Vahşi - Kitap kapağı

Vahşi

Kristen Mullings

Yaramaz Kız 🌶️🌶️

Sage

Deri kemerini dişlerimle çözdüm. Pantolonun altında hiçbir şey yoktu. Direkt sikiyle yüz yüze gelmiştim. Keskin karın kasları, kasıklarına doğru o "V" şeklinden aşağıya doğru devam ediyordu. Yüzümü kaslı bacaklarına değdirmeden edemedim.

Azgın erkek.

Kokusunu içime çektim... Ter ve tıraş sonrası losyonu. Kafamın arkasından tutarak yüzümü henüz tam kütlesine ulaşmamış devasa aletine bastırdı. Siki nefesimle senkronize bir şekilde inip çıkmaya başlamıştı ve seğiriyordu.

Toplarını alnıma sürttüm. Parmaklarımı başımın arkasından çekip sert poposunu sıkmamak için yapabileceğim tek şey buydu.

Tam bir işkenceydi…

Ellerimle yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki.

"Taşaklarımı em," diye emretti.

Evet, efendim. İşe koyuldum. Toplarını ağzımda hissetmek, taşaklarında yuvarlanmak bana Asya restoranlarında pipetle emdiğiniz boba toplarını hatırlatmıştı.

Boba topları kivi büyüklüğünde değildi tabii.

Gözleri beni cesaretlendirdi. Kuralları daha sık çiğnemem gerekebilir.~ Siki daha da sertleşiyordu. Elini saçlarıma kaydırdı ve sonra saçlarımı elleriyle toplayıp gergin bir şekilde çekiştirdi.

Sikinin tamamını boğazıma sığdırmaya çalışmıştım. Bu büyük bir hataydı. Boğazımı tıkadı, az kalsın boğuluyordum.

Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Ronnie'yi uyandırıp uyandırmadığımı görmek için ona baktım. Hayır. Sikini ağzımdan çıkararak, "Merak etme, ~kätzchen,~ bunun üzerinde çalışabiliriz," dedi.

"Üzgünüm," diye cevap verdim, kendimi toparladıktan sonra.

"Şimdi, dilini çıkar."

Dediğini yaptım ama kendime olan güvenimi kaybediyordum. Daha önce hiç koca bir siki ağzıma alamadığım olmamıştı.

Şu kafadan çık, Sage. Buna takılmadı bile. Sen de takılmamalısın.

Kendimi amatör gibi hissetmiştim ama iyi tarafından bakmaya çalıştım. En azından Roman ona verdiğim güç yetkisine saygı duyuyordu. Utangaçlığımdan sıyrılarak aklımı başıma topladım.

Sikinin başını dilime dokundurduktan sonra sikini ağzıma kaydırdı. İlk birkaç santim içeri girip çıkarken dudaklarımla dişlerimi kapattım.

"Başını biraz eğ."

Dediğini yaptım ve hafifçe emmeye başladım.

"İşte böyle," dedi onaylayarak.

Onu boşaltma arzum yoğunlaşmıştı. Omuzlarım yanmaya başladı. Hemen hemen birlikte olduğum diğer tüm erkekler şimdiye kadar boşalmanın eşiğinde olurdu.

Roman muhtemelen yaklaşmıyordu bile çünkü sikinin hepsini ağzıma alamıyordum. Ve hilelerimin çoğunu ellerim olmadan yapamazdım.

Boşal.

Boşal.

Hadi Roman. Boşal.

Boşalmasını beklemekle işim bitmişti. Emir veren kişiden kontrolü ele geçirerek, şu ana kadar nelerden hoşlandığına dair edindiğim bilgilere dayanarak ona sataşacaktım, böylece rahatlayıp gösterinin tadını çıkarabilirdi.

Zonklayan sikinin başından başlayarak dudaklarımı etrafına sardım ve sonra kafamı uzun, bükümlü darbelerle boğazıma itebildiğim kadar itmeye başladım.

Hızımı arttırdıkça, vücudum sallanmaya başlamıştı, belli ki o da bunu fark etmişti. Gömleğimin düğmelerini açarak göğüslerimi ortaya çıkardı. Tam o anda sadece cennet olarak tanımlanabilecek bir şeyin damlasını tattım. Açgözlülükle hızımı ve emmemi arttırırken kendini geri çekti.

"Sakin ol. Yavaşla. Diş yok."

Yavaşlamak zorunda değildim çünkü birlikte hareket etme şeklimizden tempoyu sevdiğini anlayabiliyordum. Sakinleşmem ve tekniğime odaklanmam gerekiyordu. Tekrar tekrar, başımla gidip gelirken sikini boğazımda doğru aşağı yukarı kaydırdım.

Nefesi kesildi. "Beni boşaltacaksın."

Sulanan gözlerimle onu cesaretlendirdim. Boğazını açık tut, Sage. Sakın durma.

"Ah, Gott!" ~Bunun anlamının, Ah, aman Tanrım, olduğundan oldukça emindim.~

"Boşalıyorum!"

Roman tiz bir hırıltı çıkarmıştı. Spermleri ağzıma akıp dilimi yıkıyordu. Gözlerim zevkten kaydı, yüz kaslarım gevşedi ve tat alma duyuma tamamen teslim oldum.

Spermlerinin tadı tatlıydı ve beklediğim gibi yoğun değildi, acısız sütlü bir yapısı vardı. Daha önce tattığım tüm erkeklerden daha lezzetliydi. Roman'ın suyu ağzımı o kadar iyi dolduruyordu ki dökülmeye başlamadan önce neredeyse yutmayı unutuyordum. Sanki açlıktan ölüyormuşum gibi, yumruklarımı sıktım ve spermlerini yuttum.

Yemek borumdan bir ilaç bombası gibi iniyordu ve hücrelerime enerji veriyordu. Roman ağzıma boşalmaya devam etti ve bir damlasını bile ziyan etmedim.

***

Ertesi sabah abartılı bir kahvaltıdan sonra Roman'ın arabasına atladık ve yola koyulduk. Nereye gittiğimizi sorduğumda, bunun bir sürpriz olduğunu söylemişti.

"Bir ipucu alabilir miyim?" diye sordum.

"Eğer uslu durursan," diye cevap verdi, bu cevap ensemdeki tüyleri diken etmişti.

Roman'ın beni kasıp kavuran bir kasırga olduğunu hissettim. Seks ve şiddetle olan bağlantısı merakımı fazlasıyla uyandırıyordu. Wong'a hükmetme şekli. Yönetimi ele geçirme şekli. Bana olan seksi ama şeytani bakışları.

Dün gece bana yaptırdığı şeyler. Kendimi hiç bu kadar aşağılanmış ama aynı zamanda da özel hissetmemiştim.

Ama anlayamadığım şey beni neden istediğiydi. Sadece beni. Belki de birçok kıza kendini özel hissettirmişti ve ben de geçici bir hevesten başka bir şey değildim. Roman ateşli zengin kızlardan biriyle olabilirdi.

Yolda mahsur kalmış, iri göğüslü, süper seksi bir erkek avcısının yanından geçtik.

"Kahretsin," dedim ağzımdan kaçmıştı.

"Ne oldu?" diye endişeyle sordu.

"Onu görmemiş gibi davranmana gerek yok."

"Kimi görmemiş gibi?"

Gözlerindeki bakıştan doğruyu söylediğini anlamıştım. Ama nedense bu konunun üzerinde inatla uzattım.

"İri göğüslü, erkek avcısını. Hadi ama, o kadar kendine güvensiz biri değilim."

"Bana ne görüp görmediğimi söyleme."

"Pekala," diye kabul ettim. Aynada makyajımı kontrol etmek için güneşliği aşağıya indirdim ve aynada istenmeyen bir düşman gördüm, yeşil gözlü canavar. Namı diğer kıskançlık.

Genetiğim konusunda şanslıydım ama daha fazlasını alamadığım için hep üzülürdüm. Annemin büyük göğüsleri vardı ve bu gençken beni bir tür komplekse sokmuştu. Genelde insanlardan nefret eden biri değildim ama arada sırada - olağanüstü bir güzelliğin karşısında - kendime olan güvenimi kaybediyordum.

Kendimi kaybedip savunmaya geçerek aptalca şeyler söylemiştim. Elimi Roman'ın elinin üzerine koydum ve nazikçe elimi sıktı.

"Tut mir leid," dedim aceleyle öğrenmeye karar verdiğim Almancamı Roman’a göstererek. "Özür dilerim," demekti.

"Kein problem" dedi, gözlerinde bir gurur parıltısıyla beni affederek. "Ama '~tut mir leid~' değil, '~je suis désolé~' demelisin."

"Neden?" diye sordum, kafam karışmıştı.

"Çünkü gittiğimiz yerde öyle diyorlar."

NE?

Bunun Fransızca olduğundan oldukça eminim.

Cidden ülkeyi terk etmek üzere miyiz?

"Hangi cehenneme gittiğimizi söyleyecek misin?" diye sordum. "Pasaportum ne olacak?"

"Alınması için her şeyi ayarladım. Ve buna bayılacağını söyleyebilirim."

Vay canına. Normal hayatımdan alınarak aşkın dilinin konuşulduğu yabancı bir ülkeye götürülüyordum. Rüyadaysam uyanmak istemiyorum.

Yüzünde çantasında ne sattığını bilen bir satıcının ifadesiyle Roman bana döndü.

"Sage?"

"Evet, Roman?"

"Seni kaçırabilir miyim?"

"Kaçırmak mı?" dedim, gülerek. "Tanrım. Senin bu aksiyon filmi saçmalıklarıyla derdin ne? Wong'u dövmek. Beni kaçırmak. Seks yaparken şiddet fantezin falan da var mı?"

Şaka olsun diye sormuştum ama Roman'ın söyledikleri beni biraz ürpertti.

"Bazen," diye cevapladı. "Zamanı geldiğinde."

Tamam, oha. Şu ana kadar böyle bir ihtimalin olduğunu düşünmüştüm zaten. Ama şimdi konusu açıldığına göre, merak ediyordum...

"Yani... Ne tür bir fantezi? Baskın mısın? Sadist mi?"

"Nadiren böyle şeyler yaparım, basit şeyler, kätzchen."

Aramızda geçen hiçbir şey basit değildi. Neden şimdi ürkmüştüm ki?

"Şöyle söyleyeyim," diye devam etti Roman, gözleri parlıyordu. "Benimle olmak hayal edebileceğin en iyi işkence olacak."

Gülümsedim, tatmin olmuştum. "Evet, Roman."

"Evet, ne?"

"Evet, beni kaçırabilirsin. Ama bir şartla. Çok uzun süre kalmayacağız. Ronnie'nin düğününü planlamasına yardım etmem gerekiyor."

"Tabii ki. Bu sadece bir tatil. Ama seni çok uzun süre yalnız bırakamam kätzchen, yoksa başkalarını tanıyıp onları yatağına alırsın."

Aslında bu bir hakaretti ama beni biraz bile rahatsız etmemişti. Sonuçta, Roman muhtemelen haklıydı. Onaylı bir çük bağımlısıydım. Neyse ki, Roman'ın fantezileri benim bağımlılığıma fazlasıyla yeterli olurdu.

Havaalanına doğru giderken, yeni olaylar hakkında bilgi vermem gereken biri olduğunu hatırlayarak telefonumu çıkardım.

SageKemerlerinizi bağlayın.
RonnieTanrım. Bu sefer ne oldu?
SageBeni havalı bir ülkeye kaçırıyor.
Ronnie😲 NEEE?
Ronnie🤩🤩🤩 Lanet olsun, kızım.
SageAma küçük bir sorun var...
SageDüğün planlamasının çoğunu kaçıracağım.
Ronnie🤬
Ronnie😔
RonnieBuna değse iyi olur.
SageSanırım öyle. Yani. Umarım.
SageTanrı aşkına, sen benim nedimemsin! Düğünüme yetiş!
RonnieSadece 3 ay kaldı!!!!!
SageSöz veriyorum.
RonniePatronla ilgilen ve bana bir şeyler getir!
Sage😘

Kız arkadaşımla mesajlaştığımda üstümden ağır bir yük kalkmış gibi hissettim. Merak beni öldürüyordu. Pek çok ülkede Fransızca konuşuluyordu. Afrika'dan İsviçre'ye herhangi bir yere gidiyor olabilirdik.

Otobana çıkarken valizim bile olmadığını fark ettim. Ne giyecektim ki?

"Bekle," dedim. "Seninle geliyorum, Roman. Ama daha seksi görünmem gerek. Geri dönüp kıyafetlerimi alsak iyi olur."

Roman sadece cevap olarak güldü.

"Komik olan ne?"

"İndiğimizde çalışanlarım seninle mükemmel bir şekilde ilgilenecek."

"Çalışanların mı?"

"Kıyafetler. Ayakkabılar. Saç. Makyaj," dedi Roman, sıkılmış görünüyordu. "İşler. Her şey halledildi. Sen hayal et... Onlar da gerçekleştirsin, kätzchen."

"Dikkat et," dedim göz kırparak. "Oldukça yaratıcı olabilirim."

Güvenlikten geçtikten sonra sanki ülkenin başkanı ya da onun gibi biriymişiz gibi servis aracı bizi aldı ve piste götürdü.

Yanından geçeceğimizi sandığım, merdivenlerine kırmızı halı serilmiş özel bir jetin önünde durduk.

Rüya mı görüyorum?

Özel bir jete binmek üzereydim. Hayatımda daha önce hiç özel bir jeti bu kadar yakından görmemiştim. Araç bizi kırmızı halıya doğru yanaştırdı ve Roman inmeme yardım etti.

"Kapıdan kapıya servis," dedi.

"Ah, özel jet! Bu harika çünkü birinci sınıf çok can sıkıcı olabiliyor. Tüm o can sıkıcı ~insanlar~."

"Tam bir komedyensin, değil mi kätzchen?"

Eğlenmiş görünüyordu. Ama yine de çok merak ediyordum.

"Ne diyebilirim ki?" dedim. "Gergin olduğumda şaka yaparım. Daha önce hiç bu kadar havalı bir şeyle uçmamıştım. Şu an gerçekten çıldırıyorum. Neden normal uçakla uçmuyoruz? Birinci sınıfa karşı bir şeyin mi var?"

"Peki, madem nedenini bilmek istiyorsun..." Roman geriye uzanıp eline siyah bir el çantası aldı. "Yanımda getirdiğim şeylerle normal bir uçağa binmeme izin verilmezdi."

Hayal gücüm çılgınca şeyler düşünürken ağzım açık kalmıştı.

Kendimi neyin içine bulaştırdım ben?

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok