Yasadışı faaliyetlerde bulunduğundan şüphelenilen yerel bir motosiklet kulübüne gizli görevle giden Vanessa, kendini hiç beklemediği cesur ve karmaşık bir dünyanın içinde bulur. Görevi açıktır: Güven kazanmak, kanıt toplamak ve rapor vermek. Ancak bu sıkı sıkıya bağlı, kaotik grubun bir parçası haline geldikçe gerçek bulanıklaşmaya başlar ve sadakati sarsılır. Görevi ve çelik gibi gri gözleri olan huysuz bir devin manyetik çekim gücü arasında kalan Vanessa, imkânsız bir ikilemle karşı karşıyadır. Etrafındaki herkesin sırları varken ve ihanet kaçınılmazken, Vanessa gerçeğin bedelini ödemeye değip değmeyeceğine veya kalbinin onu farklı bir yola sürükleyip sürüklemeyeceğine karar vermelidir.
VANESSA
Kapüşonumu iyice çekip sokağı dikkatle süzdüm. Ortalık sakin görünüyor. Son kez arkama bakıp başımı öne eğerek, elimdeki poşetle karakola doğru hızlı adımlarla yürüdüm.
Karakola geleli epey olmuştu. Resepsiyonda Mary'yi görünce yüzüm aydınlandı. Beni fark edince bilgisayarından başını kaldırıp hemen ayağa kalktı, yanıma gelip bana sarıldı.
“Seni görmek çok güzel! Nasıl gidiyor?” diye sordu. Çantamdan bir kap çıkardım.
“Yavaş sayılır. Toplantı vakti geldi. Al bakalım, tarçınlı çörekler! Sıcak sıcak olsun diye bu sabah yaptım.” Kabı uzattığımda yüzü sıcacık bir gülümsemeyle aydınlandı. Tarçınlı çörekleri çok sevdiğini biliyordum.
Yanından ayrılırken, “Harikasın! İyi şanslar,” dedi.
Binanın arkasında yer alan bölümüme doğru aceleyle ilerlemeye başladım. Erkek sesleri duyuyordum. Sesleri takip ederek toplantı odasına ulaştım.
Ekibimiz sivil polislerden oluşuyordu. Genelde gizli davalarda çalışıyorduk. Jack Hall bize liderlik ediyordu. O günlerde birkaç görevimiz vardı ama içlerinde en önemlisi benim görevimdi, yani yerel motosiklet kulübü Kızıl Şeytanlar’a sızmak…
İçeri girdiğimde biri, “Vanessa! Ah, elinde yiyeceklerle gelmene bayılıyorum,” dedi. Gülerek başımı salladıktan sonra hamur işlerini masaya bıraktım.
“Ben de seni özledim, Mick,” dediğimde bana sıkıca sarıldı.
Mick ortağımdı. Jack'le birlikte en sık konuştuğum kişilerden biriydi. Kızıl Şeytanlar davasında ofisten çalışıyor, aynı anda başka polis işleriyle de ilgileniyordu.
İri yarı bir adamdı, aslında daha ziyade göbekliydi. Karısı Alice benim tatlılarımı pek sevmiyordu. Söylediğine göre her hafta Mick'e daha büyük beden kıyafetler almak zorunda kalıyormuş. Onun kendini tutamaması benim suçum muydu?
Jack odanın öbür ucundan, “Yine meşgulmüş!” diye seslendi.
Jack Hall patronumuzdu. Onu iyi bir arkadaş olarak görüyordum. Elli beş yaşında olmasına rağmen aramızda hâlâ otuzlarındaymış gibi dolaşıyordu.
Kahvelerimizi aldık, getirdiğim atıştırmalıklarla masaya oturduk. Bu toplantı sadece motosiklet kulübüyle ilgili olduğundan küçük bir grup sayılırdık.
“Pekâlâ, Kızıl Şeytanlar ile ilgili görev,” diyen Jack duraksayıp notlarına bakarken alnını ovuşturdu.
Brady araya girip, “Nasıl gidiyor o baş belaları ile, Nessie?” diye sordu. İnsanlara kötü lakaplar takmayı seven bir iş arkadaşımdı.
Ona ters bir bakış attığım an ellerini kaldırıp masum numarası yapmaya başladı.
“Her şey sakin,” dedim. “Fazla sakin. Ne kadardır oradayım? Dört ay oldu mu? Hâlâ rapor edilecek bir şey yok.”
“Morgan'a, başkan Hammer'ın karısına yaklaşmayı başardım. Geçenlerde bana kulübün eskiden tam olarak yasal olmayan işler yaptığını söyledi. Ama Hammer babasından görevi devraldığından beri her şey temiz ve kurallara uygunmuş.”
Sandalyeme yaslandım.
Yanımda oturmakta olan Jack belli belirsiz homurdanıp başını salladı. Alnını ovuşturmaya devam ediyor, oldukça sinirli görünüyordu.
“Orada kötü bir şey olmadığına beni inandıramazsın,” diyerek kaşlarını çattı. “Aldığım bilgiler illegal işler döndüğü yönünde.”
Omuz silktim. “O bilgileri nereden aldığını hiç söylemedin Jack. Ama şunu söyleyeyim: Şimdiye kadar her şey sakindi. Navy'ye yaklaşıyorum, belki ondan işe yarar bir şeyler alabilirim. Başkan Yardımcısı Steel'in küçük kardeşi, birbirleriyle konuştuklarını düşünüyorum.”
Jack ve Brady başlarını salladılar ama Mick bana düşünceli bir şekilde baktı.
“Başkan yardımcısına yaklaşmaya çalış,” dedi. “Kardeşinden daha uzun süredir kulüpte, değil mi?”
Başımı salladım. Steel'e yaklaşmak mı? Düşüncesi bile tüylerimi diken diken ediyordu. O gri gözleri...
Onunla tanıştığım günü hatırladım. Gülümsemeyen yüzüyle iri yarı, kaslı bir adamdı. Mutfak işi için benimle görüşme yapıyorlardı. Başkan yardımcısı o gün bana bir böcekmişim gibi bakmıştı.
Kararlarını beklerken ofis dışında, başkana benim iş için uygun olmadığımı söylediğini duydum.
“Çalışandan çok Şeytanlar kızlarına benziyor,” demişti. “Bütün adamlar onunla yatmak isteyecek. Patates soyabileceğinden dahi şüpheliyim.”
Şimdi ne zaman beni görse hoşlanmadığı bir şey görmüş gibi yüzünü başka tarafa çeviriyordu.
“Üzgünüm Mick,” dedim. “Olmaz. Navy'yi okumak kolay, o neşeli bir tip. Başkan yardımcısı olan ağabeyine gelince… O bambaşka biri. Bana karşı tamamen kapalı, üstelik çok mesafeli. Onunla konuşmak hiç kolay değil.”
Bazen başkan yardımcısının, kulübe söylediklerimle, sunduğum gerekçelerle aslında ilgilenmediğimi anlayabildiğini düşünüyordum. Etrafında bulunmaktan çekinirdim. Kolay kolay güvenmeyen bir tipe benziyordu, şüpheci biriydi.
“Bu adamla daha çok uğraşman gerekiyor gibi görünüyor, Vanessa,” dedi Brady. “Her erkeğin belirli şeylere zaafı vardır. Nelerden hoşlandığını bulmaya çalış. Belki çekiciliğini kullanıp sana ısınmasını sağlayabilirsin.” Önerisine sırıtıp gözlerimi devirdim.
“Bilgi almak için seks silahını kullanmayacağım Brady. O tür şeyleri sana bırakıyorum,” diyerek ters ters ona baktım. O yine ellerini kaldırıp masum numarası yapmaya başladı.
“En azından Ink’in Dövme Dükkânı'nın kurallara uyduğu görünüyor,” dedi Mick. Brady'nin can sıkıcı davranışından konuyu ustalıkla değiştirmeyi başarmıştı. “Orada bir şey bulacağımızı sanmıyorum. Vergi belgelerinden bazılarını inceledim, her şey yolunda görünüyor. Ayrıca, gelen müşteriler de bir dövme dükkânı için normal görünüyor.”
Mick'e minnettarlıkla baktım. Fark edip bana hızlıca göz kırptı.
“Pekâlâ, katkın için teşekkürler Mick,” dedi Jack. “Bu davada biraz ilerleme görmem gerekiyor, o yüzden daha derine inmeye çalışmanı öneriyorum Vanessa. Ne öğrenebilirsen öğren. Eminim orada gizli saklı bir şeyler vardır.”
Başımı sallayarak onayladım. Eğer bulunacak bir şey varsa, bulurdum. Uyuşturucu satıcılarından nefret ediyordum. Görev başındayken uyuşturucudan ölen çok fazla insan görmüştüm.
Birkaç küçük konuyu daha konuşup toplantıyı bitirdik. Brady ve Jack odadan çıktılar. Mick bir tarçınlı çörek daha alırken başımı salladım.
Ağzı dolu olmasına rağmen, “Ne var?” diye sordu. Gülmeden edemedim.
“Biliyorsun, böyle yemeye devam edersen Alice'ten yine azar işiteceğim.”
Gözlerini devirdi. Nazikçe gülümseyerek, “Alice bu kadar endişelenmeyi bırakmalı,” dedi. Ağzı hâlâ doluydu. “Sadece bir iki kere yeni pantolon almak zorunda kaldı. Yine de bunlar aramızda kalsın.”
Gülerek başımı salladım. Sonra duraksayıp, “Jack son zamanlarda çok mu meşguldü?” diye sordum.
Bana baktı, şaşırdığı belliydi. “Jack her zaman meşgul değil mi? Adam neredeyse burada yaşıyor.”
Başımı salladım. “Haklısın ama yorgun görünüyordu. Sürekli başını ovuşturduğu da dikkatimi çekti. Sanki başı ağrıyor gibiydi.”
Mick düşünceli bir tavırla pencereden dışarı baktı. “Bu dava Jack'i çok yoruyor sanırım,” diye fikrini bildirdi. “Sürekli bundan bahsediyor. İşe yaramasını istiyor. Ayrıca, sanırım oğluyla yine sorun yaşıyor.”
Bu mantıklı bir açıklamaydı. Jack'in oğlu yetişkin bir adam olmasına karşın hâlâ babasını endişelendirmeyi başarıyordu. Bazen karakola gelirdi. Birlikte Jack'in ofisinde bir süre kaldıktan sonra genç adam öfkeyle çıkıp giderdi.
“Evet! Jack böyle devam ederse stresten hasta olacak. Kulüpte bulunacak bir şey olduğunu gerçekten sanmıyorum ama varsa bulmak için elimden geleni yapacağım.” Kalkmak için hazırlanmaya başladım.
Mick, “Dikkatli ol Vanessa. Sağ salim geri döndüğünü görmek istiyorum,” dedi.