Galatea logo
Galatea logobyInkitt logo
Sınırsız Erişim Edin
Kategoriler
Oturum aç
  • Home
  • Kategoriler
  • Listeler
  • Oturum aç
  • Sınırsız Erişim Edin
  • Destek
Galatea Logo
ListelerDestek
Kurtadamlar
Mafya
Milyarderler
Toksik Aşk
Slow Burn
Düşmandan Sevgiliye
Paranormal ve Fantezi
Ateşli
Spor
Kolej
İkinci Şans
Tüm Kategorileri Gör
App Store'da 4,6 puanlı
Hizmet ŞartlarıGizlilikBaskı
/images/icons/facebook.svg/images/icons/instagram.svg/images/icons/tiktok.svg
Cover image for Lanetli

Lanetli

Gözlem

Sahilden eve dönünce Grace'in benim için yeniden ısıttığı köfteyi ve muhtemelen Emily'den gelip telefonumu aydınlatan mesaj baloncuklarını görmezden gelerek dizüstü bilgisayarımın başına geçtim.

Randy, Cade'le karşılaşmamdan beri ortalarda yoktu ama dikkatimi dağıtmadığına seviniyordum.

Bu işin içine tamamen çekilmiştim.

Willy Woods, Cade'in babası altı yıl içinde 37 kişiyi öldürmüştü, dördü yeni taşındığım bu kasabada yaşıyordu.

Ürpermiştim.

Amanda'nın önerisi üzerine biraz araştırma yapmaya karar vermiştim ve kısa bir süre sonra herkesin neden bu kadar şaşırdığını anladım.

Willy’nin belirgin bir görünüşü vardı: mükemmel bir dizi özellik ve dergi kapağına yerleşecek parlak bir gülümseme.

Sabıka fotoğrafında değil.

Gerçekten üzgün göründüğü sadece bir fotoğraf bulmuştum.

Duruşmasının ardından parlak turuncu tulumuyla uzaklaştırılırken çekilen samimi fotoğraflar da dahil geri kalanın tamamı aynıydı.

Yüzünde pırıltılı bir gülümseme vardı.

Sanki dünyada hiçbir pişmanlığı yokmuş gibiydi.

Daha da rahatsız edici olansa, oğluyla benzerlikleriydi.

Gözleri ve bariz yaş farkı dışında, ki bu Willy'e yaramıştı, Cade’le hemen hemen ikizlerdi.

Elk Springs'teki herkesin Cade'e karşı bu kadar temkinli olmasına şaşmamalı.

Yemeklerine katılan ve çocuklarına kavisli top atmayı öğreten adamın tıpatıp aynısıydı.

Sonra gece olunca kızlarını, kocalarını, postacıyı her kim olursa öldüren adam.

Şoku hayal bile edemezdim.

İhanet.

Ancak en kötüsü, diğer fotoğraflardı.

Onları bulmak daha zordu, ama bulunca onları uzun süre hazmedemedim.

Lisedeki amigo kızlardan biri canlı canlı, kemikleri eriyene kadar yanmıştı.

Bir itfaiyecinin cesedi otobanın kenarında, kafasıysa şehrin diğer ucundaki balkabağı tarlasının ortasında bulunmuştu.

Bir bağlantı yok gibiydi,bu cinayetlerin alakalı olduğunu söylemek mümkün değildi.

Willy'nin imzalı itirafı ve alet çantasında bulunan, kurbanlara ait hatıralar dışında.

Aslında tek bağlantı, her şeyin pürüzsüz olmasıydı. Tanık ya da kanıt yoktu.

Hiçbir sefer olmamış.

Burada araştırmam daha da garip bir hal aldı.

Willy, yerel gazeteci Rachel Porter’la yaptığı özel video röportajında kurbanlarını bulmanın ve polisten uzun süre kaçmanın şans olmadığını iddia etmişti.

Yol boyunca ona yardım eden bir şeyler olduğunu.

Bir çeşit gizli silah, ona kimi seçeceğini ve nasıl yapacağını söyleyen bir araç.

Pürüzsüz bir şekilde nasıl yapacağını.

Rachel bu konuda ona zorladığında da gamzelerini gösterip çekinerek başını öne eğmişti.

En sonunda, "Kader," demişti.

Ancak internetin karanlık köşeleri bunu inanmadı.

Willy Woods'u özgür bırakmaya, başkan seçmeye ya da çocuklarını taşımaya adanmış yüzlerce hayran sitesi ve internet topluluğu hep aynı şeyi söylüyordu:

Orada bir yerde bir silah vardı.

Gerçek bir silah. Kader gibi hayali bir şey değil.

Willy bu silahı koruyordu.

Çünkü, belki de Willy, işini bitirmesi gereken başka birinin olduğuna inanıyordu.

Nihayetinde, loş ışıklı yatak odamdaki kırmızı ve mavi ışıkların ani flaşlarıyla dikkatim dağıldı.

Yatak odamın penceresinden bakınca Emily'nin evinin önüne iki polis arabasının yanaştığını gördüm.

Sonra iki tane daha.

Bir subay ya da en azından yetkili gibi görünen biri, Emily’nin evinin verandasındaki merdivenlerde durdu.

Şapkası elindeydi, hafifçe ileri geri sallanıyordu, bu neredeyse gergin bir tik gibiydi.

Emily kapıyı açtı ve ailesi olduğunu düşündüğüm iki kişiyle birlikte dışarı çıktı.

Memurlar yetkili adamla bir an için bir araya geldi.

Sonra tereddütle garajın etrafından çitlerle çevrili arka bahçeye doğru yürüdüler.

Evin arkasındaki ışıklar açılmış, bahçeyi aydınlatmış ve çitin arkasındaki her neyse ben göremiyordum.

Burada gerçekten heyecan verici bir şeyler mi oluyor?

Merakım beni alt etti ve aşağı indim.

Sessizce arka verandaya çıktım, içerideyken hareket sensörü ışıklarını kapatmayı akıl ettim.

Polisin onları izlememi hoş karşılamayacağından emindim.

Ama hemen arka bahçemde bir olay yeri vardı ya da onları Emily'nin evine getiren her neyse.
Etrafa şöyle bir bakmamak elde değildi.

Evimizin arkasında, mahalledeki çoğu evde olduğu gibi, küçük bir kulübe vardı.

Bunun Emily'nin bahçesini gözleyecek en iyi yer olacağına karar verdim.

Arka bahçeye geçtim, kulübenin komşu çitlere yakın bir şekilde durduğu köşeye gittim.

Kulübe penceresinin çıkıntısına tırmanırken, çatının kenarına tutundum ve kendimi yukarı çekmeye çalıştım.

Aniden, güçlü bir çift kol gövdeme sarıldı, beni aşağı çekti, bir el ağzımı kapamak için hareket ederek çığlığımı bastırdı.

Sert ve deri tadındaki eli ısırdım.
O olabilir mi...

Davetsiz misafir beni kulübeye çekti.

Yüzünü görmek için karanlıkta gözlerimi kısıyordum ama kim olduğunu zaten biliyordum.

Cade. Lanet olası. Woods.

"Şimdi seni bırakacağım ve çığlık atmayacağına söz vermeni istiyorum,” diye fısıldadı. "Söz veriyor musun?"

Sözümü tutmaya niyetim olmamasına rağmen başımı salladım.

"Sadece seni gözden uzak tutmaya çalışıyordum. Biraz şüpheli görünüyordun.

Beni bıraktı, biraz olsun alan tanımak için bir adım geri attı.

"Ben mi şüpheli görünüyordum? Burası benim evim! Sen burada ne yapıyorsun?" Dişlerimi sıkarak fısıldıyordum.

O çocuğun cesareti neydi böyle.

"Polis telsizinden bir ceset bulduklarını duydum. Daha yakından bakmak istedim." Bunu soğukkanlılıkla söyledi, sanki mantıklı bir açıklama yapıyormuş gibi.

Sanki herkesin ve bütün erkek çocukların evde bir polis telsizi varmış gibi.

Huysuz bir şey söylemeye hazırlanırken kendimi durdurdum.

Bir ceset mi?

"Ne demek ‘bir ceset’?" diye fısıldayarak cevap verdim.

"Bilirsin, ölü birileri işte."

"Evet, sanırım o kısmı anladım."

Bunu düşünmemeye çalıştım, babası yüzünden ona karşı herhangi bir önyargı beslemek istemiyordum, ama kendime engel olamadım.

Cade'den bahsediyoruz.
Katiller genelde suçu işledikleri yerlere geri dönmezler mi?

Kalbim hızlı atmaya başladı ve onu neredeyse kafamın içinde duyabiliyordum.

Bir adım geri çekilirken kafamı kulübeye vurdum.

"Ne halt ettin sen?" diye fısıldadım, aslında bunu yüksek sesle söylemek gibi bir niyetim yoktu.

Karanlığa ve yüzünü göremememe rağmen yüz ifadesi sertleşirken yaklaştığını hissettim.

"Bunu ben yapmadım. O kızı ben öldürmedim." Bana doğru bir adım attı ve ben de mırıldandım.

"Yoksa neden burada olasın ki? Neden böyle bir şey…”

"Sana söylüyorum ya, sadece daha yakından bakmak istedim. Burada böyle şeyler olmaz."

Yan kapıdan gelen ışık huzmesi Cade'in başının üstünden sert bir şekilde sekti, neredeyse etrafında bir hale oluşturmuştu.

"Tam da iyi bir görüntü elde etmek üzereydim," diye ekledi. "Ama sonra sen ortaya çıktın ve her şeyi mahvettin."

"Mahvetmedim," yanlışlıkla sesimi yükseltmeye başladım ki eliyle bir kez daha ağzımı kapadı.

"Neler olup bitmediğini görmek istiyor musun?"

Onu ikinci kez ısırıp içeri koşmayı düşündüm.

Ama çitin diğer tarafında ne varsa, bunu görememe düşüncesine dayanamadım.

Parmaklarını yavaşça ağzımdan çekince fısıldadım, "Tamam. Ama bunu berbat etme."

Onu, dalları çitin üzerinden ve komşularımızın bahçesinin üstünden hafifçe sarkan, bahçemizin kenarındaki devasa meşe ağacına kadar takip ettim.

Benimle dalga geçiyor olmalısın.

Cade zahmetsizce kendini en alçaktan sarkan dalın üzerine attı ve beni yukarı çekmek için eldivenli elini uzattı.

Ben güvenli konumda durduktan sonra, ağacın yüksekteki daha sağlam dallarına doğru tırmanmaya başladı.

Ayak uydurmaya çalıştım.

Cade geniş belki 6 metre havada olan bir dalda durdu, bana yer açmak için gövdeden sürünerek uzaklaştı.

Ceketini hafifçe aralayıp boynunda rastgele bir şekilde asılı olan, yani neden orada olmasın ki dürbünü gözlerine götürdü.

"Ne görüyorsun?"

Dürbünü boynundan çıkarıp bana vermeden önce konsantre olup bir an durakladı.

"Hiçbir şey," dedi. "Etrafında toplanmışlar."

Görünüşe göre büyülenmiş polis ekibinin tamamı vücudun etrafını sarmıştı.

Bakışlarım çitin garaj yoluyla kesişen kısmına döndü, ön kapıyı çalan polis memuru sessizce avluya girdi.

Gözlerini diken ekibin toplandığı yere yaklaşırken, aniden verandaya doğru yürümeden önce aceleyle cesede baktı ve bir şeyler yazmak için not defterini çıkardı.

Onunla ilgili bir şeyler hissettim...

Tekrar ediyormuş gibi.

"Bu da kim?" diye sordum dürbünü Cade'e geri verirken. "Orada tek başına duran memur."

Cade onu bir an için inceledi. "O yeni şerif yardımcısı. Buraya daha geçen hafta taşındı. Şerif Yardımcısı Larsson, sanırım adı bu."

"Onunla ilgili bir şey…”

"Şşş. Hareket ediyorlar," diye fısıldadı Cade heyecanla.

Belki biraz fazla heyecanla.

"Şunu bana ver." Dürbünü ondan aldım ve memurların dağılıp bir adli tıp uzmanına yer açmasını izledim.

Nefesim kesildi.

Ceset benden daha büyük olmayan bir kızdı.

Sırt üstü yatıyordu, gözleri sonsuza dek dehşet içinde donmuştu.

Ondan geriye ne kaldı ki?

Canlı canlı yenmişti.

Gözlerimi sıktım, midem bulanıyordu. Cade tutmayan elimdeki dürbünü aldı ve büyülenmiş bir şekilde paramparça haldeki cesede baktı.

"Eline çizilmiş bir şey var," diye fısıldadı. "Siyah mürekkeple çizilmiş bir çizgiye benziyor... ya da belki bir rakamı."

Canlı canlı yendiği düşünülürse bu hiç mantıklı değildi. Ne tür bir hayvan yazmayı biliyordu?

Tabii hayvansa.

İşte o zaman aklıma dank etti.

"Kız olduğunu söylemiştin."

Cade kafa karışıklığı içinde kafasını bana doğru döndürdü.

"Karşılaştığımızda, ‘O kızı ben öldürmedim’ demiştin, cesedi görmeden önce bir kız olduğunu biliyordun."

Soru sorarak zaman kaybedemezdim.

Cade Woods'tan mümkün olduğunca çabuk uzaklaşmam gerekiyordu.

Dalı tuttum, kendimi aşağı attım ve yere düştüm, dizlerim altımda kalmıştı.

Hızla koşarak evime kaçtım.

Arkamda, dalların kopma sesini yere indikten sonra gelen kısa bir homurdanma geldi.

Sonra o ayağa kalktı. Peşimden geliyordu.

Çünkü gelmek zorundaydı.

Bunu herkesten daha iyi bilirdi.

Yarım bırakamazdı.

Continue to the next chapter of Lanetli

Discover Galatea

Sessiz Kurt 1: AlfaTeknoloji Milyarderinin AsistanıAzrail'in İddiası: FinalVixen'in İnsanıGözümü Bile Kırpmadan

En Yeni Yayınlar

Noel Ruhuİyilik Meleği AŞ: Bonus İçerikSeroje: Gören GözViking Kralı'na Aşık Olmak ve Diğer Kötü KararlarHarley’nin Ateşi