
Gölge Serisi 1: Korsanın Gölgesi
Josette, ruhunu parçalayan sürüden kurtulmak ve özgürlüğüne kavuşmak için zalimlikten kaçmaktadır. Ancak kaçışı, onu geride bıraktığı canavarlardan bile daha çok korkulan acımasız bir Alfa’nın topraklarına sürükler.
Soğuk, buyurgan ve kadim güçlerle bağlı olan bu Alfa, Josette’i yeniden kafese koyar… ama bu kez bir şeyler farklıdır. Bakışlarında tehlike vardır, evet ama aynı zamanda daha derin, anlam veremediği bir şey de gizlidir.
Bağları, ikisinin de anlayamadığı karanlık bir çekime dönüşürken, Josette karar vermek zorundadır: Yine mi kaçacak, yoksa aralarındaki o karanlık ateşle yüzleşecek mi?
Yıkımın eşiğindeki bir dünyada, aralarındaki bağ ikisini de mahvedebilir… ya da her şeyi kurtarabilir.
Bölüm 1
JOSETTE
Ben bir Omega’yım ve eşi olmayan Omegalar Gece Kanadı Sürüsü’nde köle muamelesi görür. Benim görevim, şikâyet etmeden durmaksızın hizmet etmek.
Kurda dönüşemediğim için hayatım diğer kölelerden daha da zor. Kurdum ölü değil, yalnızca derin bir uykuda. Kendini asla göstermediği için ben de hiç şekil değiştiremedim.
Kimse nedenini bilmiyor, zaten kimsenin umurunda da değil. Sürüdeki çoğu kurt beni insandan bile aşağılık, pis bir köle olarak görüyor ve bana çok kötü davranıyor. Bedenimde ve ruhumda bunun izlerini taşıyorum.
Annemle babam ben küçükken öldü. Onlar olmadan çok kederli bir hayatım var. Tek dileğim, bir gün buradan kaçıp özgürlüğüme kavuşmak.
“Bugün aptalca bir şey yapayım deme Josette,” diye mırıldandım kendi kendime, sert bir darbeyle çalar saati susturarak. Saat 06.00’yı gösteriyordu, bu benim için geç bir saatti.
Evin patronu izin verdiği için biraz daha uyumuştum.
Üzerimdeki ince battaniyeyi itip yataktan kalktım ve karanlık, nemli bodrumdan çıktım. Burası Omega odalarının olduğu yerdi. Bana özel, herkesten uzak bir alan…
Sürüye katıldığımdan beri burası benim yuvam, sığınağım olmuştu.
Bodrum katının ağır ve soğuk havası çoğu insanı ürkütüyordu. Ama ben bu kasvetli atmosferde teselli bulmayı öğrenmiştim.
Eskiden böyle değildi. Alışık olmadığım sessizlik ve yalnızlık içinde haftalarca her gece ağlayarak uyudum.
Ama zamanla alıştım. Karanlık artık boğucu olmaktan çıkıp beni dünyadan koruyan güvenli bir sığınak hâline gelmişti.
Sessizce dar koridoru geçip duşların olduğu yere yürüdüm. Suyu açtım ama sıcak değildi. Zaten hiçbir zaman sıcak olmazdı.
İçeri girmeden önce durdum ve kendimi buz gibi suya hazırladım. Ardından, öne doğru bir adım attım.
Buz gibi su tenime değince nefesim kesildi. Dişlerim takırdamaya başladı ve tüylerim diken diken oldu.
Kurdum olsa daha dayanıklı olurdum ama o yoktu. Şimdilik sadece sıradan bir insandım.
Üşüyen, zayıf ama hayatta kalmak için direnecek kadar inatçı bir insan…
Aslında şikâyet etmemeliydim. Hâlâ yaz ayındaydık ve sabahları serin olsa da dayanılmayacak gibi değildi.
Ama yakında kış gelecekti ve kendimi dondurucu soğuklara hazırlamam gerekecekti.
Duştan sonra hızlıca giyinip kahvaltı hazırlıklarına yardım etmek için aceleyle mutfağa gittim. İçeri girer girmez ev patronu Chrissy emirler yağdırmaya başladı.
“Acele et Josette! Bulaşıklar kendini yıkamayacak, yerler de kendiliğinden süpürülmeyecek!”
Elime bir süpürge alıp ağzımın içinden, “Sana da günaydın,” dedim.
Birden burnuma güzel kokular geldi: pastırma, yumurta, krep.
Sürü için hazırlanan yemeğe iştahla bakarken karnım guruldadı. Dudaklarımı hafifçe aralayıp kokunun tadını çıkardım, sonra da kendi kendime iç çektim.
Gece Kanadı Sürüsü’nde kölelere lezzetli yemekler vermezlerdi. O güzel yiyecekleri asla tadamayacaktım.
Kendime bunu hatırlattıktan sonra yerleri süpürmeye başladım ve açlığımı unutmaya çalışıp işime odaklandım.
Aklıma Lori geldi. Benim gibi sürü tarafından buraya getirilen kimsesiz, kızıl saçlı bir Omega’ydı. İyi bir kızdı, burada onun gibi insanlara nadir rastlanırdı.
Beni sürüde en düşük rütbeli kişi olduğum için asla küçümsemezdi. Bana şarkılar söyler, şövalyeler ve prensesler hakkında bizim gibi kızların kurtarıldığı masallar anlatırdı.
Ama Lori artık yoktu. Bir gün durup dururken ortadan kaybolmuştu ve kimse ona ne olduğunu söylememişti.
Chrissy’ye sorduğumda bana sert bir bakış atıp, “Bir daha onun hakkında soru sorma,” derdi. Sesinden korktuğunu sezdiğim için sormayı bıraktım. Ama hâlâ merak ediyordum.
Kulağımın dibinde yüksek bir ses duyunca irkildim. Yerimden zıplayınca neredeyse elimdeki süpürgeyi düşürecektim.
Bana zorbalık yapmayı seven Omegalardan Emily sırıtırken diğerleri kahkahalara boğuldu.
“Bitti mi?” diye sordum, kaşlarımı çatarak.
Emily daha çok sırıttı. Yeşil gözlerinde şeytani bir bakış vardı. “Ben bitti demeden bitmez köle. Sen kurdu olmayan çirkin bir insansın. Yazık sana.”
Hakaretlerine devam edecekti ki o sırada Chrissy’nin sesi kırbaç darbesi gibi üzerimize indi.
“Yeter! İşinize dönün!”
Emily bana ters ters baktı ama Chrissy’ye karşı çıkmaya cesaret edemedi. Arkadaşlarıyla birlikte kötü sözler mırıldanarak uzaklaştılar.
Tekrar yeri süpürmeye başladım, sinirli olduğumu belli etmemeye çalışıyordum ama içten içe öfkeden kuduruyordum. Emily’nin söylediklerini aklımdan çıkaramıyordum.
“Sakin ol yavrum,” dedi Chrissy, yumuşak bir sesle. Neden öfkelendiğimi anlıyormuş gibi bakıyordu. “Kurdun er ya da geç ortaya çıkacak Josette. Ve ortaya çıktığında özel olacak. Sen özel birisin.”
Söylediklerine kulak vermek istemedim. Bana acıyormuş gibi geliyordu ve kimsenin bana acımasını istemiyordum.
Chrissy acımasız biri değildi, bu yüzden zorla gülümseyip başımı salladım. Sonra da işime döndüm.
Ama söyledikleri aklıma takılmıştı. Özel mi? Neden böyle bir şey söyledi ki?
Üzerine fazla düşünmeye fırsat bulamadan mutfakta yüksek bir ses yankılandı.
“Köpek köle!”
Bu lakabı duyunca kaskatı kesildim. Yüksek rütbeli dişi kurtlar bana böyle seslenirdi.
Süpürgeyi bırakıp yemek odasına koştum.
Sürüdeki en acımasız kurtlardan biri olan Tina masada oturmuş, elinde bir bardak portakal suyu tutuyordu. Ben yaklaştıkça iri gözlerini kısarak bana baktı.
“Beni mi çağırdın Tina?”
Gözlerini devirip başıyla elindeki içeceği işaret etti. “Elma suyu istemiştim. Neden portakal getirdin?”
Yemek odasından çıt çıkmıyor, herkes bu kaçınılmaz yüzleşmeyi izliyordu.
Tina cevap vermeme fırsat vermeden içeceği yüzüme fırlattı. Buz gibi meyve suyunu suratıma yiyince afalladım ama benimle işi bitmemişti. Suratıma iki tokat atınca yanaklarım kıpkırmızı oldu.
“Hemen size elma suyu getireyim,” diye kekeledim, gururumu ayaklar altına alarak.
Tina kötü kötü sırıtarak, “Getireceksin tabii. Şimdi git,” dedi.
Herkesin içinde rencide olmuştum. Yüzümden meyve suyu damlarken aceleyle mutfağa döndüm.
Chrissy elinde bir bardak meyve suyuyla beni kapıda karşıladı.
“Git, üstünü temizle Josette. Ben hallederim,” dedi usulca.
Ona teşekkür edip yüzümü yıkamaya gittim, acıyan yanaklarıma soğuk bir bez koydum.
Neyse ki Chrissy meseleyi sorunsuz hallettiği için tekrar oraya gitmek zorunda kalmamıştım.
Öğlene kadar başka bir olay olmadı. Öğle molasında artan sebze ve meyvelerden atıştırdım.
Alfa çok şişmanlayıp işe yaramayacağımı öne sürerek proteini yasaklamıştı. Bu son derece ironik bir durumdu çünkü Alfa’nın fitlikle uzaktan yakından alakası yoktu, göbeği kendinden önde gidiyordu.
Benim vücudum ise çok zayıf ve güçsüzdü. Kaburgalarım sayılıyordu, yüzüm solgun, gözaltlarım çökmüştü.
Gurur duyabileceğim tek şey gür ve parlak saçlarımdı, bu kasvetli varoluşumda bahşedilmiş bir şeydi âdeta.
Yemekten sonra odama çekildim. Kendimi güvende hissettiğim tek yer burasıydı.
Sürü üyeleri beni kum torbası gibi kullanıyordu. Tokatlarla veya hakaretlerle başa çıkabilsem de kırbaçlanmaktan veya daha kötü şeylerden korkuyordum.
Odama vardığımda bitkin bir hâlde yatağıma yığıldım. Gözlerimi kapatır kapatmaz huzursuz bir uykuya daldım.
Rüyamda koşuyordum. Neden kaçtığımı bilmiyordum ama içimdeki korku bana kötü bir şey olduğunu söylüyordu.
Bacaklarım ağrıyor, nefes almakta zorlanıyordum ama arkama bakmaya cesaret edemiyordum.
Aniden kocaman bir gölge yolumu kesti. Ona çarpıp sert bir şekilde yere düştüm.
Yukarı baktığımda gölge gitmiş, onun yerini tanıdığım biri almıştı: Annem.
Uzun, siyah saçları görünmez bir rüzgârda dalgalanıyor, siyah gözleri boş bakıyordu.
Hareket etmiyor veya dudaklarını oynatmıyordu ama sesini kafamın içinde duyuyordum.
“Gece Kanadı Sürüsü’nü terk et Josette. Yirmi bir yaşına basmadan gitmelisin. Kalırsan öleceksin.”
Cevap vermeye, bağırmaya çalıştım ama yapamadım. Ne sesim çıkıyordu ne de hareket edebiliyordum.
Annemin görüntüsü yavaş yavaş silikleşmeye başladı ve karanlık ormanda gözden kayboldu.
Korkutucu karanlıkta yalnız kalmadan önce boş bakan gözleri gördüğüm son şey oldu.
































