
Evie
Altı uzun yılın ardından Evelyn geri döndü, hem de en kötü zamanda. En yakın arkadaşının eşleşme töreni için evine dönmüş olsa da, geçmiş her köşede onu bekliyor.
Eski kalp kırıkları, taze ihanetler ve hiç beklemediği kadar güçlü bir çekim... Geride bıraktığı sürü sadece anılardan ibaret değil, her şeyin altını üstüne getirebilecek sırlarla örülü.
Tehlike yaklaşırken ve her köşede güç oyunları dönerken, Evelyn sadece sürüdeki yerini değil, kalbini de korumak zorunda. Ama sadakatle takıntı arasındaki çizgiler bulanıklaştığında, doğru olanı seçmeye gücü yetecek mi yoksa imkânsız gibi görünen arzulara mı kapılacak?
Birinci Bölüm
“Şerefe!”
Tokuşturulan kadehlerin şıngırtısı odada yankılandı.
Kimi tanıdık kimi yabancı yüzlere bakarken Penelope ile ikimizin çocukluğu gözümün önünden geçti.
Doğduğumuzdan beri yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Annelerimiz bizi aynı hastane odasında dünyaya getirmişti. Penelope benden sadece üç dakika önce doğmuştu ki bunu sürekli yüzüme vurmaktan zevk alırdı.
Yaralı dizlerden ilk aşklara kadar her anımızı paylaşmıştık.
Sonra ben ayrıldım.
Şimdi Penelope’yi böyle büyümüş, eşleşme törenine hazır görmek… Tüm o anıları bir anda geri getirdi.
Etrafında arkadaşlarıyla, kahkahalar atarak neşesini doyasıya yaşamasını izlerken her zamanki gibi benden daha gözde olduğunu düşündüm.
Alfa’nın tek kızı olmak tabii ki ayrıcalıklıydı ama Penelope aynı zamanda çok iyi bir insan olduğundan herkes tarafından sevilirdi.
Üstelik güzeldi, özellikle şimdi çok daha güzeldi. Sarı saçları sırtına dökülüyordu, kırmızı elbisesi güzel hatlarını ortaya çıkarıyordu.
Benim hiç olamayacağım kadar zarifçe hareket ediyordu ama onu kıskanamayacak kadar seviyordum onu.
İçtiği kokteyllerden çakırkeyif olmuş hâlde yanıma gelerek, “Ev, geldiğine çok sevindim!” dedi.
Yanağıma bir öpücük kondurarak, “Gelmeyeceksin diye korktum. İyi ki geldin,” derken mavi gözleri ışıldıyordu.
“Pen, bunu hayatta kaçırmazdım,” dedim, gülümseyerek.
Açıkçası, neredeyse gelemiyordum.
Uzun zamandır evden uzaktaydım ve iyileşme sürecinde ciddi yol katetmiştim.
Uzun bir süre ruh gibi yaşayıp sadece hayatta kalmaya çalıştıktan sonra bir şekilde toparlanıp normal denebilecek bir hayata tutunmuştum. Zor günlerdi...
“Jez tam bir aptaldı, Ev,” dedi, yanımda dururken. “Yani, bir insan seni nasıl reddedebilir?”
Etrafımızda birkaç kişinin konuşmamıza kulak kesildiğini, gizleme gereği bile duymadan beni süzdüklerini fark ettim. Sürü dedikodularını duymazdan gelmek imkansızdı zâten.
“Pen, inan bana, ona ben de çok kızdım ama aradan altı yıl geçti. Artık unuttum gitti.”
Bir alfa adayının eşini reddetmesi pek rastlanan bir şey değildi. Hele ki o eş kız kardeşinin can dostu olunca durum daha fenaydı.
Reddedilince utancıma yenik düşerek ülkeyi, ailemi, bütün hayatımı terk edip kırık kalbimi onarmaya gitmiştim.
Büyük ihtimalle insanlar bir süre arkamdan konuşmuştu.
“Seni şimdi görseydi ağzı açık kalırdı, Ev,” dedi Penelope, beni baştan aşağı süzerek. “Çok güzel görünüyorsun.”
Doğru olduğunu ve evden uzaktayken çok değiştiğimi bilsem de yine de utandım.
Spor yapmayı seviyordum ve bunu kanıtlayan sıkı bir vücudum vardı. Dövüşte de iyiydim, dövüşmeyi en usta savaşçılardan öğrenmiştim.
Dünyayı gezmiş, harika insanlarla tanışmış, enfes tatlar keşfetmiştim. Kendimi hem zihnen hem bedenen güçlenmeye adamıştım.
“Sanırım ben yatacağım, Pen. Uçuş beni bayağı yordu.”
“Aman, Ev, daha saat kaç? Ne olur kal,” diye yalvardı, dudaklarını büzerek.
Eski Evelyn olsa evet derdi ama dediğim gibi çok değişmiştim.
Başının üstünden öperek, “Yarın konuşuruz, Pen,” dedim.
Kalabalığın arasından sıyrılıp sürü evinin kapısına yöneldiğimde annemle babamın, Alfa Grayson’ın en sadık iki askeri Cilas ve Dexter ile sohbet ettiğini gördüm.
Tam yanlarına gidiyordum ki biri elimi kavradı.
“Ne olur, Ev,” dedi Pen, beni kendine çekerek. “Hiç değilse gitmeden Owen ile tanış, olur mu?”
Boynumda bir sıcaklık hissettim, bakışların hâlâ üzerimde olduğunu biliyordum. Sonunda başımı salladım, Penelope’ye en azından bu kadarını borçluydum.
Annemle babama baktım, ne kadar rahatsız olduğumu hemen anlamış gibiydiler. Babam istersem beni eve götürmeye hazır olduğunu söylemişti.
Penelope kıkırdadı, beni yine kalabalığın arasından çekip koridordan mutfağa sürükledi. Annemle babam da yetişebilmek için aceleyle arkamızdan geliyorlardı.
Mutfağın ortasındaki ada masanın etrafında uzun boylu, iri yapılı birkaç adam toplanmıştı. Biz yaklaşırken ortadaki adam başını kaldırdı. Uzun zamandır beklediği birini görmüş gibi gözleri parladı.
Gruptaki diğer erkekler de bayağı yakışıklıydı, gerçi aralarında tek tanıdığım Alfa Grayson’ın betası Lucas’tı.
Dünyayı gezerken bir sürü yakışıklı erkek görmemiş olsaydım ağzım açık kalabilirdi. Ama bunun yerine, Pen adına yürekten sevinmekle yetindim.
Owen kaçırılmayacak bir adamdı ve arkadaşlarıyla sohbeti bırakıp Pen’i kucaklaması beni arkadaşım adına çok mutlu etti.
En iyi arkadaşımın eşi tam benimle konuşacaktı ki arkamdan gür bir ses duyuldu:
“Evelyn White, seni tekrar aramızda görmek ne büyük mutluluk!”
Arkamı döndüğümde Alfa Grayson’ı gördüm. Heybetli duruşuyla ve tok sesiyle, bulunduğu yere hükmeden o klasik alfa otoritesine sahipti.
İçim cız etti ama aldığım tüm o eğitimleri hatırlayarak güçlü durmaya çalıştım.
Jeremy babasının yakışıklılığını almış olsa da karakter yönünden ikisi bambaşka insanlardı.
Jeremy rahat, umursamaz biriyken Alfa daha ciddi, sorumluluk sahibi biriydi. Jeremy kaygısız bir hayat yaşarken Alfa ardı ardına acılar yaşamıştı.
Oğlunun beni reddederek Grayson ismini küçük düşürdüğü o olaydan sonra bile, bana gönülsüzce bile olsa seyahat izni vermesi, sürüsüne ne kadar değer verdiğinin en açık kanıtıydı.
Yüzünde nazik bir gülümsemeyle, “Parlıyorsun,” dedi.
Yanında Luna Vanessa, ya da tercih ettiği ismiyle Nessa duruyordu. “Evelyn, ne kadar büyümüşsün,” diyerek sarıldı. “Gezmek sana yaramış.”
Garip bir sarılmaydı. Luna Nessa, Alfa Grayson’ın ilk eşi Luna Layla’nın doğal sıcaklığına ve samimiyetine sahip değildi. En azından annemle babam öyle derdi. Luna Layla ben doğmadan önce vefat etmişti.
Alfa Grayson göz ucuyla eşine bakıp tekrar bana döndü. “Hepimiz dönmeni bekliyorduk.”
Tanıdık biri mutfağa girince sesi hafifçe değişti. Benimse midem sıkıştı, kalbim küt küt atmaya başladı.
Tam hatırladığım gibiydi. Uzun, kaslı bir vücut… Üstten biraz daha uzun, sarı saçlar… Kocaman gülümsediğinde ışıl ışıl parlayan gözler...
Beni kucaklayıp döndürerek, “Merhaba, güzelim!” dedi. Yüzünü boynuma gömüp parmaklarını saçlarımda gezdirdi.
Ben bir tepki veremeden Kori, “Jeremy!” diye bağırdı. Çok öfkeli görünüyordu. “Eminim Evelyn senin bu çocukça davranışlarından hoşlanmıyordur.”
Jeremy beni yere bırakırken Kori onun eline yapışıp onu kendine ve kocaman karnına doğru çekti.
İçten içe kıskandım. Jeremy’nin uğruna beni reddettiği dişi kurt her zamanki gibi güzeldi. Âdeta güzelliğiyle odayı aydınlatıyordu.
Arkasında, Leah kapının eşiğinde dikiliyordu.
Annem Jeremy ile aramda dururken, “Kori, ışıl ışıl parlıyorsun,” dedi. Babam da diğer yanımdaydı. “Fazla zaman kalmadı. Heyecanlı olmalısın, Jeremy.”
Alfa Grayson delici bakışlarını oğluna dikerek, “Gölge Sürüsü’ne katılacak yeni üyeyi hepimiz dört gözle bekliyoruz,” dedi.
Jeremy bana bakmaya devam ediyordu. Bakışları sanki içime işliyor, beni baştan aşağı yakıyordu.
Babam elini nazikçe sırtıma koyup, “İyi misin, kızım?” diye fısıldadı. “Gidelim mi artık?”
Başımı salladım. “Önce biraz su alayım. Bana bir dakika müsaade edin.”
Bir bardak alıp lavaboya yöneldim. Titreyen elimin kontrolünü sağlamaya çalışırken bu kadar zayıf olduğum için içimden kendime lanet ettim. Ne kadar dikkat etsem de plastik bardaktaki suyu taşırmıştım.
Ben kendimi toplayamadan Pen ile Owen yanımda bittiler.
“Kusura bakma, Ev,” dedi Owen. “Burada olmamaları gerekiyordu. Seyahate çıkmışlardı ve eşleşme törenine kadar dönmeyeceklerdi. İyi misin?”
“Yok canım, benim için endişelenmeyin,” diyerek suyumu içtim. “Bu gece sizin geceniz. Ben idare ederim. Sadece... Şey, neden öyle yaptı ki? Yaptığı yanlış değil miydi?”
Birden başım o kadar zonkladı ki parmaklarımı şakaklarıma bastırdım.
Pen o narin kollarını bana doladı. “Ev, kendini kötü hissediyorsan kalmak zorunda değilsin. Ayrıca, evet, sınırı aştı.”
Gitme fikri cazip geliyordu. Babam da tek bir sözümle beni bu sürü evinden çekip çıkarmaya hazır bekliyordu. Ama sonra, Jeremy’nin elimden aldığı kontrolü geri almak için ne kadar çok çabaladığımı hatırladım.
“Pen, Owen, iyiyim ben. Bu gece, ikinizin de yanında olmak istiyorum. Hadi, unutalım gitsin. Üstesinden gelebilirim.” Omuzlarımı dikleştirip zor da olsa gülümsedim.
Diğer gruba baktım. Jeremy hâlâ bana bakıyordu. Neyse ki Alfa Grayson onu kenara çekip onunla sessizce konuşmaya başladı da kurtuldum. Luna Nessa ile Leah da Kori’ye yardım ediyorlardı.
Babamın bakışları dikkatimi çekti. Oldukça endişeli bakıyordu.
Owen beni arkadaşlarıyla tanıştırdıktan ve Pen ile ikisi yaklaşan tören hakkında konuşmaya başladıktan sonra, kendimi biraz daha iyi hissetmeye başladım.
Sohbetlerini dinlerken gruptaki iki kişinin onun kız kardeşleri olduğunu öğrendim. Ayrıca partiden erken ayrılmak zorunda kalan, Everett adında bir erkek kardeşleri daha vardı.
Owen çok kendinden emin konuşuyordu ve onunla kız kardeşleri arasında gerçek bir sevgi bağı olduğu çok belli oluyordu.
“Ee,” diye fısıldadı Penelope, grubun geri kalanı kendi aralarında şakalaşırken. “Ne düşünüyorsun?”
Sımsıkı sarıldım. “Senin adına çok mutlu oldum, Pen. Owen çok iyi bir adama benziyor. Seni gerçekten mutlu edeceğini düşünüyorum.”
Sevinçle ciyaklarken birden yüzü düştü. “Bak, Jez’in burada olmasından dolayı tekrar özür dilerim. Yemin ederim, bilmiyordum.”
Bildiğimi ve sorun olmadığını söylemek için koluna dokundum.
“Ev, belli ki Jez törende de olacak. Sorun olur mu? Sonuçta o, benim kardeşim ama senin de rahat hissetmeni istiyorum.” Pen cidden endişeli görünüyordu.
“Pen, yalan söylemeyeceğim, biraz gerginim. Onu görmeye can attığım da söylenemez.”
“Ama değiştim. Buradan ayrılan o eski kız değilim artık. Hem o, zaten Kori ile mutlu mutlu eşleşmiş ve bebek bekliyorlar. En kötü ne olabilir ki?”
O an, biri koluma dokundu. Dönüp baktığımda babamı gördüm.
“Nasıl gidiyor, eğleniyor musun?” diye sordu.
Başımı salladım. “Sağ ol, baba. İyiyim, gerçekten.”
Gülümsese de bakışları hüzünlüydü. “Sevindim. Ama artık gitsek mi? Çok zorlamayalım.”
Pen gitmemin sorun olmadığını söyler gibi göz kırptı. Ben de onunla vedalaştım, aileme onlarla minibüste buluşacağımı söyleyip tuvalete gittim.
Ben oraya varamadan iki güçlü kol beni kavrayıp bitişikteki misafir odasına çekti.
Işıklar kapalıydı ama o güçlü kolları ve o kokuyu nerede olsa tanırdım.
“Jeremy? Ne yapıyorsun? Bırak beni!”
Beni sımsıkı tutmuş, göğsünü göğsüme bastırıyordu. Görebildiğim kadarıyla sakindi ama nefes alıp verişi hızlıydı.
Burnunu çenemin üstünde dolaştırıp sonra derin bir nefes aldı. “Evelyn, seni çok özledim.”

















































