Nordik Kurtlar - Kitap kapağı

Nordik Kurtlar

A. Makkelie

2. Bölüm

MERA

Mera şiddetli bir erkek çığlığı duyunca yataktan fırladı.

Ses banyodan geliyordu. Banyoya koşup kapıyı açtı.

Mitch’i çıplak gördüğü anda çığlık atarak arkasını döndü. Kardeşini böyle görmeyi kesinlikle istemezdi.

Mitch, “Ne yaptığını sanıyorsun, Mera? Neden banyoya öylece daldın?” diye bağırdı.

“Çünkü çığlık attığını duydum!” dedi Mera arkasına dönüp ona bakmadan.

“Neden bahsediyorsun? Çığlık falan atmadım. Ne diye çığlık atayım?” diye sordu Mitch.

Mera buna anlam veremedi. Bir erkek çığlığı duyduğuna emindi.

Mera iç çekerek parmaklarını saçlarının arasından geçirdi.

“Rüya görmüş olabilirsin,” dedi Mitch.

Olabilir ama neden rüyamda bir erkek çığlığı duyayım?

Mitch onu banyodan dışarı iterek, “Şimdi çık da duş alayım,” dedi ve kapıyı kapatıp kilitledi.

Mera yatağına dönüp uzandı. Saatine bakınca saatin 10.35 olduğunu gördü.

Sıkıntıyla iç çekerek duyduğu çığlığı düşündü.

Rüya görmüş olmalıyım. Başka bir açıklaması olamaz.

EDVIN

Ken yerden kalkarken, “Lanet olsun, Edvin,” diye bağırdı.

Edvin kardeşine güldü. “O pozisyonda yapabileceğin en kötü saldırıyı yaptın adamım.”

Ken ona hırlayınca Edvin daha da fazla güldü.

“Sabahın 09.50’sinde nasıl bir performans bekliyordun?”

Edvin gülmeye devam etti.

Ken kardeşinin üzerine atlayıp boğazını sıkarak onu duvara doğru itti.

Edvin ani saldırı üzerine homurdandı. Ken’in gözlerinin içine bakınca onların bal rengine döndüğünü fark etti.

Bu kurdunun yüzeye yaklaştığı anlamına geliyordu.

Edvin de gözlerini kapatıp kendi kurdunun yükselmesine izin verdi. Bal rengi gözlerini açtığı anda Ken’in saldırısına karşılık verdi.

Ken’in alt karnına yumruk atınca Ken onun boğazındaki elini gevşetmek zorunda kaldı. Edvin bu fırsatı hızla kullanarak onu kendinden uzaklaştırdı.

Ken geriye tökezledi. İkisi de hırladı.

Ken onun üzerine atılsa da Edvin onun hamlesinden kolayca kaçındı. Ken ise duvara çarpıp çarpmanın etkisiyle geriye doğru yere düştü.

Edvin hemen onun üzerine çıkıp boğazını sıktı. Ken’i yere sabitlemek için sıkma kuvvetini biraz artırdı.

“Ne o, yine birbirinizi mi öldürüyorsunuz?”

Edvin kapıya dönünce kızıl saçlı ve mavi gözlü adamla karşılaştı. Kot pantolon, düz siyah bir tişört ve postal giymişti.

O da en az Edvin ile Ken kadar kaslıydı.

“Bizi bilirsin, Aksel.”

Aksel alaycı bir tonda gülerek başını iki yana salladı. “Ne yazık ki biliyorum. Bırak onu, Edvin. Alfa bizi çağırıyor.”

Edvin, Ken’in üzerinden indi. İkisi de gömleklerini alarak Aksel’ın peşinden yürüdü.

“Onunla ilgili herhangi bir haber var mı?” diye sordu Ken.

Aksel iç çekerek başını iki yana salladı.

Ken de gömleğini giyerken iç çekti. “Acaba Alfa olmak istemiyor falan mı?”

“Onun karmaşık bir adam olduğunu biliyorsun dostum. Çok şey yaşadı,” dedi Edvin.

Aksel ona baktı. “Sanki biz yaşamadık mı? O gün hepimizi değiştirdi, Edvin. O Alfa’nın oğlu. Artık büyüyüp onun yerini alması gerekiyor. Evet, dağıldı ama bizim gibi o da hayatına devam etmeli.”

Ken, “Gerçekten hayatımıza devam edebildik mi?” diye sordu.

Aksel ile Edvin ona baktı.

“Luna o günü bize hâlâ her yıl hatırlatıyor ve her hatırladığımda tam olarak o gün hissettiklerimi hissediyorum.”

“Bunun olmasına izin verdik ve bu hayatımızın sonuna kadar peşimizi bırakmayacak. Alfa unvanını kabul etme konusunda isteksiz olması çok doğal,” dedi Ken.

Aksel iç çekse de cevap vermedi.

Üçü sessizce ofise doğru yürüyüp içeri girdi.

Alfa Adrien notlarından başını kaldırıp gözlüğünü çıkardı.

“Alfa,” diye selam verdi üçü de.

Adrien, “Oğlumu bulmak için bir plan yaptım,” diye söze başladı.

Aksel, Edvin ve Ken kısa bir anlığına bakıştı.

“Üç ay oldu. Evine dönüp resmi olarak unvanını ya kabul etmeli ya da reddetmeli,” dedi Adrien.

Masasından kalkıp pencereden dışarı baktı.

“Üç arama ekibinin başında üçünüz olacaksınız.”

Dönüp onlara baktı.

“Onu bulup getirene kadar durmayacaksınız, anlaşıldı mı?”

Üçü de biraz daha dik durarak başını onaylarcasına salladı.

“Aramaya nereden başlayacağız?” diye sordu Aksel.

“Sen sürünün batı sınırından başlayacaksın. Edvin doğu, Ken de güney sınırından başlayacak. Kuzey sınırı araması için de Beta’m Viggo’yu görevlendireceğim.”

“Aramaya sınırlardan başlayıp ne kadar sürerse o kadar devam edeceksiniz. Farklı bir bölgeye geçmemek veya herhangi bir haydudu öldürmemek koşuluyla…”

Cümlesi yarım kaldı.

Çünkü kan donduran bir çığlık sesi havada yankılandı. Ses ormanın kuzey tarafından geliyordu.

Adrien onlara, “Gidin,” diye emrettiği anda üçlü sürü evinden çıkıp sesin kaynağına doğru koşmaya başladı.

MERA

Mera kahvaltıdan sonra duş almak için odasına çıktı. Synne’nin bahsettiği, her yıl kurulan el sanatları pazarını hatırlayınca heyecanlandı.

Bir şeyler üretmeyi her zaman sevmişti ve çizim yapmak en sevdiklerinden biriydi. Her zaman bir şeyler üretmeyi sever, özellikle çizim yapmaya bayılırdı. Kolunu zar zor hareket ettirebilse de çizim yapabiliyordu ve bunun için oldukça minnettardı.

Kısa bir duşun ardından duştan çıkıp kurulandı. Gözleri aynaya gitti.

Gözüne yara izleri ilişince Kelly’nin paramparça vücudunun görüntüsü zihninde belirdi.

Mera’nın yara izleri sağ kolunun tamamına, omzuna, köprücük kemiğinin bir kısmına ve kürek kemiğine kadar uzanmıştı.

Uzaktan belli belirsiz görülebilen birkaç küçük yara izi dışında, eli temelde zarar görmemişti.

Gözlerini karnına indirince sağ tarafındaki pençe izlerini gördü.

Ona saldıran kurdun görüntüsü zihninde belirdiği anda gözünden bir damla yaş süzüldü.

Başını iki yana sallayarak zihnindeki görüntülerden kurtulup gözyaşlarını sildi.

Ama kendine acıma zamanı artık sona ermişti. Hayatına devam etmesi gerekiyordu, devam etmeyi istiyordu.~

Bunca sene kendine üzülmesinin hiçbir faydası olmamıştı ve artık bunu yapmak istemiyordu.

Odasına geçip siyah iç çamaşırı, mavi kot pantolon, mavi atlet, gövdesi transparan ama kolları transparan olmayan siyah bir bluz giydi.

Kürek ve köprücük kemiğindeki yara izleri görünse de belli olmuyordu.

Beline kadar uzanan altın sarısı saçlarını tarayıp açık bırakmaya karar verdi.

Aynada kendine şöyle bir baktı. Koyu kahverengi gözleri neredeyse siyaha çalıyordu. Kıvrımları gayet yerindeydi ve fiziğinden memnundu.

Postallarını da giydikten sonra aşağı indi.

Babası üçüncü kahvaltısını bitirirken, annesi yemek masasının başında kahvesini içiyordu.

Mera kapıya doğru yürürken onlara, “Ben pazara gidiyorum. Telefonum yanımda, geldiğinizde bana haber verirsiniz!” diye seslendi.

Annesinin kıkırdadığını duydu. “Olur canım, iyi eğlenceler!”

Mera annesine gülümsedikten sonra kasabaya inmek üzere evden çıktı.

Kısa bir sürede kasaba meydanına indiğinde etrafını şenlik ruhundaki insanlar çevreleyiverdi.

Kendini zaten oraya aitmiş gibi hissederek insanlara gülümsedi.

Meydana döndüğünde pazar stantlarını gördü.

Bazı çocuklar etrafta koşuşturup broşür dağıtırken, diğerleri de stantlarda oturmuş el işi yapıyordu.

Stantlardaki çocuklardan bazıları resim, bazıları heykel, bazıları çömlek, bazılarıysa hasır sepet yapıyordu.

Eğer 2020 yılında yaşadıklarına dair işaretler olmasaydı, Orta Çağ’da yaşadığını düşünebilirdi.

Bir çocuğun ona doğru koştuğunu fark etti.

Çocuk önünde durduğunda Mera ona gülümsedi.

“Burada yeni misin?” diye sordu çocuk.

Çocuğun sorusuna gülümsedi. Mera eğilip onunla boyunu hizaladı.

“Evet,” dedi.

“Nereden geldin?” diye sordu çocuk.

Karşısında meraklı bir ufaklık vardı.

“Buraya taşınmadan önce Amerika’da yaşadım.”

“Öyleyse epey yol katetmiş olmalısın.”

Mera doğrulup arkasındaki adama baktı. Adamın çocukla benzerliğini fark edince gülümsedi.

İkisinin de açık kahverengi saçları, gri gözleri ve aynı burun şekilleri vardı. Mera adamın kaslı formunu hemen fark etmişti.

“Ben Viggo, belediye başkanı yardımcısıyım ve bu meraklı ufaklık da oğlum, Ruben.”

Ruben ayağını yere vurarak, “Ben meraklı falan değilim!” dedi.

Mera çocuğa gülümsedikten sonra Viggo’ya döndü.

“Ben de Esmeralda. Mera diyebilirsin.”

“Memnun oldum, Mera.” Viggo gülümseyerek tokalaşmak için elini uzattı.

Viggo sağ elini uzatınca Mera tokalaşmanın canını yakacağını anladı.

Mera çenesini sıkarak onunla tokalaştı.

Tüm hareketleri canını yaktığı için acısını gizlemekte zorlanıyordu.

“Sen iyi misin?” diye sordu Viggo.

Mera elini geri çekip kolunu ovarken ona gülümsedi. “İyiyim. Sadece biraz kas ağrım var.”

Aslında canım inanılmaz yanıyor ama onun bunu bilmesine gerek yok.

Viggo anlayışla başını salladı.

Mera birinin bluzunu çekiştirdiğini hissedince başını eğip Ruben’a baktı. Tekrar çömeldi.

“Neden buradasın?”

Mera, Viggo’nun iç çektiğini duyunca Ruben’ın sorusuna gülümsedi.

Mera, “Babam burada doktorluk yapacak. Onun işi için taşınmamız gerekti,” diye cevap verince Ruben başını salladı.

“Sen de kurt musun?”

Mera soruyu duyunca şaşkınlıkla ona baktı.

Viggo hemen oğlunu yanına çekti.

Mera doğrulup ona sorgulayıcı bir bakış attı.

“Hepimizin kurt ruhu taşıdığını düşünüyor. Tarih dersinde Ulfhednar’ı öğrenmişler, o da bunu biraz fazla ciddiye almış,” dedi Viggo oğlunu kucağına alırken.

“Ulfhednar?” Mera, Norveç tarihi ve mitleri hakkında fazla bir şey bilmediği için biraz çekinerek sordu.

“Ulfhednar bir grup özel Viking’dir. Normal Vikinglerden bile daha vahşilerdir. Hatta onların deli ya da psikopat olduğu söylenir.”

“Onlardan eski İskandinav dini ritüellerinde bahsedilir ve Norveçli olduklarına inanılır.”

“Her savaşa girdiklerinde kendilerini siyaha boyarlar, kurt postu giyerler ve hatta ulurlar. İnsanlardan çok kurtlara benzerler,” diye açıkladı Viggo.

Bu miti ilk defa duyan Mera hikâyeden oldukça etkilenmişti. Neredeyse bir kurt adam hikâyesiydi ama insanlar gerçekten kurda dönüşmüyordu. Bir bakıma dönüşseler de bunu vücutlarıyla yapmıyorlardı.

Mera tekrar Ruben’a bakıp gülümsedi.

“Hayır, ben kurt değilim.”

Ruben ona üzgün bir bakış atarak başını salladı.

Mera onun babasına da gülümseyince aynı gülümsemeyle karşılık aldı.

Viggo omzunun üzerinden bakıp iç çekti.

Mera onun arka tarafına baksa da dikkat çekecek bir şey göremedi.

Neye bakıyor?

Oğlunu tekrar yere indirirken Mera’ya baktı. “Gitmeliyim. Tanıştığımıza memnun oldum, Esmeralda.”

Mera tebessüm ederek başını salladıktan sonra Viggo muhtemelen belediye binası olan büyük bir yapıya doğru yürüdü.

Aralarına birini almış üç erkeğin ona doğru koştuğunu gördü.

Viggo da koşunca hepsi kısa bir sürede belediye binasına girerek gözden kayboldu.

Neler oluyor?

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok