Vahşi - Kitap kapağı

Vahşi

Kristen Mullings

Cehenneme Yolculuk

Sage

Kabul ettim.

Henüz yüksek sesle değil ama aklımda Roman'ın teklifini değerlendirmeye karar vermiştim. Bu kararı verdiğim için deli miydim? Muhtemelen.

Birkaç dakika önce bir kuş kadar özgürdüm. Tamamen bağımsızdım. Cinsel kaderimin kontrolü bendeydi. Şimdiyse Roman'ın aklındaki çılgınlık her neyse bunun için tüm bunlardan vazgeçmeyi düşünüyordum.

Bu konuda üç şey beni rahatsız ediyordu. İlk olarak, Roman'ın aklında ne vardı? Bu nasıl bir ilişki olacaktı? Bu adam oldukça tuhaf birine benziyordu. Ve şimdiden birkaç tuhaflığına tanık olmuştum. Ya o hepsi bir arada türden bir sapıksa?

Ne tür bir bokun içine girmiştim bilmiyordum. Gerçekten.

İkincisi, bundan benim ne gibi bir çıkarım olacaktı? İstediğim zaman sikilmekten hoşlandığımı biliyordum, ki bunu sürekli isterdim, ama cinselliğimin henüz keşfedilmemiş yönleri de vardı. Ya Roman'ın teklifini kabul etmek beni boğucu bir duruma sokarsa?

Ve üçüncüsü, Roman’ın öfke kontrolü sorunları ne olacaktı? Belli ki şiddete eğimli ve tehlikeli biriydi? Az önce eski sevgilimi boynundan tutup sehpama fırlatmıştı.

Bu adam ne kadar vahşi olduğunun farkında mıydı? Ona sebep olduğu zararı kimin ödeyeceğini sorduğumda, bu önemsiz bir şeymiş gibi davranmıştı.

"Burayı dokuz kez satın alıp masa tenisi odam yapabilirim," dedi. Daha sonra, yalnızca mobilyaların tümünü değiştirmekle kalmayıp, aynı zamanda bana tüm odayı yenileyeceğinin sözünü de verdi.

Zenginler dünyaya çok farklı bakış açılarından bakıyorlar.

Oturma odamda duran insan canavarına doğru adım attım.

"Diyelim ki bu... Kontrolü sana bırakma konusuna sıcak bakıyorum. Bana ne tür bir ceza verirdin?”

"Pekala," dedi, iyice düşünüyormuş gibi yaparak, "İlk olarak işe seni zamanda geriye götürerek başlardım."

Elini göğsüme koyarak beni duvara yasladı. Avucunun sıcaklığı ciğerlerime işlemişti.

"Bu berbat bir şey," diyerek dudağımı ısırdım. Bana daha da yaklaştı. Ben nefes verirken o da benim nefesimi içine çekti.

"Nefesini keserdim."

"Yapma ya."

Yavaşça bileklerimi tuttu ve başımın üstüne kaldırdı.

"Seni farklı dillerde konuştururdum."

"İmkansız."

Sert karın kaslarını karnıma bastırdı.

"Ben genişlerdim, sen de daralırdın."

"Ah, bu korkunç."

Beni kendi etrafında döndürdü ve müthiş şişkinliğini kıçıma doğru bastırdı.

"Seni havaya uçururdum."

"Bu delilik," diye fısıldadım.

"Gözlerinle beni takip et kätzchen," diye emretti. Onu arkamda gördüm. Eli sırtımdan yukarıya doğru kayıyordu. Tenimin üzerimde tıslaması bana bir anakondayı anımsatmıştı. Kararımı vermiştim. Roman'ın cezalandırma tarzı, kulağa es geçilemeyecek kadar iyi geliyordu.

Denemek istiyordum. Evet, bunu denemeye ihtiyacım vardı.

Eli boynuma nazikçe masaj yaparken verdiğim bu kararın ya hayatımın en büyük hatası ya da güzel bir ilişkinin başlangıcı olacağını düşünüyordum.

Az önce Wong'u boğmak için kullandığı elin aynısı.

İçimi bir korku dalgası kaplamıştı ama kaçma içgüdümü bastırdım ve her şeye rağmen umudumu kesmedim.

Ona güvenebilir miydim?

Dudaklarım titriyordu. Gücü, saldırmaya hazırlanan bir timsah gibi artıyordu. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve olacaklara karşı kendimi hazırladım.

Kaptan kemerlerinizi bağlayın uyarısını vermişti. Önümüzde türbülans vardı.

Ama Roman başlayamadan telefonum titreyerek bizi böldü.

RonnieSage, ben Ronnie'nin annesiyim.
RonnieLütfen telaşa kapılma.
RonnieAma Ronnie bir araba kazası geçirdi.
RonnieHastaneye gidiyoruz.

Gözlerim dehşete düşmüş bir şekilde buna inanamayarak genişledi.

Ronnie. En iyi arkadaşım. Kötü bir durumda. Yaralanmış.

Roman beni bıraktı ve kendine döndürdü. Gözlerimdeki korkuyu görerek elimi tuttu.

"Seni hastaneye götüreceğim," dedi sert bir sesle. "Hadi gidelim."

Bu kadar hızlı vites değiştirebildiğine şaşırmıştım. Ama aynı zamanda rahatlamıştım da. Şu anda oyalanmanın zamanı değildi. Zavallı Ronnie...

O bu durumdayken Roman’la ileri gidemezdim.

"Teşekkürler, Roman," dedim, başını sallayarak.

"İşte," dedi, ceketini bana uzatarak. "Bunu giy. Acele etsek iyi olur."

***

Yoldaydık ama tek düşünebildiğim Ronnie'ydi. En kötü senaryoları düşünüp duruyordum. Arabayı süren Roman’a bakarken tüm bu senaryoları bir kenara itmeye çalıştım.

"Bunu yaptığın için gerçekten minnettarım," dedim.

"Sorun değil, kätzchen. Ronnie benim için de çok değerli. Şimdiye kadar sahip olduğum en iyi çalışanlardan biri."

İkisinin birbirini ne kadar iyi tanıdığını neredeyse unutmuştum. Biraz daha gaza basmasını dileyerek hız göstergesine bakıyordum.

"Olabildiğince hızlı gidiyorsun, değil mi?" diye sordum.

"Hızı unut, kätzchen. Bana zaman geçirecek bir şeyler anlat. Bir hikaye mesela. Sen ve Ronnie hakkında."

Bu fikir beni gülümsetmişti.

"Peki. Şey, ben çocukken, annem ve ben, babamın ailesine daha yakın olmak için Jamaika'dan taşınmıştık ve..."

Roman'ın gözlerinin yeni bir ilgiyle parladığını gördüm. Belli ki babam hakkında birkaç şey öğrenmek istiyordu ama bu başka bir zamanın konusuydu.

"Ve orada," diye devam ettim, "Ronnie ve ben yeni okulumun bahçesinde tanışmıştık. Aynı anda salıncaklara doğru ilerliyorduk. Ve ben onun yanımdaki salıncağa binmesine izin vermemiştim."

"Ha!" diye kabaca karşılık verdi. "Neden ki?"

"Görünüşe göre, sallanan bir zorbaydım."

"O zaman bile zevk için açgözlü müydün?"

Her zaman bir zevk düşkünü müydüm? Belki Roman bu konuda haklıdır.

"Bunu çok fazla kurcalamayalım," dedim başımı sallayarak. "Her neyse, Ronnie benim salıncağımın tadını çıkarmaya karar vermişti. Onu defalarca uyarmama rağmen yerinden bile kımıldamamıştı ve sonra bir şekilde ayağım sırtına çarptı."

"Bir şekilde mi?"

Ronnie'nin felçli görüntüsü aklımda canlanmıştı.

Ah, Ronnie.

Gözyaşlarına boğuldum.

Roman torpido gözüne uzandı ve bir paket mendil çıkarıp bana verdi. Gözyaşlarımı sildim.

"Teşekkür ederim. Birden kum çukuruna doğru kafa üstü uçtu. Sonra da gözlerime kum atmıştı!"

Gözyaşları içinde güldüm. Hala canının ne kadar yandığını hissedebiliyordum.

Roman eğlenerek, "Gerçek bir kız kavgası," dedi.

"Ben çığlık atıyordum, Ronnie ağlıyordu ve ikimiz de bir hafta ceza almıştık. Bu olaydan sonra aramızda bir bağ oluştu ve o zamandan beri en iyi arkadaşız."

Yaklaşan bir düğünü olduğunu hatırladığımda bir kez daha bir panik dalgası içimi sardı. Ya kendi düğününe gidemeyecek kadar yaralandıysa?

Ya yüzüne bir şey olmuşsa? Vücudunda sıyrıklar varsa? Bacakları parçalanmışsa?

Ya Jav'la hiç evlenme şansı olmazsa?

Roman, paniklediğimi görünce gaza basıp bizi sarı ışıkta uçurdu. Adrenalin sarsıntısıyla nefesim kesilmişti.

"Neredeyse geldik," dedi. "Merak etme, kätzchen."

Roman'a baktım, beni ne kadar önemsediğine şaşırmıştım. Saniyeler önce, sadece cinsel bir oyun oynama teklifinde bulunduğunu düşünüyordum. Ama bunun dahası da mı vardı?

Bunu düşünecek zamanım olmadı çünkü dakikalar sonra hastane girişinin önünde kayarak durduk.

"Sen git," dedi. "Park eder etmez içeri girerim."

Başımla teşekkür ettim ve sonra kendimi en kötüsüne hazırlayarak hastaneye koştum.

***

"Yani... sadece ayak parmağının birini mi kırdın?" diye bağırdım.

"Evet, sen ne düşünmüştün?" diye sordu Ronnie kaşlarını çatarak.

Hastane odasındaydık ve neredeyse kendimi kontrol edemeyip sinirden gülmeye başlayacaktım. Birkaç dakika önce Ronnie'nin felçli falan kalacağını düşünmüştüm. Şimdiyse?

Sadece ayak parmağında küçük bir kırık olduğunu öğreniyordum.

"Bir daha beni böyle korkutursan, hastaneye kaldırılmak için gerçek bir sebebin olur!" diye bağırdım. "Jav nerede?"

"Müstakbel nişanlımı mı kastediyorsun? Senden önce beni ziyarete geldi. Ah ve... Sen buraya gelmeden önce tam da oturduğun yatakta seviştik."

"Iyy!" Yataktan fırladım ve kotumun arkasını silkeledim. "Ne yaptınız? Kıçımda sperm var mı? Iyy! Iyy! Ve beni günahlarının içinde oturttun!"

Ronnie sırıttı, gözleri arkaya doğru kaymıştı. Belki ağrı kesicilerdendir ya da gerçekten de iyi bir seksti.

"Jav çok iyi görünüyordu," dedi. "Kendimi kontrol edemedim. Hatırladığımdan daha da karşı konulmaz biri. Ayak parmağım kırık olduğu için biraz tereddüt etti ama ciddi bir şey değildi, Tanrıya şükür. Üstüme çıkıp yolunu buldu, yani yukarıya çıkarak."

Vücudunda ellerini gezdirerek neyi kastettiğini gösterdi.

"Bu kadar detaya gerek yoktu!" diye bağırdım. "Bu küçük buluşma gerçekleşirken doktorlar ve hemşireler neredeydi peki?"

Yatağının yanında bir sandalye buldum ve sandalyeyi işaret ettim. "Siz tavşanlar burada da işi pişirdiniz mi?"

"Otur, pislik."

Komodinin üzerindeki iki muzdan birini aldı. Muzu soyup ağzına tıktı ve iğrenç zevk sesleri çıkarmaya başladı. "Mm, muz," dedi çiğnerken. Sarhoş gibiydi. Yatağının yanındaki damlayan seruma baktım.

"Seni ne kadar uçurdular?"

Ronnie diğer muzu alıp incelerken, "Çok, çok, çoooook,~" dedi.

"Bu muzları ne kadar sevdiğimi biliyor musun?" diye hevesle sordu. İç çekti ve tekrar bana dönmeden önce göz kapakları ağırlaştı.

"Kim muz sevmez ki? Ağzında bıraktıkları o tuhaf kokuyla tatlarının bu kadar güzel olmasını seviyorum. Neredeyse sperm gibi…

Vay be. Ağrı kesiciler etkisini göstermeye başlamıştı, hem de edepsiz bir şekilde.

“Büyük olanları seviyorum. Hepsini ağzıma sığdırmaya çalışmayı seviyorum," diye bağırmaya devam etti.

Saçmalıyordu ama bu haline bayılmıştım. Dahası, moralinin iyi olduğunu görünce rahatlamıştım. O kadar rahatlamıştım ki, beni kırık bir ayak parmağı için buraya kadar sürüklemesine kızmadım bile.

"Ağız sulandırıcı, çok büyük!" diye devam etti. "Birinin ağzına bu kadar büyük bir şeyi sığdırmaya çalışması günah olmalı. Daha fazlasını istiyorum, daha fazlasını istiyorum, istiyorum..."

Ronnie bayılmıştı.

***

Roman içeri girip kapıyı kapattı.

"O nasıl?"

"İyi olacak. Sadece kırık bir ayak parmağı."

"Bunu bildiğim iyi oldu."

Ronnie'ye yaklaştı ve elini gözlerinin üzerinde salladı.

"Baygın." Yatağının yanındaki serumu işaret ettim. Roman kolumdan tuttu ve beni sertçe kendisine doğru çekti.

"Teklifimi düşünecek vaktin oldu mu?"

Bu adam zengin, süper modellerle birlikte olabilirken neden ben?

"Bana söylediklerine hala ikna olmadım," dedim. "Neden anlatmak yerine bana göstermiyorsun?"

"Peki," dedi gülümseyerek. "Dizlerinin üstüne çök."

İnanamayarak odaya göz gezdirdim.

"Burada mı? Ya biri yakalarsa…"

Roman işaret parmağını dudaklarıma koydu ve omuz silkti. "O zaman arkadaşına anlatacak iyi bir hikayen olur."

Beni tanımaya başlamıştı.

"Aşağı."

Dizlerimin üzerine çöktüm.

"Aç."

Büyük ayağı dizlerimi dürterek arayı daha da genişletti.

"Ellerini başının arkasına koy." Dediğini yaptım ve göğüslerim öne doğru fırladı.

Apış arası ağzımla aynı hizaya gelene kadar çömeldi. Beklentiyle dudağımı ısırdım. Siki gözlerimin önünde büyüyordu. Etrafındaki kumaşı her an yırtacak bir piton gibi görünene kadar kota dayandı.

"Fermuarımı aç."

Başımın arkasında kenetlediğim parmaklarımı açtım ve fermuarını işaret parmağımla baş parmağım arasında sıkıştırdım.

"Ellerini kullanabilirsin dedim mi?" diye sertçe sordu.

Ellerimi hızla geri çekip başımın arkasına koydum. Kafam karışmıştı. Emirlere uyduğumu sanıyordum.

Ama bir sonraki emrinden sonra her şey netleşti...

"Dişlerinle."

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok