İlk Işıkta Aşk - Kitap kapağı

İlk Işıkta Aşk

Wen

Bafi

Cami

“Şunu bir anlayayım. İki kez gördüğün seksi bir adam seninle flört ediyordu ve sen hiçbir şey yapmadın mı? Hiç mi?” diye sordu Hugh. Bu dokuzuncu kez tekrarlayışıydı.

Dondurma kutusuna kaşığımı gömerken, “Evet, Hugh, kendimi iki kez aptal durumuna düşürdüm ve hayır, flört etmiyordu. Ne yapsaydım?” diye sordum.

Şu anda oturma odasında kıvrılmış, How I Met Your Mother ~dizisinin tekrarlarını izliyorduk. Hugh'a Nick’le (ya da en iyi arkadaşımın ısrarla söylemeyi tercih ettiği şekilde “seksi adamla”) başımdan geçenleri anlatıyordum.

Kaşlarını imalı bir şekilde kaldırarak, “Bilmem. Bafileseydin?” dedi.

Kızgınlıkla, “Senin bu bafi kelimesiyle derdin ne?” diye sordum.

“Ay, pardon, çiftleşme dememi mi tercih edersin? ~Cinsî münasebet~? Yoksa ~aga nigi~ mi~?” diye alay etti.

“Aman Tanrım, dur! Anladım, tamam mı? Seksle ilgili geniş kelime dağarcığına şaşırmalı mıyım yoksa korkmalı mıyım bilmiyorum,” deyip kaşlarımı kaldırdım.

“Ben bir erkek dergisinde çalışıyorum, unutma. Bu konuyla ilgili pek çok kelime bilmem şart,” diye cevap verdi.

Hugh ünlü bir erkek dergisinde yazardı. Liseden beri yazma konusunda iyiydi ve bu sayede harika bir staj bulmuştu.

Ayrıca, seçtikleri erkek modeller kadar yakışıklı olmasının da yardımı olmuştu.

Hugh bana gülerken, “Evet, evet. Bana ders vermeyi bırak, ey bilge kişi,” dedim. “Ciddiyim, daha fazlasını duymak istemiyorum.”

Biz diziyi izlemeye devam ederken Hugh biraz daha güldü.

Elimdeki boş kutuyu sehpanın üzerine, diğer boşların yanına koyunca ne kadar zavallı göründüğümü düşündüm.

Hugh bana bakmadan, “Kes şunu Cami, her ne düşünüyorsan kes artık,” dedi.

En iyi arkadaşıma bakıp bunca yıl boyunca yanımda kaldığı için ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Kanepede çirkin bir şekilde ağlamaya başladım. Hugh’a sarılıp gömleğini gözyaşlarımla ıslattım.

Hugh başımı okşayarak, “Şşş,” dedi. Ben uykuya dalarken cesaret vererek, “Her şey yoluna girecek,” dedi.

***

Bütün vücudum ağrıyordu. Gözlerimi açıp sertçe vuran güneş ışığını fark edince tekrar kapattım. Koltuktan kalkarken oturma odasının temizlenmiş olduğunu ve duygusal çöküşümden eser kalmadığını fark ettim.

Hugh, diğer pek çok özelliğinin yanında ayrıca tam bir temizlik manyağıydı. Bazen öyle olması işime geliyordu, ama diğer zamanlarda tam bir cehennemdi.

“Hugh?

“Buradayım!” diye bağırdı mutfaktan.

Mutfağa gidip tezgahın üzerine oturdum. Hugh kendi kahvesinden bir yudum alırken bana da bir fincan kahve uzattı.

Giysilerini gözden geçirerek, “Bir yere mi gidiyorsun?” diye sordum. Cumartesi günüydü ve hafta sonları çalışmadığını biliyordum.

Kahvesini içerken, “Patron gelmemi istedi. Kodaman CEO'nun programı değişmiş,” diye açıkladı.

“Can sıkıcı,” diye yorum yaptım.

“Evet... Ama çok seksi olduğunu duydum!”

“Öyle olması gitmek için yeterince iyi bir neden mi?” diye sorguladım.

“Tabii ki! Neyse, gitmek zorundayım. Sonra görüşürüz!” dedi. Fincanını lavaboya koyup tezgahtan anahtarlarını alarak kapıya yöneldi.

Hugh’a gözlerimi devirdim. Kahvemi bitirdikten sonra tezgahın üzerinden atlayıp telefonumu kontrol etmeye gittim.

Telefonumun köşede fişe takılı olduğunu gördüm. En iyi arkadaşıma sorumluluk sahibi biri olduğu için içimden teşekkür ettim. Şarj aletini çıkarıp yatak odama yöneldim.

Merdivenlerin son basamağına ulaştığımda ekranı kaydırdım. Bulduğum mesaj yüzünden neredeyse basamak atlıyordum.

Café de FabiolaSayın Bayan Wilson, Şef pastacı pozisyonu için başvurunuzu inceledik. Size bu Pazartesi 08.00'de bir mülakat teklif etmekten mutluluk duyuyoruz.

Café de Fabiola, Manhattan'daki en ünlü Fransız kafelerinden biriydi.

O kadar büyük değildi. Restoranda sadece dört garson ve iki şef çalışıyordu. Sahibi Esme Fabiola, buraya göç etmiş sevimli ve yaşlı bir kadındı.

“Aman Tanrım! Gerçek mi bu?” deyip merdivenlerden aşağı yuvarlanmak korkusuyla titreyerek merdiven korkuluklarına uzandım. Yuvarlansaydım ilk defa yuvarlanmış olmayacaktım.

En iyi arkadaşımı aradım. Birkaç kez çaldıktan sonra nihayet telefonu açtı.

Mutlulukla, “HUGH! AMAN TANRIM! Buna inanamayacaksın!” diye bağırdım.

“Ne? Kedi öldü mü?” diye cevap verdi.

“Ne? Kedimiz mi var?”

“Hayır, şaka yapıyorum canım. Ne oldu?”

“Peki. Çalışmak istediğim kafeyi biliyorsun, değil mi?” diye sordum.

“Evet, ne olmuş kafeye?”

Neşe içinde, “İş görüşmesine çağrıldım! Pazartesi günü!” diye yanıt verdim.

“Aman Tanrım, Cami! Bu harika bir haber! Kutlamamız lazım!”

Merdivene oturarak, “Biliyorum... En azından bir şeyler yolunda gidiyor,” dedim.

“Hak ettin, Cami. En kısa zamanda işimi bitireyim, hemen parti yapalım.”

Hugh telefonu kapatırken, “Tamam, sonra görüşürüz,” dedim.

Gözlerimi kapatıp başımı duvara dayadım.

“Umarım bu iş olur. Bu şansı mahvetmeyi göze alamam.”~

Merdivenlerden kalkıp banyoya gittim ve küvetin suyunu açtım. Birkaç damla yağ döküp küvetin dolmasını bekledim.

Banyo yapmam bittiğinde saçlarımı kendi kendine kuruması için açık bıraktım. Hugh ile dışarı çıkana kadar işim yoktu.

Günü farklı tatlılar yaparak geçirdim, çünkü hiçbir şey yapmazsam düşüncelerimin otomatik olarak üzücü, acınası ayrılığıma gideceğinden korkuyordum. Bu konuyu da aşırı düşünmek istemiyordum.

Sanırım bütün gün geçmiş olacaktı ki ön kapının açıldığını duyduğumda Hugh kocaman bir gülümsemeyle karşımda duruyordu.

“Sanırım CEO gerçekten seksiydi,” dedim.

Hugh bar taburesine otururken, “Bence ‘seksi’ demek yetmez. Hem yakışıklı hem de güzel vücutlu ama adam bir de zeki ve esprili,” diye anlattı.

Ben Hugh’a kurabiye ikram ederken, “Ha! Böyle çok başarılı olan biri için de çok genç. Yirmi sekiz yaşında, bekâr ve muhteşem, tüm ekibin bayıldığını hissettim,” diyerek devam etti.

“Cumartesi günü işe gitmene değdi o zaman,” diyerek sataştım.

“Kızım, onun için cumartesi günleri de çalışmaya giderim pazar günleri de,” diye cevap verdi.

Konuyu değiştirmek için, “Peki biz nereye gideceğiz?” diye sordum.

Dışarı çıkma lafını duyunca Hugh'un gözleri parladı. Hugh parti ortamlarına bayılırdı, ben bayılmazdım. Yani onun kadar değil.

“Merkezde yeni bir bar açılmış. Sanırım adı Zeno ya da öyle bir şey.”

“Peki, iyiymiş...” dedim. Kulübe gitmeye çok hevesim yoktu.

“Hadi ama, Cami! Böyle gecelere pek gitmiyoruz... Seni süsleyip püsleyelim, tüm sinirini boşaltabileceğin de bir adam bulalım!”

Heyecanla ellerini çırpıp beni yukarı götürdü.

Belki de o kadar kötü bir fikir değildi. Dikkatimi dağıtmaya ihtiyacım vardı ve bir kulübe gitmekten, aptalca kararlar vermekten ve benim yaşımdaki gençlerin davranması gerektiği gibi davranmaktan daha iyi bir yol olabilir miydi? Benim gibi gençlerin davranması gerektiği gibi davranmak da ne demekse artık...

Hugh beni banyoya itip kapıyı üstüme kapattı.

Hugh kapının diğer tarafından gelen boğuk sesiyle, “Ben sana elbise bakarken sen de duş al!” dedi.

Görmeyeceğini bilmeme rağmen gözlerimi devirerek, “Peki anne,” diye cevap verdim.

“Duydum seni! Sakın bana gözlerini devireyim deme, küçük hanım!”

“En iyi arkadaşımın kulakları çok iyi duyuyordu.

Birkaç dakika sonra duştan çıkıp üzerimde kabarık bir bornozla odama girdim. Aman aman, neredeyse gözlerim yuvalarından fırlayacaktı.

En seksi ve tartışmasız en sürtük iç çamaşırım yatağın üzerinde duruyordu. Hayatımda daha fazla “heyecan”a ihtiyacım olduğunu düşünen annemin hediyesiydi.

Siyah renkli, dantelli ve neredeyse transparandı.

“Bunu giymem,” dedim itiraz ederek.

Hugh, “Evet, giyersin!” diyerek karşı çıktı.

“Hayır! Kesinlikle giymem!”

Tartışmayı Hugh kazandı ve kendimi striptizci iç çamaşırlarımın içinde buldum.

Vücudumla pek barışık olmadığım için kendimi biraz rahatsız hissediyordum. Oturduğumda etim toplanıyordu ve kalçalarım çok genişti.

Hugh bayağı kırmızı renkli ve çok açık bir elbiseyi tutarak, “Şimdi bunu giy!” dedi.

“Sanki benim pezevengimmişsin gibi hissediyorum, Hugh. Beni tam anlamıyla bir fahişe gibi giydiriyorsun.”

“Kapa çeneni, Cami. Ben ne yaptığımı biliyorum,” dedi.

Dertli bir şekilde iç çekip ince askılı, sağ bacağı yırtmaçlı dar kesim elbiseyi giydim.

Hugh beni makyaj masasına oturtup saçıma ve makyajıma başlarken aynaya bakmama izin vermedi.

Saçlarım dalgalı olduğu için dalgaları daha da büyütüp dudaklarımla uyumlu dumanlı göz makyajı yaptı. Hugh sade ve doğal olmayı sevdiğimi biliyordu.

Bir saat kadar süren şımartmadan sonra Hugh sonunda işini bitirmişti. Sonunda aynada kendimi görmeme izin verdi. Gördüğüm şey tam bir sürprizdi.

Gerçekten ve içtenlikle, kendimi güzel hissediyordum. Narsistlik yapmıyordum ama böyle bir şey görülmüş değildi. Hugh mucize bir iş çıkarmıştı.

Arkamda durmuş, yaptığı işi takdir ederek yalandan gözyaşı siliyordu.

“Vay canına... Teşekkürler, Hugh.”

“Bir şey değil, güzelim,” diyerek bana yandan sarıldı.

Ben kendimi bu gece özgür bırakmanın heyecanını hissederken Hugh neşeyle, “Şimdi hadi, parti zamanı!” dedi.

Sadece unutmak için.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok