Nicole Riddley
PENNY
Kalbim acıyordu.
Fiziksel olarak acıyordu.
Fiziksel olarak midem bulanıyordu.
Göğsümü tutarak sol kanattaki odama kadar sendeleyerek ilerledim.
Ne kadar uzun bir yürüyüş haline gelmişti.
Boğazımda safra yükselirken ağzımı kapattım. Odama ulaşır ulaşmaz ebeveyn banyosuna koşup midemde ne var ne yoksa kustum.
Sonra serin fayans zemine uzanıp uyuşmuş bir halde tavana baktım. Göğsüm fena halde ağrıyordu. Demek ki kalp kırıklığı tam da böyle bir şeydi.
Yatak odasındaki sahne aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Birbirine karışmış çarşaflarla çıplak bedenler. Coşkudan atılan çığlıklar. Onun buz mavisi yoğun gözleri.
Birkaç kez daha kusunca, içimde hiçbir şey kalmadığından kuru şekilde kusmaya başladım.
Ağzımı çalkaladıktan sonra ışıldayan sert zemine tekrar uzandım. Sadece burada uzanıp ölmek istesem de böyle bir seçeneğim olmadığını biliyordum.
Titreyen ellerimle havayolu şirketini arayıp eve gitmek için rezervasyon yaptırdım. En erken uçuş yarın sabah erken saatlerdeydi. Mümkün olsaydı eve bu gece dönerdim.
Bunun üzerine getirdiğim her şeyi gelişigüzel şekilde çantama attım. Geri dönmeyeceğimi biliyordum. Birinin kapımı çaldıktan sonra kapıyı açtığını duydum.
Genesis odama girer girmez, "Aman Tanrım, Penny. Haberini aldım! Bunu nasıl yapar?” diye bağırdı. Çok sinirliydi.
Ne? Ne olduğunu biliyor muydu? Başka kim biliyordu? Ah, ne kadar utanç verici bir durumdu!
"Ne göt herif ama!” diye devam etti. “Sen onun erasthaisisin! Neden o Polina denen kadını işaretlemek istesin?”
“Tüm duyduğun bu mu?” diye sordum.
"Ha? Neden? Bilmem gereken başka bir şey mi var?” Aniden söylenmeyi bıraktı. Büyük ele gözleri genişlerken benim için öfkeyle parlıyordu.
"Hayır, hayır... Sadece bilmem gereken başka bir şey olduğunu düşündüm... Bilirsin…”
Bir saniyeliğine gözlerini kısıp bana şüpheyle baktıktan sonra, bu kendi başına gelmiş gibi söylenmeye devam etti.
"Tüylü terlikler aşkına! Şu erkekler! Yemin ederim. Ahhh! Çok aptallar!" diye haykırdı.
"İstersen, onun muhteşem kafasına 'kazara' bir şey düşürüp aklını başına getirmeye gönüllü olabilirim." "Kazara" derken parmaklarıyla havada tırnak işareti yaptı.
"Kafasına gerçekten sert, büyük ve ağır bir şey bırakabilirim.” Kusursuz yüzü öfkeden tamamen kızarmış haldeydi.
"Hayır, Genesis. Lütfen yapma. Sadece eve gitmek istiyorum. Utanç verici bir olay istemiyorum,” diye yalvardım.
Bana bakarken gözlerindeki tüm ateş söndü. Buradaki insanlar arasında beni şu an en iyi anlayacak kişinin Genesis olduğunu biliyordum. O daha kötü reddedilmeler yaşamıştı.
"Seninle geri döneceğim," diye teklif etti.
"Hayır, tek başıma dönebilirim. Yarın sabah erkenden gidiyorum. Ben... Ben bir süre yalnız kalmak istiyorum," dedim.
Eşinden uzun süre ayrı kalmaktan memnun olmayacağını biliyordum. Ona sorunlarımla daha fazla külfet olmak istemiyordum.
Kaldı ki uzun zamandır benimle uğraşıyordu. Bana üç yıllık sonsuz bir destek sunmuştu.
Dolgun dudakları, daha fazlasını söylememek için kendini tutmaya çalışıyormuş gibi sert bir çizgi haline geldi. Sonunda boyun eğercesine başını salladı. Bunun benim savaşım olduğunu biliyordu.
Acı çekmem gerektiğini biliyordu.
Bana sarılmaması için dua ediyordum. Sarılırsa kollarında bebek misali ağlayacağıma emindim.
"Bana ihtiyacın olursa beni nerede bulacağını biliyorsun." Başıma bir öpücük kondurduktan sonra odamdan sessizce çıktı.
Kapıyı arkasından kapattığı anda, valizimin fermuarını çekip büyük pencerenin önüne oturmak için bir sandalye çektim.
Sabahları bu pencereden görünen manzaraya bayılıyordum. Gün doğumuyla aşağıdaki vadiyi görebiliyordum.
Her şeyi artık daha net görebiliyordum. O beni istemiyordu. Hiçbir zaman istemedi. Sadece ona baş belası oldum.
Bunca yıl boyunca tek düşünebildiğim onun muhteşem yüzüydü. Vücudu, gözleri, dudakları ve saçları... Bu arada, vücudundan bahsetmiş miydim?
Bunca yıldır istemediği ilgimle uğraşmak onun için çok yorucu olmalıydı.
Üç yıl boyunca.
Ne kadar zavallıydım! Ne kadar utanç vericiydi. Ben bir aptaldım! Aptal Penny! Aptal, saf Penny!
Buraya kadardı. Debelenmekten yorulmuştum. Benden bu kadardı. Artık biz diye bir şey yoktu. Belki yakında eşimi bulurdum. Bunların hepsi bir gün geride kalırdı.
Bütün gece uyumayıp pencereden dışarı baktım. Uyuşmuş hissetsem de acının vuracağını biliyordum.
Sabah olduğunda duş alıp sabah rutinimi yapmak için kalktım. Düşünmüyordum. Tam olarak otomatik pilotta hareket ediyordum.
Banyodan çıktığımda yatağın yanında, servis arabasının üzerinde beni bekleyen kahvaltıyı gördüm. Genesis yine her şeyi düşünüyordu. Bu sabah kimseyi görmek istemeyeceğimi biliyor olmalıydı.
Paslanmaz çelikten yapılmış parlak kapağı açtığımda, altında dumanı tüten sıcak bir Rus kahvaltısı buldum. Bunlar favorilerim olsa da bu sabah iştahım kaçmış haldeydi.
Zar zor birkaç lokma alıp, yine birkaç yudum sade kahveyle boğazımı ıslattım. Bu kadardı.
Dışarıda siyah bir Rolls-Royce beni havaalanına götürmek için bekliyordu. Şoför kapıyı açıp valizimi aldı.
Arabaya bindiğimde Genesis'in arabada olduğunu gördüm. Üzerinde sade ama şık tasarım bir elbise vardı. Bir lycan prensesi gibi görünüyordu.
Havaalanına kadar tek kelime etmeden el ele tutuştuk. Yolculuk boyunca beni saran bir sakinlik hissettim.
Genesis'in içimdeki sakinlik hissini yaymak için, lycan gücünü kullandığını biliyordum.
İki cüsseli koruma eşliğinde, benimle havaalanından geçerek özel salona doğru yürüdü.
"Constantine nerede?" Kendim için üzülmek yerine başka bir şey düşünmeye çalışarak sordum.
Başını iki adama doğru eğerek, "Ona en iyi arkadaşımla biraz yalnız kalmaya ihtiyacım olduğunu söyledim. Gördüğün gibi, güvenlik için yanımızda iri yarı birkaç adamımız olmadığı sürece bunu kabul etmedi," dedi.
Adamlardan biri, “Sizi duyabiliyorum prenses,” diye mırıldandı. Genesis yalnızca gözlerini devirdi. Nereden bakıldığına bağlı olarak, onlarla çoktan arkadaş ya da düşman olmuştu.
Tipik Genesis.
Çaktırmadan, "Her yerdeler," diye fısıldadı.
Uçuş çağrısı geçtiğinde beni kollarına çekerken, “Ne zaman ihtiyacın olursa beni ara,” dedi. “Senin için her şeyi yapacağımı biliyordum.”
Kapalı göz kapaklarımın altından yaşlar süzülüyordu. Onu bırakırken sadece başımı salladım.
Onun sakinleştirici varlığı uzaklaştığında, uçağa biner binmez ağlamaya başladım.
Genesis'in biletimi ekonomiden birinci bölüme değiştirmesi isabet olmuştu, ki ilk rezervasyonu ben yaptırmıştım.
Kendi özel kapalı oturma alanımda olduğumdan, çirkin ağlayışlarımla yanımdakileri rahatsız etmeyecektim. Sheremetyevo Uluslararası Havaalanı’ndan O’Hare Uluslararası Havaalanı’na kadar tüm yolculuk boyunca ağlamaya devam ettim.
Birinci sınıfta uçtuğum için gelen gurme yemeklerle lüks kitler umurumda bile değildi.
Hostes bana yalnızca bir kez bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sorduktan sonra yolculuğun kalanında bana ilişmediğine göre, berbat görünüyor olmalıydım.
İçimden, üzüntümü bastırmak için bir şişe Rémy Martin ya da Johnnie Walker sipariş etmek geliyordu ama eve sarhoş dönmenin iyi bir fikir olduğunu sanmıyordum.
Persephone Aspen Ruiz, AĞLAMAYI KES VE KENDİNİ REZİL ETMEYİ BIRAK.
Peki… Tamam, şimdi son bir kez hüngür hüngür ağlayacaktım. Son işim bitecekti.
Gerçekten, kelimenin tam anlamıyla bitecekti.
Uykuya dalana kadar ağladım.
Uyanıp ağlamaya devam ettim.
Aptal Penny.
***
Bir hafta olmuştu.
Acı içindeydim.
Onun lycanı, kurdum Juno’yu sahiplendi mi bilmiyordum ama o öpüşmeden sonra bir şeyler kesinlikle farklı hissettirmeye başladı. Genesis bana bir lycan, bir kurdu sahiplendiğinde bunun diğer lycanlara uzak durmaları niteliğinde bir uyarı olduğunu söylemişti.
Diğer kurt adamlar bunu hissedemezdi. Bu olsa da gelecekteki eşimle çiftleşmemi engellemeyecekti.
İki hafta geçmişti.
Hâlâ acı çekiyordum.
Rusya'dan döndüğümden beri odamda oturup duvara bakmaktan başka bir şey yapmamıştım. Günlerin geçiş algısını yitirmiştim. Ailem benim için endişeleniyordu.
Onları rahatlatmak için, onlara sahte gülücükler atıp istedikleri şeyleri söylüyordum.
Genesis neredeyse her gün arayıp mesaj atıyordu. Bana yakında California’daki bir üniversiteye başlamak için geri döneceklerini söyledi.
Darius'tan hiç bahsetmedi. Ben de hiç sormadım. O kadını işaretlemiş olabilirdi. Şimdiye kadar çiftleşmiş olabilirlerdi.
Aptal Penny! Neden umursuyordum? Umurumda olmamalıydı. Umursamayacaktım.
İşaretlenmeyle çiftleşme ömür boyu sürerdi. İnsan evliliğinde olduğunu gibi boşanma yoktu. Bana bir eş istemediğini söylemişti ama onu eşi yapıyordu. Demek ki beni eşi olarak istemiyordu.
Aptal Penny. Bunu bilmem gerekirdi. ~Aptal, saf Penny.~
Şu anda ikisi de çok mutlu olmalıydı. Darius ile o kadın Polina. O kadından nefret ediyordum. O heriften nefret ediyordum. İkisinden de nefret ediyordum. İkisine birlikte güzel bir hayat…
DİLEMİYORDUM!
Onlara birlikte uzun ve sefil bir yaşam diliyordum. Bir çimento kamyonunun onları çarparak öldürmesini diliyordum.
Köpek balığı istilasına uğramış suya düşüp çiğ çiğ yenmelerini diliyordum.
Patates kızartmaları bitince açlıktan ölmelerini diliyordum… Patates kızartması en sevdiğim yiyecek olduğundan, bundan daha kötü bir şey düşünemiyordum.
İkisinin de cehenneme gitmesini diliyordum. Onlar için mümkün olabilecek her türlü korkunç senaryoyu hayal ederken ara sıra kıkırdıyordum. Sanırım çıldırıyordum. Keşke bu kadar acımasaydı.
Reese ile River beni bugün zorla dışarı çıkardı. Reese ile nehir kıyısındaki çimlere uzandım.
River, neredeyse dizlerine kadar suyun içinde duran iki yaşındaki çocukları Piper'a göz kulak oluyordu. Bu küçük korkusuz kız, ailesini çok tedirgin ediyordu.
Reese, Rusya'daki o son gecede gerçekte ne olduğunu biliyordu. Bunu ona anlatırken, ondan özellikle Genesis'e ya da başkasına anlatmamasını istedim.
"Neden Genesis'e bundan bahsedemiyoruz?" diye tekrar sordu. Birbirimizden bir şeyler saklamak doğru gelmiyordu.
"Meseleyi büyütmek istemiyorum, Reese. Genesis'in nasıl olduğunu biliyorsun... Ninja Maymun DNA'sına falan sahip olduğuna inanıyor. Bunun kokusunu bir alırsa ne yapacağını Tanrı bilir."
"Ne yapacağını biliyorum. Onun aptal kıçına bir maymun Ninja gibi saldıracak! O da bunu kesinlikle hak ediyor!”
O bunu söyler söylemez ikimiz de sessizleştik. Sonra birden ikimiz de kahkahayı patlattık. Tanrım, o geceden beri ilk kez gülüyordum.
River'ın Piper'ı sudan çıkarmaya çalışmasını seyrettik. Altın rengi bukleleri güneşte parlıyordu. River onun tulumunun bacaklarını katlamaya çalışsa da Piper bunu istemiyordu.
Ayağıyla ona su sıçrattıktan sonra ayak bileği derinliğindeki suda bezli poposunun üzerine düştü. Yuvarlanıp suyun içinde yüzüstü yatıp yüzüyormuş gibi yapmaya başladı.
Tombul küçük bir kaplumbağaya benziyordu. River pes etti. Sırılsıklam olmuştu.
İkimiz de onun maskaralıklarına gülümsedik. Ebeveynlik River ile Reese'e yakışıyordu.
Genesis'i düşünerek, "O kaltağı özlüyorum," diye fısıldadım. Çimlerin üzerine uzanıp huzurla süzülen bulutları seyrettim. Gökyüzü masmaviydi. Bana onun gözlerini anımsatıyordu. Aptal Penny.
Reese iç geçirerek, "Evet, ben de," dedi.
Hayat neden bu kadar karmaşık olmak zorundaydı?
"Hey! Yakında eşinle tanışabilirsin." Reese gülümseyerek bana baktı. "Bu harika olacak. O göt herifi unutacaksın."
"Ya eşim beni istemezse?" Ya yeterince iyi değilsem ne olacaktı?
Reese bana aklımı yitirmişim gibi bakıyordu.
"Kimsin sen?" diye haykırdı. "Kimsin sen ve en iyi arkadaşım Penny'ye ne yaptın?"
Gözlerimi devirip gökyüzüne bakmaya devam ettik. İkimiz de bir süre sessiz kaldık.
Sonunda, "Değişmişsin," dedi. "Benim tanıdığım Penny kendine güvenir. Arsız ve güçlüdür.”
Ve eğlenceli, diye içimden ekledim.
Evime dönüp odamdaki aynada kendime baktım. İri koyu kahverengi gözlerim şişmiş görünüyordu.
Kilo vermiştim. Bu sağlıklı değildi. Son iki haftadır yemeyi ihmal ediyordum. Halbuki yemek benim ilk aşkımdı. Sağlıklı beslenip tekrar koşmaya başlamalıydım.
Darius'a olan bu sağlıksız takıntımdan kurtulmalıydım.
Değişikliğe ihtiyacım vardı. Bir erkeğe duyduğum bu özlem benim için hiç iyi değildi. Belki de Darius’a duyduğum özlem beni zayıf birine dönüştürüyordu. Belki hayatımda bir erkek olmadan da yaşayabilirdim. Belki domuzlar da uçmaya başlardı.
Ben, Penny Ruiz, her zaman bir erkek düşkünüydüm. Üç yıldır da Darius düşkünüydüm. Ama artık değildim. Bunu değiştirmek için çok çalışacaktım.
Kurt adamlar insanlar gibi değildi. Yalnız bir kurt adam sürü için iyi değildi. Bir kurt ne kadar uzun süre yalnız kalırsa, deliliğe o kadar yaklaşırdı. Önünde sonunda kurdunu kaybederdi.
En azından öyle diyorlardı. Belki yanıldıklarını kanıtlayabilirdim. Sonunda delirsem de kim bilebilirdi? Zaten halihazırda bir çatlaktım. Aptal sosyal beklentilere bel bağlamayacaktım.
Siyah uzun saçlarım artık belime değiyordu. Saçlarımı eskiden kısa kullanırdım.
Bir yıl önce saraydaki akşam yemeği sırasında, yanında oturan bir kadın onunla flört ederken Darius’a saçlarını nasıl bulduğunu sormuştu. O da çok beğendiğini söylemişti.
Kadınlarda o tarz saçları sevdiğini eklemişti. Kadının çok güzel uzun sarı saçları vardı. O gece odama çıkıp kısa küt saç kesimime baktım.
Saç rengimi değiştirmezdim ama o andan itibaren saçlarımı uzatmaya karar vermiştim. Şimdi düşününce, bunu muhtemelen sırf o zamanlar saçlarım kısa olduğu için söylemişti.
Şimdi, bir yıl sonra, saçlarım uzundu. Kısayken düz olsa da uzadıkça dalgalı oluyordu. Saçlarıma bakıyordum. Tekrar kestirsem mi diye düşünüyordum.
Genesis ile Serena saçlarım uzunken egzotik göründüğümü söylüyordu. Ben de saçlarımı uzun seviyordum. Sırf onun yüzünden neden kestirecektim? Uzun sevdiğim için böyle bırakacaktım.
Bunun artık, onun neyi sevip sevmediğiyle bir ilgisi yoktu.
Evet! Bundan sonra neyi, kiminle istersem yapacaktım. İnsan ya da kurt adam fark etmezdi. İstersem faerylerle ya da vampirlerle olurdum.
İstersem bir eski bir yangın musluğuyla sevişirdim… Ki bunu istemiyordum. Iyy! Tamam bir noktada sınır çizilmeliydi.
Ben bu kararıma, Bay Pisliği Unutup Terk Etme Operasyonu adını verdim.
Tabii dile kolaydı. Hâlâ iştahım geri gelmemişti ve her gün evde otururken, sevişebileceğim tüm bu insanları, kurt adamların, faeleri veya vampirleri nereden bulacaktım?
Burada oturup Bay Pisliği düşünerek hiçbir yere varamazdım.
Kafamda bir ampul yanınca yastığımın üzerinden telefonumu kaptım.
Genesis'i aradım. Üniversite için onlara katılacağımı söyleyecektim. Geç olduğunu biliyordum ama muhtemelen beni okula sokmak için yalnızca kraliyet lycanları torpil yapabilirdi.
Arkadaşlık kartımı bu şekilde kullanmaktan hiç utanmadım. Bay Pisliğin orada olmayacağından emindim.
Hattın diğer tarafından gelen çığlık ve delicesine gülme sesine bakılırsa Genesis haber karşısında kendinden geçmiş durumdaydı. Tanrım! Bu sürtüğü seviyordum.
Üniversiteye gidiyordum! İşte bu kadardı!