Muhteşem Knight Ailesi - Kitap kapağı

Muhteşem Knight Ailesi

S.S. Sahoo

Bölüm 3

VERONICA

Gözlerime vuran güneş karşısında inleyerek gözlerimi açtım. Saat öğleden sonrayı geçiyor olmalıydı.

Bir şekilde, kitabımı okurken derin bir uykuya dalmayı başarmıştım. Önceki gece zaten uykusuzdum.

Bankta otururken iç çektim. Tepeme baktığımda ağaçta yuva yapan bir kuş görmüştüm.

Ağacın gölgesi üzerime düşüyordu ama yaprakların arasından süzülen güneş ışığı doğrudan yüzüme vuruyordu.

Yarısı okunmuş kitabı elime aldım ve ayracımı arasına koyup kapattıktan sonra kitabı çantama geri koydum. Ardından kalkıp bir sonraki derse gitmek için hazırlandım.

Okulun içinden geçerken bazı öğrencilerin gözlerinin üzerimde olduğunu hissedebiliyor, fısıldaşmalarını duyabiliyordum.

Belki de sömestr ortasında bu lanet okula transfer olmam dikkatlerini çekmiş, kim olduğumu öğrenmek istiyorlardı.

Onları umursamadan yürümeye devam ederken saçlarımı düzelttim ama kafamın üstünde bir şey vardı. Bir dal parçası… Bankta uyurken üzerime düşmüş olmalıydı.

Onu bir kenara fırlattım ve kalabalık koridorda dolabıma doğru yürüdüm. Bir sonraki dersim kimyaydı, bu yüzden ilk gün dolabıma koyduğum deftere, ders kitabına ve laboratuvar önlüğüne ihtiyacım olacaktı.

Derse beş kala dolabıma doğru hızlandım.

Dolabımdan ders için gerekli eşyaları alırken birisi elini yan taraftaki dolaba çarptı. Sağıma baktığımda önceki gün bana sataşan çocuğu gördüm.

“N’aber çömez?” dedi tepemde dikilirken. Boyu benimkinden uzundu. Arkasındaki birkaç arkadaşına baktım. Sarışın bir kız, diğer üç uzun çocukla birlikte hemen arkasında duruyordu.

“Pek bir şey yok, kırmızı kafa,” dediğimde birden rengi atmıştı. Bunu görünce sırıttım.

“Bak!” diye başladı ama dolabımı kapatıp yanından geçerken onu dinleme zahmetine bile girmedim. “Sonra! Şu anda dersim var...”

Anlayacaklarını düşünmüştüm ama sarışın kız tam önümde belirdi ve sinir bozucu bir gülümsemeyle beni durdurdu.

Başımı yana eğdim, bunu neden yaptığını öğrenmek istiyordum. Sarı saçlarına tuhaf bir model yapmıştı.

Gözünde göz kalemi vardı. Yırtık bir kot pantolon giyiyordu. Kot ceketinin altında beyaz bir tişört vardı.

Okul kıyafet yönetmeliğine oldukça aykırı.

Londra Bilim Okulu’nda yırtık kotlara kesinlikle izin verilmezdi. En azından ilk günümde bana böyle söylemişlerdi. Her neyse!

“Sonra değil şimdi! Senin hakkında çok şey duydum,” dedi başımın üzerinden kızıl saçlıya doğru bakarken.

“Gerçekten mi? Harika!” derken onu atlatmaya çalıştım ama beni yine engelledi. Gittikçe sinirlenmeye başlıyordum.

“Kenara çekil...” dedim elimden geldiğince sakin bir şekilde.

Kaşlarını kaldırdı ve alaycı bir gülümsemeyle başını salladı. Elbette benden birkaç santim daha uzundu ama bu beni herhangi bir şekilde aşağılık hissettirebileceği anlamına gelmiyordu.

“Yoksa?” dedi sesimi taklit ederek. Ben daha ne olduğunu anlamadan kimya kitabımı elimden kaptı.

“Hey!” Sinirlendiğimi söylemek hafif kalırdı.

Kitabı alıp başının üzerine kaldırarak almamı engelledi.

“Aman Tanrım!” dedim sinirle burnumun kenarını ovuştururken. “Bana zorbalık mı yapıyorsunuz?” dediğimde sırtlanlar gibi gülmeden önce birbirlerine baktılar. Bu da gözlerimi devirmeme neden oldu.

Kız yan tarafını tutup kıçıyla gülmekle o kadar meşguldü ki, kitabımı tek bir hızlı hareketle ondan geri aldığımı fark etmedi bile.

Hah! Gardını indirdi!

“Hey!” Tam karşımdaydı. Bu sefer o sinir bozucu gülümsemesi gitmiş, yerine kaşları çatılmıştı. “Kendini akıllı mı sanıyorsun?” Hemen ardından omzumu itti.

“Yapma!” Omzumdaki ele bakarken onu uyardım.

“Yoksa?” dedi alay ederek.

Bu benim için yeterliydi. Akıcı bir hareketle, sürekli omzuma vuran elini yakaladım ve üzerine baskı uygulayarak acı içinde irkilmesine neden oldum. Onu incelerken yüzüme tatmin edici bir gülümseme yerleşti.

Elini kurtarmaya çalışıyordu ama başaramadı. “Bırak!” diye inlerken beni uzaklaştırmak için diğer elini kullandı ama elimi itmeyi başaramayınca beni sertçe çimdikledi.

Canım acısa da onu bırakmadım.

“Hey! Ne yaptığını sanıyorsun sen? Bırak beni!” dedi kızıl saçlı çocuk öne çıkarak. Elini benimkinin üzerine koydu, sarışının elini kurtarmak istiyordu.

“Sana ikinci şeyi söyleyeyim…” Başparmağımla kızın bileğine baskı yaparak acı içinde ağlamasına neden oldum. “…hoşlanmadığım şeyi. Acelem varken insanların yolumu kesip beni rahatsız etmesi.”

“Yani? Zamanımı boşa harcadığın ve yolumu defalarca kapattığın için elini mi kırayım?” diye sordum tatlı tatlı. Kızıl saçlı çocuk tüm gücünü kullanarak sarışın kızın bileğini kurtarmıştı.

Kız yüzünü buruşturarak tuttuğum yere baktı. Elbette her yerinde el izlerim vardı ve bileği morarmıştı.

“Ve sen kızıl saçlı,” dedim sarışının durumunu kontrol eden kızıl saçlı çocuğa doğru dönerken.

“Görünüşe göre etrafınızdaki insanlara çok fazla sorun çıkarıyorsunuz,” dedim. Bunu söylerken kafasını bana doğru çevirdi ve kaşlarını çattı.

“Ama sana bir şey söyleyeyim. Benimle başını belaya sokmak istemezsin.”

Bunu söylediğimde yüzü öfkeyle buruştu ve birkaç adım öne çıktı.

Bana vurmak istediğinden emindim, bu yüzden elimi kaldırdım. Kendimi savunmaya hazırdım ama sonra zil çaldı. Bir sonraki ders başlıyordu.

Tüh!

“Çekil yolumdan,” dedim kızıl saçlı çocuğu kenara itip koridorda sınıfıma doğru koşarken.

İlk dersime geç kalamam. Lanet olsun! O sinir bozucu veletler sağ olsun, zaten geç kaldım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok