
Hayır. Bu mümkün değil.
Jasper bana bakıyor, bir çeşit tepki bekliyor ama yüzümdeki ifade çok sakin. Benimle dalga geçiyor olmalı.
Zihin okuyucular gerçek değil...
Jasper, "Dürüst olmak gerekirse gerçeğiz,” diyor ve kara kaşlarından birini kaldırıyor. İrkiliyorum.
"Dinle, birçok gücüm var ve bunun nedenini şu anda seninle tartışamam. Bu yüzden..."
"Sen Hayalet Kurtlardan mısın?" diye soruveriyorum.
Jasper’ın yüzü birden kararıyor. Neden bundan bahsettiğimi bilmiyorum ama ondan tepki almanın tek yolu bu gibi görünüyor.
Bunu düşünmemin tek sebebi zihin okuyor olması değil.
Jasper, çenesini sıkarak "Burada konuşamayız dedim,” diye tekrarlıyor.
Haklıydım. Bilinçli, gerçekçi düşünen yanım beni Hayalet Kurtların var olmadığına ikna etmeye çalışsa da diğer yanım bunun tam tersini söylüyor.
"İnanmak zor biliyorum ama inan bana, bu içkiyi içmen gerek," diye mırıldanıyor ve aniden bir kadeh kırmızı şarap uzatıyor.
Bu da nereden çıktı? Barmenin şarap koyduğunu gördüğümü hatırlamıyorum.
Kadehin sapını parmak uçlarımla tutuyorum.
Sonu gelmeyen göz temasımızı sürdürerek "Az önce bana söylediklerinden sonra verdiğin içkiyi içeceğimi sanmıyorum," diyorum titrek sesimle.
Jasper, "İç, içine bir şey katmadım," diye ısrar ediyor.
Bu adam ya gerçeği söylüyor, ki bu çok uzak bir ihtimal, ya da delirmiş ve içkime uyuşturucu katıp bu durumdan kurtulmak istiyor.
İthal kırmızı şarapla dolu kadehe bakıyorum. Şarabı içme fikri çok cazip geliyor ama yine de Jasper'a güvenmiyorum.
"Hayır, sen gerçekten Hayalet Kurtlardan değilsin. Onların sadece geceleri ortaya çıkan acayip yaratıklar olduğunu duydum," diyorum en yakın kaçış yolunu bulmak için etrafa göz atarken.
Jasper aniden elini havaya kaldırarak bana daha önce hiç fark etmemiş olduğum bir şey gösteriyor: gümüş bir yüzük, yüzük cildini resmen yakıyor.
Üzerinde yazanlar dışında yüzük çok tanıdık geliyor: Gecenin Komutanı.
Jasper, "Bunu içersen, her şeyi açıklarım,” diye söz veriyor.
Cevaplanmayan sorular ve çılgın, hayali adamlar aklımda fırıl fırıl dönüyor. Jasper aklımı okuduğunu iddia ediyor ki bunu yapabildiğini kanıtladı da. Yine de bu imkansız durumu kavrayamıyorum.
Soğuk sıvıdan bir yudum alıp planının bu olup olmadığını düşünüyorum.
Bana alkol veriyor çünkü toplu katliam yapan bir Hayalet ya da çok daha kötü bir şey olduğunu bana söylediğinde daha sakin olmamı istiyor.
Fakat kadehi bırakırken, şarabın yoğun, siyah bir sıvıyla değiştirildiğini fark ediyorum.
Korkuyla elimden düşürdüğüm kadeh masanın üstünde tuzla buz oluyor. İçindeki sıvı ise etrafa dağılmak yerine yok oluyor.
"Beni zehirledin mi?" diye hırlarken sandalyemden düşüyorum.
Jasper seçimlerinde biraz ciddi görünse de kolumu sıkıca tutuyor.
"Hayır, zehirlemedim. Sadece burada kal ve içkinin etki göstermesini bekle," diyor ama ben ondan uzaklaşıyorum.
"Sen delisin..." diye mırıldanıyorum. İçtiğim şey her neyse etkisini gösteriyor ve görüşüm bulanıklaşmaya başlıyor.
Jasper tekrar bana doğru uzanıyor ama ben ondan kaçıyorum.
İç çekiyor. "Lütfen Lexia, bu senin iyiliğin için."
Kendimi dans pistinde tökezleyip, ayaklarımı zar zor kontrol ederken buluyorum. Söyledikleri solup gidiyor.
Görevi tamamlamadan buradan ayrılamam, bu da Noah'ı bulmam gerektiği anlamına geliyor.
Kalabalıktan çıkarken, gözlerim Noah’a, buraya gelişimin asıl amacına, kilitleniyor ve bu fırsatın ona yaklaşmak için mükemmel olduğunu fark ediyorum.
Tek başına, odanın sonundaki geniş pencereden geceyi izliyor.
"Alfa Noah,” diye geveliyorum, suratımda aptal bir gülümseme var.
Dönüyor, yeşil gözleri benim gözlerimi arıyor. Beni tanımıyor, buna şaşırmıyorum. Tanısaydı endişelenirdim.
Beni gördüğünde gözleri parlıyor. Belli ki söyleyeceklerim bir şekilde ilgisini çekiyor.
Yine de, kadınların sürekli yanına gelmesine alışık olduğuna eminim.
"Evet,” diyor Alfa Noah yüzüme bakmak için arkasını dönerken.
"Çok çekicisin,” diye kekeliyorum, etrafımızdaki herkes yok olmuş gibi. Tek gördüğüm gözlerindeki karmaşa.
Görevi tamamla! Uyuşturucu yüzünden işe yaramaz bir hale gelmeden önce buradan git.
Kendimi durduramadan, Jasper'ın yaptığı büyü beynimin bir kısmını etkisi altına alıyor.
Noah'ın kollarına düşüyorum. Beni ustaca yakalıyor.
"İyi misin?" diye soruyor, sesi sert ve donuk. Bir Alfa, özellikle Ahenk Sürüsü’nden biri, birine yardım etmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor.
Beni sabit tutmaya çalışan elleri bana garip hissettiriyor.
Şu anda kendimi kontrol edebilseydim arkamı dönüp ters yöne koşardım. Bu görevi tamamlamam gerekiyor yoksa bir daha asla Adrian’ın gözlerine bakamam.
"Sanırım senden hoşlanıyorum." Kelimeler bir anda ağzımdan çıkıveriyor.
Ne kadar yakışıklı olduğunu kanıtlarcasına gülümsüyor.
"Birileri sarhoş olmuş." Parmağımla çenesini okşuyorum. Korktuğumun aksine buna itiraz etmiyor.
Jasper'ın istediği bu mu? En azından Alfa Noah'ın eşim olmadığını garanti edebilirim.
Alfa Noah belimi tutuyor, kendini kontrol etmekte zorlanıyor gibi görünüyor. Aniden, eğiliyor, ağzını kulağıma yaklaştırıyor.
"Seni yatağa götürmek istiyorum,” diye fısıldıyor.
Genellikle kızlar Aşk Alfası Malik ve Tutku Alfası Isaiah gibi diğer Alfaların kucağına atlıyor.
Sadakat ya da Ahenk Alfası’yla yatağa girmek istemiyor.
Görevi tamamla! Uyuşturucu yüzünden işe yaramaz bir hale gelmeden önce buradan git. Her şey dönüyor. Gözlerimi kapatmak istiyorum.
Elimi tutup beni çıkışa doğru götürüyor. Aniden önüne başka bir Alfa çıkınca duruyor.
Ne yaptığını anlayamıyorum. Sarhoşluğun yarattığı pusun arasından ne olduğunu görebilmek için kafamı kaldırıyorum.
Sanki ben yokmuşum gibi "Nereye gidiyorsun?" diye soruyor Grayson Noah'a. Buraya ne zaman geldi? Onu tam olarak göremiyorum ama o olduğunu biliyorum.
Koyu renk takım elbisesi, dağınık saçları ve gümüş gözlerinin rengi birbirine karışıyor ama aurası vücudum için bir anlam ifade ediyor. Bundan nefret ediyorum.
"Grayson... Ben... Şey..."
"Kusura bakmayın rahatsız ediyorum. Siz ikiniz bir yere mi gidiyorsunuz?" diye soruyor Grayson bana bakarak.
Gözlerimi ovuşturuyorum, doğruca yere kusmak istiyorum.
"Sadece üst kata gidiyoruz." Üst kat. Bu partideki herkes üst katın ne anlama geldiğini biliyor.
Eğer yüzündeki ifadeyi yanlış görmüyorsam Grayson bunu duymaktan rahatsız olmuş gibi duruyor.
"Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum," diyor belirsizce.
"Neden olmasın?" diye soruyor Noah, Grayson'ın burnunu sokması onu hayal kırıklığına uğratıyor.
Noah onu itip yürümeye devam ediyor. Beni de yanında sürüklüyor ama Grayson Noah’ın omzunu geri itiyor. Sertçe.
"Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum dedim.”
Görüşüm, sanki bir şalter atmış gibi, Grayson'ın yüzündeki öfkeye tanık olacak kadar düzeliyor.
Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Teklifini reddettikten sonra bile. Noah’a yönelik böyle karanlık, tehditkar bir ifade.
Noah sıkıntıyla sesini yükseltip "Derdin ne senin?" diye soruyor.
"Seni uyardım ama beni dinlemedin." Ne yapıyor bu?
Benim ne yaptığım onu hiç ilgilendirmez. Grayson şu an planımı mahvediyor. Bu iki tehditkar Alfa'nın arasına giriyorum.
"Grayson, geri çekil,” diye hırlıyorum.
Gözlerinde bir şey parlıyor. Alfa rütbesini benim anlatabileceğimden daha iyi gösteren bir şey.
Noah alaycı bir sesle "Evet geri çekil ya da herkese gerçek benliğini göster,” diyor. Gerçek benliğini mi?
Noah beni yavaşça yürütmeye çalışıyor ama sarhoşken yürümek çok zor.
Tökezliyorum. Bu da Alfalara yüzleşmeleri için mükemmel bir an yaratıyor.
Görevi tamamla! Uyuşturucu yüzünden işe yaramaz bir hale gelmeden önce buradan git.
Grayson, "Yaptığın hatayı anladığını sanmıyorum," diyor.
Bedeninde yayılan bariz öfkeye rağmen, her zamanki gibi sakin. Bu durumla gerçek bir Alfa gibi yüzleşiyor.
Kavga çıkmak üzere olduğunu anlıyorum. Yüksek sesli müziği bastırmaya çalışarak “Durun!” diye bağırıyorum.
Çok fazla insan duymuyor ama iki adam fark ediyor. Tam o anda, uyuşturucunun etkisi bana bir kamyon gibi çarpıyor ve biraz sendeliyorum.
"Sanırım bayılacağım..."
Ağırlaşan göz kapaklarımı zorla açıp bana bakan korku dolu gümüş gözleri görene kadar kimin kollarına düştüğümü anlamıyorum.