Galatea logo
Galatea logobyInkitt logo
Sınırsız Erişim Edin
Kategoriler
Oturum aç
  • Home
  • Kategoriler
  • Listeler
  • Oturum aç
  • Sınırsız Erişim Edin
  • Destek
Galatea Logo
ListelerDestek
Kurtadamlar
Mafya
Milyarderler
Toksik Aşk
Slow Burn
Düşmandan Sevgiliye
Paranormal ve Fantezi
Ateşli
Spor
Kolej
İkinci Şans
Tüm Kategorileri Gör
App Store'da 4,6 puanlı
Hizmet ŞartlarıGizlilikBaskı
/images/icons/facebook.svg/images/icons/instagram.svg/images/icons/tiktok.svg
Cover image for Karanlıkla Dans

Karanlıkla Dans

Dördüncü Bölüm

Emily

Emily dizlerini altındaki devasa bedene dolayıp düşmemek için bir elini kalın postun derinliklerine gömdü.

Diğer eli ise Amber’ın sürekli değişen beline kenetlenmiş, onu dik tutmak için umutsuz bir çaba sarf ediyordu. Böylece vücudunu bir destek olarak kullanabilecekti.

Bu bir nevi dünyanın en tehlikeli hokkabazlık gösterisine benziyordu. Tek yanlış bir harekette tahtalı köyü boylayabilirdi.

Tutunma çabasıyla kalçaları titremeye başlasa da arkalarında kurtlar kovalarken yaklaşan uluma sesleri bitkin kaslarına ihtiyacı olan gücü veriyor gibiydi.

İri kurt aniden durduğunda az kalsın başının üzerinden takla atacaktı. Neyse ki beline sarılan güçlü eller onu tutmayı başardı.

Şaşkınlıkla irkildi. Kafasını çevirince sarışın bir adamla karşılaştı. Bir sen eksiktin.~

İsteksiz ve temkinli bir bakışla Amber’i aşağı çekmesine izin verdi. Sonunda ilerlediği yeri gördüğünde gri bir arabanın yanında durduklarını fark etti.

Etkileyici bir şey değildi, sade bir araç olsa da o anda ona dünyanın en iyi arabası gibi göründü.

“Hadi,” dedi adam, Amber’ı arka koltuğa oturturken.

Emily’nin peşlerindeki kurtların ne kadar yakın olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Bunu öğrenmek için beklemeye de hiç niyeti yoktu. Bacağını kurdun kafasının üzerinden geçirip yere atladı.

İnişinin etkisiyle elleri ve dizleri çamura bulansa da daha doğru düzgün doğrulmadan arabaya koşmaya başladı.

Siyah saçlı adam sürücü kapısını açarken aynı anda yolcu kapısını bir hışımla açtı.

Tam bu sırada az önce kurdun durduğu yere baktı.

Tabii ki gitmişti.

Ayağa kalkması için geçen sürede adamın nasıl olup da insan formuna girdiğini, tamamen giyindiğini ve sürücü tarafına geçtiğini hayal bile edemiyordu.

Boğuk sesiyle, “Bin,” diye emretti, bir yandan sürücü koltuğuna yerleşirken.

Tekrar söylemesine gerek yoktu. Kendi kaderini çizdiğine dair garip bir hisse kapılsa da içeri atlayıp kapıyı sertçe çarptı. Adam çoktan motoru çalıştırmıştı.

Araba geri geri gitmeye başladığında siyah saçlı adam, “Sakin ol,” dedi. Çamuru dağıtan tekerleklerin tiz sesini duyabiliyordu.

Penceresinden, sürünün hemen arkalarındaki mısırları yarıp geçmesini izledi. Bunun üzerine gergince yutkundu.

Kurtlardan biri istese uzanıp dokunabileceği kadar yakındaydı.

Oysa yapmadı.

Sonunda takipçileriyle aralarındaki mesafe hızla artmaya başladığında koltuğuna yaslandı.

Birkaç saniye sonra kurtların artık görünmediğini fark etti. Tatsız bir anıdan başka bir şey olmayacak kadar geride kalmışlardı.

Emily yine de pencereden sessizce karanlığa baktı. Her şeyin gerçekten bittiğine inanamıyordu.

“Ben William,” dedi siyah saçlı adam, ona henüz canavarların hepsinden kaçmadığını hatırlatarak.

Yavaşça ona dönünce kendisine en yakın olan kolunda, bileğinden omuzuna kadar uzanan ve kolunun altında kaybolan yara izleri olduğunu fark etti.

Yara izleri sayılamayacak kadar çoktu. Kasları ile derisi üzerinde garip bir çapraz desen oluşturmuşlardı.

William başını arka koltuğa eğerek, “Bu Paoli,” dedi.

“Ben Emily,” dedi, titrek bir sesle. Devam etmeden önce gergin bir şekilde boğazını temizledi. “Bu da ikizim Amber.”

Paoli aniden, “Beklediğimden daha farklı olamazdı,” diye söze girdi. “Orada ne olduğunu açıklayabilir misin?”

Öne doğru eğilip iki kolunu önündeki koltuklara dayayarak ona baktı.

Emily, Paoli’yle arasında mümkün olduğunca fazla mesafe bırakmak için aracın kapısına çekildi. Boynuna fazla yaklaşmasını istemiyordu.

William ona hızlı bir bakış atarak soruyu yanıtladı. “Bilmiyorum.”

William

“Bilmiyor musun?” diye tekrarladı Paoli, şaşkınlık dolu bir sele. “Seni bir infaz sırasında hiç böyle görmemiştim. Neye bulaştığına... Bizi ~neye bulaştırdığına hiç dikkat etmeden o eve daldın.”

“Farkındayım,” dedi William, serzenişine pek de aldırış etmeden.

Paoli bir an William’a şöyle bir baktı. Ardından kızgınlığı kayboldu, yüzünde daha farklı bir ifade vardı.

Fesatlık.

Bir anda Paoli, Emily’ye bakıp gülümsedi.

“İkiz olduğunuzu mu söylemiştin?” diye sordu, inandırıcı olamayacak kadar masum bir sesle.

“Evet,” dedi Emily. “Çift yumurta ikizi, tek yumurta değil.”

“Çok hoş. Artık birbirimizi tanıdığımıza göre gözlerime bakıp ne gördüğünü söyleyebilir misin?” diye sordu Paoli ona doğru eğilerek.

“Hayır!” diye bağırdı William. Oysa artık çok geçti.

Emily, Paoli’nin derin gözlerine baktığı anda kaybolmuştu. Gözleri donuklaştı, duruşu gevşedi.

Paoli elini Emily’nin yüzünün önünde sallasa da hiçbir tepki almadı.

“Buna bayılıyorum,” dedi kıkırdayarak, William’a dönüp. “Hayatı yaşamaya değer kılan basit şeylerdir, sence de öyle değil mi?”

“Sanırım ölümsüz bedeninden ayrılmana yardım etmeden önce onu serbest bıraksan iyi olur,” dedi William. Bu kadar tepki vermesi kendisini de şaşırtmıştı.

Paoli’nin ona zarar vermediğini biliyordu. Yine de nedense onun başka birinin gücü altında olması kurdunun içindeki öfkeyi tetiklemişti.

Paoli muhtemel saldırganına şaşkın bir gülümseme ile karşılık verdi.

“Sakin ol,” dedi, gözlerini devirerek. “Onu tavuk gibi gıdaklatacak falan değilim. İnsanlara etten kuklalar gibi davranmayı sevmediğimi biliyorsun.”

“O zaman onu bırak,” dedi William.

“Konuştuktan sonra,” diye karşılık verdi Paoli, William’ın gerginliğine aldırış etmeden. “Bu kadının olayı ne?”

William, Paoli’ye bir an bakakaldıktan sonra gözlerini kaçırdı. Soruyu düşünürken sessizliğe gömülmüştü.

Gerçek şu ki, bunu açıklayamıyordu. Kelimelere nasıl döküleceğini bildiği bir şey değildi. Mantıktan çok duygular ve içgüdülerle ilgiliydi.

Emily’ye baktı. Güzel olduğu inkâr edilemezdi. Oysa uzun yaşamı boyunca pek çok güzel kadın tanımıştı.

Bu farklıydı.

Daha farklıydı.

Cinsellikle ilgili değildi.

Tereddüt etti, bakışları boğazının kıvrımından gömleğinin kumaşını zorlayan dolgun göğüslerine kaydı. Kremsi teni saten gibi görünüyordu.

Dikkatini tekrar yola verdi.

Onu bu şekilde de arzuladığını inkâr edemezdi. Yine de bundan daha fazlası olduğunu biliyordu.

“Sadece ihtiyacım olan...” Sözlerini yarıda kesti. Ne diyeceğini bilmiyordu. “Bilmiyorum.”

Paoli kaşlarını çatarak ona baktı. “Yanında hiç iyi bir şey için insan bulundurmadın. Bana onu gece yarısı atıştırması için getirmediğini söyle.”

“Onu neden getirdiğimi bilmiyorum,” dedi William, biraz savunmacı bir tavırla.

İstese de onu bırakamazdı.

“Sırf acıktığın için ikimizin de hayatını tehlikeye attıysan kafanı koparırım. Arkama yaslanıp masum bir kadını öldürmeni izlemeyeceğim. İnsanların bir değeri vardır, unuttun mu?” diye sordu Paoli.

Onun ölüm fikri bile William’ın endişelenmesine neden oldu.

“Ona zarar vermeyeceğim,” dedi, kesin bir tavırla.

“Ciddi misin?” Paoli belli ki tatmin olmamıştı. “İnsanlar söz konusu olduğunda pek de kontrollü biri sayılmazsın. Geçmişini irdeleyecek değilim ama sicilin pek de iyi sayılmaz.”

William bu konuda haklı olduğunu biliyordu. “Bu seferki farklı.”

“Neden?” diye üsteledi Paoli inatla, sanki söylemediği bir şeyi bulmaya çalışıyormuş gibi onu izliyordu.

“Bilmiyorum,” dedi William, bıkkın bir ifadeyle.

Paoli ise bu haline aldırış etmeden soru sormaya devam etti.

“Bir an önce çözsen iyi olur. Şu anda kurt adam sürüsünden bir kadın çaldık. Ayrıca infaz etmemiz gereken bir kadını kaçırdık. İşler hızla karışıyor. Meclis bunu öğrendiğinde…” Sözünü yarıda bırakıp kafasını salladı.

“Bunu düşünmek bile istemiyorum. Belki de yapmamız emredilen işi bitirmeliyiz. O zaman diğeriyle olan anlaşmanın ne olduğunu anlayabilirsin.” Arka koltuktaki kadını işaret etti. “Yani, ona bir baksana.”

William bunun üzerine Emily’ye baktı. Paoli’nin teklifini düşünür gibi olsa da kafasını salladı. Kendine geldiğinde kız kardeşini öldürdüklerini öğrenirse yıkılırdı. Onu asla affetmezdi.

“Hayır,” dedi kararlılıkla.

Paoli derin, sinirli bir inilti çıkarıp koltuğuna yaslandı.

“Pekâlâ, ama iş o raddeye gelirse onu gözümü bile kırpmadan öldürürüm,” diye uyardı. “Bana sorarsan iyilik yapmış olurum.”

“İş o noktaya gelmeyecek,” diye söz verdi William.

“Ne kadar da eminsin öyle,” dedi Paoli, alaycı bir tavırla. “Burada Cadılar Meclisi’nden bahsediyoruz, biliyorsun değil mi? Ölümsüz hükümet. Bize sahip olanlar. Emirlerinin göz ardı edilmesini affedecek değiller.”

Kendi endişelerinin yüksek sesle dile getirilmesi William’ın öfkesinin alevlenmesine neden oldu.

“Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun?” dedi sabırsızca. “Sadece değişimi durduracak bir şey bulmalısın. O zaman cezayı iptal ettirebiliriz.”

Paoli öne doğru kayarak başını tekrar William’ınkiyle aynı hizaya getirdi ve ağzı bir karış açık bir halde ona baktı.

“Hiç öyle olacağını sanmıyorum,” dedi. “Söylesene, benim ~bu durumu nasıl çözeceğimi düşünüyorsun?”

William hayal kırıklığı içerisinde homurdandı. “Lanet falcı dükkânında bir sürü şifalı bitki…”

“Yeni çağ kitapçısı, teşekkürler,” diye düzeltti Paoli.

“Peki,” dedi William, sinirli bir tavırla. “Yeni çağ kitapçısı.” Paoli’ye dikkatle baktı. “Orada yardımcı olabilecek bir şeyler olmalı.”

Paoli bir an sessiz kaldı.

“Bunu hiç düşünmemiştim,” diye itiraf etti. “Kötü bir fikir olduğunu da sanmıyorum.”

Kaşlarını çatmış, yüzüne düşünceli bir ifade yayılmıştı.

“Her şifalı bitki hakkında kitaplarım var. Orada bir şeyler olması mümkün.”

“Gerçi değişimi durdursak bile…” Durup William’a baktı. “Sonu muğlak, ~dikkatini çekerim,” dedi, söz konusu kadını işaret etmeden önce. “Öldürülmek üzere işaretlenmiş. Biz ise hala lanet bir emri yerine getiremedik.”

Paoli haklıydı. Her ne kadar bunu kabul etmekten nefret etse de Meclis sonuca bakardı.

İmkansızı başarıp değişimi tersine çevirmenin bir yolunu bulsalar bile Meclis’in bunu umursayacağını sanmıyordu. Bir emir verilmişti, işte o kadar.

“O zaman onu Meclis’e götürüp durumu tekrar ele almalarını isteyebiliriz,” dedi William.

Ellerindeki tek şans buydu.

“Ciddi misin?” diye sordu Paoli, fal taşı gibi gözlerle. “Doğrudan canavarın midesine mi inmek istiyorsun? Senin hakkında ne düşündüklerini biliyorsun.”

William, Meclis’in onun hakkında ne hissettiğini biliyor olsa da aklına başka bir yol gelmiyordu.

“Yüzyıllar oldu,” dedi, Meclis’in huzuruna en son ne zaman çıktığını hatırlayarak.

Bir insan cinayetinden sonra karşılarına çıkmıştı.

“Yine de denemek zorundayız.” Kendini durduramayarak tekrar Emily’ye baktı.

Paoli kıza baktığını görünce yüksek sesle homurdandı.

“Daha yarım saattir tanıdığın birisi için Meclis’in gazabını göze almaya hazır mısın? Ya bir tuzaksa?” diye sordu Paoli.

“Hiç sanmıyorum,” dedi William, kendinden emin bir şekilde.

Tuzak olsaydı kurdu bunu fark ederdi.

“O zaman onu uyandırıp soralım,” dedi Paoli, kibirli bir edayla.

“Bırak da ben konuşayım,” dedi William.

Paoli ona ters ters baktıktan sonra parmaklarını şıklatıp elini Emily’nin gözlerinin önünde sallayarak hipnozu bozdu.

Çoğu insan uykulu ve kafası karışmış halde uyanırdı. Oysa Emily ikisini de şaşırttı.

Continue to the next chapter of Karanlıkla Dans

Discover Galatea

Kaderin CilvesiEjderha GölgesiLycan'ın Minik CadısıSevgililer Günü LanetiBatı'nın Kurtları: Av

En Yeni Yayınlar

Noel Ruhuİyilik Meleği AŞ: Bonus İçerikSeroje: Gören GözViking Kralı'na Aşık Olmak ve Diğer Kötü KararlarHarley’nin Ateşi