Eşim Benden Nefret Ediyor: Final - Kitap kapağı

Eşim Benden Nefret Ediyor: Final

Nathalie Hooker

Bölüm 3

Aurora

Eleanor’a yalvardım. “Böyle söyleme. Bunu sensiz yapamam.”

Gülüp, “Hayır, yavrum, seni terk etmiyorum, bir yere gitmiyorum. Demek istediğim şu: Elementleri eğitmeye geri dönmeden önce, seni kendini affetmen için eğitmeliyiz.”

Ne dedi?

Bu nasıl olacaktı?

Kaşlarımı çattım. “Anlamıyorum. Neden kendimi affetmem gerekiyor?”

“Birkaç dakika durup düşünmeni istiyorum. Zaman içinde çok şey yaptın. Çok şey başardın. Hiç durup kendine biraz sevgi gösterdin mi?”

Sözleri beni düşünmeye sevk etmişti.

Dürüst olmak gerekirse buna hiç zamanım olmamıştı.

Klaus’un bana yaptıklarından sonra kendime hiç nefes aldırmamıştım. Nasıl hissettiğimi düşünmek için durmamı sağlayacak hiçbir girişimde bulunmamıştım.

Montana’yı kaybetmek…

Wolfgang’ın beni tekrar tekrar incittiğini hissetmek...

O zindanda oturup Klaus’un bitmez tükenmez işkencelerini, kalbimi ezmesini, rızam olmadan beni alıp parçalanmış hâlde bırakmasını beklemek...

Kendimden nefret etmiştim.

Bunların farkına varmak yüzüme bir tuğlanın çarpması gibiydi, başım dönüyordu.

İçimde çok fazla öfke vardı. Üstelik bu öfke, yakın dünyamın dışındaki herhangi biri veya bir durum için değildi. Kendime yönelik bir öfkeydi.

Eleanor elini omzuma rahatlatıcı bir şekilde koyup nazikçe sıktı. “Bu öfkeyi bırakmanın zamanı geldi Aurora. Kendini suçladığın tüm bu sebeplerden dolayı artık kendini affetmelisin.”

Göğsümde ağır bir yük hissedip başımı salladım. “Nereden başlayacağımı bile bilmiyorum.”

Eleanor elimi tutup beni yakındaki bir ağaca götürdü. Orada yumuşak çimlerin üzerine oturduk. “Basit bir adımla başlayalım. Başardığın için kendinle gurur duyduğun tek şey nedir?”

Cevap vermeden önce bir an düşündüm. “Klaus’a karşı durup onu öldürdüğüm için kendimle gurur duyuyorum. Ölmeyi hak etmişti.”

Eleanor başıyla onayladı. “Güzel, bu da bir başlangıç. Şimdi bana kendinle ilgili sevdiğin bir şeyi söyle.”

Tereddüt ettim, bir cevap bulmakta zorlanıyordum. “Bilmiyorum.”

Eleanor yumuşak bir ifadeyle gülümsedi. “Sorun değil. Bunun üzerinde çalışacağız. Ama şimdilik sadece sevgiye layık olduğunu bil, özellikle de kendinden gelen bir sevgiye…”

Gecenin geri kalanını duygularımla deneyimlerim hakkında konuşarak geçirdik.

Yavaş yavaş açılmaya, uzun zamandır içimde bastırdığım bazı duyguları serbest bırakmaya başlamıştım.

Eleanor beni sabırla dinliyor, cesaretlendirici ve anlayışlı sözler söylüyordu.

Güneş doğmaya başladığında Eleanor ayağa kalkıp gerindi.

“Günün ilk egzersizini yapma zamanı, yavrum.”

Ayağa kalktım, ne yapacağımızdan emin değildim.

Birdenbire bana doğru bir hamle yaptı.

Şaşkına dönmüş bir halde, yönelttiği bir dizi hızlı darbeyi savuşturup döndüm. Ellerimi mümkün olan her şekilde kullanıyordum.

Rüzgâr gibi kıvrılıyordu, çok geçmeden nefesim kesilmişti.

“İşte bu kadar,” deyip gülümsedi. “Bana kendini nasıl koruyabileceğini göster.”

Gösterdim de. Dişe diş mücadele ettim, sonunda nefes nefese kalıp ayrıldık.

Eleanor aniden bir sıcak hava dalgası yaratıp bana doğrulttu. Tamamen içgüdüsel bir hareketle yolundan çekildim.

Arkasından bir tane daha, sonra bir tane daha.

Sanki tüm elementler onun elindeydi, onları özgür iradesiyle kontrol edebiliyordu. Aniden dönüp havada kayboldu.

“Eleanor!” diye haykırdım, nefesim kesiliyordu.

Nereden geldiği belli olmayan bir su dalgası yüzüme çarptı.

Sıçrayıp öksürdüm, sert toprak olduğunu hissettiğim zeminde tökezledim.

“Lanet olsun sana!” diye bağırıp ayaklarımı toplamaya çalıştım. “Ne yapmaya çalışıyorsun?”

“Odaklan Aurora. Şu anda ne hissediyorsun?” Sanki hava boşluğu benimle konuşuyordu.

“Hiçbir şey hissetmiyorum,” diye karşılık verdim. Aslında bir yanım cadının boynunu kırmak istiyordu. “Çık ortaya!”

“Bu kadar eğlenirken olmaz,” deyip güldü. “Gerçekten ama, ne hissettiğini söyle.”

İçimdeki duygulara odaklanmaya çalıştım.

“Öfke. Hile yapıp bundan kurtulmaya çalışıyorsun. Seni göremezsem sana nasıl saldırırım?”

“Neden öfkelisin?”

Yüzüme buz gibi bir su dalgası daha çarptı. Öksürdüm, öğürdüm, ellerimi kaldırdım.

“Tanrı aşkına,” diye haykırdım bıkkınlıkla. “Kendimi savunmam için bana adil bir şans vermediğin için öfkeliyim!”

Çok geçmeden, yüzünde her şeyi bilen bir gülümsemeyle karşımda belirdi.

“Peki bu neden önemli Aurora?”

Sorusu karşısında şaşırıp bir an duraksadım. Hareket ettiğimdeyse artık çok geç olmuştu. Göğsüme bir rüzgâr topu fırlattığında şiddetle geriye düştüm.

“Bu önemli,” deyip aşağıdan ona yönelik bir hamleyle gücümü kullanıp onu yerinde zıplatan bir rüzgâr darbesi çağırdım. “Adil dövüşü önemsiyorum.”

“Hayır,” deyip kükredi. “Daha fazlası var! Odaklan, odaklan! Düşün! Neden adil bir dövüş yapmak zorundasın? Bu senin için ne anlama geliyor?”

Kendimi savunmaya çalıştığım anlamına geliyordu.

Bu maçı kazanmak için adil bir şansım olmasını istediğim anlamına geliyordu.

Kendimi önemsediğim anlamına geliyordu.

Muzaffer bir edayla gülümsedim.

“Bu şu anlama geliyor,” deyip ellerimi kaldırdım, ona yönelip kaşlarını yakacak kadar sıcak, parlayan bir kor topu fırlattım. “Kendimi korumaya çalışıyorum.”

“Aferin kızıma!” Rahat bir şekilde durup sıcak havayı durdurdu, gülümsemesi solgundu. “Kaşlarımın yanmasına izin vermek zorunda kaldım ama buna değdi.”

Derin bir nefes aldım. Güneş yüzümüze vuruyordu, ışığı ılık ve nazikti.

Eleanor yanıma oturup cebinden bir dilim çikolata çıkardı. “Bir ısırık al.”

Bir parça alıp kakaonun çökmekte olan notalarıyla tatlı ekşi bir aromanın dilime yerleştiğini hissettim. “Çok lezzetli.”

“Annen senin yaşındayken, onun da çözülmesi gereken pek çok öfke problemi vardı.” Ardından kendi çikolata parçasını kemirdi.

“Ona vermem gereken ilk derslerden biri buydu,” deyip gülümsedi. “Öfkesini yönlendirip kendini affetmeyi öğrenmesi gerekiyordu.”

“Zor oldu mu?”

İç çekti. “Buna değdi diyelim. Annen bir empattı. Senden çok da farklı değildi. Dünyanın beklentilerinin ağırlığını üzerinde hissettiğinde sevgiyi biraz olsun kendi içine çevirmeyi unutuyorsun.”

Kulağa doğru gibi geliyordu.

“Ama empatlar elementleri dengeleyip kendilerini savunmayı öğrendiklerinde, onlardan daha güçlüsü yoktur.” Gülümseyip ayağa kalktı.

“Önce bunu öğrenmen gerekecek Aurora.”

Ötede beliren mandalina rengi gün doğumuna baktım. Bunu yapabilir miydim? Tüm acıları geride bırakmayı gerçekten öğrenebilir miydim?

Dünya çok acımasızdı. Benden çok şey almıştı.

Üvey annemden başka kimsenin olmadığı bir dünyada hayatta kalmamı sağladıktan sonra onu da benden almıştı.

Bir zindanda, aşağılık bir canavarın ellerinde tarifsiz bir vahşete maruz kalmama neden olmuştu.

Eşimin sevgisini de benden alıp beni ateşle sınamıştı. Defalarca kez alevlerin içinden geçmek zorunda kalan mitolojik bir kahraman gibi hissediyordum.

Yüzeye her çıktığımda biraz daha farklıydım.

Wolfgang’la ilk kez tanışan Aurora uysal, küçük bir kızdı, kendini asla savunamayan bir kız... Başına talihsizlikler geldiğinde sadece ağlıyordu.

Büyüdüğünde ise savaşçı bir kraliçeden başkası değildi.

Bu da hayatın bana verdiği bir hediyeydi, ne eksik ne fazla…

Yaşadıklarımı yaşamadan bu noktaya gelemezdim.

Selene haklıydı, bu başkalarına karşı verdiğim bir savaştan daha fazlasıydı.

Hepsinden önemlisi, kendimi bulmamın bir yoluydu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok