Jen Cooper
LAUREN
Hatırladığından çok daha heybetli olan adam yavaşça yaklaşırken Lauren’ın midesi bulanmaya başladı. İstemsizce geri geri giderken masaya çarpınca kendine geldi. Ağzını açmak, bir şeyler söylemek istiyordu ama yüzü alev alev yanıyordu ve dili damağına yapışmıştı.
O mükemmel yüzüne yayılan küçümseyici ifadeyle ellerini cebine sokmuş, gölgelerin arasında yavaşça ilerliyordu.
Lauren güçlükle yutkundu.
Sanki onu tutuklatacakmış ya da diz çökmesini emredecekmiş gibi bakarak, “Bir şey mi arıyorsun?” diye sordu. Güçlü ve derin sesi boş ofiste yankılanmıştı.
Seksi sesiyle eriyen Lauren ürperdi.
Adamın boğazını temizlemesiyle irkildi. Adam bu kez de, “Ofisimde ne arıyorsunuz?” diye sordu.
Dizlerinin bağı çözülen Lauren masaya yaslandı. Elbette burası onun ofisiydi! Elbette o Logan Hawke’tı! Elbette gecenin bir vakti ofise geleceği tutacaktı!
Ofise girmeden önce düşündüklerinde haklıydı; Sevgililer Günü laneti sürüyordu.
“Kahretsin! Ben... Ben özür dilerim. Ben sadece... Şey...” Lauren, Shana’nın başını derde sokmayacak bir şeyler bulmaya çalışıyordu. “Ben Shana’ya bir konuda yardım ediyordum da.”
Logan birkaç adım daha yaklaştı. Bir kez daha gölgelerin içinde kalmıştı. Sinirden titriyor gibi bir hâli vardı. “Hayır!” dedi. “Casusluk yapıyordun.”
Bu tür bir suçlamayı hiç beklemeyen Lauren istemsizce güldü.
Bir şeyleri gizleme konusunda o kadar başarısız biriydi ki, casusluk yapabileceği en son işlerden biri olurdu. Lauren ortamı yumuşatma çabasıyla, alaycı bir tavırla, “Peki beni ele veren neydi? Kot pantolonum mu? Yoksa güvenlik görevlisine kim olduğumu ve ne yaptığımı söyleme şeklim mi?” diye sordu.
Adamın bu numarayı yemediği belliydi. Şehrin parlak ışıkları asık suratına vurunca Lauren’ın gülüşü soldu. Yarı karanlık ofiste iyice ürkütücü bir hâl alan yüzüne bakıp nefesini tutarak beklemeye başladı.
Yakışıklı, hoş, muhteşem, havalı... Hayır. Bu sıfatların hiçbiri onu tanımlamaya yetmiyordu. Logan Hawke bambaşka bir şeydi. İnanılmaz erkeksi, baskın ve ürkütücüydü. Lauren’ın yüreğini hoplatan ne varsa onda vardı.
Delici bakışlarıyla hesap sorarcasına onu incelerken Lauren bir kez daha güçlükle yutkundu.
Sonunda Logan sessizliği bozarak, “Sen Shana’yı nereden tanıyorsun?” diye sordu.
Lauren, “Shana benim ev arkadaşım. Bu arada ben Lauren Landon. Shana’nın bir randevusu olduğu için benden yardım rica etti,” diye cevap verdi. Omuzlarını dikleştirip çantasına uzanırken, “İşim bittiğine göre ben artık gideyim,” diye ekledi.
Logan ellerini ceplerinden çıkarıp hızlıca önünü kesti. “Dur bakalım. Öyle kolayca kurtulamazsın.”
Pahalı bir kolonya kokusu Lauren’ın burnuna dolarken hafifçe sendeleyince çantasını düşürdü. Bu ani yakınlığa vücudu hemen tepki vermişti. Karnında kelebekler uçuşurken masanın kenarlarını kavradı.
Logan’ın seksi dudakları hafifçe kıvrılırken, “Hemen şu anda güvenliği arayıp seni dışarı attırmamam ya da sana dava açmamam için geçerli bir sebep söyle,” dedi.
Bu son cümlesi üzerine Lauren kendini toparlayıp yere düşen çantasını kaptı. “Ben kendim gidiyorum. Bence bu yeterli bir sebep. İyi geceler Bay Hawke.” Adamın etrafından dolaşmak için yana adım attı. Adam bu kez onu durdurmadı.
Durdurmak yerine, “Restorandaki heyecanlı randevuna geri mi dönüyorsun?” diye sordu.
Lauren alay eder gibi gülüp başını eğerek, “Peki senin heyecanlı randevuna ne oldu? Neden şu an onun yanında değilsin?” diye sordu.
Birden tedirginleşen Logan bir adım geri çekildi. Gözlerini kaçırırken, “Ben meşgul bir adamım, randevulara ayıracak pek vaktim yok,” deyiverdi. “İş beklemez.”
Lauren dalgın bir şekilde başını sallayıp, “Doğru,” dedi. “İş önemli. Seni iyi anlıyorum. Ben de meşgul bir kadınım.”
Bir an için göz göze geldiler. Aralarında yaşanabileceklerin hayali zihninde parıldarken Lauren için zaman durmuş gibiydi. Mükemmel bir sevişme, Logan’ın ona yaşatabileceği orgazmlar, inşa edebilecekleri gelecek...
Ama bunu Logan Hawke ile yapabilir miydi?
Kötü şöhretli bir playboyla bir ilişki mümkün olsa ve bu ilişki yürüse bile, Lauren onun egosunun ve şöhretinin gölgesinde kalırdı. Babasının etkisinden yeni yeni kurtuluyorken, kendine sıfırdan bir isim yaratıyorken böyle bir şeyi göze alamazdı.
Vazgeçemezdi; çok çalışmış, o günlere büyük bedeller ödeyerek gelmişti.
Peki ama ödemeye devam etmek istiyor muydu?
Lauren hayatından memnundu, kariyeri uğruna birçok şeyden vazgeçmekte sakınca görmemişti ama şimdi... Logan’la karşılaşınca işler değişmişti. Belki de vibratöründen sandığı kadar memnun değildi.
Aklının bu şekilde karışması hiç ama hiç hoşuna gitmiyordu. Logan’ın aşırı yakışıklı olması, kafasındaki beyaz atlı prens tanımına bu kadar uyması onu allak bullak ediyordu. Ancak Logan’la kuracağı herhangi bir ilişkinin sonunun iyi bitmeyeceğini biliyordu, o yüzden bu düşünceleri kafasından atması gerektiğini de biliyordu.
Onun sarhoş edici varlığından uzaklaşma ümidiyle bir adım geri çekilerek göz temasını kesti. Fısıldar gibi bir sesle, “Pekâlâ o zaman,” dedi. “Ben artık gideyim.”
Logan ellerini tekrar ceplerine sokup, “Pekâlâ, Lauren Landon,” diye karşılık verdi. Adını söylemenin hazzını olabildiğince uzatmak istiyor gibi ağır ağır konuşmuştu.
Adının o öpülesi dudaklardan döküldüğünü duyan Lauren donup kalmıştı. Logan ona yaklaşıyordu ama o sanki bir büyünün etkisi altındaymış gibi kıpırdayamıyordu. Sonunda vücudunun ısısını hissedebileceği kadar yaklaşmıştı. Arzusu alevlenen Lauren, güçlükle yutkunarak duygularına hâkim olmaya çalıştı.
Logan gözlerini ona dikip elini uzatırken, “Tanıştığıma memnun oldum,” dedi.
Aralarındaki karşı konulmaz çekim Lauren’ın bir adım daha yaklaşmasına sebep oldu. Neredeyse kendini tutamayıp fantezilerini gerçekleştirmek için adama yalvaracaktı. Ama elbette kendini tuttu.
Elini uzatıp, “Ben de memnun oldum Bay Hawke,” diye karşılık verdi. Adamın dokunuşu, içinde yanaklarını ısıtan bir ateş yaktı.
Adam bu kez hafifçe eğilip, “Bana Logan de lütfen,” diye fısıldadı. Bunu söylerken parfümü ve viski kokan nefesi bir kez daha Lauren’ın başını döndürmüştü.
Bir an için dizleri titredi ama kendini çabucak toparladı. Yine de bu, Logan’ın dikkatinden kaçmamıştı tabii. Çarpık bir şekilde gülümserken dudağının bir köşesi kıvrıldı. Bu gülümseme, Lauren’ın zihnini bulandıran şehvet bulutunu yok etti.
Logan Hawke kusursuz yüzü, fit vücudu ve sosyal konumuyla kadınlar üzerinde nasıl bir etki yarattığını çok iyi biliyordu. Tek gecelik ilişkilerin kralıydı. Lauren’a yaptığı şeyi binlerce farklı kadına yapmıştı.
Lauren da tıpkı diğer kadınlar gibi ona kanmak, tuzağına düşmek üzereydi.
Peki ama neden zevkine odaklanmasındı ki? Onun o güçlü ellerini teninde, vücudunda hissetmek istiyordu. Gerçek bir ilişki yaşayamayacak olsalar bile, neden o geceyi keyfine bakarak geçirmesindi?
Logan omuzlarını dikleştirip Lauren’ın elini bıraktıktan sonra bir adım geri çekildi. Lauren bir an için müthiş bir hayal kırıklığı hissetti; Logan’ın uzaklaşmasını değil, aksine daha da yaklaşmasını istiyordu. Sadece bir geceliğine arzusuna boyun eğme dürtüsüyle hareket etmeye karar verdi. Konuşmak için ağzını açtı ama Logan önce davrandı.
“Güle güle Lauren.” Bunu söyledikten sonra Shana’nın masasının etrafından dolaşıp kendi ofisine ilerledi.
Logan arkasını dönüp giderken Lauren’ın kalbi duracak gibi oldu. Eline geçen fırsatı kaybettiğini anlayınca mecburen asansöre yürüdü. “Hoşça kal, Logan.”
Tam o sırada dikkatini yanıp sönen bir ışık çekti. Ne olduğunu anlamak için gözlerini kısarak bakarken bunun bir kamera olduğunu fark etti.
Beni gördü! diye düşündü. ~Beni burada, Shana’nın masasında gördü! O yüzden randevusunu bırakıp geldi.~ Gözleri tekrar Logan’a kaydı. ~Sevgililer Günü randevusu yerine beni mi seçti yani?~
Logan ofisinin kapısının önünde duruyordu. Başı öne eğikti ve tek eliyle kapı kolunu tutuyordu.
Acaba bir şey mi diyecek? Gitmememi mi isteyecek? Kalmamı mı söyleyecek? Lauren bunları düşünürken kendini bir filmin başrolü gibi hissettiği için kendine acıdı. Sonra da bu raddeye geldiği için kendi kendine kızdı.
Asansöre yaklaşıp çağırma düğmesine bastı. Arkasını dönüp Logan’a bakmak istiyordu ama kendine engel oldu. Tam asansör geldiği sırada ofisin öteki ucundan Logan’ın seksi, derin sesi yükseldi.
“Lauren, bir baksana!” diye seslenmişti.
Lauren ona bakmak için başını çevirdi.
“Sevişmemiz lazım.”