Milyarder Bebek Babası - Kitap kapağı

Milyarder Bebek Babası

Yoland Zawadi

Üç

ISABELLA

Kings Şirketi’ne girerken kalbim küt küt atıyordu. Yirmi dakika sonraki görüşmemle ilgili gergin olduğumu söylemem hafif kalırdı.

Girişteki resepsiyon görevlisine doğru yürümek için kendimi zorladım. Onun klişe bir tip olacağını beklerken, hafif makyajlı ve döpiyes giymiş bir kadınla karşılaştım.

Ben yaklaşırken bir şeyler yazmaya devam etti. Tam benim kalemim bir kadındı. Varlığımı hissedince başını kaldırıp öncesinde prova ettiği şekilde gülümsedi.

“Merhaba, ben insan kaynakları pozisyonu için mülakata geldim.” Ona kibarca gülümsemeye çalıştım.

Gözlerinin içi beni tanımış gibi parladı. “Isabella Styles, değil mi?” Yüz ifademden şaşkınlığım okunuyor olmalıydı. “Ah, başvuran yalnızca iki kişi var ve diğeri de yeni geldi.” Eh, bu her şeyi açıklıyordu.

“Bir anlığına kendimi ünlü falan sandım.” Kendi esprime gülünce o da bana katıldı. İsim kartına baktım. Emily yazıyordu.

Emily biraz espritüel bir tonda, “Ama değilsiniz,” dedi. Ona sırıtarak baktım.

Hoş bir tonda, “Umarım işi alırsınız, Bayan Styles. Sizi şimdiden sevdim,” diyerek gülümsedi. Sahiden mutlu görünüyordu.

Aniden o yakışıklı ve gizemli adamın kısa görüşmemiz boyunca ne kadar mutlu göründüğünü anımsadım. Başımı iki yana salladım. Onu tekrar düşünmemeliydim.

“Lütfen bana Bella de,” diyerek gülümsedim.

Sol tarafımı işaret ederek, “O halde Bella diyeceğim. Görüşmen on beşinci katta. Asansörler hemen şu tarafta,” dedi. Ona teşekkür edip asansöre yöneldim.

İki dakika sonra asansöre bindiğimde içinde kimsenin olmadığını görünce şükrettim. Kulüpteki adamın anıları zihnime üşüşmeye başladı. Tekrar. Öpüşlerini ve dokunuşlarını hatırladım. Parmaklarını nasıl…

Kendine gel Bella.~

Aynada kendimi kontrol ederken mülakata odaklanmaya karar verdim.

Saçlarım kusursuz ve beyaz kalem eteğim yeterince düzgün görünüyordu. Üzerime de beni daha profesyonel göstermesi için belini içine soktuğum siyah bir gömlek giymiştim.

Asansörün sesiyle istediğim kata geldiğimi anladım. Kapının açılmasını beklerken derin bir nefes aldım.

Asansörden indiğimde, burada olmaktan zerre hoşlanmadığı bariz başka bir resepsiyonistle karşılaştım. Bu kadın Emily’nin tam tersiydi.

“Merhaba, ben insan kaynak…” Sürtük gibi giyinmiş kadın sözümü kabaca yarıda kesti. İnsanları asla dış görünüşüyle yargılamazdım ama bu kadın ne olduğunu adeta haykırıyordu.

Kafasını tekrar romanına çevirerek, “Evet, tabii, tabii. Oda 15D'ye git,” dedi.

Bir adam yanıma gelip Ashley diye birine seslendiğinde, kadın başını kaldırıp baktığına göre o olduğunu tahmin ettim. Tüm tavrı bir saniye içinde flörtöz bir tavra dönüştü.

Şimdi nasıl bir tipten bahsettiğimi anladınız mı? Derin göğüs dekolteli bluzunun düğmeleri bağırırsa patlayacak kadar gergindi.

15D numaralı odayı ararken gözlerimi devirdim. Odayı bulduğumda, koridordaki sandalyelerden birinde oturan kaygılı adamın endişeyle ayaklarını yere vurduğunu gördüm.

Yanına oturdum. Bir süre sonra, “Kes şunu. Ayağını yere vurmayı kes,” diye çıkıştım. Çok sinir bozucuydu.

Kabul, bugün herkese gerçekten çok öfkeliydim. Kalkıp koridorun karşısındaki sandalyeye geçtim. Adam bana gülümsese de ben yalnızca başımı sallamakla yetindim. Şu anda kibarlık yapacak halde değildim.

Yaklaşık on dakika sonra bir kadın Bay Jackson’a seslenince, adam derin bir nefes alıp kadını odaya kadar takip etti. Hislerinize kesinlikle ortaktım Bay Jackson. Öyle gergindi ki ona neredeyse acıyacaktım.

Ama buradaki önemli nokta neredeyse vurgusuydu. Benim de işe ihtiyacım vardı. Acilen taşınmam gereken berbat bir evim, ödemem gereken üniversite kredim ve karşılamam gereken başka masraflarım vardı.

Sevmeye başladığım üvey babam hastanedeydi. Yakın zamanda lösemi teşhisi konmuştu. Hastane masrafları nedeniyle hesabım bomboştu ama aldırış etmiyordum.

Kendi boktan ailemden hiç görmediğim sevgiyle bana bakmıştı ve şimdi ona bakma sırası bendeydi. Eşiyle kızı ölünce beni evlat edinmeye karar vermişti.

Ben bir nevi kızının yerini dolduruyordum ama umurumda değildi. Ona kızını hatırlattığım için beni çok seviyordu. Bay Jackson on dakika sonra çıktığında yüzünde donuk bir ifade vardı.

Yüzüne bakarak akıbetini kestirmeye çalışsam da nafileydi. Aynı kadın birkaç saniye sonra çıkıp bana yaklaştı. “Bayan Styles, değil mi?”

Onaylarcasına başımı salladım. “Gerçekten de öyle.” Şakacı tonumla gerginliği azaltmaya çalışsam da kadın bana yalnızca yapmacık bir şekilde gülümsedi.

Eyvah.

“Beni takip edin.”

Olabildiğince hızlı bir şekilde ayağa kalkıp onu şık ofise kadar takip ettim. Masanın başına geçti. Belli ki görüşmeyi onunla yapacaktım.

“Bay Kings sizinle şahsen görüşmek için burada olacaktı ama bir işi çıktı. Nihayetinde meşgul bir adam.”

Bana göre hava hoştu. Dünya ayaklarının altında olan Sydney Kings’in korkutucu bir adam olduğunu duymuştum. Kimseyi umursamayan acımasız bir adam olduğunu.

Mümkün mertebe onunla karşılaşmamaya çalışacaktım. Bunu yapacak kadar akıllıydım.

Yaklaşık beş dakika süren mülakat boyunca, kadın benimle alay etmeyi sürdürdü. Gayet iyi notlarım ve gurur duyduğum bir başarım vardı ama kadının tavırları sinirlerimi bozuyordu.

Sonunda kendimi tutamayıp patladım. “Affedersiniz hanımefendi ama tavrınızı değiştirirseniz memnun olacağım. Kıyafetlerimle ve okul kayıtlarımla alay etmeniz profesyonelliğe hiç yakışmıyor.”

Bu işe gerçekten ihtiyacım olsa da umursamadım. Agresif bir şekilde ayağa fırlayıp belgelerimi önünden aldım. Çıkmak için arkamı döndüğüm anda duvara tosladım. Belgelerim etrafta saçıldı.

Harika! Tam da buna ihtiyacım vardı. Buradaki iğnelemeye dikkat.

Belgelerimi almak için eğildiğimde, önümdeki parlak takım elbise ayakkabılarını fark ettim. Pahalı duruyorlardı ve ben başımı kaldırıp yukarı bakma dürtüsüne direniyordum.

Her şeyimi toplayıp ayağa kalkınca inanılmaz bir öfke barındıran büyüleyici gri gözlerle karşı karşıya kaldım. Onu tanıdığımda kaskatı kesildim.

Adam soğuk bir tonda, “Kovuldun,” dedi.

İşte şimdi kafam karışmıştı. Daha mülakatı bile bitirmemiştim. Adam gözlerini üzerimden bir an olsun ayırmıyorken, kimse kılını kıpırdatmıyordu. Gerçekten benimle mi konuşuyordu?

“Eşyalarınızı toplayıp gidin, Bayan Kendall.” Gözlerini üzerimden ayırmasa da aldırış etmiyordum. Aynı görünüyordu, sadece mutludan ziyade stresli ve duygusuz gibiydi.

Yüzü hâlâ yakışıklı olsa da onun kulüpte tanıştığım halini tercih ederdim. O gece çok umursamaz görünüyordu.

“Üzgünüm Bay Kings. Bir yanlışlık olma…”

Adını duyduğum anda gözlerim fal taşı gibi açıldı. “Bay Ki-Kings mi? O sen misin?” Aman Tanrım! Şakaklarımı ovuşturarak arkamı döndüm.

Acaba bayılmış taklidi mi yapmalıydım? Nasıl olsa işi alamayacaktım. Belki de öylece çekip gitmeliydim. Ama gitmeye yeltendiğim anda elimi tutarak gitmemi engelledi. İşte bu sefer sahiden bayıldım.

Uyandığımda daha büyük ve siyah-beyaz renklerle dekore edilmiş bir ofisteydim. Ne olduğunu anlamaya çalışarak etrafıma bakındım.

Bay Kings alaycı bir tonla, “Bakın kimler uyanma lütfunda bulunmuş,” dediğinde varlığını unuttuğum paniğim sinir sistemime tekrar hücum etti.

“Çok özür dilerim. Neden bayıldığımı bilmiyorum. Muhtemelen kahvaltı yapmadığım için olmalı. Zamanını boşa harcadığımı biliyorum, hemen gideceğim.”

Zırvaladığımın farkında olsam da bu en iyi yaptığım şeydi. Özellikle de paniklediğim zamanlarda. Bay Kings yanıma gelip beni tutkulu bir şekilde öperek nefesimi kesti.

“Başka bir adamla birlikte oldun mu, Isabella?” diye sordu.

Ona tuhaf bir bakış attım. O kim oluyordu da bana böyle sorular soruyordu?

“Özel hayatımın bununla ne ilgisi var Bay Kings? Buraya sadece mülakat için geldim. Drama ya da beklenmedik sürprizler için değil.”

Çantamı alıp arkama bakmadan ofisten çıktım.

Söz verircesine, “Benim olacaksın, Isabella Styles,” dediğinde kalbimin anında hızlandığını hissettim. Yine de olabildiğince hızlı koşarak oradan ayrıldım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok