Raven Wimberley
DAMIEN
Masada oturmuş, biramı yudumlarken o kızı düşünüyordum. Gerçekten özel biriydi. Onda çok tanıdık gelen bir şey vardı ama ne olduğunu bir türlü çıkaramıyordum. Onu tekrar görmeye can atıyordum ama nasıl bulacağımı bilmiyordum.
Sonra, arabalarla uğraştığını söylediğini hatırlayıp kasabadaki tamirhanelerden birinde çalışıp çalışmadığını araştırmaya karar verdim. İnternetten tamirhanelerin listesini buldum. Sekiz tane vardı.
İlk iki yerde onu tanıyan yoktu ama üçüncü aramada biraz bilgi almayı başardım.
“Ruby’yi mi arıyorsun? Sanırım Big Stan’de çalışıyor. Bir de orayı dene.”
“Çok teşekkür ederim,” diyerek telefonu kapatıp Big Stan’i aradım. Telefon açıldığında onun sesini duydum. “Big Stan’in Araba Tamirhanesi. Ben Ruby. Size nasıl yardımcı olabilirim?”
Onu bulduğumda ne diyeceğimi hiç düşünmemiştim. “Ruby? Kitapçıdaki güzel Ruby mi?”
Bir sessizlik oldu.
“Lütfen kapatma! Seni bulabilmek için tam dört tamirhaneyi aradım.”
Birkaç saniye sonra konuştu: “Nasıl yardımcı olabilirim? Yanınızda gördüğüm adamın araba tamiri konusunda başka bir derse daha mı ihtiyacı var?”
Ciddi ses tonu çok seksiydi. Gülerek, “Onun adına özür dilemek istedim. Dozzer bazen düşünmeden konuşur. Kabalık etti,” diye cevapladım.
“Teşekkür ederim ama ben böyle şeylere alışkınım.”
Zorbalık gördüğü düşüncesi çok canımı sıktı. Ben ne diyeceğimi düşünürken o tekrar konuştu: “Aradığınız dördüncü tamirhane olduğunu söylemiştiniz. Bir şeye mi ihtiyacınız var? Elimde yoksa sipariş edebilirim.”
Tam o sırada birkaç arkadaşım ellerinde bir futbol topuyla odaya dalınca biraz uzaklaştım. Bu görüşme kötü giderse benimle dalga geçeceklerini biliyordum.
“Şey...” dedim, gülerek ve ne dersem ezik gibi görünmem diye düşünerek. “Öncelikle, lütfen beni sapık falan zannetme ama seni beğendim ve bir ara dışarı çıkabilir miyiz diye soracaktım.”
Arkamdaki gürültü arttı. Arkadaşım Jasmine’in ve diğerlerinin topu Porter’dan kaptığını gördüm.
“Ver ona, bebeğim!” diye bağırıyordu Jake.
Jasmine, Jake tarafından gıdıklanırken kahkahalar atıyordu. Ne kendimi ne de Ruby’yi duyabiliyordum. Hemen telefonu kulağımdan uzaklaştırıp, “Şş! Susun be!” diyerek telefonu işaret ettim. Hemen sustular.
Telefonu kulağıma yaklaştırdım. Tam özür dileyecektim ki Ruby konuştu: “Bak, böyle oyunlar için fazla büyük değil misin? Arkadaşın terbiyesizlik etti diye sen de etmek zorunda değilsin. İlgilenmiyorum.”
Ben ne dediğini kavrayamadan telefonu suratıma kapattı. Oyunlar mı? Ne oyunları? Kanepede oturan arkadaşlarıma bakarken Ruby ile konuşmamızı düşünüyordum.
“Hay anasını,” diye mırıldandım. Ona çıkma teklif ettiğimde dalga geçtiğimi sanmış olmalıydı, özellikle de Jake o sırada saçma sapan bağırdığı için. “Hayır, hayır, hayır...”
Robby masaya oturup bana baktı. “Bir sorun mu var?”
Ona dikkatle baktım. Robby burada büyümüştü ve muhtemelen Ruby ile yaşıttı.
“Sana çok kısa bir şey soracağım,” dedim, biramı içerken.
“Tabii, buyur.”
“Bu kasabada araba tamir etmeyi bilen ve adı Ruby olan kaç kadın var?”
Biraz temkinli bir biçimde, “Neden soruyorsun?” dedi. Duruşuna ve bakışlarına bakılırsa kimden bahsettiğimi anlamıştı.
“Merak etme, ona zarar vermek gibi bir niyetim yok. Kitapçıda tanıştık ve onu daha yakından tanımak istiyorum. Ayrıca Dozzer’ın davranışı için özür dilemek istiyorum.”
Dozzer’ı dövmeye hazırlanır gibi, “Ne yaptı anasını satayım?” diye sordu.
“Her zamanki gibi kaba saba davrandı. Ayrıca, Ruby bir yerde tanıdık geliyor ama çıkaramıyorum.”
Robby bana telefonundan ailesinin bir resmini gösterince, “Bunun senin ailenle ne ilgisi var?” diye sordum.
“Onlar değil, arkalarındaki resme bak.” Resmi büyüterek bir kızla çekildikleri bir fotoğrafa odaklandı. Fotoğrafta ikisi de ya ergenliğin sonlarında ya da yirmili yaşların başındaydı. İkisi de çamur içindeydi. Kızın elinde bir futbol topu vardı.
“Bu, benim küçük Ruby’m. Ailem onun ailesiyle çok yakındır. Birlikte büyüdük. Ama yıllardır ne görüştük ne konuştuk.”
“Neden?” Şimdi iyice meraklanmıştım.
“Aslında bir sebebi yok. Ben üniversiteye gittim, o da ailesine bakmak için burada kaldı. Sonra motosiklet kulübüne katıldım ve...” deyip yüzüme baktı. “Hayat işte… Bırak onu ziyaret etmeyi arayıp hâlini hatırını sorma fırsatı bile bulamadım.” Üzgün bakışlarını yere indirdi, bu kıza çok değer verdiği belliydi.
“Aranızda bir şey mi vardı? Ondan bahsederken üzülmüş gibisin.”
“Hayır, hiç öyle bir şey olmadı. O, benim kız kardeşim gibiydi, en iyi arkadaşımdı. Birbirimiz için kaç kez kavgaya girdik bir bilsen. Liseye kadar ufak tefek olduğumdan o, her zaman beni korurdu. Sonra lisede, insanlar ona kilosu yüzünden zorbalık etmeye başlayınca çok incindi.”
Robby devam etmeden önce kirli sakalını sıvazladı. “Yani, hep iri yapılı bir kız olduğu için insanlar hep bir şeyler söylerdi ama o, pek etkilenmezdi. Ama nedense birinci sınıfta bir şeyler değişti. Benimleyken hâlâ aynı Ruby olsa da okulda benden uzak duruyordu. İnsanlar ona daha da kötü lakaplar takıyor, onunla uğraşıyorlardı ama o, karşılık vermiyordu. İşte o zaman ben onu korumaya başladım.”
Ruby’nin yaşadıklarını düşününce içim burkuldu. Onu güzel bulduğuma inanmamasına şaşmamalıydı. Hayatı boyunca öyle kötü şeyler duyduktan sonra, elbette bana inanmazdı.
“Üzüldüm, kardeşim. Gerçi kitapçıda arabalardan bahsederken ya da aradığım kitabı nerede bulacağımı söylerken kendinden emin görünüyordu.”
“Evet, Ruby böyledir işte. Zekâsı konusunda çok kendinden emindir ama görünüşü konusunda hiç değil. Sanırım bu, zekâsını daha rahat kanıtlayabilmesinden kaynaklanıyor. Hayatımız boyunca kendini, ailelerimizin gördüğü gibi görmesini sağlamaya çalıştım. Gerçekten güzel bir kız! Ama hiçbir zaman buna inanmadı. İltifat da kabul etmez.”
İkimize birer bira daha açtıktan sonra, eskiden neler yaptıkları ya da konuştukları hakkında birçok hikâye anlattı Robby.
İlk başta ona karşı romantik duyguları olduğundan ya da Ruby’nin ona karşı duyguları olduğundan endişelensem de onu dinledikçe Ruby’yi sadece bir kız kardeş ya da kuzen gibi sevdiğini fark ettim.
“Dur, ailemi arayıp nerede yaşadığını öğreneyim, hemen dönerim,” deyip ailesini aramaya gitti.
Biramı yudumlarken Ruby’yi düşünmeye devam ettim. Liseye başladığında neden her şey değişmişti? Neden Robby’den uzak durmaya başlamıştı?
Bu soruları ona soramazdım, özellikle de beni tanımak istemiyorsa.
Robby odaya dönerken, “Geldim, dostum,” dedi. “Annemin dediğine göre, büyüdüğü evde yaşıyormuş. Ailesi başka yere taşınmış ama o kalmış. Hatta babasının dükkânını devralmış. Akşam annemlere yemeğe gidiyormuş ve biz de davetliyiz.”
“Teşekkürler. Bu iyiliğini unutmayacağım.”
“Onu üzme yeter. Çünkü onu herhangi bir şekilde üzdüğünü duyarsam kulüpteki rütbene bakmam, seni mahvederim.”
Ellerimi kaldırarak, “Ona zarar vermek gibi bir niyetim yok,” dedim. Sert sözlerine kızmıyordum. Aksine sözleri, ona olan saygımı artırıyordu. Hayatındaki kadınlara ne kadar değer verdiğini gösteriyordu. Sanırım ben de onun gibiydim.