
Merakla mavi gözlerine bakıyorum. Berrak ve parıl parıllar. Hiçbir kusurları yok.
Mor renkli selofanla sarılıp etrafına kurdele bağlanmış kırmızı güller önümde masanın üzerinde duruyor.
Sıcaktan solmuşlar. Nazikçe okşarken yaprakları dökülüyor. Bu harika bir his.
Mavi masa örtüsü ve yeşil servis altlıkları da canlı renklere sahip.
"Teşekkür ederim, çok güzeller,” diye iç geçiriyorum Cyrus'a bakarak. Bana gülümseyip hediyesini beğenmeme seviniyor. Bir parça suçluluk hissediyorum.
Beni memnun etmek için çok istekli. Hâlâ ona layık olabileceğim fikrine alışmaya çalışıyorum.
Bir kafede pencere kenarında oturup buzlu kahvelerimizin tadını çıkarıyoruz.
Çiçek desenleriyle donatılmış ve alışılmadık şekillerle süslenmiş ilginç bir yer. İçeride sadece yaşlı bir çift ve telefonda biriyle bir şeyler tartışan yalnız bir iş insanı var.
Neredeyse romantik sayılabilir. En azından biraz baş başa kalabilmişiz gibi hissettiriyor.
"Geçen gün için özür dilerim," diyorum tatlılıkla. “Landon'ın gelip Cyrus'u korkutup kaçırmasını istememiştim.”
O gece olanlar canını sıkmış olmalı ya da özellikle son üç gündür onunla konuşmadığım için kötü hissetmiş olabilir.
Eşiniz olmasını istediğiniz kişi, bekar bir alfa erkekle yemek yese hoşunuza gider miydi?
Kendi dengesiz duygularımla ve meraklı ailemle uğraşmakla meşgulüm. Landon'la bile buluşamadım. Umarım otlaklarda beni beklememiştir.
Yine de, alfanın kendi ilacının tadına bakmasının bence bir mahsuru yok.
"Tam olarak ne oldu?" diye soruyor. İşaret parmağındaki altın yüzükle oynuyor. Pahalı metale kazınmış bir desen var, ama anlamının ne olduğunu bilmiyorum.
Belki de aile üyelerinin isimleridir. Onlarla henüz tanışmadım. Kardeşi olup olmadığını bile bilmiyorum.
"Pek bir şey olmadı, sadece büyük bir tartışma oldu," diye bilgilendiriyorum. Şikayet edecek değilim. Sadece biraz canım sıkılıyor ama Landon benim yanımda, bunun için ona sonsuza kadar minnettarım.
Cyrus meraklı görünüyor ama gözlerinde bir kıskançlık parıltısı da var. Aslında, tüm detayları bilmediği düşünülürse kıskanacak pek bir şey yok.
Landon beni öpmek niyetinde miydi? Bunu ben mi istemiştim? Hayatım boyunca ona aşıktım ama neden şimdi böyle bir şey oldu?
Sonunda ondan daha çok sevebileceğim birini bulduğumda… Ne yazık ki böyle bir şey mümkün değil.
"Ne hakkında?" diye soruyor usulca. Masa örtüsünün kenarıyla oynuyorum.
"Aslında sen."
Göz kırpıyor.
"Landon eş bulma olayına pek sıcak bakmıyor," diye açıklıyorum. Gerçekten de öyle.
Bazen Landon'ın bazı şeyleri düşünme ve yorumlama şekli farklı olabiliyor. Mesela ona birine aşık olduğumu söylediğim ve çok genç olduğum için bana kızdığı zaman gibi. Ben on beş yaşındaydım, o da on altı.
"Ona ne bundan?"
Şimdi tedirgin olmaya başladığını hissediyorum. Yüzüğüyle oynayıp ellerini sıkıyor. Sinirli bir şekilde dişlerini sıkmasını izliyorum. Umarım bu bizim için her şeyi mahvetmez.
"O benim arkadaşım ve beni önemsiyor, hepsi bu. Sıcak bakmadığı için özür dilerim, ama bir süre ben de bu fikri kabullenemedim," diyorum.
Fark etmeden elimi masanın altına kaydırıp parmaklarımla oynarken bana sinirlenmemesi için sessizce dua ediyorum. Umarım olayları benim açımdan görüp daha en başından benimle aynı fikirde olur.
"Yani, bundan pişman mısın?" diye soruyor. Sesi o kadar düz ki beni korkutuyor. Lanet olsun.
Başımı sallıyorum, saç tellerimin örgülerimden kurtulduğunu hissediyorum. Masanın karşısına uzanıp daha önce içkisini karıştırmak için kullandığı kaşığı tutan yumruğunu yakalıyorum.
Kaşığı bırakıncaya kadar elini tutuyorum. Gözlerimi ondan ayırmıyorum.
Aceleyle iç çekiyor.
Sandalyemden masanın üstüne doğru eğilirken, "Birlikte olmanın tadını çıkaralım," diyorum. Bu noktada kafedekilerin bize bakıp bakmadığı umurumda değil.
Cyrus'u öpüp bu anlamsız tartışmayı sonlandırmak üzereyim.
Garip bir şekilde ona doğru fırlayıp alnımı Cyrus'unkine çarpıyorum. Acıyla inliyor. Ben de arkama yaslanıp başımın en çok acıyan noktasını ovuyorum.
O kadar acıdığı için değil, korktuğum için yapıyorum.
Buna sebep olan kişiyi görmek için ileriye bakıyorum. Bize doğru gelen genç bir kadın görüyorum. Gri, üzerine tam oturan bir takım elbise giyiyor.
Özellikle de yüzündeki kaba bakış ve kısa, geriye yatırılmış sarı saçları düşünülürse onu erkek sanmak işten bile değil.
Olağanüstü kaşları var.
Kendine olan güvenini odada yankılayarak yürüyor. Son zamanlarda aldıkları hizmetten şikâyet eden yaşlı çiftin dikkatini çekiyor.
Masamızın önünde durup gözlerime bakarken siyah ince topuklarından çıkan ses sonlanıyor.
Hiçbir zaman göz teması kuran biri olmadım. Karşımdaki makul biri değilse buna tenezzül bile etmiyorum. Bu kadının makul kabul edilebileceğini sanmıyorum. Sapsarı saçları ve kartal gibi keskin bakışlarıyla mümkün değil.
"Althea Francess Duvey. Bunu size vermek için görevlendirildim," diyor soğuk bir şekilde. Aksanı güçlü, bu da onun bu sürüden olmadığını gösteriyor. Tahmin edeyim, Disiplin Sürüsü mü?
Herkesin gizliden gizliye korktuğu bu sürünün aklıma gelmesiyle titriyorum. Landon bile Alfa Dallas'ın bulaşmak isteyeceği biri olmadığını söylemişti.
Bir boğaz temizleme sesi dikkatimi masaya geri getiriyor. Kadın delici bakışlarını yanımda oturan arkadaşıma yönlendirince Cyrus fazlasıyla rahatsız olmuş gibi görünüyor.
"Kim, ne?" diye mırıldanıyorum düzgün bir cümle bile kuramadan. Bakışları birden bana dönüyor. Ürkütücü.
Sertçe, "Alfa Landon'ın elinden bir mektup,” derken zarfı masaya çarpıyor. Üzerinde kraliyet mührü var.
Parlak kırmızı, sıkılmış yumruğun resmi damgalanmış. Bu, Güç Sürüsü’nü simgeliyor. Uzanıp kâğıdı kapıyorum. Neredeyse parıltılı olan cilasını elimde hissedebiliyorum.
Kulağıma eğilerek birden bana yaklaşıyor. "Alfamız hemen cevap vermenizi istiyor. Siz cevap verene kadar yanınızda beklemem emredildi. Bunu derhal yapmanızı öneririm," diyor.
Landon'ın kölelerinden biri. Alfamız deyip durması sinirimi bozuyor.
"Tamam öyleyse,” diyorum. Bütün gözler beni izlerken zarfı açıyorum. İçinde suçlayıcı bir şeyler yazıyormuş gibi hissediyorum.
Landon'ın başımı Cyrus'la belaya sokacağını bildiği bir şey…
Tek kelime etmeden mektubu zarftan çıkarıp açıyorum. Birbirine yakın üç basit kelime ve bir isim ortaya çıkıyor.
İmzalamış bile.
Hiç düşünmeden, "Cevabım ne olmalı?" diye soruyorum. Tam olarak böyle bir şey söyleyeceğimi biliyordum. Cyrus sessizliğini koruyor, belki de hayal kırıklığıyla kara kara düşünüyor.
Kadın, "Belli ki ona eşlik edip etmeyeceğinizi bilmek istiyor," diyor. Sesi sanki dünyadaki en aptal insan benmişim gibi çıkıyor.
Hiç düşünmeden kâğıdı buruşturuyorum ve dürüst olmak gerekirse, bundan çok keyif alıyorum. Kadının küçümseyici ifadesinin kaybolmasını izliyorum.
"Biriyle randevum var, bunu ona söyleyin,” diyorum şımarık bir edayla. Cyrus gözle görülür bir şekilde rahatlıyor. Zavallı çocuk gitmemi istemiyor.
Ama yine de kalbim Landon’ı tekrar görmek istiyor. Buna ihtiyacım var. Ama şimdi değil...
"Lütfen gidin. Onu görmek istemediğimi söyleyin," diyerek kadını göndermeye çalışıyorum. Kısa bir süre şok olmuş gibi görünse de surat ifadesini gizleyerek bunu belli etmemeye çalışıyor. Arkasını dönüp geldiği gibi giderken onu izliyorum.
Rahat bir nefes alıp başımı masaya yaslıyorum. Bu her gün karşıma çıkan insanlardan değil.
Sırtımda paltom ve ayağımda botlarımla çakılları ezerek dolaşıyorum. Flaşımı açmaya üşenmem çok kötü, etrafı görmemi sağlayan tek şey ay ışığı.
Altı farklı dala takıldım ve neredeyse omurgamı kırıyordum.
Yorgun Missy'nin de yardımıyla yatak odamın penceresinden başarıyla kaçtıktan sonra gece görevime başlıyorum.
Landon'ın onu ziyaret edeceğimden haberi yok ve o zamana dek muhtemelen çoktan uyuyor olacak. Tabii partiye gitmiş de olabilir.
Yine de önceden tanıdığım ceylan gözlü genç adamın bu kadar değişmiş olması mümkün değil.
Onunla konuşup her şeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum. Onun evinde hoş karşılanıp karşılanmamak umurumda değil. Özellikle de babasının ne tepki vereceğini düşünmek istemiyorum. Onu görmem gerek.
Landon'ın evinin kapılarını uzakta görebiliyorum. Sonuçta beni görmek isteyen oydu. İşte buradayım.
Aniden yanımdan bir çıtırtı sesi geliyor. Dört bir yanımın ormanla çevrili olması her şeyi daha da sinir bozucu hale getiriyor. Kafamı yeşilliklere doğru çeviriyorum.
Eğer yanlış duymadıysam, bu bir silah sesine benziyor.
Doğru.
Ağaçların arasından ani bir gürültü duyuyorum. Siyah giyinmiş bir sürü insan etrafımı sarıyor.
"Ellerini kaldır ve teslim ol!"