeye başladı. Telefonu kaldırıp yüzüme yaklaştırdım. Wes'ti.

Neler oluyor?

Bunun üzerine telefonumu yatağımın üzerine fırlattım ve orada öylece yatıp tavana baktım. Nefesime odaklandığımda, Drew’dan ayrıldıktan bu yana ilk kez yalnız kaldığımı fark ettim.

Bekârım.

Bekârım.

Artık hayatımda Drew'un olmadığını düşünmek kalbimi acıtıyordu. Her ne kadar bu benim kararım olsa da acaba doğru kararı mı verdim diye düşünmeden edemiyordum.

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladığında gözlerimi kapatıp ağladım. Buna ihtiyacım vardı. Kendimi değersiz hissediyordum. Beni aldatmasını engellemek için ne yapabilirdim? Neyi yanlış yapmıştım?

Yatakta kötü müydüm? Yeterince onun yanında olamamış mıydım? Çirkin miydim, şişman mıydım, kendimi mi salmıştım? Benim sorunum neydi? Bunu bana neden yapmıştı?

Ağlamam daha da şiddetlenirken içime dolan duygular beni bunaltıyordu. Yatakta yüzüstü döndüm ve hıçkırıklarımı bastırmak için kafamı yastığa gömdüm. Andy'nin sesimi duyup odaya girmesini istemiyordum.

Sadece yalnız kalıp her şeyi akışına bırakmak istiyordum. Drew'la olan ilişkimi bitirmeli miydim? Bu soru sürekli kafamın içinde dönüp duruyordu.

Yanımda bir uğultu sesi duyduğumda kimin aradığını görmek için başımı kaldırdım. İti an çomağı hazırla derler.

Gerçekten konuşmak istediğim son kişiydi. Aramayı meşgule atmak için yandaki düğmeye bastım ve sonrasında telefonumu kapattım. Kendime acımakla meşgulken sadece huzur ve sessizlik istiyordum.

Bundan nefret ediyordum. Hem de her anından.

Ayrılıklar bu hayattaki en kötü şeydi. Kendimi bir daha bu duruma sokmayacaktım. Yapamazdım.

Gözyaşlarım gittikçe hızlanıyordu. Havlumu alıp duş almak için banyoya doğru yöneldim. Şu anda buna çok ihtiyacım vardı.

Telefonumu su geçirmez hoparlörüme bağladım ve birkaç ayrılık şarkısı açtım. Biliyorum, zavallı biriydim ama ayrılıklar kolay değildi. İçimdeki çirkin sulu gözü ortaya çıkarıyorlardı.

Duştayken kendimi her zaman daha iyi hissediyordum. Duştayken istediğiniz kadar ağlayabilirdiniz. Kimse ağladığınız için sizi yargılamazdı. Su gözyaşlarınıza karışır, yüzünüzden ve vücudunuzdan akıp giderdi.

Duşta yıkılarak kelimenin tam anlamıyla yere oturdum. Deli gibi ağlıyordum. Çok sayıda tekila içip tamamen sarhoş olmayı düşünüyordum.

Ama bunun kötü bir fikir olduğunu biliyordum. Ayağa kalktım ve banyodan çıkıp havluma sarılmadan önce birkaç dakika daha sıcak suyun vücudumdan akmasına izin verdim.

Aynadaki buharı elimle sildikten sonra kendime baktım.

"Benim sorunum ne? Neyi yanlış yaptım?" diye sordum kendime yüksek sesle.

Üzerime temiz kıyafetlerimi giydikten sonra saçlarımdaki suyu sıktım. Banyodan çıktığımda Andy'yi yatağımda otururken bulmuştum. Bana baktıktan sonra yanıma koşarak kollarını etrafıma doladı. Ağladığımı duymuştu. Öyle olmalıydı.

"İyi olacaksın. Her şey daha güzel olacak. Söz veriyorum öyle olacak," diye mırıldanırken yavaşça sırtımı okşadı. Beni kendine yaklaştırarak, "Söz veriyorum," dedi.

İç çekerek kollarımı ona doladım ve rahatlatıcı sarılışına karşılık verdim. Birlikte iyi ve kötü zamanların üstesinden gelmiştik. Andy benim kardeşim gibiydi.

"Sadece sen ve ben bir kız gecesi yapabiliriz. Abur cubur yiyip dışarıdan sipariş veririz? Hannah'yı arayabiliriz? Ona söyledin mi?" diye sordu geri çekilerek.

Hayır anlamında başımı salladım. Gerçekten de onunla konuşmaya ihtiyacım vardı. Hannah benim diğer en iyi arkadaşımdı. Hâlâ New York’ta yaşıyor, New York Üniversitesi’ne gidiyordu.

"Hadi, Hannah'yla birlikte kız gecesi yapalım, film izleyelim! Dağıtmaya ihtiyacım var."

Gözlerimden akan yaşlara rağmen gülümsedim. "Ah tatlım, doğru. Dağıtmaya ihtiyacın var! Aradığın kişi benim."

Beni tekrar kucakladı ve oturma odasına gidip bu gece izleyeceğimiz filmleri seçene kadar birkaç dakika daha bana sarıldı.

"Hannah'yı aramak için dizüstü bilgisayarımı getireyim! Onu çok özledim!" dediğimde Andy başını sallarken filmlere göz atmaya devam etti. Odamdan dizüstü bilgisayarımı alıp bilgisayarı oturma odasındaki orta sehpanın üzerine koyduktan sonra FaceTime’dan Hannah'yı aradım.

"Heeeeyyyyy kaltaaak!"

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok