Cevherin Öcü - Kitap kapağı

Cevherin Öcü

Kim F.

Mezuniyet Günü

LYRIC

Gün bugündü. Bugün herkes gerçek beni görecekti.

Duş alıp annemin bana bir süre önce getirdiği şaşırtıcı derecede güzel elbiseyi giydim. Sonrasında benim için bir kutlama yapılmayacak olmasına ve üzerine okulun resmi renginde bir cüppe giyecek olmama rağmen elbiseyi giymemde ısrarcı olmuştu. Henüz tanışmadığım anne ve babasının tek torunlarının mezuniyetini görmek için buraya geleceğini söylemişti.

Bana göre hava hoştu. Onlar da final vuruşuma tanıklık etmiş olacaklardı.

Annemin getirdiği elbiseyle uyumlu ayakkabıları giyip saçlarımı tepeden atkuyruğu şeklinde topladım. Aynaya baktığımda annemin gözlerinden bile daha mavi, kristal mavisi gözlerimle karşılaştım. Gözlerimi vurgulamak için daha önce hiç sürmediğim rimelimi sürdüm.

Babamla yüzleştiğimde gözlerimin içine bakacak ve beni görecekti. Şakam olmadığını anlayacaktı.

Küçük odamdan çıktığımda annem beni bekliyordu. Beni görür görmez ciyaklayıp heyecanla ellerini çırptı. “Ah, Lyric! Çok güzel olmuşsun!”

Tek kaşımı kaldırdım. Annem bana ilk defa iltifat ettiği için bunu algılamakta zorlandım.

Yine de annemin arkasından duyulan alaycı homurdanmayla kendime geldim. Annemin arkasına baktığımda Luna’nın kaşlarını çatarak arkada dikildiğini gördüm.

İltifatına teşekkür mahiyetinde usulca gülümseyerek, “Teşekkür ederim anne,” dedim. “Ama şimdi gitmeliyim. Törene hazırlık için yapmam gereken bir sürü şey var.” Annemle birbirimize sarılmak gibi bir alışkanlığımız olmadığı için önce anneme sonra da Luna’ya başımla kısa bir selam verdikten sonra okulun spor salona koştum.

Öğrenci birliğinin dekorasyonu kurmasına ve sandalyeleri yerleştirmesine yardım ettim. Salona vardığımda sahnenin kurulumu çoktan tamamlanmış, okulun renklerindeki balonlar tepede asılı duran devasa bir ağın içine yerleştirilmişti. Tören bitişinde ağ serbest bırakılacak ve balonlar kepler fırlatılırken mezunların üzerine yağacaktı.

“Lyric.” Bay Marshall gülümseyerek yanıma geldi. Bana paketlenmiş küçük bir kutu uzattı. “İyi ki doğdun, Lyric.” Omzumu okşadı.

Doğum günümü hatırlamasına çok sevindim. Fiyongu çıkarıp parlak kâğıdı sıyırdım. Kutunun içinde kibar bir saat olduğunu gördüm. Saati kutudan çıkardığımda Bay Marshall onu takmama yardım etti. “Bunu bir cadıya götürüp senin için büyü yaptırdım. Sen dönüştüğünde kaybolacak ve yeniden ortaya çıkacak,” dedi usulca.

Bunu duyunca afalladım. Sadie’yi biliyor muydu?

Göz kırptı. “Onun uzun zamandır farkındayım canım,” dedi. “O iyi bir kurt. Gerçek bir Alfa. Hem güçlü hem nazik. Kendi sürünü kurduğunda lütfen beni de davet et. Hiç düşünmeden katılırım!” dedi dikkat çekmemek için fısıldayarak. Elimi sıktıktan sonra uzaklaştı.

Yoğun duygularla saatime bir kez daha baktıktan sonra flamalar ve helyum balonlarının asılmasına yardım etmeye devam ettim.

Öğleden sonra üçte sahne arkasına geçip keplerimizi ve cübbelerimizi giyme zamanımız geldi. Ben kendime çekidüzen verirken Alfa Marco, Luna ile gelip herkesi tebrik etti.

Doğum günümü kutlamadı. Başını bana doğru çevirmedi bile. Kendi kendime omuz silkerek Sadie’ye, ”Her zamanki Alfa,” dedim.

Sadie kıs kıs güldü. ”Evet ama birazdan neleri kaçırdığını ve kaybettiğini görecek.”

Diplomalar alfabetik sıraya göre veriliyordu. Tabii ki DeLong soyadını taşıyan Damien benden önce sahneye davet edildi. Küstah bir sırıtışla diplomasını aldıktan sonra sahnede Alfa ve Luna’nın yanına oturdu.

Ve sıra bana geldi. Sessizlik içinde gururla sahneye yürüdüm. Diğerlerinin aksine, benim sıramda alkış ya da tezahürat sesi yoktu. Benim açımdan şaşırtıcı değildi. Annem ne bana bakıyor ne de gülümsüyordu. Bunun yerine utanç içinde başını öne eğmişti. Dürüst olmam gerekirse buna alışkın olsam da canımı acıtıyordu.

Diplomamı alıp diğer mezunların benim konuşmamdan önce anons edilmesini beklerken, burnuma baştan çıkarıcı bir koku hücum etti. Yaban meyveleri ve çikolata karışımı bir kokuydu. Sahneden geliyordu. Damien’dan.

”Eşimiz.” ~Sadie kafamın içinde fısıldadı.

”Ne? Iy! Hayır, Sadie! O benim üvey kardeşim!” ~Tiksintiyle yüzümü buruşturdum.

”Belli ki değil! Alfa annenle meşgulken Luna’nın kümesine başka bir horoz dadanmışa benziyor,” ~diye cevapladı Sadie.

Kıkırdadım. ”Bak sen!”

Müdür kürsüye çıkıp adımı anons etti. Kalbim deli gibi atsa da sahte bir gülümseme takınıp sahneye çıkarak sınıf arkadaşlarımın ve öğretmenlerimin yüzlerine baktım. Bay Marshall başparmağıyla beni onayladığında ona kocaman sırıttım.

“Yarım Ay Lisesinin mezunları ve konuklar, hepinize merhaba. Beni sizinle yaşadığım süre boyunca Lyric Johannes olarak tanıdınız ama işin aslı öyle değil.” Kürsüye çıktığımda başlayan fısıldaşmaların, söylediklerim anlaşılırken kesilmesini bekledim.

“Evet, adım Lyric ve Christine Johannes’in kızıyım. Ama babam…” diyerek dramatik bir etki yaratmak için duraksadım. “Alfa Marco DeLong.”

Alandakiler duyduklarına inanamayarak öfkeyle bağrışmaya başladı. Babam beni durdurmak için sandalyesinden kalkmaya yeltendiği anda ona dönüp yüksek sesle hırladım. Alfa sesimle, “Otur oturduğun yerde baba!” diye emrettim.

Şok içinde olduğu yerde kalınca kalabalığa döndüm. “Bunu tek bir kez söyleyeceğim. Ben bir hiç değilim. Ben bir Alfa’nın kızıyım. Bu Alfa’nın!” Babamı işaret ettim. “Yıllardır hem Luna’sını hem de kader eşini aynı anda idare eden adamın!”

Her kelimemi duyduğundan emin olmak için gözlerimi onun üzerine diktim. “Luna’sını da sürüsünü de aldatıyor ve annemin yardımıyla beni görmezden gelip saklamaya çalışıyor.”

Suspus olmuş kalabalığı döndüm. Başımı dimdik tutarak güçlü sesimle, “Ama buraya kadar,” dedim. “Alfa DeLong ve Christine Johannes’i reddediyorum. Ve bu sürüyü de reddediyorum.”

Tüm odağını bana vermiş, beni ve değerimi ilk kez gören ~yüzlere şöyle bir baktım. “Evet, siz beni görmezden gelmekle meşgulken ben sizi izliyor, tüm sırlarınızı dinliyordum. Bu sürüde yapılan tüm adaletsizliklerin farkındayım. Ya siz?”

Cübbemi çıkarıp kepimi yere fırlattım. Ardından öfkeyle gözlerimin içine bakan babama doğru birkaç adım atarak tam karşısında durdum. Yüksek ve net sesimle, “Seninle işim bitti baba,” dedim.

Ayağa kalkıp bana doğru yürüyen Damien’ın babasını savunmak için ne söyleyeceğini merak ettim. Ama merakım kısa sürdü. Gözlerindeki şehvetten onun eşi olduğumu keşfettiğini anladım.

Elimi havaya kaldırarak durmasını işaret ettim. Alfa şaşkınlıkla Damien’dan bana bakarken Damien hırladı. “Eşim.”

Alaycı bir tavırla güldüm. “Hayır! Bu olmayacak.” Damien’ın gözlerinin içine baktım. “Ben Lyric Johannes, Damien DeLong, seni eşim olarak reddediyorum. Bu sürüden tamamen kurtulacağım.”

Damien göğsünü tutarak ulurken Luna onu tutmak için öne atıldı.

“Onun nasıl benim eşim olabildiğini merak ediyorsun, değil mi baba? Belli ki sen Christine’le kırıştırırken, Luna da geceleri boş durmuyormuş.”

Alfa derinden kısık sesle hırladıktan sonra bakışlarını utanç içinde başını öne eğmiş Luna’ya çevirdi.

Tekrar sürüye döndüm. “Baylar ve bayanlar, işte karşınızda çok sevgili liderleriniz!”

Dizginleri Sadie’ye verip devasa beyaz kurduma dönüştüğümde kalabalıktan yükselen korku haykırışlarını ve hayranlık fısıltılarını duyduk. Sahnenin önünde duranların üzerinden atlayarak salondan çıkıp ormana doğru koştuk.

Sadie kocaman patileriyle ağaçların arasından geçip dağlara koştu. Bir spor çantası ve büyük bir sırt çantası saklamış olduğum oyuk ağacı kolaylıkla bulduk. İnsan formuma geçip sırt çantamı taktıktan sonra tekrar Sadie’ye dönüştüğümde o da spor çantasını dişleriyle kaptı. Ardından sınıra doğru ilerlemeye başladık.

En eğimsiz yolu seçmeye çalıştım. Dağın eğimi sebebiyle bu civarda devriye sayısı azdı. Hoş, herhangi birinin beni durdurmaya çalışacağını sanmıyordum ama babam az önce kurdumu görmüştü. Artık kurdumun güçlü bir beyaz Alfa olduğunu biliyordu.

Onun sürüsüne dönmeyecektim. Ama bunun için debelenmesini sabırsızlıkla bekliyordum.

Dağlık yamacı geçtikten sonra dönüp arkama baktım. Artık bu işi tamamen bitirebilecektim.

“Ben Lyric Johannes, Yarım Ay Sürüsü’nü reddediyorum,” dedim bir kez daha. Öfke, kızgınlık veya üzüntü hissetmememe biraz şaşırdım. Ama bunları hissetmem için bir neden var mıydı? Beni hiçbir zaman kabul etmemişlerdi.

Sadie havayı kokladıktan sonra rotasını değiştirip kuzeye döndü. Yeni bir hayata doğru yola koyulduk.

EPISODE 4: Sinsi Kaltaklar

ALFA MARCO DELONG

Oğlum. Damien’ın kendinden memnun bir sırıtışla sahneye çıkıp diplomasını almasını izledim. İyi bir genç adamdı, zaten aksi beklenemezdi. Nihayetinde o benim oğlumdu.

Bana baktığında başarısını takdir etmek için başımı hafifçe salladığımda o da çenesini kaldırarak karşılık verip annesinin yanına oturdu. Evet, mezun olmuştu ama bunun için özel öğretmene ihtiyaç duymuştu. Özel öğretmene! Üzücü.

Lyric Johannes anons edilince diplomasını almak üzere sahneye çıktı. Gün için güzel hazırlanmıştı ama bu zayıf olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Daha kurduna bile dönüşemiyordu! Yutkundum. O, kader eşimden olan tek çocuğumdu ama bir kurdu yoktu.

Yalnızca oğlumun notlarını yükseltmesine yardımcı olmaya yaramıştı. Tekrar ona baktım. Hoş bir kızdı. Hatta güzeldi. Başka şekillerde de iş görebileceğini düşündüm.

Diğer mezunlar da sırayla sahneye çağrıldıktan sonra törenin sonuna yaklaşıldı. Lyric tekrar ayağa kalkıp muhtemelen motivasyon zırvalıklarını sıralayacağı sıkıcı konuşmasını yapmak üzere kürsüye doğru yürüdü. Ama yanıldığımı fark etmem uzun sürmedi.

Her şey o kadar hızlı oldu ki ne diyeceğimi şaşırdım. Tüm sürüye onun babası olduğumu açıkladı. Konuşmasını engellemek için hiddetle ayağa kalkmaya çalışsam da bana hırlayarak oturmamı söyledi. Gözlerinden kurdunun ışıltısını görsem de buna inanamadım.

Sonrasında olanlar bulanıktı. Damien ona eşim diye hitap etti, Diana başını utançla öne eğdi ve Lyric sürüyü, eşini, annesini ve beni reddetti.

Tam karşımızda kurduna dönüşüp kalabalığın üzerinden atlayarak arka kapıdan çıktı. Gözlerime inanamadım. Kurdu muhteşemdi! Şimdiye kadar gördüğüm en güzel ve en güçlü kurttu. Hiç böyle bir güç hissetmemiştim. Meğer başından beri burnumun dibindeki kurdunu görememiştim.

Bedenimi ele geçiren öfkeyle titreyerek haykırdım. O küçük kaltak! Nasıl bana karşı gelmeye cüret edebilirdi? Bana! Alfa’sına. Ve aynı zamanda babasına!

Sürü ve komşu sürü üyelerinin olduğu davetliler dönüp bana bakınca salon sessizliğe gömüldü. Çatık kaşların taşıdığı yargıyı üzerimde hissedebiliyordum.

Alfa kendi ailesinde bile neler olup bittiğini bilmiyor!

Bizden böyle bir sır sakladıysa, kim bilir başka neler saklıyordur?

Daha kendi kızını zapt edemiyor!

“Derhâl dağılın!” diye emrettiğimde kükreyen sesim sessizlikte yankılandı. Kendimi tekrar etmeme gerek yoktu. Hepsi emirle harekete geçti. Anne babalar çocuklarını kucaklayıp çıkışlardan birine yöneldi. Yine de yakaladığım kaçak bakışları beni daha da öfkelendirdi.

Christine ayağa kalkıp yavaşça çıkışa yönelmeye kalkışsa da hırlamamı duyduğu anda durdu. Bir yancı arar gibi sağa sola bakındıktan sonra sandalyesine geri oturdu.

Diana yanıma yaklaşıp koluma dokundu. Yapmacık samimiyetiyle, “Marco, anlamıyorum,” dedi. “Damien onun…”

“Yeter!” Onun sinsi gözlerine bakarak yumruklarımı sıktım. Bunca zamandır gerçeği saklayarak bana ihanet etti ve unvanımı bir piç kurusuna devredecek olmama göz yumdu.

“Ama yemin ederim ki…”

Yanağına sertçe yumruk attığımda yüzünün bir tarafı tamamen kızardı. Tek darbeyle içim bir nebze soğudu. Tehditkâr bir tavırla, “Seninle sonra hesaplaşacağım,” dedim. “Şimdi yıkıl karşımdan, yoksa karışmam.”

Diana piç oğlunu da alıp hızla uzaklaştı. Damien yine de eşinin geri dönüp reddini geri çekmesini bekliyormuş gibi bakışlarını onun çıktığı kapıdan çekmedi. Ne ironik ama!

Sahnede sakince Christine’e doğru yürürken ayak seslerim boş spor salonunda yankılandı. Koltuğuna sinmiş Christine’in kurdunun boyun eğerek sızlanışını duyabiliyordum.

Kendimi kontrol etmek için elimden geleni yaparak sertçe, “Biliyor muydun?” diye sordum.

“Yemin ederim hiçbir şey bilmiyordum, Marco,” diye fısıldadı yaşlı gözlerle.

“Dominic!” diye bağırdım. Tüm salon gazabımla titredi. Beta’m göz açıp kapayıncaya kadar ortaya çıkıp bana saygıyla boyun eğdi. Hiç değilse iyi olduğu konular vardı.

Küçük sürtük oyun istiyorsa ona istediğini verecektim. Akıl hocalarım en iyileriydi, bu yüzden bir dişiyi nasıl dize getireceğimi iyi biliyordum. “O kaltağı bulup bana getir,” diye hırladım. “Yakında bu ailenin en iyi Alfa’sı kim öğrenecek.” Başını arkaya atarak tekrar uludum. “O kaltağı getir!”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok