Sarah Jamet
ROSE
Aleesha kıvrımlı vücuduna bir şelale gibi dökülen kırmızı bir ipek elbise giyiyordu. Şöminenin ışığı Eleanor'a uzanan esmer kollarına vuruyordu.
O an sadece gerildim. Son beş yüz yıldır birbirimizin hayatlarında olsak da Aleesha ve ben hiç anlaşamıyorduk. Bebeğimi kucağına aldığı an tehlikeyi hissettim.
“Adı neydi? Eleanor muydu?” diye sordu. Başımı sallayarak yanına yaklaştım. Kafasını kaldırıp parlak mavi gözlerini yüzüme dikti.
“Evet, odasını yapıyordum. Alabilir miyim? Beslemem lazım da...” diyerek bebeği kucağından aldım. Gülümseyip kollarını bağladı.
“Sanırım doğal yollardan değil,” dedi, dalga geçer gibi. “Bedeni çok sıcak, değil mi? Kanı da çok tatlı kokuyor. Ama sanırım Elizabeth benden önce davranmış.”
“Söyleyecek mantıklı bir şeyin yoksa yapacak işlerim var,” diyerek yüzümü çevirdim. Birden karşıma dikildi.
“Buraya sadece yeni yeğenime selam vermeye geldim,” dedi. Alaycı bir bakışla karşılık versem de görmezden geldi.
“Hadi Rose, iki elti olarak birbirimize karşı dürüst olalım. Burada çok uzun süre yaşamayacağını sen de benim kadar iyi biliyorsun,” diye devam etti.
“Az önce de söylediğim gibi, söyleyecek akıllıca bir şeyin yoksa git çünkü seninle sohbet etmeye vaktim yok,” diyerek tersledim.
Siyah buklelerini omzuna atarak tısladı. Mavi gözlerini şimdi tamamen uyanmış olan Eleanor'a dikti.
Ani bir hareketle üzerime atlayıp Eleanor'un bileğini kavradı.
Düşünmeye bile vaktim yoktu. Aleesha'nın gözleri kırmızıya dönüşmüştü. Dişlerini Eleanor'un bileğine geçirmek üzereydi.
Üzerine atlayıp boynunu sıkmaya başladım. Eleanor, Aleesha onu da kendisiyle birlikte yere düşürünce çığlık attı.
Kızımı almaya vaktim yoktu. Ama yaralanmadığının, sadece yaşadığı şoktan bağırdığının farkındaydım.
Aleesha üstüme çıkıp dişlerini göstermeye başladı. Saçlarımı çekmeye başladığında geri çekilip yanaklarını tırmaladım.
Kanının kokusu odayı sardığında tısladı. Yuvarlanıp üstümden attım. Sürünerek duvara ilerledi. Kanla kaplı yüzünü bana çevirip tısladı.
“Seni aptal kaltak!” dedi.
“Cehennemden gelen cadı!” diye karşılık verdim.
Tekrar üstüme atlayıp yüzümü, kollarımı tırmalamaya başladı. Yaşadığım acı yüzünden kan akışım hızlanmaya, kalbim daha hızlı atmaya başladı.
Uzun kırmızı tırnaklarıyla boğuşarak, omuzlarından tutup, kendime çekerek boynunu ısırdım.
Ağzıma dolan yoğun, parfümlü kanı sadece sekste işe yarardı. Hiçbir besin değeri yoktu. Başımı çevirip ağzımdaki et parçasını tükürdüm.
Aleesha’nın çığlığı bütün katedralde yankılandı. Yarasından fışkıran kan boynuna dolup kırmızı elbisesinin daha da kırmızı olmasına sebep oldu.
Yüzüme, köprücük kemiğime damlamaya başladı. Çenem, ağzım her yerim kan oldu.
İki güçlü kol tarafından üstümden kaldırılınca karşılık vermeye fırsat bulamadı.
Jude annesini sımsıkı tutuyordu.
Etrafa bir göz attım. Demetrius hem kızgın hem hafif gururlu bir şekilde yanımda duruyordu. Aric ve ikizler ise kuzenleri Eloise ile birlikte kapıdan bakıyorlardı.
Demetrius beni kucaklayıp yerden kaldırdı. Yaralarım hâlâ kanıyor, kalbim deli gibi atıyordu. Odayı tarayıp Eleanor'u aradım.
Dehşet içinde, “Eleanor nerede?” diye sordum.
“Cehenneme gitti,” diye bağırdı kırmızı gözleri yavaş yavaş maviye dönmeye başlamış olan Aleesha. Demetrius’un kollarından kurtulmaya çalışsam da daha da sıkı tuttu.
Panikle odanın diğer tarafına baktım.
“Burada,” diyen boğuk bir ses duydum. Angus, Eleanor'u kucağına alıp ayağa kalktı. Odadaki herkes gergin bir şekilde bir sonraki hamlesini bekliyordu.
“Onu bana ver, Angus,” dedim güçlü, tehditkâr bir sesle. Önce bana, sonra kanlar içindeki karısına baktı.
“Öldür onu,” diye tısladı Aleesha.
“Bunu yapma, Angus. Lütfen,” dedim. Demetrius'a beni yere indirmesi için yalvardım.
“Öldür onu, Angus yoksa ben öldürürüm,” diye devam etti Aleesha, ağzındaki kanı tükürerek.
“Lütfen, hepimiz sakin olalım. Anne, sakinleşirsen daha kolay iyileşirsin,” dedi Jude, yumuşak bir sesle. Zaten hep fısıldar gibi konuşurdu. Koyu mavi gözlerinin içine baktım.
Aleesha biraz sakinleşir gibi olduğunda boynundaki yırtık kapanmaya başladı. Kalp atışlarım durdu. Ben de iyileştim fakat üstümde hâlâ hem Aleesha'nın hem kendi kanım vardı.
“Gençler bizden daha bilge. Öyle değil mi, Rose?” dedi Demetrius, omzumu sıvazlayarak.
“Angus, lütfen Eleanor'u bana ver,” dedim elimi uzatıp, mavi gözlerinin içine bakarak.
“Öldür gitsin, Angus. Öldür ve her şey bir an önce bitsin,” diye mırıldandı Aleesha. Yarası tamamen kapanmıştı.
“Hayır, hayır! Lütfen Angus,” diyerek ona yaklaşmaya çalışsam da Demetrius engel oldu. Beni korumaya mı çalışıyor yoksa yeni bir kavgaya girmemi engellemeye mi çalışıyor anlayamıyordum.
Mavi yeşil gözleriyle etrafa bakan Eleanor, Angus’un güçlü kollarında oldukça küçük ve çaresiz görünüyordu.
Minik başını çevirip gözlerime baktı. Ben de onunkilere baktım. Gözlerini kırpıştırıp gülümsediğini görünce içimin ısındığını hissettim.
Küçük, güzel, narin insan kızım iki dişini göstererek gülümsüyordu. Onu korumak zorunda olduğumu biliyordum.
Angus hâlâ tereddüt içindeydi. Sonra gözleri kıpkırmızı oldu.
“Tamamen senin, canım!” diyerek Eleanor'u Aleesha'ya fırlattı. Jude’un elinden kurtulan Aleesha havaya sıçradı.
Demetrius beni hemen yere bıraktı. Gözlerimi düşen bebekten ayırmadan kollarımı uzattım. Aleesha Eleanor'a çok yakındı.
Aleesha'ya tekrar saldırıp yüzünü tırmaladım. Yaşadığı şok yüzünden yere düşünce Eleanor kollarıma düştü.
Gözlerimi kapatıp, kokusunu içime çekerek sımsıkı sarıldım.
Aleesha yüzündeki kanı silerken, “Kaltak! Yemin ederim, onu öldüreceğim!” diye bağırdı.
Ardından kocasına dik dik bakıp, siyah buklelerini savurarak odadan çıktı.
Angus karısının peşinden giderken, Jude ile Eloise de sessizce sıvıştılar. Aric biraz durakladıktan sonra arkasını dönüp gitti. İkizler bana sırıtarak çıktılar.
Eleanor'u sımsıkı tutup Demetrius'a döndüm.
“Onu yine benzettin,” dedi sırıtarak.
Hafifçe gülümseyip, “Benimle boy ölçüşemez,” diye cevap verdim.
“Seninle kimse boy ölçüşemez,” deyip alnımdan öptükten sonra az önce kazdığım odaya baktı.
“Şimdi tuvaleti ve elektrik kablolarını ekleyeceğim. Duvarlarla zemini başka bir gün yaparız,” dedi.
“Olur.”
“Duş alsan iyi olur. Kan içindesin,” dedi.
Başımı salladım. Eleanor'un battaniyesine de kan bulaştığını görünce kaşlarımı çattım.
Bebeği beşiğine koyup, “Birazdan sana yardıma gelirim,” dedim.
“Hayır, ben hallederim. Sen rahat rahat duş al,” dedi Demetrius, odayı incelemeye devam ederek. Gülümseyerek odamıza gittim.