Maskenin Ardında - Kitap kapağı

Maskenin Ardında

Jessie F Royle

3. Bölüm

ROXANNE

Ben onu iştahla yalayıp emerken Joe, “Ah, evet, Roxanne, bebeğim!” diye homurdanıyordu.

John hızını artırmaya başlarken, “Daracıksın,” diye inledi.

Kendimi tamamen saf zevkin kollarına bıraktığım için, artık bedenimden diledikleri gibi faydalanabilirlerdi.

Zihnim, iki yabancıyla bu loş odada olup bitenleri algılamaya çalışan his bulanıklığından ibaretti.

John, klitorisimi başparmağıyla okşamaya başlarken ve durmaksızın daha sert hamlelerle, daha derinlerime girerken içimdeki baskının yoğunlaştığını hissedebiliyordum.

Bedenime yayılan orgazmın etkisiyle inlemeye başladığımda, Joe’nun dişlerini sıkarak nefes almaya çalıştığını duydum.

Aletini hızla ağzımdan çekip göğsüme yönelerek memelerimin her yerine boşalsa da hiç rahatsız olmadım. Hatta mümkünse daha da tahrik oldum.

“Kahretsin,” diye mırıldandı. Sinsi bir gülümsemeyle, “Üzgünüm bebeğim, belki birbirimizi biraz daha iyi tanıdığımızda,” dedi.

Tam orgazmımın zirveye ulaştığını hissettiğim anda eğilerek beni öpmeye başladı. Belimi zevkten dışa doğru kıvırırken, yoğun bir ürperti başımdan ayak parmaklarıma kadar vücudumu esir aldı.

“Ah, lanet olsun…” diye yüksek sesle inlediğim anda içimdeki John da gerilerek birkaç hamlenin ardından boşaldı.

Gerginliği geçmeye başladığında John yavaşça içimden çıkıp kendini nefes nefese ayaklarımın dibine bıraktı.

Bacaklarımdan biri kanepenin tepesine, diğeri de yere doğru uzanmıştı. John gülümseyerek bacaklarımı kucağına çekene kadar kanepede sere serpe yatıyordum.

Joe ayağa kalkıp bir süre gözden kaybolarak elinde bir havluyla geri geldi. Üzerime eğilip üzerine boşaldığı göğsümü temizledi.

Havluyu bir kenara fırlatıp iç çamaşırını tekrar giydikten sonra başımın yan tarafına denk gelecek şekilde yere oturdu.

Nefes alışverişim nihayet normal ritmine döndüğünde, “Bu… İlginçti,” dedim.

Joe hafifçe kıkırdadı. “Sadece ilginç mi?” diye sordu.

“Bunu daha önce hiç yapmamıştım,” diye fısıldadım. Daha önce böyle bir şeyi kesinlikle deneyimlememiştim. Bu resmen delilikti.

John sesindeki belli belirsiz endişeyle, “Ama keyif aldın, değil mi?” diye sordu.

Bacaklarımı kucağından çekip oturarak bacak bacak üstüne attığımda, o da kanepede bana yaklaştı.

“Evet, keyif aldım. Sadece bunu yaptığım için kendimi biraz şaşırttım,” diyerek iç çamaşırımı arasam da loş ışıkta bir şey bulmak zordu.

Joe parmağına taktığı tangamı havaya kaldırınca onu elinden kaptım.

John, “Pişman mısın?” diye devam etti.

“Hayır, hem de hiç. Eğlenceliydi. Çılgınca ama eğlenceliydi,” diyerek kıkırdadım.

Ayağa kalkıp tangamı giydikten sonra sütyenimi aradım. Onu da bulup giydim.

Joe usulca, “Neden giyiniyorsun? İkinci turu atmayı umuyordum,” diye yakındı.

“Partiye dönmem gerekiyor, gerçekten,” dedim.

Casey çoktan geldiyse ne kadar endişelenmiş olabileceğini düşünmek bile istemiyordum.

John başını iki yana sallayarak, “Demek bizimle işin bittin, ha?” diye alay etti.

Kendimi tutamayıp güldüm.

“Bunun tek seferlik bir şey olduğunu ve partinin gizlilik doğası gereği öyle kalacağını tahmin ediyorum.”

“Merak etmeyin beyler. Sizden ‘seni yarın ararım’ taktiğine ihtiyaç duyacak tiplerin enerjisini almadım. Ne yaşadığımızın farkındayım ve bununla bir sorunum yok.”

Tüm bunları söyleyecek cesareti nereden bulduğumdan emin olamasam da gücün bir kısmını elimde tutmak istediğimi hissediyordum.

John ile Joe bakıştıktan sonra şaşkın ifadelerle bana döndü.

Eğilip yerdeki son iç çamaşırını aldıktan sonra John’a fırlattığımda onu havada yakaladı.

John beni şaşırtarak, “Aslında bittiği için çok üzgünüm,” dedi. Yüzüne yavaş bir gülümseme yayılırken, “Keşke seni gece boyunca becerebilseydim,” diye bitirdi.

“Ah, ne kadar tatlısın.” Büyüleyici sözleri karşısında alaycı bir tavırla güldüm.

John ciddiyetle, “Maskemi çıkarıp gerçek kimliğimi açıklamayı bile düşünebilirim,” dedi.

Yerde oturan Joe, “Ciddi misin John? Bunun iyi bir fikir olduğuna emin misin?” diye sordu.

Başını kaldırıp bana baktığında kaşlarımı çattım.

“Eğer böyle bir şey yaparsa, ben de yapmak isteyeceğim, sonra da kıskançlık yapıp senin sevgini kazanmak için kavgaya tutuşacağız. Böylesi daha iyi değil mi?” Joe sırıtınca şaka yaptığını anladım.

Evet, bu kadar yeter. Artık gerçek dünyaya dönmeliyim. ~Elbisemi alıp dikkatlice giydim. John yardım istememe fırsat vermeden arkama geçip fermuarımı kapattı.

Kulağıma, “Ben ciddiyim,” diye fısıldadı. “Seni tekrar görmek isteyebilirim. Numaranı alabilir miyim?”

Yavaşça ona döndüm. Tereddütle, “Bilmiyorum,” dedim.

Onu tekrar görmek istiyor muyum? Evet, seks inanılmaz ateşliydi ama beni arkadaşıyla paylaşan adamla çıkmak istiyor muyum? Böyle bir ilişki nereye varabilirdi?

~Beni ikna etmek için, “Haydi ama Roxanne,” dedi. “Bir dahaki sefere baş başa olacağız.” Parmağını köprücük kemiğimde gezdirince ürperdim.

“Sen olduğunu nereden bileceğim?”

Ağır da olsa aklım başıma geliyordu. Onun gerçek adını bile bilmiyordum.

Hiç düşünmeden, “Anlayacaksın,” dedi.

Pes edercesine iç çektim. “Kalemin var mı?” diye sorduğumda, o da zafer kazanmış edasıyla gülümsedi.

Arkamızdaki Joe neredeyse kızgın bir tonda, “Kalem kullanan kaldı mı?” diye seslendi.

John beklemem için parmağını bana doğru kaldırarak yeri taramaya başladı. Pantolonunu bulup telefonunu çıkardı.

Numaramı yazmaya hazırlanarak, “Evet, numaranı alayım,” dedi.

Telefonu elinden alıp numaramı hızla yazarak ona geri verdim.

“Aramak zorundaymış gibi hissetme,” dedim.

“Arayacağım, güven bana,” diyerek gülümsedi.

Joe, “Aman ne güzel,” diye homurdanıp üzerini giyinmek için yerden kalktı.

John onun huysuz ses tonuyla dalga geçercesine, “Neyin var senin?” diye sordu.

“Dışlanmış hissediyorum.” Joe bana baktı. Pantolonunu giyinip gömleğinin düğmelerini iliklerken, “Benden hoşlanmadın, öyle mi?” diye sordu.

“Şey…” Ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Oldukça yakışıklıydı ama sanırım ondan çok John’la ilgileniyordum.

“Gevşe, Rox,” diyerek aniden güldü. “Sadece dalga geçiyorum.”

“Pisliğin tekisin.” John ona gülerken Joe omuzlarını silkti.

Masadan el çantamı kaparak, “Peki, artık gerçekten gitmeliyim,” dedikten sonra, üstümü başımı kontrol etmek için aynaya ihtiyacım olduğunu fark ettim.

Seks sonrası insan içine karışmış gibi görünmek istemiyordum.

Ortaya, “Burada ayna var mı?” diye sordum.

Joe barın yanındaki uzak köşeyi işaret ederek, “Banyo şurada canım,” dedi.

“Teşekkürler,” diyerek hızla banyoya yöneldim.

İçeri girdiğimde gözlerimin parlak ışığa alışması bir saniye sürdü. Aynada kendime bakınca her şeyin yerli yerinde olmasına şaşırdım.

Maskem hafifçe kızarmış yüzüme hâlâ sabitliydi. Yalnızca bir kat parlatıcı sürmem yeterliydi. Çantamı açıp şeftali rengi parlatıcımı bularak hassaslaşmış dudaklarıma sürdüm.

Parlatıcıyı çantama geri koyarken telefonum titredi. Çıkarıp kontrol ettim.

Amanın, Casey! ~Üç kere aramıştı. Saat on buçuk olmuştu. Buraya tam sekizde gelmiştim. Sadece iki buçuk saatte bir sürü şey yaşanmıştı.

Bunları ona anlatacağımı sanmıyordum. Bu gece benim günah dolu gizli gecem olarak kalacaktı. Casey’nin attığı mesajı hemen açtım.

CaseyRoxie, hangi cehennemdesin? Geleli bir saat oldu ama seni hâlâ bulamadım. Masken nasıl bir şey?

Beyaz yalanlara başvurarak mesajına hızla cevap verdim.

RoxanneÇok pardon, müziğin sesinden telefonu duymamışım. Burada tanıştığım biriyle konuşuyordum, zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım. Neredesin? Ben yanına geleyim.

Anında cevap verdi.

CaseyBarın orada olacağım..
RoxanneTamamdır, bir dakikaya oradayım.

Telefonumu çantama koyup banyodan çıktım. Banyodan çıktığımda ikisinin de tamamen giyindiğini gördüm.

Yanlarına gittiğimde John bana yeni bir kadehte şarap uzatınca, içtiğim en iyi şaraba sonsuza dek veda etmeden önce onu minnetle aldım.

Kadehi ona doğru kaldırarak, “Teşekkür ederim, inanılmaz lezzetli,” dedim. “Peki beyler, her şey çok güzeldi ama gitmeliyim.”

Bahanelere gerek kalmadan ilk ayrılan olacağım için memnun hissederek kapıya yöneldim.

“İyi bir gece geçir, Roxanne.” Dönüp kadehini kaldırarak bana gülümseyen John’a baktım. “Umarım yakında görüşürüz.”

“İyi geceler, seksi şey. Seni asla unutmayacağım.” Joe da kadehini kaldırarak içtenlikle gülümsedi.

Ben de jestlerine karşılık vererek kadehimi onlara doğru kaldırıp kapıyı açtım. Cüsseli Walt’un kapının ardında nöbet tutmaya devam ettiğini görünce irkildim. Kenara çekilip geçmeme izin verdi.

Epey derin sesiyle, “İyi geceler, hanımefendi,” dedi.

Karanlık koridorda ilerlerken açık bırakılmış bir kapıya gayriihtiyari baktığımda, parti alanının geri kalanıyla aynı temada dekore edilmiş, neredeyse bir yatak odasına benzeyen bir odayla karşılaştım.

Yatağın üzerinde bir adam uzanırken, yanındaki iki kadın birbirleriyle öpüşüyordu. Bu ne tür bir parti böyle?

Bakışlarımı hızla kaçırdım. Nihayet parti salonuna açılan kapıya ulaşıp kapıyı açtım.

Kapının ardında nöbet tutmaya devam eden güvenlik görevlisi beni görünce kenara çekildi.

Parti salonuna geri döndüm. Burayı uzun zamandır görmüyormuşum gibi hissetsem de işin aslı üzerinden sadece birkaç saat kadar geçmişti.

Tüm sinirlerim tetikteymiş gibi salondaki her şeyi daha yoğun hissediyordum.

Bas sesleri zihnimde âdeta yankılanıyordu. Mum ışıkları duvarlardan yansırken, kimliği tamamen gizli davetliler tam olarak parti moduna geçiş yapmıştı.

Kalabalığın arasından geçerek gecenin başladığı büyük bara yöneldim.

Barın yanında durup şarabımı yudumlayarak Casey’yi gözlerimle arasam da onu bulamıyordum. Ardından birinin omzuma dokunduğunu hissettim.

Arkamı dönünce maskesine rağmen Casey’yi hemen tanıdım. Yeni kestirdiği koyu kahverengi asimetrik kısa saçları jilet gibiydi.

Bana onun kadar yakışmasını istediğim her zamanki kırmızı rujunu sürmüş ve bir altmış ikilik fit vücudu uzun ve dar denizkızı kesimli beyaz straplez elbiseyle mükemmel bir şekilde vurgulamıştı.

“Roxie! Seni gördüğüme çok sevindim,” diye bana sıkıca sarıldı.

Harika, kızgın görünmüyor.

~“Ortalıktan kaybolduğum için çok özür dilerim,” dedim.

“Önemli değil. Zaten önce ben geç kaldım ama trafik fenaydı.”

“Sonra buraya geldiğimde içeri girmek için sırada beklemek zorunda kaldım, öğrendiğime göre bunları teslim ederken tek seferde sadece bir ya da iki kişiyi içeri alıyorlarmış,” diyerek maskesini işaret etti.

Beyaz saten zemini beyaz dantelle kaplanmış maskesinin üst kısmı üç kırmızı tüyle süslenmişti.

“Evet, sanırım buraya girmeden önce kimin hangi maskeyi aldığını başkalarının görmesini istemiyorlar. Nedense her şeyin gizli kapaklı olması gerekiyor,” dedim. “Peki ya kurallara ne diyorsun?” Güldüm.

“Evet, soyadını söylemek, maske çıkarmak falan yok. Kulağa eğlenceli geliyor.” Barmene içkisini tazelemesi için eliyle işaret verdi.

“Evet, çok eğlenceli.” Yüzümün ısındığını hissederek gülümsedim. Ah bir bilseydi. Tek başına olduğunu fark edince merakla, “Ee, erkek arkadaşın nerede?” diye sordum.

Barmen tezgâhın üzerinden ona doğru bir kadeh martini uzatırken, “Daha gelmedi. Biraz önce mesajlaştık. Birazdan burada olacağını söyledi,” dedi.

Casey içkisinden küçük bir yudum alırken, “Açık bar olayına bayıldım,” dedi. “Ve bu şimdiye kadar içtiğim en iyi martini.”

“Şarap da epey iyi,” diye ekledim.

Casey, “İçkilerimizi alıp oturacak bir yer bulalım,” diye öneride bulundu.

Boş masalardan birine geçip oturduk.

“Hazır baş başayken bana şu yeni erkek arkadaşından bahsetsene,” dedim.

“Yaklaşık üç hafta önce spor salonunda tanıştık. Ah, Roxie, onu görmen lazım. O kadar seksi ki. Adı Lucas ve çok eğlenceli biri.”

“Beni her zaman havalı restoranlara ve barlara götürüyor. Ve onunla seks, akıl almaz derecede güzel,” diye övündü.

“Vay be! Bize buradan bilet ayarladığına göre cidden eğlenceli biri olmalı,” diyerek salonun etrafını işaret ettim.

“Evet, ortam inanılmaz iyi. Tüm davetlilerin seksi olduğunu fark ettin mi?” diyerek kıkırdadı.

“Biz de burada olduğumuza göre kriterlere uyuyor olmalıyız.” Başımı sallayarak sırıttım.

“Reddedilseydik çok utanç verici olurdu, değil mi?” diyerek başını salladı.

“Öyle bir senaryoda sebebini asla bilemezdik ama şimdi biliyoruz.” Ben gülerken, Casey de şen şakrak kahkahasıyla bana katıldı.

Casey liseden beri en yakın arkadaşımdı. Birbirimizden hiç kopmamış, birbirimizi her zaman çok iyi anlamıştık. İyi günde kötü günde hep yan yanaydık ve onsuz ne yapardım bilmiyordum.

“Geldiğin için çok mutluyum, Roxie. Sensiz bu kadar eğlenceli olmazdı.” Bana doğru eğilip kollarını boynuma dolayarak uzun uzun sarıldı.

Kıkırdayarak, “Amanın Case, o martinilerden kaç tane içtin sen?” diye sordum.

Birkaç kadehi devirdiğini kolaylıkla anlayabiliyordum. Çünkü ne zaman içse sevgi kelebeğine dönüşüyordu.

“Sadece üç tane,” diyerek gülümsedi.

“O kokteyl neredeyse saf alkolden, o yüzden çok içmişsin sayılır,” diye karşılık verdim.

“Deme yahu, peki sen o şaraptan kaç kadeh içtin?” diye çıkıştı.

Durup düşünerek; partiye girdiğimde içtiğim ilk kadehi, arka tarafta cesaretimi toplamak için kafama diktiğim ikinci kadehi, ardından yuvarladığım üçüncü kadehi ve elimdeki yeni kadehi saydım.

Hesaplamam bitince, “Dördüncüyü içiyorum,” diye cevap verdim.

“Gördün mü? Sen de içkiyi fazla kaçırmışsın. Bu kadar rahat yürüyebilmene şaşırdım. Ayrıca topuklarının ne kadar uzun olduğu gözümden kaçmadı.” Ayaklarımı işaret etti.

“Ben neyse ki daha mütevazı bir ayakkabı giydim,” diye devam etti. Bana sivri burun kırmızı topuklu ayakkabılarını göstermek için ayağını uzattı.

“Ha-ha? Bu nerenin mütevazısı? Benimkiler seninkilerden taş çatlasın bir santim uzun. Eğer dikkatli olmazsak, gecenin sonunda birilerinin bizi taşıması gerekecek,” diyerek takıldım.

Ona olanları anlatmak istesem de bir türlü cesaret edemiyordum.

Bu hem çok özeldi hem de başıma gelen en çılgınca şeydi ve biz birbirimizle seks hayatımız da dâhil her şeyi paylaşırdık.

Ama bunun ahmakça mı yoksa ateşli mi olduğunu düşüneceğini bilmiyordum. Bu yüzden biraz daha masum ve onun heyecanlı bulacağı bir şeyi anlatmaya karar verdim.

“Spence Manfredi ile tanıştım,” dediğimde içkisini neredeyse püskürtecekti.

“Ne? Gerçekten mi? Burada mı?” Oturduğu yerde heyecanla etrafını incelemeye koyuldu.

Spence Manfredi’ye karşı yıllardır ünlü hayranlığı duyuyordu.

“Onu burada bulamazsın. Bunlar bu yüzden var,” diyerek maskemi işaret ettim.

Sersemlemiş bir hâlde, “Peki, nasıldı? Kibar mıydı? Gerçekte daha mı yakışıklıydı?” diye sordu.

“Beklediğimden daha iyiydi. Yakışıklı olduğu kesindi ama sadece gülümsemesini görebiliyordum. Yüzünün geri kalanında maske vardı,” dedim.

Coşkuyla, “Tanrım, harika bir gülüşü var,” diye ciyakladı.

“Evet, öyle. Yine de ürpertici biri. Etrafa yaydığı gücü neredeyse hissedebiliyordum. Elle tutulabilecek kadar yoğun gibiydi.”

“Senin de milyarlarca doların olsa sen de aynı gücü yayarsın,” diye iç geçirdi. “Peki, madem yüzü kapalıydı, o olduğunu nasıl anladın?”

Ha siktir! ~Ona özel arka odadan bahsetmek istemiyordum. Üzerine bir sürü soru sorabilirdi.

Yalan söylediğim için suçlu hissederek, “Ben bir çiftle konuşurken gelip kendini tanıttı. Gerçek adını kullanıyor,” dedim.

“Yani, sonuçta onun partisi. İnsanların onun kim olduğunu bilip bilmemesini umursayacak değil.” Başını salladı.

“Evet, haklı olabilirsin.” Omuzlarımı silkerek konuyu olduğu yerde bıraktım.

Casey’nin telefonu çalınca onu hemen kırmızı küçük deri çantasından çıkardı.

Mesajı okurken, “Lucas yazmış!” diye ciyakladı.

“Arkadaşı Seth’le birazdan burada olacakmış,” diyerek kaşlarını bana doğru oynattı.

“Görücü usulü buluşmalardan nefret ettiğimi adın gibi biliyorsun.” Kaşlarımı çattım.

Ayrıca bu geceki yakışıklılarla yaşadıklarımın üzerine herhangi birinin çıkabileceğini düşünmüyordum.

“Of, haydi ama, belki seksi biridir ve işler yolunda gider. Sahiden en son ne zaman takıldın?” diye üsteledi.

Aşağı yukarı yarım saat önce.~ Ama bunu ona söyleyecek hâlim yoktu.

“Biraz oldu,” diye yalan söyledim.

“Al işte, biraz yaşaman lazım, Roxie,” diyerek omzumu dürtükledi.

Bu gece yaşadıklarım inan ki ikimize de yeter. ~Yalnızca bu düşünceyle bile, yüzümün ısındığını, avuçlarımın terlediğini ve kasıklarımın gerildiğini hissettim.

Casey’nin telefonu çalmaya başlayınca hemen cevap verdi.

Ayağa kalkıp umutla etrafına bakınırken, “Sağ tarafta barın yanındaki masadayız. Beyaz bir elbise giydim,” dedi.

Ardından telefonu kapattı. Oturduğum yerden kımıldamadan Casey’nin yürüdüğü yönün tersine doğru etrafa bakınmaya başladım.

Arkamdan yüksek sesle, “Roxie, seni erkek arkadaşım Lucas’la tanıştırmak istiyorum,” diye ciyakladı.

Ayağa kalkıp Lucas’a selam vermek için döndüm.

Tam o anda yüzüme tokat yemiş gibi sarsıldım. Yok artık! Mümkün değil! Bu acımasızca kurgulanmış korkunç bir şaka falan olmalı! Kolunu en yakın arkadaşımın omzuna atmış, karşımda dikilen adam John’dan başkası değildi.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok