Raven Flanagan
FREYA
Freya Alvyna’yı takip ederek konuşmasını bekledi. Ondan biraz çekiniyordu.
Kapalı bir tezgâhın arkasındaki boş alana girip durduklarında Alvyna, “O konsey üyelerinin senin hakkında konuştuğunu söylemek istedim,” diye fısıldadı.
Freya cesaretini toplayarak gözlerinin içine baktı. Alvyna’yı, Raga’nın ölüm haberini getirdiği geceden beri görmemişti. Komutanı görmek aklına o anları getirmişti. Raga bu kadını korumak uğruna canını feda etmişti ve Freya ona ne söyleyeceğini bilmiyordu.
“Endişelenmene gerek yok. Ben alışkınım. Yeni bir şey değil,” dedi Freya boğazını temizleyerek.
“Yine de rahatsız oldum,” dedi Alvyna.
“Sen buralı olmadığın için bilmiyorsun. Bana hep böyle davranıyorlar ama yapacak bir şey yok. Annemin yerine alışveriş yapmak zorundayım çünkü…” Freya cümlesine devam edemedi. Annesinin durumunun ne kadar kötü olduğu hakkında konuşmak çok zoruna gidiyordu.
“Onun işlerine bakmak zorunda kaldığını biliyorum. Çok üzgünüm. Bazen Valkürler yakınlarını kaybettiklerinde de böyle olur. İçlerine kapanırlar,” dedi Alvyna iç çekerek. Rüzgâr olmamasına rağmen tüyleri ürperdi.
Freya onu teselli etmek için bir şey söylemek istedi. Ablası onun için özel biriydi ama Alvyna da Raga’yı sevmişti. Alvyna da yas tutuyordu.
“Olanlar için çok üzgünüm,” dedi Alvyna. “Ablan hayatımı kurtardı ama ben onun komutanıydım ve onu koruma sorumluluğu bana aitti. Yas tutan benim annem olmalıydı, seninki değil.” Sözcükler onu boğuyormuş gibi boğazında düğümlendi.
“Korumak onun doğasında vardı,” dedi Freya, teselli etmek için beline sarılarak. “Kendini suçlama. Muhtemelen emirlerine itaatsizlik etmiştir.”
Valkyrie buruk, küçük bir kahkaha attı. “Doğru. Nereden bildin?”
Alvyna’yı bırakmadan, “O benim ablamdı,” diye cevap verdi.
Birkaç dakika süren sessizlikten sonra birbirlerinden ayrıldılar. Valkür’ün yanakları ıslaktı. Yüzünü güneşe çevirdi ve gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
“Ablanın arkasından hep yas tutacağım Freya. O bizim hak ettiğimizden daha iyi biriydi. Benim hak ettiğimden de…” Sesi çatlayınca duraksadı ve hemen boğazını temizledi.
“Raga her zaman canını feda etmeye hazırdı. Hayatını sevdiklerine adamıştı. Ne yaparsak yapalım ona asla engel olamazdık,” dedi Freya. Keşke bu cümleyi annesinden duyabilseydi. Ablasının bir amaç uğruna kendini feda ettiğini duymaya ihtiyacı vardı.
“Seni seviyordu,” dedi Freya.
Alvyna elini ağzına götürdü ve bir şey söylemeden başını salladı. “Benim de onu sevdiğimi biliyorsun, değil mi?”
Freya başını sallayarak, “Onu sevdiğini biliyordu,” diye cevap verdi.
Alvyna yere bakarak, “Teşekkür ederim,” dedi.
Freya ablasının bu kadını neden sevdiğini anlayabiliyordu: İyi kalpli, güçlü ve güzeldi.
“Üstünden daha sadece birkaç hafta geçti,” dedi Alvyna. “Annen için endişeleniyorum. Eğer bir ay içinde hâlâ böyleyse lütfen gelip beni bul.”
Freya başını salladı. Valkürlere ulaşıp ulaşamayacağını bilmiyordu ama Alvyna’nın bunu öylesine söylemediğini biliyordu.
“Herhangi bir konuda yardıma ihtiyacın olursa bana haber ver lütfen. Raga sana çok değer veriyordu. Seni ne kadar çok sevdiğini biliyorum. Onun yokluğunda sana yardım edemezsem kahrolurum,” dedi Alvyna, yan gözle Freya’nın sepetine bakarak.
“Teşekkür ederim Alvyna. Sen de istediğinde bizi ziyarete gel. Babam çok çalıştığı için genelde evde değil ama annemin seni görmesi iyi olur. Hem ben de seninle daha fazla konuşmak isterim. Onu çok özlüyor olmalısın.”
Freya komutana sarıldıktan sonra geri çekildi. Batan güneşin ışığında, ablasının Alvyna’nın kanatları konusunda haklı olduğunu kabul etmek zorundaydı. Gerçekten de güneş ışığı gibi parlıyordu.
Aslında fasulye ve un almak istemişti. Bir de yeni bir dikiş iğnesine ihtiyacı vardı. Ama Alvyna’ya insanların ona bakmasının normal olduğunu söylese de koloninin nüfuzlu üyelerinin onun hakkında konuşması normal değildi. Bu yüzden pazardan neredeyse boş bir sepetle ayrıldı.
***
Annesine Alvyna’yla karşılaştığını anlatmaya yeltendi ama annesi yüzünü çevirdi.
Hayat dayanılmaz bir monotonlukta ilerliyordu. Freya yemek pişiriyor, temizlik yapıyor ve annesine yemek götürüyordu. Babası tarlalarda çok çalıştığı için eve daha geç geliyor, daha fazla yoruluyordu. Annesi ise tüm çabalarına rağmen giderek soluyordu.
Freya’nın yeniden özgür hissetmeye ihtiyacı vardı, kendisi ve ailesi için hiçbir şey eskisi gibi olmasa bile… Raga, ormanda koşmak ve avlanmak gibi ona iyi hissettiren şeylerin tadını çıkarmaktan mahrum kalmasını istemezdi.
Bir gece Freya, sabah uyanıp ormana gitmeye karar verdi.