
Kanatlarım Varken
Anelise Morgan, ailesinin onu yetiştirdiği korunaklı ortamdan sıyrılmaya çalışıyordu. Üniversitede kanatlarını açıyor, büyüyor ve kendi benliğini keşfediyordu. Üstelik ona rehberlik eden, seven bir dost ve ikinci bir aile bulacak kadar da şanslıydı. Dünya sanki onun deneyimlemesini bekliyordu. Michael Whitlock, acilen oğluna bakacak birine ihtiyaç duyuyordu. Komşuları kızlarını bir seçenek olarak sunduğunda, bu fırsatı hemen değerlendirdi. Kızı ilk gördüğünde onu nelerin beklediğine dair en ufak bir fikri yoktu. Anelise, ailesinin evindeki fotoğraflardakine hiç benzemiyordu ve Michael karşısındaki manzara karşısında büyülenmişti. Tek bildiği, onu gördüğü andan beri kalbinin hiç bu kadar hızlı atmadığıydı.
Yaş Sınırı: 18+
Birinci Bölüm
“Kathy, dalga geçiyorsun herhâlde!” diye bağırdı Michael, büyük bir şaşkınlıkla.
“Çok üzgünüm, Michael. Ama şu an Las Vegas’tayım, Shawn ile evlendik. Uzun bir balayına çıkıyoruz,” diye cevapladı Kathy.
“İki hafta sonra gidiyoruz! İki hafta! Çocuğuma kim bakacak şimdi?” diye sertçe sordu Michael.
“Kusura bakma, Michael. Ollie’ye ona hoşça kal dediğimi söyler misin?” diye usulca cevapladı Kathy.
Michael, “Olur, tamam...” diye mırıldanarak telefonu kapattı. Telefonu masaya fırlatırken öfkeyle, “Kahretsin!” diye haykırdı.
“Ne oldu, Michael?” diye endişeyle sordu Kim Morgan.
Michael sandalyeye çöküp saçlarını sıvazlarken çok sinirliydi. “Hiç sorma, bakıcım işi bıraktı!”
“Ne?” Neil Morgan, elinde süt dolu bir alıştırma bardağı tutan küçük, sevimli oğlanı babasına doğru götürürken duraksadı. “Kathy işi mi bıraktı?”
“Las Vegas’taymış, evlenmiş!” diye öfkeyle cevapladı Michael.
“Vay canına...” diye mırıldandı Kim.
Michael iç çekerek, “Annemi aramalıyım,” dedi. “Ollie’ye göz kulak olur musunuz?”
Neil küçük çocuğun saçlarını karıştırarak, “Tabii ki! Seni öğle yemeğine bekleyelim mi?” diye sordu.
“Yok, siz yiyin. Ben hemen dönerim,” diye cevapladı Michael. Komşuları tamam der gibi kafa sallarken Michael, muntazaman budanmış bahçelerinin arka tarafına yürüyerek annesini aradı.
“Michael! Merhaba, canım! Nasılsın?” dedi Susan Whitlock, neşeyle.
“Anne, bittim ben!”
“Ne oldu?” diye telaşla sordu Susan. “Ollie’ye bir şey mi oldu?”
“Yok, Ollie iyi... Az önce Kathy aradı, işi bırakmış! Las Vegas’ta pat diye evlenmiş!”
“Ah, Michael! Ama birkaç hafta sonra gidiyorsun!”
“Biliyorum, anne. Bana yardım edebilir misin?” diye sordu Michael.
“Ah, canım, gelip sen gidene kadar yardım edebilirim ama biliyorsun ki seninle Londra’ya gelemem,” diye nazikçe cevap verdi Susan.
“Biliyorum, anne, ama ben birini bulana kadar kalırsan çok iyi olur. Hem sana harika bir doğum günü hediyesi alacağım, söz!” dedi Michael.
Susan güldü. “Tamam, Chicago’ya uçak var mı bakayım, sen de doğum günümde ne alacağını düşün.”
“Sağ ol, anne. Ollie ile ikimiz seni havaalanından alırız. Teşekkürler!”
“Rica ederim, canım. Ararım seni.”
Michael biraz rahatlamış hâlde masaya dönüp oğlu ve komşularıyla oturdu. “Annem, ben bir çözüm bulana kadar Ollie’ye bakmaya geliyor.”
“Michael, Kim ile konuştuk da... Kızımız Anelise nasıl olur?”
“Anelise mi? O üniversiteye gitmiyor muydu?” diye biraz şaşkın bir biçimde sordu Michael.
“Evet, ama derslerinin çoğunu bitirdi ve çocuk bakmayı çok seviyor,” diye cevapladı Kim.
“Öyle mi? Yaz tatilini benim çocuğuma bakarak geçirmek ister mi sizce?”
“Bence onun için de çok güzel olur! İngiliz edebiyatında yüksek lisans yapıyor ve bitirme tezine yeni başladı.”
Neil ekledi: “İyi bir kızdır, akıllı usludur, not ortalaması dört üzerinden dört. Üstelik oda arkadaşı ne kadar ısrar etse de hiç partiye falan gitmez!”
“Kaç yaşındaydı?” diye sordu Michael.
“Yirmi yaşında. Ekimde yirmi bir olacak,” dedi Kim gururla.
Michael zor durumda olduğunu bilerek bunu biraz düşünüp, “Telefon numarasını alabilir miyim?” diye sordu. “Onu arayıp bir sorayım.”
Neil komşusuna bir tepsi ızgara somon uzatırken, “Tabii! Ona haber veririm,” dedi.
Michael tam ayrılmak üzereyken komşularının kızının duvardaki fotoğraflarına baktı.
Gözlüklü, kızıl kestane saçlı, balık etli, genç bir kadındı ve içten bir gülümsemesi vardı. Çok kitap okuyan biri gibi görünüyordu ve İngiltere’ye gittiklerinde Ollie’ye iyi bakabilecek biri gibi duruyordu.
Michael onunla yapacağı telefon görüşmesinin iyi geçmesini umuyordu.
Anelise yaz boyunca yazacağı bitirme tezi için notlar alıyordu. Finallerden sonra teslim etmesi gerekiyordu ama henüz içine sinmiyordu. Bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordu fakat ne olduğunu bilmiyordu.
Profesör Andrews ile tezi hakkında konuşurken tezinde, içinde kıvılcım yaratacak, ruhunu canlandıracak bir heyecan ya da tutku gibi bir şeyin eksikliğini hissetmişti.
Öte yandan, Profesör Andrews elindekinin gayet güzel olduğunu ve iyi bir bitirme projesi olacağını söylemişti. Ancak Anelise tezinin sadece iyi olmasını istemiyordu; gerçekten etkileyici, muhteşem bir çalışma olmasını istiyordu.
İç geçirerek günde sadece bir bardakla sınırladığı soğuk çayını almaya gitti. Boğazını tutmazsa zar zor ver verdiği kiloları geri almaktan korkuyordu.
Çayını keyifle yudumlarken aynı evi paylaştığı yakın arkadaşı Leslie’nin aşırı zengin ailesiyle pazar kahvaltısına gitmiş olmasına sevindi. Böylece sessiz evde rahatça kafasını dinleyebilecekti.
Kafasını toplayıp kalan sınavlarına çalışmak üzere hazırlanmaya başlamıştı ki telefonu çaldı.
Numarayı tanımıyordu ama Chicago’dan olduğunu görünce ailesinin bahsettiği, ilginç bir teklif yapabilecek komşunun arıyor olabileceğini düşündü.
“Alo?” diye açtı.
“Şey... Merhaba. Anelise ile görüşebilir miyim lütfen?” diye soran tok sesi duyunca heyecanlandı.
“Evet, ben Anelise. Nasıl yardımcı olabilirim?”
“Ben Michael Whitlock. Numaranızı ailenizden aldım. Komşularıyım,” diye açıkladı Michael.
“Ah, evet, bir teklif nedeniyle arayabileceğinizi söylemişlerdi. Sizin için ne yapabilirim?”
“Biliyorum, çok ani oldu ama yardımınıza ihtiyacım var. Aileniz, çocukları sevdiğinizi ve dolayısıyla çocuk bakmakla ilgilenebileceğinizi söyledi. Çocuğuma bakan kişi dün aniden işi bıraktı. Evleniyormuş.”
“Ah, ne romantik,” dedi Anelise, gülümseyerek.
Michael güldü. “Sanırım öyle ama sorun şu ki iş için üç aylığına şehir dışına çıkıyorum. Bakıcım benimle gelip ben çalışırken oğlum Ollie’ye bakacaktı. Bu işle ilgilenir misiniz? İyi bir ödeme yapacağımdan emin olabilirsiniz.”
Anelise dudağını ısırarak teklifi düşündü. İyi bir maaş güzel olurdu ve o kadar kilo verdikten sonra Leslie ile alışveriş yapmaktan zevk almaya başlamıştı.
“Hım, emin değilim... Yüksek lisans tezimi yazmam gerekiyor...”
“Biliyorum, aileniz söyledi. Ama bu işe sevineceğinizi de söylediler. İş yerim beni yaz için Londra’ya gönderiyor. Şehri keşfe çıkmak, teziniz için araştırma yapmak için bolca vaktiniz olacak.”
“Gerçekten mi?” diye sordu Anelise heyecanla.
Teklifini göz korkutucu değil, çekici bir şekilde sunduğunu umuyordu Michael.
Londra’da üç ay mı? Bir çocuğa bakmak için yüklü miktarda para kazanmak mı? Anelise kahve dükkânındaki işinden ayrılabilir, hatta gelecek dönem çalışmak zorunda kalmayabilirdi.
“Orada mısınız?” Michael’ın sesi düşüncelerini böldü.
“Ah, pardon! Evet, buradayım ve evet, kabul ediyorum!” dedi heyecanla.
“Gerçekten mi?” Michael rahatlamış gibiydi.
“Evet. Gitmeden önce sizinle ya da oğlunuzla tanışamamak kötü oldu ama ailem size numaramı verdiyse bu iş ikimiz için de iyi bir anlaşma olacak gibi görünüyor. Üstelik teklif ettiğiniz parayla hâlihazırdaki işimden ayrılabilirim,” dedi Anelise büyük bir heyecanla.
Birkaç dakika boyunca işin kapsamı ve çok tatlı bir çocuğa benzeyen Ollie hakkında konuştular.
Anelise biraz çekinerek, “Oradayken Ollie’yi müzeye falan götürebilir miyim?” diye sordu.
Michael, “Çocuğumla eğitici şeyler yapmak mı istiyorsun? Nasıl hayır diyebilirim ki?” diye gülünce Anelise ne kadar saçma bir soru sorduğunu düşünerek utandı.
“Bana e-posta adresinizi verin. Sizin için Chicago’ya bir bilet ayarlayayım, sonra hep birlikte Londra’ya uçacağız. Hem bu uzun uçuş sayesinde birbirimizi tanıma fırsatı buluruz. Ah, pasaportunuz var, değil mi?”
“Evet, var. Yani, hazırım. Chicago’ya bir bilet iyi olur. Sizinle havaalanında buluşurum.”
Michael, Anelise’in yaz dersleri ve iş nedeniyle ailesiyle uzun zamandır görüşmediğini düşünerek, “Cuma akşamı gelip ailenizle kalmak ister misiniz?” diye sordu.
Anelise bağırır gibi, “Hayır!” dedi. “Hayır... Şey, cuma günü hazırlanmam gerek. Cumartesi sabahı erkenden uçarsam çok iyi olur. Ne kadar erken olursa olsun fark etmez.”
Michael, onun ailesini görmek istememesine biraz şaşırsa da daha fazla soru sormadı. “Tamam. Her şeyi ayarlayıp tüm detayları e-posta ile göndereceğim.”
Biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapattılar. Anelise çok heyecanlıydı, aldığı iş teklifini Leslie’ye anlatmak için sabırsızlanıyordu. Yazı Londra’da geçireceğine inanamıyordu.
Londra’ya gitmek hep hayaliydi ve şimdi gerçek oluyordu! Michael’ın planlarına bakılırsa tarihler okul programıyla tam uyuyordu.
Her hafta sonu en az bir gün izinli olacaktı. Ollie uyurken tezini yazabilecek, araştırma yapabilecek ya da ne yapması gerekiyorsa onu yapabilecekti.
Birden aklına bir fikir geldi. Masaya koşup bilgisayarında yeni bir belge açtı. Kelimeler hızla akmaya başladı. Leslie iki saat sonra eve geldiğinde o, hâlâ mutlu mutlu gülümseyerek Profesör Andrews’a bir e-posta yazıyordu.
“Neden öyle sırıtıyorsun? Sonunda ailene resti çektin mi yoksa? Gelmedin diye annem çok kızdı!” dedi Leslie, çantasını koltuğa fırlatırken.
Anelise göz devirdi. “Daha değil ama dinle, bak ne oldu!” diyerek olanları anlatmaya başladı. O konuştukça Leslie’nin şaşkınlıktan gözleri büyüdü.
Anelise heyecanla başını salladı.
“Üstelik bu komşunun seksi bir sesi var, öyle mi? Vay canına, Ani! Harika bir yaz geçireceksin! Çok kıskandım!”
Ani o kadar heyecanlıydı ki evin içinde dans etti.
Leslie üzgün bir yüz ifadesi takınarak, “Şimdi tüm o gösterişli partilere, bağış etkinliklerine tek başıma gitmek zorunda mı kalacağım?” dedi.
Anelise, “Eminim annen ve kız kardeşlerin üstüne titreyeceklerdir,” diye cevap verdi. Naomi Rothchild’ın kızı Leslie’ye, Anelise orada olsun ya da olmasın, harika bir genç kadın gibi davranacağını biliyordu.
Rothchildlar, Tennessee’nin köklü ve zengin ailelerindendi ve çok varlıklı olmalarına rağmen, Naomi ve Johnathan Rothchild çocuklarının beşinin de topluma faydalı bireyler olmasını, ailelerini iyi temsil etmesini isteyen gayet normal insanlardı.
Anelise ile Leslie Vanderbilt Üniversitesi’ndeki ilk yıllarından beri ayrılmaz bir ikili olmuşlardı ve Rothchildlar Anelise’e hep çok yakın davranmışlardı. Gerçekten iyi insanlardı.
“Göreceğiz! E, finallerden sonraki cumartesi mi gidiyorsun? Cuma gecesi parti gecesi mi?” diye sordu Leslie.
Anelise başını salladı. “Evet, ama çok dağıtmayalım. Chicago’ya uçmak için erken kalkmalıyım!”
Leslie, “Cuma günü dönüp anneciğin ve babacığın ile kalmıyorsun yani?” diye dalga geçti.
Anelise ona bir yastık fırlattı. “Asla! Bu iş aslında aralıkta mezun olana kadar onları görmemek için bir fırsat. Umarım o zamana kadar iyi bir işim olur böylece geri dönmemek için başka bir sebep daha bulmuş olurum.”
“Ani, eninde sonunda onlarla konuşman gerekecek. Bir buçuk yıl önce son gördüklerinden beri yaklaşık yirmi kilo verdiğini fark edecekler. Ne kadar güzelleştiğini, değiştiğini görecekler!”
“Biliyorum, Lulu, ama henüz, ‘Beni o kadar el bebek gül bebek büyüttünüz ki evden çıkınca sudan çıkmış balığa döndüm. Çok sağ olun!’ demeye hazır değilim.”
Anelise devam etti: “Daha da kötüsü, ‘Bir de bana yakıştıramadığınız en iyi arkadaşım aslında dünyanın en iyi insanı. Bana karşı çok nazik ve saygılı. Muhteşem bir ailesi var ve hepsi bana sizden daha iyi davranıyorlar!’ diye eklemeliyim.”
Leslie sırıttı. “Seni bozan kişiyi, yani beni böyle yetiştirdiği suçu anneme at. O, bunu kaldırabilir!”
Anelise gülümsedi. “Allah annenden razı olsun! Hadi, şimdi bir egzersiz videosu yapalım ve sonra akşam yemeği için suşi alalım!”
Leslie sızlandı. “Keşke sana o egzersiz programını hiç göstermeseydim! Ama suşiyi sen ısmarlıyorsan gelirim!”
Gülerek üstlerini değiştirmeye gittiler.
—
Michael telefonu kapattığında rahat bir iç çekti. Genç kadın Ollie’ye bakmayı kabul ettiğine onun artık bu konuda endişelenmesine gerek yoktu. Hemen bilgisayarını açıp ona Nashville’den Chicago’ya erken bir uçuş ayarladı.
Anelise, Londra uçuşlarından iki saat önce gelecekti. Michael şirketinin idare amirini arayıp isim değişikliklerini açıkladı, seyahatleri için her şeyin hazır olduğundan emin oldu.
Arkasına yaslanıp yerde blokları ile oynayan güzel oğlunu izledi. Ona bakarken kalbi sevgiyle dolup taşıyordu. Sonra, Anelise’in o güzel, nağmeli sesi aklına geldi.
Michael bunu çok düşünmemeye karar verse de yine merak ediyordu. Fotoğraflarda gördüğü o utangaç, çalışkan kız bu kadar uzun bir aradan sonra neden ailesini görmek istemiyordu? Altında mutlaka önemli bir neden olmalıydı.
Michael gülerek oğlunu kucağına aldı, onu havaya atıp tuttu ve onunla oynamak için dışarı çıktı. Şimdilik rahatına bakabilirdi.







































