Alfa Jasper - Kitap kapağı

Alfa Jasper

Midika Crane

Bölüm 5

Thea

Luca’nın açık kahverengi saçları parmaklarımın arasından kayıyor.

Şu an öfkeden deliye dönmüş gibi. Casper'ın söylediklerinden o kadar rahatsız oldu ki kendini kanıtlamak için beni orgazm etmeye çalışıyor. Bence bunu benden çok kendisi için yapıyor.

Ama uzanmış, dilinin vücudumun en hassas yerlerinde gezinmesine izin verirken rahatsızlık hissinden başka bir şey duymuyorum.

Aşkla değil öfkeyle beslenen Luca bana oral seks yapıyor olsa da en ufak bir zevk almıyorum.

Öncelikle Casper'ı aklımdan çıkaramıyorum. Orgazm taklidi yaptığımı bildiğini öğrenmek tüyler ürperticiydi. İnsanlar böyle bir şeyi bir bakışta anlayamaz, anlamamalı…

Bu yüzden Luca’nın dilinin tadını çıkarmak yerine yalandan inleyip, adını haykırarak orgazm taklidi yapıyorum.

Üstümü giyinirken kendisiyle ne kadar gurur duyduğunu fark ediyorum. Belli ki taklidim egosunu okşamış. Casper'ı görür görmez beni orgazm ettiğini söyleyeceğine eminim.

Hayalet Orman'a gidip Casper'ın nerede yaşadığını bulmaya karar veriyorum.

Kıskanç bir erkek arkadaşla uğraşmaya mecalim kalmadı. Luca'nın ani tavır değişikliğinin asıl nedeninin Casper olduğunu düşündüğüm için onu bulup uzak durmasını söyleyeceğim.

Babası arayıp başka bir kızın daha kaybolduğunu haber verince, Luca kısa bir süre içinde evden çıkıyor. Kaybolan kızın June olabileceğinden endişe etsem de önce Casper'ı bulmam gerektiğini düşünüyorum.

Hayatımızdan ne kadar erken çıkarsa o kadar iyi olur.

Siyah bir sırt çantasına bir şemsiye, bir el feneri, bir tane de yedek ceket koyuyorum.

Güneşi arkama alıp yola çıkıyorum. Casper dün evime gelip işe geç kalmama sebep olduğundan beri evini bulmak istiyorum.

O, benim nerede yaşadığımı bildiği için ben de onun nerede yaşadığını bilmek istiyorum. Ancak böylesi adil olur.

Genelde June'un evine giderken kullandığım yolda hızlı bir tempoyla yürümeye başlıyorum. Umarım June iyidir. Gerçi evden hiç çıkmıyor. Kapısı da sürekli kilitli.

Ama o kırık pencere... Yok, eğer bu kadar önemli bir sorun oluşturuyorsa ailesinin evinde kalmıştır.

Sırt çantamın beni yıldırmasına izin vermeden, önüme çıkan garip dalları ite kaka çamurlu yolda yürümeye devam ediyorum.

Casper'ın evinin nerede olduğuna dair belli belirsiz bir fikrim var. Bir bitki yığının içinde duran, yıkık dökük bir yer olduğunu söylediklerine göre bulmam zor olmayacak.

Oraya sadece mülk sahipleri gidiyor. Gerçi bu kişilerin kim olduğunu bilen de yok.

Bazı söylentilere göre Alfa Jasper ve babası yüzyıllar önce burada yaşayıp ölmüşler. Sanırım June bir keresinde ruhlarının bu bölgeye musallat olduğunu söylemişti.

Tabii, buna inandığım yok.

Yürüyüş yaklaşık bir saatimi alıyor. Casper'ın evini bulmanın bu kadar uzun sürmesini beklemiyordum.

Kesin burada yaşadığına dair bir kanıt olmasa da bir şekilde öyle olduğunu hissediyorum. Çok açık...

Gerçi beklediğimden biraz farklı. Yıkık dökük, viraneye dönmüş bir ev görmeyi bekliyordum.

Oysaki karşımda ahşap duvarlarına güneş ışığı vuran, oldukça görkemli bir bina duruyor. Korkmamı söyledikleri ev burası olamaz…

Burası resmen bir köşk, hatta bir saray yavrusu.

Bahçesi de bakımsız değil. Mülkü çevreleyen beton duvarlar yemyeşil bitkilerle kaplı.

Birisi, bu kat kat yükselen binanın güzel ve yaşanılır görünmesi için büyük emek sarf etmiş.

Hafifçe aralık bırakılmış demir kapıdan içeri giriyorum. Casper olmasa bile oldukça hoş birinin yaşadığı kesin.

Böyle düşünmem saçma olabilir ama kapıyı çalmam için gereken cesareti veren şey bu.

Giriş kapısı cehenneme açılan bir kapı gibi geliyor. Casper gerçekten o kapının arkasında ise beni gördüğünde nasıl bir tepki verecek? Hem evde mi ki?

Kapıyı iki kere çalıp geri çekiliyorum. Kalbim neden bu kadar hızlı atıyor? Neden kendime sorular sorup duruyorum?

Bir dakika kadar bekleyip tekrar çalıyorum. Cevap yok…

Tam arkamı dönerken kapı açılıyor. Az daha açılacağından umudu kesip Casper’ı Luca'dan uzaklaştırmanın başka bir yolunu aramaya başlayacaktım.

Ancak kapı açılıyor...

Yavaşça arkama dönüyorum. Sadece Casper ile değil, yarı çıplak bir Casper ile karşılaşıyorum.

Tişörtü olmayan bir adamın nefesimi kesebileceğini tahmin etmezdim. Gelişigüzel bir şekilde kapıya yaslanmış duran Casper’ın ona nasıl baktığımı gördüğünün farkındayım.

O an yapabileceğim başka bir şey yok. Sadece bakıyorum…

İnce bir ter tabakasıyla kaplı karın kasları adeta cinselliğin cisimleşmiş hâli gibi.

Omzundan kalçasına uzanan bütün kaslarının üzerinden geçen dövme benzeri bir şey var.

Dövme olmadığını düşünmemin sebebi, belli bir deseni olmayan bir doğum lekesini andırması.

Diğer omzunda spor yapanların terlerini silmek için kullandıkları küçük havlulardan var. Lanet olsun, sanki spor yapmaya ihtiyacı var da…

Neler düşünüyorum böyle? Acilen kendime gelmem lazım. Bir erkek arkadaşım olmasına rağmen tamamen yabancı birinin vücudunu inceliyorum. Gerçi ben kimim ki böyle bir şaheseri takdir etmeyeyim? Hayır, Thea. Dur, artık! ~

Casper “Ne hoş bir sürpriz,” deyince bakışlarımı yüzüne çeviriyorum. Alnına tutam tutam dökülen, herkesin kıskanacağı güzellikteki siyah saçlarının altından bana bakıyor.

Menekşe gözlerini sorgulamaya başlasam iyi olabilir çünkü hiç normal görünmüyorlar.

Bir türlü ağzımı açıp konuşamıyorum.

“İçeri gelmek ister misin?” diye soruyor, ufka bakarak. Sanırım ya vakit ya da hava konusunda endişeli.

Sonunda iki kelimeyi bir araya getirip cevap veriyorum: “Sadece bir şey söylemeye geldim...”

Bulutlar benden çok daha ilginçmiş gibi ufka bakmaya devam ederek, “Gerçekten içeri girmelisin,” diyor.

Tam itiraz edeceğim sırada gök gürlüyor.

Tekrar ediyorum, tabiat anadan nefret ediyorum. Geçen gün rüzgârla yağmura meydan okumuş olsam da gök gürültüsü farklı.

Sadece bir ses olmasına rağmen ödümü patlatmaya yetiyor. Bugün de durum farklı değil.

Casper'ı kenara iterek arkamdan kapattığı kapıdan içeri dalıyorum. Koridoru düşe kalka geçip ellerimi duvara dayıyorum. Gözlerim sımsıkı kapalı.

Gök gürültüsü korkum mantıklı düşünmemi engelliyor.

Casper omuzlarıma vizon bir battaniye örterken “Al bakalım,” diye mırıldanıyor. Battaniyenin yumuşak dokusu sinirlerimi hemen yatıştırıyor. “Burada kalabilirsin.”

Sözleri sıcak bir vaat gibi. Buraya bambaşka bir sebeple gelmiş olmama rağmen fırtınadan korunmamı sağladığı için minnettarım.

Gök tekrar gürleyince irkiliyorum. “Özür dilerim...”

Neden özür dilediğim hakkında hiçbir fikrim yok. Tek bir şey bile söylemesine ihtiyaç duymadan, peşine takılıp loş ışıklı koridorda ilerliyorum.

Casper'ın eliyle desteklediği battaniyeye sanki bir can simidine tutunur gibi sımsıkı tutunuyorum.

Toplantı odasına benzeyen bir salona girdiğimizde “Evin gerçekten çok güzel,” diyorum.

Salon hiçbir masraftan kaçınılmadan döşenmiş. Duvardaki raflara dizilmiş eski kitapları, antika mobilyaları görünce, evin muhtemelen bir servet değerinde olduğunu düşünüyorum.

“Mobilyaları yeni döşedim,” diye cevap veriyor. Pelüş minderli kanepenin ucuna ilişiyorum.

Gördüğüm kadarıyla Casper soğuk havaya rağmen hâlâ gömleksiz. Bana göz ucuyla bakarak “Çay alır mısın?” diye soruyor.

İstekle başımı sallıyorum. Odadan çıkarken arkasından hayran hayran bakıyorum.

Sırtı, bütün kaslarının zarif yürüyüşü ile duruşunu korumak için el ele verip, tıkır tıkır işlediği bir makineye benziyor.

Duvarlarda muhteşem bir ipek örtüyle birkaç duvar halısı dışında bir şey yok. Herhangi bir tablo ya da Casper'ın bu bölgeye taşınmadan önce geride bıraktığı hayata dair hiçbir iz yok.

Birkaç dakika sonra geri dönüyor. Üstünde (ne yazık ki) bir gömlek, elinde bir çay fincanı, yüzünde ise nazik bir gülümseme var.

Gerçekten görülesi bir manzara… Bir an keşke daha sık gülümsese diye düşünüyorum.

“Buyur,” diyerek fincanı uzatıyor. “Sinirlerine iyi gelir.”

Fincana bakınca şaşırıyorum. İçinde bir girdap gibi dönen siyah gri bir karışım var.

Fincanı hafifçe eğdiğimde içindeki şeyler bir jantın etrafındaki çamur gibi dökülüyorlar.

“Bu da ne?”

“İçmeyecek misin?” diye soruyor, çayı nasıl incelediğimi büyük bir dikkatle izleyerek.

Öyle derin bir merakla bakıyor ki sinirlerim bozuluyor. Çayın yaratması beklenen etkinin tam tersi. “Çay değilse içmeyeceğim.”

“Ya başka biri ikram etseydi? Arkadaşın, baban ya da erkek arkadaşın mesela?”

Sesi hem ipek gibi yumuşak hem de talepkâr. Belli ki cevabımı duymayı çok istiyor. Ama soru o kadar şaşırtıcı ki cevap verebilmek için bir süre düşünmem gerekiyor.

“Sanırım içerdim,” diyorum.

Casper'ın yüz ifadesi hemen değişiyor. Soğuk, mesafeli, hatta biraz kızgın göründüğünü söyleyebilirim.

“İçinde insanı sakinleştirip uyuşturacak bir bitki karışımı var,” diyor kaygılı bir yüzle.

Şaşkınlıktan fincanı düşürüyorum. Yere düşüp parçalanınca içindekiler halıya dökülüyor.

Beni kandırdı... Bir psikopatın evine girdim.

Yerimden fırlayıp koridora koşuyorum. Bu evden çıkar çıkmaz Luca'yı arayıp Casper'ı merkeze götürmesini söyleyeceğim.

Ne yazık ki kapıya ulaşınca kilitli olduğunu görüyorum. Gördüğüm kadarıyla açmanın bir yolu yok.

Ümitsiz bir şekilde arkamı dönüyorum. Hiç bu kadar yıkık hissetmemiştim. Kaçınılmaz ölümümden çok korkuyorum.

Şu an tecavüz edip öldürmese bile gelecekte yapmayacağı ne malum?

“Lütfen, beni öldürme,” diyorum fısıldar gibi.

Casper koridorda ilerliyor. Beni nasıl kapana kıstırdığının farkında. Delici bakışları ve ölçülü adımlarıyla, beni nasıl öldüreceğini düşünür gibi yavaş yavaş yaklaşıyor.

Sonra hiç ummadığım bir şey söylüyor: “Sakin ol. Sana zarar vermeyeceğim.”

Fakat ona inanmıyorum. İçime işleyen bakışlarıyla karşıma dikiliyor. Hiçbir şey söylemeden uzanıp kollarını başımın iki yanına yaslıyor.

Lanet olsun... ~

Başı yüzümün sol tarafında. Sıcak nefesini kulağımda hissedebiliyorum. O an, ona hem karşı koymak hem de yaşattığı hissin tadını çıkarmak istiyorum.

Ama zarar görme korkusu bacaklarımın arasına yayılan sıcaklığı bastırıyor.

İçime işleyen bir sesle, “Sana asla zarar vermem,” diye fısıldıyor. “Bunu yapacak olsaydım o çayın içinde ne olduğunu söylemezdim.”

Doğruyu söylediğini gözlerinden anlayabiliyorum. Korkudan çayın içinde ne olduğunu düşünemedim. Sadece bana verebileceği zararı düşündüm.

Belki de bir yabancının evine girdiğim için otomatikman kötü bir şey olacağını sandım.

Ama gök gürültüsü… Aniden durmuştu…

“O zaman benden ne istiyorsun?” diye soruyorum nefes nefese. Cevap vermeden önce iyice düşünüyor.

Şu an elimi uzatıp yumuşak tenine dokunabilir, hatta istersem öpebilirim. Bu kadar yakınımda olması korkutucu.

İçimin bir yanı ona dokunmaktan başka bir şey istemiyor. Of, neler düşünüyorum böyle? ~

“Eğer biri, herhangi biri, ~böyle bir çay ikram ederse~ sakın~ ~içme,” diyor, böyle bir şey yaşayacağımdan eminmiş gibi.

Aslında şaka yaptığını düşünüp gülebilirim ama yüzündeki ifade gülünecek bir şey olmadığını gösteriyor.

Hâlâ yerimden kıpırdayamamakla birlikte “Tamam...” diye mırıldanıyorum.

Casper biraz bekliyor. Gözlerinde garip bir ifade var. Özlem mi üzüntü mü bilmiyorum ama hemen yok oluyor. Sonra ellerini çekip beni serbest bırakıyor.

Oradan bir an önce kurtulma hevesiyle, “Eve gitmeliyim,” diyorum. Çenesini sıkıp üstüme eğiliyor. Bir an beni tekrar köşeye sıkıştıracağını düşünüyorum.

Bunun yerine kolu çevirip kapıyı açıyor.

“Hava kararıyor,” diyor. Arkamı dönünce haklı olduğunu görüyorum. Ama nasıl olur? Yanındayken zaman nasıl bu kadar çabuk geçiyor? Yemin ederim geleli bir saat bile olmadı... “En azından seni eve bırakayım.”

Ona izin veriyorum. Hayır deyip oradan uzaklaşmaktan başka bir şey istemiyor olsam da gecenin bir vakti ormanda yürüme düşüncesi kulağa korkutucu geliyor. Hele bir de kaybolursam…

Babam kiminle geldiğimi sorgulamasın diye garaj yolunun ilerisinde durmasını söylüyorum.

Aksi takdirde babam Casper'ı görmek isteyebilir. Kasabadaki herkese yaptığı gibi onun da gözünü korkutur.

Tam ineceğim sırada “Ziyaretinin sebebi neydi?” diye sorunca afallıyorum. Doğrusu ne diyeceğimi bilmiyorum.

Evine neden gittiğimi gök gürlediği an unutmuştum. Ancak şimdi hatırlıyorum...

Öğrenene kadar inmeme izin vermeyeceğini bildiğim için cevap veriyorum: “Benden ve Luca'dan uzak durmanı istiyorum.”

Şaşırmış görünüyor.

Bunu söylediğim için neden bu kadar kötü hissediyorum? ~

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok