Yaralı Luna - Kitap kapağı

Yaralı Luna

Ahanaa Rose

Bölüm 2

KARA

Aramızda biraz mesafe yaratmaya çalışıp geri geri yürürken kalbim heyecanla çarpıyordu. Ne var ki ben kaçmayı başaramadan kalabalık zahmetsizce dağılıp bana ulaşması için bir yol açmıştı.

Duyularım harekete geçti, onu çevreleyen baştan çıkarıcı kokuyu fark etmemek imkânsızdı. Çikolata ile vanilyanın nefis bir karışımı koku benim mutlak favorimdi.

Yüzüyle başımı okşarken nefesi boynumun narin kıvrımına kadar indi.

Hayır, bu olamazdı! Onun eşi olamazdım! Daha ilk dönüşümümü tamamlamamış, henüz on sekizime bile girmemiştim.

Bu bir hata olmalıydı.

Yüzümü kendisine döndürüp beni göğsüne sıkıca bastırdı.

Eliyle nazikçe çenemi kaldırdı. Büyüleyici yeşil gözlerine bakmam için beni yönlendirdi. Soluk teniyle beyaz saçlarının tam bir tezat oluşturduğu canlı yeşil gözleri düşünmemi engelliyordu.

Yara izimi daha iyi görebilmek için olsa gerek, yüzümü çevirdi. Dudaklarından alçak bir hırıltı çıktı: “Bunu sana kim yaptı?”

Beni öyle bir kuvvetle kavramıştı ki dayanmak gitgide zorlaşıyordu.

“Bunu sana kim yaptı?”

Bileğini tuttum. “Canımı yakıyorsun.”

“Kurdunun kokusunu alamıyorum. Neden kurdunun kokusunu alamıyorum?”

“Ben... Ben henüz hiç dönüşmedim.”

Gözleri fal taşı gibi açıldı. “Kaç yaşındasın sen?”

“On yedi.”

Bir anda beni bıraktı, sanki tenim onu yakmış gibi beni itip döndü. Uzaklaşırken adamları da arkasından gidiyorlardı.

Arkasında ürkütücü bir sessizlik kalmıştı. Etrafımdaki yüzlerde şaşkınlık, tiksinti, dehşet dolu ifadeler vardı.

Alfa Black’in gür sesi sessizliği bozduğunda bir anda doğruldum.

Yanımda durup, “Lütfen, herkes şenliklere geri dönsün,” dedi.

Müzik çalmaya başladığında kalabalık da yavaşça dağıldı.

Alfa Black dikkatini tekrar bana çevirdi. “Benimle gel, Kara.”

Çadırdan çıkarken onu takip ediyordum. Beta Matthew da arkamızdaydı, birlikte sürü evindeki ofisine ilerliyorduk.

Alfa Black masasına ilerleyip arkasına geçti, oturdu. “Kara, az önce ne oldu?”

Elimde olmadan başımı eğip ayaklarıma bakmaya başladım. Gerginlik ile endişe benliğimi ele geçiriyordu. Neden orada olduğumu anlamaya çalışırken parmaklarımla oynamaya başladım.

“Bilmiyorum.”

Ellerini masaya vurdu. “Ne demek bilmiyorsun? Yüksek Alfa’yı kızdırdın!”

Gözyaşlarıma hâkim olmaya çalışırken, “Sanırım… Emin değilim ama sanırım benim kendisinin eşi olduğumu düşündü.”

Gözleri fal taşı gibi açıldı, birden gülmeye başladı. Sakin başlayan gülümsemesi çok geçmeden abartılı kahkahalara dönüşürken başını geriye atıp gözlerini silmeye başladı.

Beta Matthew’un da arkamdan kıkırdadığını duyuyordum.

Alfa Black tekrar doğruldu, gözünün kenarında kalan bir damla yaşı daha sildi. “Yüksek Alfa neden on yedi yaşında bir kızın kendi eşi olduğunu düşünsün ki?”

Ben bir şey söyleyemeden büyüleyici bir ses cevap verdi: “Ben de aynı konuyu merak ediyorum.”

Alfa Black sandalyesinde otururken bir anda dimdik ayağa kalktı. “Yüksek Alfa!”

Arkamı dönüp Ay Tanrıçası’nın eşim olarak kabul ettiği adama bakarken karışık duygular hissediyordum.

Şaka olmalıydı. O halklar arasındaki en güçlü kişiydi, ben ise bir hiçtim.

Varlığımı tamamen görmezden gelip Alfa Black’in masasına gitti. Bu durum son derece cesaret kırıcıydı.

“Alfa Black, bana on yedi yaşında, henüz ilk dönüşümünü bile tamamlamamış, yaralı bir çocuğun neden Kuzey Amerika’daki tüm sürülerin lunası olmaya yazgılı olduğunu açıklar mısın?”

“Ben, şey... Bir hata olmalı.”

Yüksek Alfa bacak bacak üstüne attı. Parmaklarını sandalyenin koluna vurmaya başladı, sabırsızlığı hissediliyordu. “Kesinlikle, bu bir hata.”

Her ne kadar Ay Tanrıçası’nın en büyük hayranı olmasam da, ailem onun verdiği tüm kararların bir nedeni olduğuna inanırdı. Bu kararlar eşlerin birbirlerini bulmasından ölümlerine kadar tüm süreci kapsardı.

Boğazımı temizleyip kararlı bir adımla öne çıktım. “Ay Tanrıçası hata yapmaz.”

Alfa Black gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Yüksek Alfa bile parmaklarıyla davul çalmayı kesmişti.

Etrafımda dolaşmaya başladığında kalbim öyle hızla atıyordu ki göğüs kafesimden fırlayıp gitmesinden korkuyordum.

Aklında ne var?

Bileklerimi sıkıca kavrayıp kocaman ellerini yavaşça kollarımdan yukarı çekti, omuzlarıma ulaştığında durdu, nefesim kesilmişti.

Dokunuşuyla tüylerim diken diken olmuştu. Dudakları kulağıma değdiğinde sıcak nefesini bir kez daha boynumda hissediyordum.

“Söylesene ufaklık, neden Ay Tanrıçası’nın hata yapmadığını düşünüyorsun?”

“Dünyanın en güçlü adamlarından biriyle çiftleşme fikri hoşuna mı gidiyor? Seni zorbalardan koruyacağımı mı düşünüyorsun? Hepsi bu mu?”

Boğazımda safra birikiyordu. “Hayır.”

“Eğer Ay Tanrıçası hata yapmadıysa, beni senin gibi biriyle eşleştirdiğini düşünürsek kesinlikle hoş bir mizah anlayışının olduğunu söyleyebiliriz.”

Haklıydı. Kurdum bile bana kendini göstermiyorsa, zavallı ve zayıf biri olduğumdandı.

Arkamda derin bir ses daha duydum ama kim olduğunu görmek için dönmeye cesaret edemedim.

“Alfa, sana uygun olmayabilir ama onu reddedemezsin. Bu gerek sürünüz gerek şahsınız adına kötü bir tercih olur.”

Yüksek Alfa’nın eli hâlâ omuzlarımdaydı. “Haklısın Beta. Sanırım Ay Tanrıçası yolumun yalnız bir yol olacağına hükmetti.”

O uzaklaşırken, içimi bir boşluk hissi kaplamaya başladı. Garip bir şekilde bu boşluk hissini ezici bir özlem takip etti. Dokunuşunu arzuluyordum. Keşke dönüp de bana tekrar dokunsaydı.

Ama görünüşe göre o aynı şeyi hissetmiyordu. Beni bu yoğun duygularla baş başa bırakıp koltuğuna geri döndü.

“Onu da yanımda götüreceğim. Artık herkes onun benim eşim olduğuna şahit olduğuna göre başka seçeneğim yok.”

“Heyecanın sesinden anlaşılıyor sahiden!”

Arkamı döndüğümde dayımın ofisin kapısında dikildiğini gördüm. Yüzünde kızgın bir ifade vardı.

“Alfa Kane,” diye araya girdi Alfa Black. “Bu özel bir toplantı.”

Jacob Dayı omuzlarını silkip yanımda durmak üzere yürümeye başladı. “Bu konu yeğenimi ilgilendiriyor, dolayısıyla bu toplantı beni de kapsamalı.”

Alfa Black’ın gözlerinde öfke dans ediyordu. “Bunu anlıyorum ama yeğeninizi yıllardır görmediniz. Bu ani endişeniz oldukça ilginç.”

Konuşmak için ağzımı açıyordum ki dayım omzuma sertçe elini koyup sözümü kesti.

“Neden temas kurmadığım konusunu konuştuk diye hatırlıyorum. Unuttuysanız Yüksek Alfa’nın huzurunda konuyu tekrar gözden geçirmekten memnuniyet duyarım. Ne de olsa açıklamanız pek tatmin edici değildi.”

Dayım ile Alfa Black göz göze geldiklerinde havadaki gerilimi hissetmemek olanaksızdı. Sanki gözlerimin önünde sessiz bir irade savaşı yaşanıyor gibiydi.

“Sıkıldım.” Yüksek Alfa tekrar sandalyesinden kalktı. “Kane, Black ile sorununun ne olduğu umurumda değil ama yeğenin benim eşim, yani benim malım.”

“Boğazını kesmek zorunda kalmadan önce ondan uzaklaşmanı öneririm.”

İçimdeki öfke dalgasıyla meydan okuyan bir adım atıp parmağımı Yüksek Alfa’nın göğsüne sıkıca bastırdım.

“Benim hakkımda asla böyle konuşamazsın! Eşim olsun veya olmasın, ben kimsenin malı değilim.”

“Yüksek alfa, hatta Ay Tanrıçası olman bile umurumda değil. Bana ve değer verdiğim diğer kişilere saygısızlık etmen sana acıdan başka bir şey getirmez.”

Bir kaşını kaldırıp hınzır bir gülümsemeyle yüzüme bakarken kalbim hızla çarpıyordu.

Hızlı bir hareketle elimi tutup çekti, uzaklaştırıp kolumu arkamdan büktü.

Başını eğip kulağıma, “Asla beni tehdit etmek gibi bir hataya düşeyim deme. Eşin olsam da olmasam da sırf böyle bir itaatsizlik yaptığın için seni öldürürüm. Anladın mı?” diye fısıldadı.

Boynumu kavrayan elinin daha da sıkılaştığını hissediyordum.

“Anlaşıldı mı?”

Nefes nefese kalmıştım. Bir kelime söylemeye çabalıyordum ama boğazımdaki baskı nedeniyle nefes almak bile zor geliyordu.

Sesim boğazımda düğümlenirken, “Evet” diye fısıldamayı başardım.

“Bırak onu!” Dayım öfkeyle bağırdı.

Yüksek Alfa başını kaldırıp ona baktı. “Ölmek mi istiyorsun, Kane?”

“Bırak onu, hem de hemen!”

Başımı kaldırdım. Bana bakarken Yüksek Alfa’nın yüzünde o tanıdık sırıtma belirdi. Bakışları sanki gözlerime kilitlenmişti.

“Şanslısın ki asi bir alfayla itaatsiz bir eşten daha önemli, acil ilgilenmem gereken meseleler var.”

Beni kavradığı gibi aniden serbest bıraktığında tökezleyip dayımın rahatlatıcı kucağına savrulmama neden oldu.

Dayımın desteğiyle dengemi yeniden sağladım. Birlikte gözlerimizi Yüksek Alfa’ya çevirdik.

Dikkati başka yöne kaydı, Alfa Black’e hitap etmek üzere omzunun üzerinden geriye baktı. “Hazır olduğundan emin ol.”

Alfa boyun eğip, “Elbette, Yüce Alfa,” diye karşılık verdi.

Bana bakmadan ayağa kalktı, çıkmak üzere arkasını döndü.

Fısıldayıp, “Peki ya kutlamaların geri kalanı ne olacak?” diye sordum.

“Kalmanın bir anlamı yok. Bir çocuğu sahiplenecek değilim!” Kapıya ilerledi, çıkıp gitti.

Dayıma döndüm, gözlerimden yaşlar akıyordu.

Alfa Black’ın da gözünden kaçmamış olmalı ki, “Bunun zor olduğunu biliyorum ama kendini şanslı say. En azından seni sürüsünde tutmaya istekli. Orada iyi korunacaksın,” diye teselli vermeye çalıştı.

Dayım beni korumacı bir şekilde arkasına iterken kalbim tekrar hızla çarpmaya başladı.

“Kara, eve git. Ben birazdan gelirim.”

Önce alfama ardından dayıma baktım. Aralarında dile getirilmemiş öfkeyi hissedebiliyordum.

Ama onların çatışmalarına dahil olmamam gerektiğini de biliyorum. Ayrıca, o anda dikkatimi vermem gereken başka konular vardı. Gitmek için hazırlanmalıydım.

Olabilecek en aşağılayıcı şekilde reddedilmekle kalmamış aynı zamanda evimi de terk etmek zorunda bırakılmıştım.

Yüksek Alfa haklıydı, Ay Tanrıçası’nın gerçekten de hastalıklı bir mizah anlayışı vardı. Ailemi alması yetmezmiş gibi eşimi de alması gerekmişti.

Üstelik söz konusu herhangi bir eş de değildi.

Yüksek Alfa idi.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok