İyilik Meleği A.Ş.:Siren Tutsağı - Kitap kapağı

İyilik Meleği A.Ş.:Siren Tutsağı

F. R. Black

4. Bölüm

Bu sefer kendime geldiğimde hazırdım.

Devasa bir korsan gemisinin yani kendi gemimin ~en üst güvertesinde dururken, büyük dalgaların siyah dümenime çarparak çekilmesini izlerken ve uçsuz bucaksız denizi seyrederken kısılmış gözlerimle derin bir nefes verdim.

Stabil bir nefes aldım.

Heyecanlı hissetmenin çok daha ötesindeydim.

“Babacık! Piercy hamlesini yaptı! Geminin kaptanı sensin!”

Heyecanımı bastırarak ifadesiz bir suratla etrafı taramaya devam ettim. Pierce’ın beni bu pozisyona koymasının bir sebebi vardı ve onu hayal kırıklığına uğratmayacaktım.

Devasa ve yüksek geminin yıpranmış yelkenleri rüzgârda şiddetle çırpınan siyah ruhlar gibi gece gökyüzünü delip geçiyordu.

Parlak yeşil bir sis, tüm kötücül niyetler tarafından ele geçirilmiş gibi devasa gemiyi çevreliyordu.

Yanımdaki Dolly kolumu tutarak, “Ejderha Kalbi’nin gücüne sahibiz,” diye fısıldadı.

“Efsaneye göre Boaba Körfezi Korsanları yeraltı dünyasına satılan tüm ruhlar yüzünden lanetlenmiş. Ama sana bu gücü veren, damarlarında akmaya devam eden Ejderha Kalbi’nin kudreti.”

“Sen ve senin soyundaki erkeklerle kadınlar bu gücü besliyorsunuz. Bu güç de gemini daha hızlı ve güçlü, adamlarını da daha çevik kılıyor.”

Sırıtarak yavaşça dönüp Dolly’ye baktığımda iri gözlerindeki heyecanı gördüm. “Özet için teşekkürler.”

Zihnimin derinlerinden bedenime doğru akmaya başlayan yoğun güç enerjisini hissettiğimi itiraf etmeliydim.

Bedenimde yalnız değilmişim gibi, tarif etmesi oldukça zor bir histi. Sanki farklı bir yanımı hissetmeye başlamıştım.

“Kaptan, birini bulduk! Manevra için hazır!”

Gemiyi sağa döndürmek için yelkenleri şiddetle çeken adamların bağırışlarını duydum. Kıpırdadığım anda bütün adamlarımı görünce, çoğunun adının ve mevkisinin şok edici bir şekilde beynime yüklenmiş olduğunu fark ettim.

Heyecanımın daha da körüklendiğini hissedip gülümseyerek, “Delilik,” dedim.

Tekrar, “Yelken, indir!” diye bağırıldığını duydum.

Bunun anında görünürde bir gemi olduğu anlamına geldiğini anladım.

Alt güverteye baktığımda, uzun boylu bir adamın bana doğru koştuğunu ve kısa boylu bir adamın da onu takip ettiğini görünce gözlerim fal taşı gibi açıldı.

Gecenin karanlığında daha iyi görebilmek için gözlerimi kısarak, “Claus?” diye fısıldadım.

Dolly alkış tutarak, “Bak! İkinci babacık gelmiş!” diye bağırdı. “Ajanı da Ash, o da tıpkı benim gibi!” Suratını asarak bana baktı.

Yüzünü buruşturarak, “Geçen yıl uzaklaştırma aldım, çünkü uyuşturucu ~verip onu çıplak hâlde bağladım. Ama hiç eğlenmeme fırsat vermeden güvenlik ekibi onu aldı, çok sinir bozucuydu.”

Onu can kulağıyla dinlemediğim için kaşlarımı çatarak baktım. “Ne yaptın?”

“Kara Yürek!” Kafamı kaldırdığımda, gülümseyen Claus’un koşarak bana yaklaştığını ve belinde uzun bir kılıç olduğunu gördüm. “Nerede olduğun konusunda meraklanmaya başlamıştım! Ne oldu?”

Siyah ve kırmızı renklerindeki korsan kıyafetiyle yanıma geliyordu. Benden en az on beş santim daha uzun olduğu için sırık gibi kollarıyla omuzlarıma vurdu.

Gözleri heyecan içinde parlarken kollarını iki yana doğru açarak, “Şu hâline bak! Vay canına! Hâlâ hedefe odaklanmayı düşünmüyor musun?” diye sordu.

Korsan aksanıyla, “Resmen delilik! Sahici korsanlar olduk, adamım! Vay be! Kadeh tokuşturmak için rom bulmalıyız, devrem !” derken oyunun her dakikasından keyif aldığını anladım.

Ona hak veriyordum. Her şey baştan sona heyecan vericiydi.

Siyahlar içindeki kısa boylu bir korsana benzeyen ajanını incelediğimde, tehditkâr görünmese de çekingen durmadığını anladım.

Dolly’ye döndüğümde, muhtemelen kendince ateşli ~zannettiği bakışlarla onu kestiğini gördüm. Solgun görünen Ash onunla göz teması kurmuyor, aksine neredeyse Claus’un arkasına saklanıyordu.

Claus ajanının ani korkusunu fark edince, Dolly’ye bakıp kocaman gözlerle onu inceledi. “Haydi oradan, adamım. Bu senin ajanın mı?”

Sırıtmamak için kendimi zor tutarak iç çektim. “Elbette.”

Claus kaşlarını çatarak bir ona bir de bana bakıyordu. Beni rahatlatmaya çalışıyormuş gibi, “Süpermiş. İşinde iyi olduğuna eminim,” dedi.

Dolly, Chucky’nin Gelini tonunda kıkırdadı. “Aynen öyleyim, koca babacık.”

Claus onun şehvetli ses tonu karşısında ağzı açık kalırken bembeyaz kesildi. Burnumun kemerini sıkarak sırıtışımı gizledim. Dolly tam bir çatlaktı.

Aniden büyük bir patlama sesi duyduğumuzda, uzakta, gecenin karanlığında yüksek kayalıklar gördüğümüz karaya doğru baktık.

Dağın bir parçası, patlayıcı benzeri güçlü bir şeyle vurulduğunda parçalandı. Dağa bakarken kafama birden dank etti.

“Dolly! Bu bizim gönderildiğimiz dağ mı?”

Tanıdık geliyordu.

Biz üzerindeyken ikiye yarıldığı için yaşam hakkımı kullanmak zorunda kaldığım dağ olabilirdi.

Dolly yine havada bir şeyler yazıyordu. “Ah! Evet, evet, öyleymiş.”

Yanımdaki Claus’un, “O dağa mı gönderildiniz?” diye sorduğunu duydum.

Şiddetli patlama seslerinin arasından, “Seninle ilgili çıkış protokolünde bir sorun yaşandığı ve Pierce’ın bir hata yaptığı konusunda bilgilendirildik!” diye bağırdı.

Pierce hata falan yapmamıştı.

Kalbim patlamaların kuvvetli titreşimlerinin etkisiyle teklerken onu görmezden geldim. “Saldırıyı kim yapıyor ulan?”

“Kaptan, donanma gemisi geri çekilmemiz için uyarı geçiyor!” Cüsseli, kaslı ve kaba görünümlü bir adam koşarak yanımıza geldi. “Emirler nedir, Kaptan?”

Claus bir yeri işaret edince o noktaya baktım. “Şuraya bak. Bridgedell ordusu kıyı açıklarında. Ben de geri çekilmemiz için bizi uyardıklarını söylemek üzere seni bulmaya çalışıyordum.”

Uzaktaki devasa bir geminin dağın yamacına tekrar ateş açtığını gördüm.

“Neden adamıza ateş ediyorlar? Burası Boaba Körfezi! Yoksa bize savaş mı açıyorlar? Bir saniye…” derken es verip düşündüm. “Bu Felix’in gemisi değil mi? O donanma kaptanı olmuştu, değil mi?”

Neden bizim topraklarımıza saldırıyordu?

Pierce’ın uyarısını da düşününce zihnime binlerce soru üşüştü.

Claus’un ajanı havada yazı yazarken konuştu. “Size savaş açmıyorlar. Denizkızlarını avlıyorlar.”

“Hatta okuduğum kadarıyla kesin olmamakla birlikte, nadir bulunan bir prenses ya da kraliyet mensubu denizkızını yakalamışlar.”

“Denizkızları kaçamasın diye uçurumun kenarını yıkarak bir yeraltı tünel sistemini yıkmaya çalışıyorlar.”

Nefesim daralırken ona baktım. “Kahrolası bir denizkızı mı yakalamışlar?”

Ash başını onaylarcasına salladı. “Evet. İnsanlar ne yazık ki onları nadiren gördüğü için, bazıları onların sadece bir efsaneden ibaret olduğuna inanıyor.”

Kafamda bin tilki dönüp duruyordu. “Yani bir denizkızı yakaladılar. Bu neden bu kadar önemli?”

Claus uzaktaki gemiye bakarak, “Dostum, denizkızlarında söylenene göre madalyonun iki parçası var,” diye cevap verdi.

“Endişelenme. Hepimiz Felix’le aynı takımdayız, belki denizkızına diğer parçaların nerede olduğunu ya da köstebeğin kim olduğunu söyletebilir.”

Haklıydı. Köstebeği bulmak için hedefimiz denizkızlarıydı.

Pierce’ın Miras Birliği için çalışan bir oyuncuyla ilgili söylediklerini ve iki madalyon parçasıyla yaratılabilecek kaosları hatırlarken, “Siktir,” diye mırıldandım.

Kahrolası Vincent’ı tanımıyor olsam da kafasına bir kurşun sıkmak istiyordum.

“O denizkızını biz yakalamalıyız.”

Diğerleri bana şaşkınlıkla baktı. Başka bir patlamanın ardından uçurumun parçalarının okyanusa düşmesini izlerken, “Felix’e güvenmiyorum, Pierce’ın da güvenmediğini biliyorum!” diye bağırdım.

“Pierce oyunculardan birinin görevi sabote etmek için burada olduğunu düşünüyor ve bu Felix denen eleman da bu iş için çok uygun görünüyor.”

Ash gözleri büyürken kaşlarını çatarak bana baktı. “Bunu sana o mu söyledi?” Ash, Claus’a döndü. “Pierce asla yanılmaz.”

“Kesinlikle öyle.” Sırıtarak Dolly’ye bakıp boynumu yana yatırdım. “Hey, bir şeyleri havaya uçurmaya ne dersin bebek?”

Bir sürü adamın bakışlarını üzerimize çekecek şekilde çığlık attı. Ona olabilecek en iyi haberi vermişim gibi, “Eveeeet,” diye bağırdı.

İkinci kaptanım, “Kaptan?” diye sordu.

Neredeyse varlığını unuttuğum ikinci kaptanımın yanına gidip, alt güvertedeki devasa dümene bakan güvertenin kenarında durarak tayfaya baktım.

Çetin ve kaslı adamlardan oluşan tayfadakiler silahlarla donatılmış, ağırlıklı olarak siyah-kırmızı renklerde giyinmişti.

Birdenbire tüm gözlerin bana çevrildiğini fark edince boğazımı temizledim.

“Pekâlâ, sizi pire torbaları!” Kelimeler düşünmeden ağzımdan çıkıverince kaşlarımı çattım. Hızlıca döndüğümde Claus’un da tek kaşını kaldırdığını görünce onu görmezden gelerek devam ettim.

“Demir alın ve mizanayı çekin! Donanma gemilerine hücum edeceğiz! Yakalamamız gereken bir denizkızı var!”

Adamlar bir anlığına bana bakarak kaşlarını çatsa da deliliğimi sorgulamak istemedikleri için gönülsüzce emirlerimi yerine getirmek üzere koşuşturmaya başladı. İçimi heyecan sararken sert bir ses tonuyla, “Savaş toplarını doldurun!” diye emrettim.

“Kaptan, savaşa mı giriyoruz?” Kara korsan tereddütlü görünüyordu. “Yıllardır donanmayla savaşa girmedik.”

Solumdaki adama bakınca, adının Wolf olduğunu ve ona güvenebileceğimi garip bir şekilde hissettim. Çok enteresandı.

“Denizkızını istiyorum, bu yüzden onu derhâl alacağız. O madalyonlar Bridgedell’e değil, bize ait.”

Bir anlığına düşündükten sonra sakallı ağzıyla yavaşça gülümseyerek başını salladı. “Emredersin, Kaptan.”

“Savaşa hazırlanın! O denizkızını istiyorum!” diye bağırıp kılıcımı çekince Dolly’ye baktım. “Elimizde yalnızca kılıç mı var?”

Başımı kaldırıp baktığımda Claus’un adamlarına emir verdiğini ve gemiyi donanma gemilerine saldırmak üzere hazırladığını gördüm. Ona döndüğümdeyse gözlerinin içinin parladığını fark ettim.

Dolly, gözlerinde karanlık bir amacın ışıltısı parlarken, “Hayır, kılıçtan çok daha iyisi var. MANUEL TOPLARIMIZ!” diye bağırdı.

“Bir tanesini istiyorum,” diye emretmemle sevinçle ciyakladığında kıkırdadım.

Biraz aptal gibi hissetsem de kendi etrafımda döndüm. Ama Dolly, kendisi seçtiğini söyleyerek bana İMA cephaneliğinden bir omuz topu sipariş etmişti.

Etrafımda döndükten sonra şimdiye kadar gördüğüm en büyük bazuka görünümlü silahı tutuyordum.

Silahı omzumda tutarken, Ejderha Kalbi soyundan olmasaydım alelade bir insanın bunu taşıyabilmesinin ve bununla ateş ettiğinde bunu görebilecek kadar uzun yaşayabilmesinin mümkün olmadığını biliyordum.

Hatta yeni gücüme rağmen bile bunu kullanmam tehlikeli olabilirdi.

“Dolly, bu şeyi yaşam hakkı harcamadan kullanabilir miyim?” Sonumun yine karargâhta bitmesini gerçekten istemiyordum.

“Evet, halledebilirsin!” Alkışlamaya başladıktan sonra çarpık bir sırıtışla, ”Zor da olsa,” diye ekledi.

Neyse ne, bu işimi görecekti.

“Dolly. Haydi ortalığı birbirine katalım,” diyerek aşağı uzanan bir halatı yakalamak için eğildikten sonra, onu sıkıca kavrayarak omzumdaki ağır silahla güvertenin üzerinden atladım.

Yine de alt güverteye zarifçe inmeyi başardığımda, ahşabın ağırlığın etkisiyle yarılmamasına şaşırdım. Yeteneklerim karşısında gülümsememe engel olamıyordum.

Çok havalı.

~ Felix’in denizkızını tuttuğu güzel gemisine minik yardımcımla ateş ettiğimde, onun yüzündeki ifadeyi görebilmeyi çok isterdim.

En uygun atış yüksekliği için güverteye çıkıp ağırlığımı silahı desteklemeye verirken arkamda Claus’un, “Yok artık,” dediğini duydum. “Nereden buldun bunu?”

“İyilik Meleği sağ olsun,” diyerek ona göz kırptıktan sonra, “Harika biri,” dedim. Ardından adamlarıma döndüm.

Mini bazukam karşısındaki şaşkın bakışları görürken, “Bana daha iyi bir pozisyon sağlayın! O denizkızı bizim!” diye emrettim. Bu küçük güzelliği nereden bulduğumu merak ettiklerine emindim.

Arkama dönüp baktığımda mürettebatımın, yanıma inip elindeki büyük silahı ustalıkla çeviren Dolly’ye şaşkınlıkla baktığını gördüm.

Bir adamın, “Kim bu aşüfte?” diye bağırmasının ardından herkes mırıldanmaya başladı.

“Bize kötü şans getirecek! Cadıya benziyor!”

Gerçekten cadıya benziyordu. Karşı çıkamazdım.

Silahın ağırlığının omzuma acı verdiğini hissederken durumla nasıl başa çıkacağımı düşünerek iç çektim.

Bir kadının gemiye nasıl bindiğini ya da neden böylesi aykırı bir hamle yaptığımı sorguluyor olmalılardı. Onun benim manitam olduğunu düşünmelerini istemiyordum. Chucky’nin Gelini ile ne işim olabilirdi?

Nispeten rahatlayarak adamlarıma baktım. Hızlı düşünmeye çalışmama rağmen, “Bu…” diyerek duraksadım. “Benim kız kardeşim,” diye ilan ettiğim anda şaşkın ve şok olmuş ifadelerle karşılaştım.

O ~evlatlık! Ailemiz için çok kıymetli, ayrıca tanıdığım bazı adamlardan daha iyi dövüşebiliyor! Bu yüzden ona alışsanız iyi edersiniz!” diye hızla eklerken, Claus’un sırıtışını gizleme çabasını görmezden geldim.

Ürkütücü bir sapık gibi görünen Dolly’nin hepsine el sallamasıyla, mürettebattakilerin gözlerinin fal taşı gibi açıldığını gördüm.

Dolly’ye bakarken ne diyeceğimi bilemeyerek hayal kırıklığı içinde, “Kahretsin,” diye fısıldadım.

Umutsuzca, “Dolly,” diye tısladım. Hâlâ adamlara kötü şeyler yapmak istiyormuş gibi bakıyor ve bunu saklamıyordu.

Biraz daha yüksek sesle, “Dolly,” diye çıkıştım. Nihayet şehvet transından çıkmış gibi bana bakıp yanıma geldi.

“Pardon, babacık,” diyerek iç geçirdi. “Burada çok fazla erkek, çok fazla kas var.”

Tüm gözlerin üzerimizde olduğunu hissederken nefesimin altından, “Kendine hâkim ol,” dedim.

Sanki bu sıradan bir sohbetmiş ve evlatlık kız kardeşim azgın bir psikopat değilmiş gibi adamlarıma başımı sallayarak, “Adın ne senin? Sana ne diye hitap edeyim?” diye fısıldadım.

Dolly ifadesiz bir suratla, “Bal memeli,” dedi.

Çenemi sıkarak daha kısık sesle cevap verdim. “Sana bu isimle hitap etmeyeceğim.” Tokat atmışım gibi suratını astı.

Kendi kendime, bir bu eksikti ~diyerek homurdandım.

Omzumdaki topu daha iyi kavradım. “Onun adı Şeker. Ölümcül ~Şeker,” diye ekledikten sonra surat asmamasını umarak ona bir bakış attım, aksi takdirde elimde kalacaktı.

Ama hayır, muhtemelen bundan da keyif alırdı. Onu kahrolası bir rahibeyle aynı odaya kapatacaktım.

“Eğer toplarınızı seviyorsanız, bunu bir uyarı olarak alın ve ondan uzak durun!” Mırıldanmaları duyarken tekrar asıl meseleye döndüm. “Gemiyi yaklaştırın! Kımıldayın! Derhâl, kancıklar!”

Kancık mı? Bu benim için yeni bir kelimeydi.

Sözcükler dudaklarımdan öylece dökülüveriyor gibiydi.

Adamlarım emrettiğim gibi gemiyi hareket ettirince donanma gemisiyle mükemmel bir hizalanma elde ettim.

Yeşil sis ayaklarımın etrafında süzülürken, karanlık gemimiz bir ruha sahipmiş gibi gıcırdayarak bana yaşadığını ~söylüyordu.

Gemimiz, karanlık okyanusu yararak donanma gemisine doğru endişe verici bir hızla ilerliyordu.

Yanımdaki Dolly, “Bunun kadim ejderhaların ruhu olduğu söyleniyor,” diye fısıldadı. “Yeşil sisin.”

Garip. ~Canavar gibi bu silahla ne yapacağımı ezelden beri biliyormuşum edasıyla topu kurarak ateş etmeye hazırladım.“Bombaları ateşleyin!”

Bu emri vermek oldukça keyifliydi.

Hedef için mükemmel açıyı yakaladığımda tetiği çektim.

Sağır edici şiddetteki BOM! sesi, gecenin karanlık gökyüzünü gök gürültüsüyle yarıp geçti. Ateş etmemle geriye doğru savrulurken, ciğerlerimdeki tüm oksijen boşalınca şok dalgasının vücudumu sardığını hissettim.

Yere düşerken dumanların arasında öksürerek gülmeye başladım. “Dolly! Sen çatlağın tekisin!”

Dumanların arasından ellerini uzatıp beni ayağa kaldırırken, “VOV! Harika atıştı, büyük babacık!” dedi. “Geminin yan tarafına isabet ettirdin! Resmen etkilendim!”

Öksürmeye devam ederken etrafımdaki bağırışlarla kaosu fark ettim. Tekrar doğrularak ateş etmeye hazırlandım.

Felix, belalı Boaba Körfezi Korsanları onun peşindeyken feleğini şaşıracaktı.

“ATEŞ!” diye bağırmamla topların patladığını duydum.

1, 2, 3.

BOM. BOM. BOM.

~Hayatım boyunca hiç bu kadar eğlenmediğim için patlamalar sonrası sağ kulağımın çınlıyor olması umurumda bile değildi.

Yaşadığımı hissediyordum.

Kulaklarımdaki çınlamalara rağmen Claus’un, “Kara Yürek!” diye seslendiğini duydum. “Onların savaş gemilerini indirdik! Gemi batıyor!”

Şeytani bir zevkle gülerek geminin ucuna koştuğumda, uzaktaki geminin batmakta olduğunu ve alevlerin gökyüzüne yükseldiğini gördüm. “Pierce,” diye bağırdım. “Umarım söylemek istediğin budur!”

Claus panikleyerek, “Denizkızı o gemide,” diye hatırlattı.

“Doğru.”

Saksıyı çalıştır.

~Denizkızını almalıydım.

Hiç düşünmeden geminin tırabzanlarına tırmanıp korkutucu karanlık sulara doğru kuğu dalışı yaptım. Güçlü bir yüzücü olduğum için, karanlık ve serin sulara gömülür gömülmez tüm gücümle kulaç atmaya başladım.

Denizkızı bana gelmiyorsa, ben ona gidecektim.

”Koca babacık! Kafanın içinde konuşabilirim! Az önce güverteden atladın! Yoksa yanlışlıkla mı düştün?”

~Suyun yüzeyine çıkarken Dolly’yi açık ve net duyuyordum. “İşte bu epey garipmiş,” diyerek kulaç atmaya başladım. Başımı tekrar suyun yüzeyine çıkarıp, “Beni duyabiliyor musun?” diye sordum.

”Evet! Gayet net!”

~Birkaç saniye dalarak ilerledikten sonra tekrar suyun yüzeyine çıkıp kulaç atmaya devam ettim. “Denizkızı nerede? Ayrıca hayır, yanlışlıkla düşmedim!”

Akıntının beni sürüklediğini hissederken, devasa kulenin geminin yakınında filikalar ve bağıran adamlar görüyordum. Ona ateş açtığım için şoka girmiş Felix’in o filikalardan birinde olduğuna emindim. O pisliğin de benim gibi yaşam hakkı harcamasını istiyordum.

”Alanı tarıyorum!”

~Daha hızlı yüzmeye başladığımda yanan geminin denize battığını görünce, “Gemide mi?” diye sorsam da bunun olmaması için dua ediyordum.

”Dur!”

~Tekrar yüzeye çıkıp yerimde çırpınmaya başladım. “Neden durayım?”

”Senin tam altında! Eli kolu bağlı!”

~Suyun yüzeyinde kalmak için büyük bir dalgaya doğru tekme attım. Nefes alırken, “Altımda mı?” diye sordum. Gittikçe yaklaşan gemime bakarak, “Göremiyorum. Kahretsin!” dedim.

Denizkızını kaybedemezdim.

Gece olduğu için okyanusun derinlikleri zifiri karanlıktı.

~”Aşağıya doğru dümdüz yüzmeyi dene! Onu bağlamışlardı ama okuduğum kadarıyla kurtulmuş, yine de bir şeylere takılmış. Takıldığı şeyden kurtulmadan önce acele etsen iyi olur!”

~“Sikeyim,” diyerek derin bir nefes alıp okyanusa daldım.

Doğrudan aşağıya yüzüyordum.

Karanlık okyanusun derinliklerine güçlü kulaçlar atarak ilerleyip dümdüz aşağı inerken kollarımla etrafı da yokluyordum.

Bu noktada artık dümdüz yüzdüğümden bile emin değildim.

Etrafımı yoklasam da hiçbir şey hissedemiyordum.

Oksijenim tükeniyordu.

Suyun altında sinirle bağırdığımda, hava baloncuklarının yüzümün etrafından yukarı yükseldiğini hissettim.

Tam yüzeye doğru yüzmeye başlayacakken ayağıma yumuşak bir şeyin değdiğini hissettim. Anında aşağı uzanıp elimle etrafı yokladım.

Bir şeyi tuttuğum anda, tuttuğum şeyin elimden kurtulmak için sarsıldığını hissettim. Saç olduğunu tahmin ettiğim şeyi heyecanlanarak daha sıkı kavradım.

Tuttuğum şey saçtı.

Ama oksijene ihtiyacım vardı.

Hem de hemen.

Denizkızı elimin altında devasa bir balık gibi çırpınırken onu saçından tutarak benimle beraber yüzeye çekiyordum.

Denizkızına daha da uzanıp onu kendime çektiğimde bana sıkıca sarıldığını hissettim. Belli ki benimle mücadele edebilecek bir yaratık değildi.

O anda bu gariplik üzerinde durmadım. Yüzeye çıkıp bu balığı mümkün olduğunca hızla gemime götürmem gerekiyordu. Bridgedell’in ordusundan daha fazlasının gelip bizimle çatışmasını istemiyordum.

”Babacık! Onu yakaladın mı?”

~Nihayet suyun yüzeyine çıktım. Nefes nefese, “Yakaladım!” dedim. “Claus’a söyle bana bir halat atsın!”

İşte o anda göğsüme sokulmuş deniz yaratığıyla göz göze geldim. Gördüklerimi zihnime işlerken suda çırpınmaya başladım.

Çabalarının nafile olduğunu bilen denizkızı benimle savaşmaya çalışmayı bırakmıştı.

Resmen bir kadının gözlerinin içine bakıyordum.

Gözleri tek kelimeyle hipnotikti.

Göz kamaştırıcı parlak sarı gözleri ve zihnimi sarsacak derecede muhteşem hatlarıyla gerçek bir kadına benziyordu.

Narin üst bedenini kavradığımda, tahmin ettiğim gibi sümüksü ve balıksı bir doku, yerine saten gibi yumuşak bir tenle karşılaştım.

Baştan çıkarıcı bir kadın, bir deniz sireni için yaratılmış sesiyle, “Bırak beni,” diye fısıldadığında bunu tüm vücudumda hissettim.

Siktir.

Mahvolduk.

Meseleye odaklanmaya çalışarak kendimi toparladım. Suyun üstünde kalmak için ayaklarımı hareket ettirirken ve çırılçıplak bedenini kendime sıkıca bastırırken ona, “Üzgünüm, canım,” diye mırıldandım. “Ama daha yeni tanıştık.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok