Lanetli Eş - Kitap kapağı

Lanetli Eş

Kelsie Tate

Bölüm 3

Elena yumruklama sesiyle uyandı. Bir kayaya yaslanarak uyumaktan boynu tutulmuştu. Kafasını kaldırdığında koloninin korku içinde dev demir kapıya baktığını gördü.

Dışarıda biri vardı. Bu kişi her kimse, onları öldüreceğini biliyordu. Bazılarının şansı yaver giderse kaçabilirlerdi ama bu sefer de köle olurlardı. Ki bu ölmekten beterdi.

Dışarıdaki adam bağırıyordu.

“İnsanlar. Konseyiniz sizi koruyamaz! Dışarı çıkarsanız belki bir anlaşma yapabiliriz. Reddederseniz bu dağı yerle bir ederiz!”

İnsanların hepsi olacaklardan ölümüne korkuyordu. Babası öne çıkıp kapıya yaklaştı. “Geri çekilin. Halkımıza zarar vermeyeceğinize yemin ederseniz sizinle görüşmeye geleceğim.”

“Söz veriyorum,” dedi adam kapının diğer tarafından.

Büyük demir kapı, John’un geçmesine izin verecek kadar açıldıktan sonra gıcırdayarak tekrar kapandı.

***

Bir saat sonra babası yüzünde yenilgi ve yorgunluk dolu bir ifadeyle geri döndü.

“Bir anlaşma yaptık!” dedi yüksek sesle ve otoriter bir tavırla.

“Ödeme yapacağımıza söz verirsek kurtlar bizi rahat bırakacak. Zor ama adil bir ateşkes. Ödememizi yaptıktan sonra buradan ayrılıp saklanacak başka bir yer bulacağız, böylece bizi bir daha asla bulamayacaklar!

“Şimdilik gittiler. Dışarı çıkıp eşyalarınızı toplayın ve ailelerinizi hazırlayın.”

Kalabalık kaleyi boşaltırken Elena babasına yaklaştı.

“Baba, ne…”

“Sen bunlara kafa yorma,” diye mırıldandı. Uzaklaşmaya başladı ancak tekrar arkasını döndü. “Eşyalarını topla derdim ama sanırım çoktan hazırsın.”

Elena keşke risk alıp koşmaya devam etseydim diye düşünerek keskin bir nefes verdi. Ama kurtları gördüğünde çok şaşırmıştı. Onlar hakkında sadece hikâyeler duymuştu.

Dün gece bir şekil değiştireni yakından görmüştü. Bu kadar korkutucu olmasalardı güzel olduklarını bile söyleyebilirdi.

Sığınaktan çıkıp eve doğru yürüdü ve geride bırakmayı tercih ettiği eşyalarını da topladı.

Evden çıkarken bir çığlıkla irkildi, ardından bir çığlık daha, sonra bir çığlık daha. Başını kaldırdı, sonuna kadar açılmış gözlerle sesin kaynağını aradı. Kalbi güm güm atıyordu.

“Yine saldırıyor olmalılar,” diye fısıldadı kendi kendine panik içinde.

Birdenbire yana savruldu. Biri kollarından sıkıca tutarak onu güney sınırına doğru sürükledi. Tekmeler savurup çığlık attı, serbest bırakmaları için bağırdı.

Sınıra ulaştıklarında adam onu yere bıraktı. Etrafına baktığında yanında diz çökmüş ağlayan diğer kızların olduğunu gördü.

“Neler oluyor?” diye bağırdı öfkeyle yerden kalkarak. “Babam bunu duyduğunda…”

“Elena.”

Elena babasının sesini duyunca döndü. Ayağa fırladı, babasının kolunu tutarken kar kıyafetlerine yapıştı. “Baba, neler oluyor?”

Büyük bir minibüs yanaşırken hepsi kasabanın sınırına doğru döndü.

Uzun boylu, kaslı bir adam dışarı çıktı. Babasını selamladıktan sonra arka kapıyı açtı.

Başka bir iri yarı adam arabadan inip Elena’yı kolundan sıkıca tuttu. Çırpınışlarını ve çığlıklarını görmezden gelerek onu minibüsün arkasına attı.

Bütün kızlar minibüsün arkasına atılırken karşı koymaya çalışarak ağladı. Kapıları çarparak kapattılar.

Araba uzaklaşırken Elena arka camdan babasına düşmanca bir bakış attı.

“Bizi nereye götürüyorlar?” dedi kızlardan biri hıçkırarak.

“Anlamıyor musunuz?” diye bağırdı Elena. “Ödeme biziz. Koloni kendi kıçını kurtarmak için bizi takas etti.”

“Hayır, böyle bir şey yapmazlar...” diye ağladı başka bir kız.

“O zaman neden bir şekil değiştirenin minibüsünün arkasında evimizi terk ediyoruz? Biz artık köleyiz!” diye gürledi Elena. Aracın içinden gelen bir güm sesi onları sessiz olmaları için uyardı.

Engebeli dağ yollarından geçerek evlerinden uzağa götürülürken kızların hepsi hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı.

Bir saat boyunca araçlara göre yapılmamış dağ yollarında minibüsün arkasında oradan oraya savrulduktan sonra yollar düzeldi. Elena artık yeni hayatlarına giden bir yolda olduklarını anlamıştı.

***

Saatler sonra minibüs nihayet durdu. Kızların hepsi dışarıdan gelen fısıldaşmaları dinlerken donup kaldılar. Kapılar açılıp birkaç devasa adam ortaya çıkınca nefesleri kesildi.

Adamlardan biri kasvetli bir sesle “Dışarı çıkın,” dedi.

Kızların hepsi dışarı çıkarak minibüsün hemen dışında bir grup hâlinde durdular. Adamlar sert bir şekilde durmuş, sessizce onlara bakıyorlardı. Bir kadın büyük garaja girdiğinde hepsi doğruldu.

Kadın uzun boylu ve zayıftı, bronz tenliydi. Vücudu çok iyi formdaydı ve uzun siyah saçları arkadan balıksırtı örülmüştü. Yürürken botları ses çıkarıyordu.

“Merhaba, adım Garcia. Burada muhafızların başı benim. Beni takip edin.”

Geldiği kapıya doğru yürümeye başladı. Sinirli bir bakışla arkasını dönerek kapının hemen önünde durdu. “Söylediklerimi tekrar etmeyeceğim.”

Kızların hepsi nereye götürüldüklerini bilmeden, başlarına ne geleceği konusunda endişeli bir şekilde ileri atıldılar. Kadını uzun bir koridor boyunca takip ettiler. Elena etrafına bakındı, yanından geçtiği her kapıya göz attı.

Garcia koridorda onları yönlendirirken, “Burası Beyaz Şafak Sürüsü,” diye söze başladı. “Siz insanların başında biri var, değil mi? Bir başkan ya da patron gibi bir şey?”

“Evet,” dedi Elena yumuşak bir sesle.

“Her sürüde alfadan başlayan bir hiyerarşi vardır. Alfaya asla itaatsizlik etmemeniz gerektiğini, aksi takdirde cezalandırılacağınızı hemen öğreneceksiniz. Anladınız mı?”

Kızların hepsi yavaşça, “Evet,” dedi.

“Görevlerinizi sorgulamadan ya da şikâyet etmeden yerine getirmeniz beklenir. Güç düzenini öğrenmeniz ve buna saygı göstermeniz beklenir. Boyun eğmeyi öğreneceksiniz.”

Sert bir şekilde konuştu, ardından kapılardan birinin önünde durdu. Yüzünü kızlara dönüp durakladı. Kapıyı açtığında ranzalarla dolu bir oda ve küçük bir banyo belirdi.

“Burası sizin yaşam alanınız. Amiriniz size görevlerinizi göstermek için sabah burada olacak. Beyaz Şafak’a hoş geldiniz.” Zoraki bir şekilde gülümsedikten sonra kapıyı kapatıp onları yalnız bıraktı.

Elena çıkış yolunu bulmaya kararlı bir şekilde bir adım attı. Tam o sırada kilidin belirgin tıkırtısını duydu. Orada sıkışıp kalmışlardı, çıkış yolu yoktu. Bir homurtu çıkarıp yatağın üzerine oturdu.

“Biz köle mi olduk şimdi?” diye kekeledi kızlardan biri gözyaşlarını tutmaya çalışırken.

“Tabii ki köleyiz! Başka ne için burada olabiliriz ki?”

“Ya bizi buraya şey için getirdilerse...”

Elena kızların sızlanmalarını dinlerken gözlerini devirdi. “Bize hiçbir şey yapmayacaklar. Biz onlardan daha aşağı bir türüz. Kazara bizimle çiftleşip saf soylarını lekeleme riskini almaya cesaret edemezler. Buraya köle olmak için geldik. Hepsi bu. Hayatımızın geri kalanı bu canavarlara hizmet ederek geçecek.”

“Anlamıyorum... Bizi neden sattılar?”

“Ne fark eder ki? Artık buradayız. Her şey bitti,” diye bağırdı Elena yatağında yuvarlanmadan önce. “Asla özgür kalamayacağız,” dedi fısıldayarak. Sonunda bir damla gözyaşı yanağından süzüldü.

O gece kızlar sırayla ağlarken kimse pek uyuyamadı. Yüksek sesli hıçkırıklar ve briket duvarlardan yayılan soğuk yüzünden gece uzun sürdü.

Elena yatağına yattı. Odanın zifiri karanlığı insanı tüketiyordu.

“Neredeyse kaçmayı başarıyordum,” diye fısıldadı uyku nihayet bedenini ele geçirmeden önce.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok