Trinity aslında açıkgöz biridir. Ama bu, akıllara kolayca elde edilir biri olduğu fikrini getirmesin. Ofiste geçirdiği yorucu bir günün ardından, gittiği barda Stephen Gotti ile tanışır. Geceleri beyefendi, yatak odasında ise doyumsuz bir adam olan Stephen Gotti ile aralarında ilk görüşte bir çekim oluşur. Ancak, Stephen'ın büyük bir sırrı vardır. Acaba bu sır, Trinity'yi korkutup kaçırmaya yetecek kadar büyük müdür?
Yaş Sınırı: 18+
Trinity
Son on yıldır çalıştığım Durham Emlak'ın ofisinde uzun ve zor bir gün daha geçirmiştim.
Orada çalışmaya daha on altı yaşındayken başlamıştım. Hafta sonları ekstra cep harçlığı çıkarmak için resepsiyonda çalışıyordum. Böyle böyle üniversite boyunca kendi kendimi idare ettim.
Emlak Geliştirme yüksek lisansımı başarıyla tamamladıktan sonra şirketin yeni İş Geliştirme Proje Müdürü konumuna geldim. Artık bunca zamandır uğrunda çabaladığım yepyeni bir maceraya atılmaya hazırım.
Kapımın önünden geçen gölgeler sayesinde, odaklandığım dizüstü bilgisayarımdan başımı kaldırıp baktım. Akşam olmuştu. İnsanlar işten çıkıyordu bile. Saatime hızlıca bir göz attım, gün ne çabuk geçmişti de saat yedi olmuştu anlayamadım. Dizüstü bilgisayarımı toplayıp bu günlük yeter diyerek ben de çıkmaya karar verdim.
Paltomu giymiş, temiz Chicago havasını yüzümde hissederken aracıma doğru ilerliyordum ki telefonum çalmaya başladı.
Çantamı karıştırıp telefonu bulunca, arayanın muhtemelen uzun ve yoğun bir iş günü geçirmiş olan en iyi arkadaşım Luke olduğunu gördüm.
Telefonumu kaydırıp açarken konuşmaya fırsat bulamadan "Lütfen bana bu gece içmeye gittiğimizi söyle. Az önce ayarladığım randevuya inanamayacaksın.," dedi.
"Eğer olay evcil hayvana izin vermeyen ev sahibinin kiracıyla uğraşmasıysa günümüz aşağı yukarı aynı geçmiş... 20 dakika sonra Gilhooley’s'de buluşalım mı? Şimdi arabama biniyorum."
"Hayır, ama bir mal sahibinin yönetimi çekmesiyle alakalı, çünkü piyasa fiyatının üzerinde haftada iki yüz elli dolar istiyorlardı. Üstelik o da değil... O parayı alamadım diye beni beceriksiz ilan ettiler. 20 dakika sonra görüşürüz."
Chicago emlakçısının yargılamalarını çok iyi bildiğim için gözlerimi devirip yumuşak bir kahkaha attım. Luke'la buluşmak için Gilhooley’s'e doğru yavaşça yola çıktım.
En sevdiğimiz bardan çok da uzak olmayan bir otopark bulduktan sonra bara girip hızlıca etrafa göz attım. Luke’tan önce gelmiştim.
Paltomu çıkarıp her zamanki yerimize kurularak Luke'a bu gece ne içeceğini sormak için mesaj attım.
Tabii ki tam bir rahat düşkünü olduğu için buzlu Jack Daniels cevabına şaşırmadım.
Luke ve ben, Luke Emlak Yönetimi Departmanı'ndaki Durham Emlak'a katıldığından bu yana, yani son iki yıldır birlikte yaşıyoruz.
Birbirimizi görür görmez ısınmıştık ve arkadaşlığımız zaman içinde çok güçlendi. Luke'a hayatının aşkını kaybetmesiyle yaşadıkları ve kabul edilmemenin verdiği yalnızlık konusunda destek olmuştum.
Karşılığında Luke, nişanlımı asistanıyla birlikte bizim yatağımızda bastıktan sonra kırılan güvenimi kazanmam ve hayatımı yeniden inşa etmem konusunda bana yardım etti.
Luke'u beklerken, siparişlerimizi almak için bara yöneldim. “Her zamankinden mi olacak Trinity?"
"İyi akşamlar Gary, evet lütfen. Ben her zamanki gibi margarita alıyorum. Luke’a da buzlu Jack Daniels.” Gary oturmamı ve içkileri hemen getireceğini söyledi.
Gary'ye teşekkür ettim ve ne olur ne olmaz diye bahşiş bıraktım. Her zamanki yerimize geçmek için arkamı döndüm, önüme bakmıyordum. Birden kendimi o zamana kadar gördüğüm en geniş göğüsle karşı karşıya buldum.
Düşmemek için ellerimi uzatınca, parmak uçlarımın altındaki güçlü kasların hareketini ve hafiften sarhoş edici bir kolonya duyumsadım.
Güçlü parmaklarının kalçalarımı tuttuğunu aniden fark ettim, ikimizin de dengesinin bozulmasını engellemeye çalışmıştı. Hafifçe başımı kaldırıp kişisel alanına girdiğim yabancıya dikkatlice baktım. “Çok üzgünüm...”
Gözlerim onunkiyle buluşunca karşılaştığım büyüleyici yemyeşil okyanuslar karşısında şaşıp kaldım. "Sorun yok bebek, iyi misin? Çok sert çarpmadım ya?"
"Yok yok… Önüme bakmadığım için ben özür dilerim. Benim adım Trinity, kurtardığın için teşekkürler..." Adını söylemesini beklerken ona baktım.
"Stephen. Stephen Gotti. Sizinle tanıştığıma memnun oldum Trinity."
Aniden hala bu güçlü adamın alanını işgal ettiğimi fark ettim ve bir adım geri gittim. Pek de istemeyerek ellerimi erkeksi göğsünden çektim.
Stephen ellerini nazikçe çekerken, parmaklarını yavaşça kalçalarımdan sıyırdı. Kollarımın her yerinde tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Omurgamdan bir ürperti geçti. Stephen'ın güçlü sesi beni kendime getirdi.
"Sizinle tanışmak bir zevkti Trinity. Ne yazık ki beni bekleyen bazı iş ortaklarım var."
Ve Stephen'ın bunu söyleyip ilerlemesiyle, nefesi boynuma bir fısıltı gibi çarptı, dudakları konuşurken kulağımı hafifçe okşadı...
"Ama merak etme bebek, çok yakında tekrar görüşeceğiz." Uzaklaşırken söylediği kulak mememi sıyırıp tüm tüylerimi diken diken etti.
Artan kalabalığın arasında kayboluşunu izlerken olduğum yerde kalakaldım. Bedenimdeki kızarmanın yüzüme doğru çıktığını hissettim.
Kim bu adam?
***
Luke karşımdaki yere oturup Jack Daniels’ını tek dikişte içerken ben hala Stephen'la olan karşılaşmamdan dolayı sersemlemiş haldeydim.
Bir içki daha isteyip istemediğimi sorduğunda pek algılayamadım. "Ha? Ha evet, lütfen." dedim. Luke tek kaşını kaldırarak iyi olup olmadığımı sordu. "İyiyim canım, zor bir gün geçirdim de. Ama seni görmek iyi geldi." diye cevapladım.
Luke'a en sıcak gülümsememi atıp göz kırptım. Oturduğu yerden kalkıp yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra bara yöneldi.
Barın üst kısmındaki televizyona dalmışım. Birden sanki biri beni izliyormuş gibi hissettim. Yavaşça soluma bakınca Stephen'ı barın sol arkasındaki bir masada her ikisi de oldukça çekici iki adamla koyu bir sohbete dalmışken gördüm.
Diğer adamlar konuşurken Stephen'ın bakışlarının açık açık bana sabitlenmiş olduğunu fark ettim. Vücudumu baştan aşağı süzüp en son direkt gözlerini gözlerime dikti.
Gayet ne yaptığımı bilir şekilde elbisemin kenarıyla oynamaya başladım. Luke'un dönmesini beklerken oturduğum yerde hafifçe dönüp elbisemi hafif yukarı çektim. "Yanaklarını ne bu kadar kızarttı bakalım? Kıpkırmızı olmuşsun." dedi.
"Hiç. Sadece üzgün olduğumu düşünüyordum hayatım. Son zamanlarda çok yoğunum."
"Bir de bana sor. Bu hafta altı yeni sevk oldu ve daha çarşambaya bile gelmedik."
Luke geçirdiği hafta hakkında konuşmaya devam etti. Giriş durum raporu ile çıkış raporu arasında bir yerde olaydan koptum. Dikkatim Stephen'ın kokusuna ve güçlü elleriyle kalçalarımı kavradığı ana kaydı.
"Bu işi bu kadar uzun süre nasıl yaptın ve akıl sağlığını nasıl korudun hiç bilmiyorum. Trinity?"
"Ay pardon! Kusura bakma Luke, bu gece dikkatim çok dağınık."
"Konuşmak istediğin bir şey var mı?"
"Önemli bir şey yok. Hadi bunları bitirelim, eve götürmek için birkaç şişe ve yiyecek bir şeyler alalım. Bu kıyafetlerden kurtulup rahatlamak istiyorum." dedim.
"Kızım hani bilmesem bana asılmaya çalıştığına yemin ederdim." deyince ikimiz de güldük ve içkilerimizin sonunu da bitirdik. Paltomu giymek üzere ayağa kalktığımda tesadüfen sola döndüm ve Stephen’ın tekrar bana kilitlendiğini fark ettim. Çantamı aldım ve Luke ile çıkışa doğru ilerlerken normal görünmeye çabaladım.
Neyse ki Gilhooley's'den üç yatak odalı evimizin arası arabayla sadece on dakika sürüyordu. Eve varınca kapıyı açtım ve topuklu ayakkabılarımı bir çırpıda ayağımdan fırlattım. Ayaklarımda anında bir rahatlama hissettim. “Duş alayım ve şu kıyafetlerimden kurtulayım, sonra akşam yemeği sipariş ederim."
"Kulağa hoş geliyor bebeğim, sana içki hazırlayayım mı?"
"Kadınları çok iyi tanıyorsun. Yemin ederim bu kadar yakışıklı görünüp, senin kadar mükemmel olup kadınlara bir gram bile ilgi duymamak suç sayılmalı."
Luke kafasını geriye atıp içten bir kahkaha patlattı. "Yapma yaa! Her fırsatta o güzel kıçına göz attığımı biliyorsun."
Omzumun üstünden Luke’a arsızca göz kırpıp kalçalarımı salladım ve bir yastık fırlattım. Sıcak, rahatlatıcı bir duş almak için oturma odasından çıkıp doğruca banyoya ilerledim.
Gecenin geri kalanını kanepede her zamanki içkilerimizi yudumlayıp keyifli bir sohbetle taçlandırdık. Sonra da erkenden yattık.