Güney Ormanı Alfaları - Kitap kapağı

Güney Ormanı Alfaları

Laila Callaway

Üçüncü Bölüm

LEILANI

Alfa Dane neyse ki horlamadı. Saat sekiz civarında rahatsızlıkla uyandım. Tuvaletim geldiği için kalkıp banyonun kapısını açmaya çalıştım.

Kilitli. Yine.

Kapının ardını dikkatle dinlediğimde çıt duymadım. İçeride kimse yoktu. Odamın kapısını açıp hole çıkarak neler olduğunu duymak için aşağıyı pür dikkat dinledim.

Herkes yemek masasının başında olduğuna göre muhtemelen kahvaltı ediyorlardı. Alfa Dane’in belli belirsiz kokusunu alabiliyordum.

O hıyar yine banyomun kapısını kilitleyip aşağı inerken kilidini açmayı unutmuştu.

Duş almak istiyorum. Lanet olası herif.

Risk almaya karar verip odasının kapısını açarak içeri girdim. Odasına girer girmez onun kışkırtıcı kokusunu aldım. Nefesimi tutup ellerimle etrafı yoklayarak banyoya girdim.

El yordamıyla banyo malzemelerimi toplayıp kollarıma doldurdum. Tam odaya geçtiğim anda kapının açılmasıyla Alfa Dane’in kokusunu aldım.

İşler şimdi ilginçleşecek.

Tişörtüm, gecelik şortum, güneş gözlüğüm ve kollarımdaki banyo malzemelerimle odasında duruyordum. O anda ne kadar berbat göründüğümü göremediğim için neredeyse sevinecektim.

Kapının olduğunu düşündüğüm yere usulca yaklaşırken, hızla, “Çok özür dilerim, sadece eşyalarımı almak istemiştim. Başka bir banyoya geçeceğim,” diye geveledim. Bunun üzerine anlık bir sessizlik oldu.

“Özür dilerim, bir daha olmayacak,” diye mırıldandım. Ona çarpmak istemediğim için öne doğru temkinli bir adım daha attım.

Ukala bir tavırla, “Ne bir daha olmayacak? Yatak odama mı girmeyeceksin? Buna pek güvenme derim,” diye takıldı.

Yapabilseydim o anda ona kesinlikle dik dik bakardım. Tekrar, “Özür dilerim,” diye mırıldandım.

Kapının halıya sürtünerek daha geniş açıldığını duydum. Bana yol gösterirken yumuşayan sesiyle, “Dümdüz yürümeye devam et,” dedi.

“Teşekkürler.”

Uzanıp duvara tutunarak koridora doğru adım attım. Odama dönerken içeri girdiğimden emin olmak için beni izleyen gözlerini sırtımda hissettim.

Güne hazırlanmak için yedek misafir banyolarından birini kullanıp tayt ve kazak giydim.

Kütüphaneye gitmeden önce herkesin keşif gezisine çıkmasını bekledim. Kitap okuyamayacağımı bildiğimden kalemlerimle eskiz defterimi alıp bir şeyleri ezberden çizmeye başladım.

Kütüphane en sevdiğim oda.

Güzel ve Çirkin filmindeki gibi bir kütüphane olmasa da etkileyiciydi. Tek katlı kütüphanenin raflarında binlerce kitap vardı ve pencere oturağı âdeta beni çağırıyordu.

Pelüş mindere gömülüp yan tarafımı pencereye yasladım.

Güneş gözlüğüm ve bandajlarımdan hiçbir şey göremesem de camdan yüzüme vuran güneşi hissedebiliyordum. Eskiz defterimle kalemlerimi alıp çizmeye başladım.

Önce ufak karalamalar, çiçekler ve yuvarlaklar çizdim. Sonra kurdumu çizmeye başlayıp kulakları ve burnuna odaklandım. Kütüphaneye herhangi birinin girdiğini duymasam da Alfa Dane’in kokusunu alınca başımı şaşkınlıkla kaldırdım.

“Alfa Dane?” diye seslenince bana yaklaştığını duydum.

“Ben olduğumu anladın, aferin,” diyerek beni takdir etti.

Ayak ucuma oturduğunda pencere oturağının diğer tarafının alçaldığını hissettim. Dizlerimi kendime çekip göğsüme yasladım.

“Kokundan anladım,” diye cevap verdim. “Keşif gezisi nasıldı?”

“İyiydi. İstediğimiz bilgileri topladık, şimdi bir saldırı planı oluşturup bu avcılardan sonsuza dek kurtulacağız.”

Bunu duyduğuma sevindim.

Daha ona cevap veremeden, “Ne yapıyorsun?” diye sordu.

Eskiz defterimi kaldırıp ona doğru baktım. “Bir şeyler karalıyordum,” deyip eskiz defterini tekrar kucağıma koydum. “Genelde kitap okurum ama belli ki şu an yapabileceğim bir şey değil.”

“En son ne okuyordun?” diye sordu.

Bir Alfa’nın neden benimle ilgilendiğini merak etmeye başlamıştım. Alfa’nın kızı olduğumu bilsem de gerçekten ne istediğini sorguluyordum.

Pencere kenarındaki küçük sehpaya uzandım. Onun üzerine okuma sırasındaki kitaplarımı yığıyor ve kitap okurken içeceğim şeyleri koyuyordum.

Aradığım kitabı kabartmalı kapağından tanıyarak buldum. Kitabı alıp ona uzattım.

“Bunu okuyordum. Çok can sıkıcı çünkü sadece birkaç bölümü kalmıştı,” dediğimde kitabı elimden dikkatle aldı.

Bir anlık sessizlikten sonra sayfaları çevirdiğini duydum.

“Sana okumamı ister misin?” diye sorunca dudaklarım şaşkınlıkla hafifçe aralandı.

“Zahmet etme, okumak zorunda değilsin.”

Kitabı geri almak için uzansam da elimi boşa salladığımı fark ettim. “Hayır, okumak istiyorum,” diye ısrar edince elimi yavaşça geri çektim.

Tuhaf bir tavırla, “Eh, madem istiyorsun… O zaman olur, çok sevinirim,” diye cevap verip rahatlamak için cama yaslandım.

Sayfaları karıştırıp kaldığım yeri bulduktan sonra boğazını temizledi. “Gece benimle uykuya dalana ve tepedeki ay gök kubbenin ardına saklanana kadar titreyerek banka uzandım.”

“Gün batımıyla gelen keskin soğukla havada asılı duran yapraklar boyun eğmiyordu, henüz düşmeyeceklerdi; en azından bu gece değil.”

O satırları okurken kulaklarıma dolan derin ve sıcak sesiyle, sahneleri zihnimde canlandırıyordum.

Son bölümleri de okuduktan sonra kitabın kapağını kapattığında memnuniyetle iç çektim.

Sessizce, “Çok teşekkür ederim,” dediğimde kitabı sehpaya koyduğunu duydum.

“Sorun değil, farecik,” diye cevap verince bu lakap karşısında kaşlarımı havaya kaldırdım. “Öğle yemeği yemeye ne dersin?” diye sordu.

Ağırlığının etkisiyle pencere oturağının minderi havaya kalkınca ayağa kalktığını hissettim.

“Olur.”

Pencere oturağından kalktığımda, kazağımın üzerinden elini belime koyarak bana yol gösterdiğini hissedince rahatladım.

Beni mutfağa götürdüğünde bitişikteki yemek odasında sohbet edenlerin sesini duyabildiğimi fark ettim.

Alfa Dane, “İstersen senin için tabak hazırlayabilirim,” diye teklif ettikten sonra ellerime dolu bir tabak koyduğunda ona teşekkür ettim.

Cesaretimi toplayarak beni yemek odasına yönlendirmesine müsaade ettim. Kör kızın aralarına katılmasına şaşırdıklarından olacak ki içeri girdiğimiz anda tüm konuşmalar kesildi.

Dane beni nazikçe bir sandalyeye oturturken annem, “Hayatım, aramıza katılmana çok sevindim,” dedi.

Konuşmalar yeniden başlayınca dikkatlerin üzerimden çekilmesiyle rahatladım. Sağ tarafımdan bir çift gözün bana baktığını hissedince, onun beni izleyen Alfa Jarren olduğunun kokusunu aldım.

Öğle yemeğinde elle yenilecek atıştırmalıklar yapıldığı için çatal ve bıçakla cebelleşmeden yemeğimi kolayca yiyebildim.

Yemeğimi yedikten sonra herkesten izin isteyip kütüphaneye döndüm. Damon da kısa bir süre sonra yanıma gelince öğleden sonrayı birlikte geçirdik.

Yemekte makarna olmasına rağmen zorlansam da akşam yemeğinde tekrar diğerlerine katıldım. Alfalar iki yanıma oturup bana hayatım, sevdiklerim ve sevmediklerim hakkında sorular sordu.

Hâlâ benimle neden bu kadar ilgilendiklerini sorgulasam da onlarla konuşmaktan keyif alıyordum.

Artık kendime ait bir banyom olduğu için o gece uykuya hazırlanmam çok daha kolay oldu. Gözlüğümle bandajlarımı çıkardıktan sonra yatağa girdim.

***

Ertesi sabah uyanınca gözlerimi ovuşturarak doğruldum. Gözlerimi kırpıştırarak açınca görüşüme sızan ışıkla sırıttım.

Yine de her şey inanılmaz bulanıktı. Hâlâ gözümün önündeki duvara çarpabilirdim ama artık duvarın hangi renk olduğunu anlayabiliyordum.

Artık kıyafetlerimin renklerini de seçebildiğim için istediğim kazak ve taytı giydim.

Aşağı inmeden önce saçlarımı tarayıp dişlerimi fırçaladım.

Kızarmış ekmeğin üzerine tereyağı sürerken Alfa Jarren’ın kokusunu aldım.

Ona, “Günaydın Alfa,” diyerek selam verdikten sonra ekmeğimden bir ısırık aldım.

“Günaydın Leilani,” diye cevap verdi. Derin sesinin üzerimdeki güçlü etkisi varlığını hâlâ koruyordu. Şimdiye kadar sesine alışmış olmayı umuyordum.

Kahvaltıdan sonra Damon’la buluşup o benim koluma girerken etrafta yürüyüşe çıktık.

Çok merak ettiğim için Damon’a, “Alfalar nasıl görünüyor?” diye sordum. Artık sadece onları düşünebiliyordum. İçimde çocuksu duygularla âşık olacağıma dair berbat bir his vardı.

Bu sorumun üzerine Damon bir kahkaha patlattı. Sorumu tam olarak neden komik bulduğunu sorguladım.

“Hm, sanırım erkeklerden hoşlanıyor olsaydım çekici olduklarını rahatlıkla söyleyebilirdim,” dedi. “Alfa Jarren, Alfa Dane’den biraz daha uzun ama Alfa Dane daha kalıplı.”

Damon’ın bunun için benimle uğraşacağını bilmeme rağmen, “Gözleri ne renk? Saçları? Tenleri?” diyerek üzerine gittim.

“Bilmek mi istiyorsun? Yoksa biri onlardan hoşlanıyor mu?” Kışkırtmasına aldırış etmeden doğru dürüst cevap vermesini bekledim.

“İyi, ikisinin de gözleri sarı ama Jarren’ın saçları siyah, Dane’in ise gümüş,” dedi.

Şekil değiştirenlerin insan renginde olmayan gözlere ve renkli saçlara sahip olması alışılagelmiş bir durumdu.

Ama gözlerimiz mordan kızıla kadar her renkte ve saçlarımız doğal olarak mavi bile olabileceğinden insanların arasına karışmamız zorlaşıyordu.

“Peki ya tenleri?”

“Yanık gibi. Onları tam olarak nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum Lani, sadece birkaç gün bekle ve kendin gör.”

Sabırsız olsam da onları yakında görebileceğimi biliyordum. Görüşümün bugün kaydettiği ilerlemeyi göz önünde bulundurunca, bunun yarın ya da ertesi gün olacağını umuyordum.

***

Akşama doğru kütüphaneye geri dönüp bir kitaba gömüldüm.

Alfa Dane, “Bunu okuyabiliyor musun?” diye sorunca olduğum yerde sıçradım. Onun kütüphaneye girdiğini fark edemeyecek kadar kitaba dalmıştım.

Gururla, “Pek sayılmaz, ama bu sabahın aksine artık satırları seçebiliyorum,” diye cevap verdim.

Heyecanla, “Harika haber, demek ki yakın zamanda tekrar görebileceksin,” dedi.

Gözlerimi kısarak bakınca kolları olduğunu tahmin ettiğim iki bulanık ve bronzlaşmış uzunluk gördüğümde üzerinde tişört olduğunu düşündüm. Altın sarısı tonlarında yanık bir teni vardı.

“Umarım,” diye cevap verip kitabı kapattım.

O anda Alfalar bana büyük ilgi gösterip bir sürü soru sorarken, benim bu ilgiye karşılık vermediğimi fark ettim.

“Bana kendinden ve kardeşinden bahset,” dedim. “Sürüyü ne zaman devraldınız?”

“On sekiz yaşına bastığımızda, beş yıl önce,” diye yanıtladı. “İlk başlarda babamın rehberliğinde deneme sürecinden geçtik ama on dokuz yaşımızdan beri sürüyü tek başımıza yönetiyoruz.”

Tam devam etmesini isteyecektim ki bunu söylememe gerek kalmadan devam etti.

“Annemiz biz küçükken öldü. Babamızı ayakta tutan ve ona bir amaç veren tek şey bizdik. Ama eşi olduğu için annemi her gün özlediğini biliyorum.”

“Eşini buldun mu?” diye sorsam da soruma soruyla karşılık verdi.

Merakla, “Sen buldun mu?” diye sorunca başımı iki yana salladım. Güven verici bir tonda, “Yakında bulacaksın,” dediğinde içten içe rahatladığımı hissettim.

On sekiz yaşından sonra çoğu kurt, eşini istemeye başlar ve onu bulmasının uzun zaman alacağını bilirdi. Soruma cevap vermediğini bildiğimden devam etmesini bekledim.

“Kardeşimle eşimizi yakında bulacağımızı biliyoruz,” dediğinde henüz soramadığım soruma da cevap vermiş oldu.

“Aynı eşi paylaşacağımızı biliyoruz. Hayatımız boyunca her şeyi paylaştığımız için buna alışkınız.”

Alfalar genellikle paylaşmaya yanaşmazdı, aksine sahiplenici ve korumacı olurdu. Ama ikiz olduklarında birbirlerini rakip olarak görmediği için durum farklı işlerdi.

Hevesle, “Sence nasıl biri olacak?” diye sordum. Soru ağzımdan birden çıkıverdi.

Bu onun için hassas bir konu olabilir.

“Hm…” Cevabını düşünürken bir anlığına duraksadı. “Zeki, komik, nazik, güzel, istediğimiz ve ihtiyaç duyduğumuz her şeye sahip olacak,” dediğinde bu sevimli cevabı karşısında gülümsedim.

Ama devam ederek anı mahvetti. “Kardeşimle kontrolün elimizde olmasına çok alışkınız. Eşimizin bizi idare edebileceğini umuyoruz.”

Sözleri üzerine bir kahkaha patlattım. Eğlenerek, “İtaatkâr bir eş mi istiyorsunuz?” diye sordum. “Her emrinize uyan birini mi?”

“Biz Alfayız, herkes bizim emirlerimize uyar.”

Acaba ağzından çıkanı kulağı duyuyor mu?

Kahkahalarımın arasında, “Umarım Ay Tanrıçası ikinize de başkaldıran bir eş gönderir,” dediğimde ondan yayılan kızgınlığı anında hissettim.

“Neden böyle bir şey umuyorsun?” diye sorunca daha da şiddetli gülmeye başladım.

Nihayet kendimi toparladığımda ve onun küstahlığına gülmeyi bıraktığımda, “İkinize bir ders vermek için! Alfa olabilirsiniz ama eşiniz sizinle eşit. Emirleriniz onun üzerinde işlemeyecek,” dedim.

“Elbette bizim eşitimiz olacak ama dediğim gibi biz kontrolü seviyoruz.”

“İşte onu göreceğiz, Alfa. Umarım onunla bir an önce tanışırsınız.” Sırıtarak eskiz defterimi alıp bir şeyler karalamak için kalemimi kaptım.

Usulca, “Ben de öyle umuyorum,” dedi.

Kısa bir süre sonra kapının arkasından kapandığını duydum. Acaba ona takılırken çok mu ileri gitmiştim? İyi bir misafirperverlik gösteremiyor olmalıydım ama kendimi tutamamıştım.

Günün kalanında Damon’la televizyon karşısında yemek yedikten sonra uyuyakaldım. Bir noktada beni uyandırdığında kendimi yatağa atmayı başardım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok