
Gözümü Bile Kırpmadan
Calliope, her şeye sahip olduğunu düşünüyordu; bir ailesi, bir geleceği ve aşkı vardı.
Ama ihanet ve kalp kırıklığı dünyasını altüst ettiğinde ikizlerinin iyiliği için, hayatını toparlamak zorunda kaldı.
Yıkılan evliliğinin acısıyla baş etmeye çalışırken, aşka bir daha inanıp inanamayacağını bilemeden, yeniden başlamanın yollarını aradı.
Tam da mutluluğa dair umutlarını kaybetmek üzereyken, kalbini eriten gülümsemesiyle uzun boylu bir yabancı hayatına girdi.
Bu adam, Calliope’nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olacak o kıvılcım olabilir miydi?
Yoksa kaderi, gelecekle tek başına yüzleşmek mi olacaktı?
Birinci Bölüm
CALLIOPE
Arabaya binerken altı yaşındaki ikizlerim Jet ile Jamie’ye, “Bir haftalık bahar tatilinde ne yapmak istersiniz?” diye sordum. Heyecanları gözlerinden okunuyordu. Bu bir haftayı benimle ve umarım babalarıyla geçirecek olmanın mutluluğu içindeydiler.
Bahar tatili tüm çocuklar için heyecan vericiydi bu yüzden ben de gönüllü olarak çalıştığım yaşlı bakım merkezinden erken çıkıp ikizlerimle mümkün olduğunca çok zaman geçirmek istemiştim.
Okulun otoparkından çıktığımız sırada, “Hayvanat bahçesine gidebilir miyiz? Orada maymunlar var!” diye haykırdı Jet.
Jamie de, “Ben anneannemle dedemi ziyaret etmek istiyorum!” dedi.
Bu ikisi hayatımın neşesiydi. Hayatımda ne olursa olsun, onlar beni mutlu ediyorlardı. Eve doğru yol alırken ikisinin bir okul şarkısı söylemesini dinliyordum.
Eve vardığımızda Deacon’ın arabasını gördüm. Öğlen birde evde olması tuhaftı. Bize sürpriz yapmak için izin aldığını düşündüm. Ondan hep bizimle daha fazla vakit geçirmesini isterdim bu yüzden arabasını görmek, beni de çocuklar kadar heyecanlandırdı.
Onları durdurmama kalmadan iki çocuğum da emniyet kemerlerini çözüp eve koştular. Ben yetişemeden içeri girdiler.
Jamie çığlığı basınca aklım gitti. Çocuğum korkmuştu, hemen ona ulaşmam gerekiyordu. Kapıdan içeri koştuğumda çocuklarımı sırtlarını oturma odasına dönmüş, gözlerini sımsıkı kapatmış hâlde buldum.
Baktıkları yere baktığımda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Kocam önünü bir yastıkla kapatarak karşılarında duruyordu, bir kadın da yerdeki kıyafetlerle üstünü örtmeye çalışıyordu. Çocuklarımı hemen kendime çekip yüzlerini bacaklarıma bastırdım.
Deacon, “Ca… Calliope, neden bu kadar erken geldin?” diye kekeledi.
Şoke olması normaldi. Sonuçta karısı ve çocukları onu oturma odasında başka bir kadınla basmıştı. Kim şoke olmazdı ki? Ama ben daha büyük bir şok içindeydim. Dünyam başıma yıkılmıştı.
Hemen çocuklarımı düşündüm. Yüzlerini bacaklarıma bastırmaya devam ederek dış kapıdan çıktım. Kapıyı kapatırken, “Hadi, arabaya koşun! Birazdan dondurma alıp az önce gördüğümüz şey hakkında konuşacağız,” dedim.
Hemen arabaya koştular. İnsanlar genellikle küçük çocukların pek bir şey anlamadığını sanırdı ama benim çocuklarım her şeyi fark ediyordu, o kadar ki her şeyi bu kadar iyi anlamaları beni bazen korkutuyordu.
Yolda bir dondurmacıya uğrayıp dondurma aldıktan sonra parkta, yere serdiğimiz bir örtünün üstüne oturduk. Bir gün bu duruma düşeceğim hiç aklıma gelmezdi. Açıklamaya nereden başlayacaktım ki? “Çocuklar, babanız annenizi aldatan bir şerefsiz,” diyemezdim.
“Babam o kadınla ne yapıyordu?” diye sordu Jet. Galiba zamanı gelmişti. Masum yüzlerine bakarken az önce gördükleri şeyin onları hayat boyu etkileyip etkilemeyeceğini düşündüm.
“Seks mi yapıyorlardı?” diye sordu Jamie.
“O kelimeyi nereden duydun?” diye sordum, şaşkınlıkla.
“Okuldan Frankie söyledi. Anne babasını o işi yaparken görmüş. Annelerle babaların yaptığı bir şeymiş dedi,” diye cevapladı Jamie.
Gözlerimi kapatıp tüm bu olanları kavramaya çalıştım. Deacon çok çalışıyordu ama bunu normal karşılıyorduk. Onu hafta içi çok az, hafta sonu da birkaç saat görüyorduk. Bizimle olduğu zamanlarda her şey yolundaydı. Hâlâ haftada birkaç kez sevişiyorduk ve benimle mutlu gibiydi.
“Çocuklar, babanızın da benim de sizi çok sevdiğimizi bilmenizi istiyorum. Bundan asla şüpheniz olmasın. Ama evet, babanız sadece anne ve babaların yapması gereken o şeyi başka bir kadınla yapıyordu. Gördüğünüz şeyi çok düşünmenizi istemiyorum, tamam mı? Sadece ikinizi ne kadar çok sevdiğimizi bilin yeter.”
Aslında onlara, babalarının yaşamayı hak etmeyen korkunç bir canavar olduğunu söylemek isterdim ama o zaman ondan ne farkım kalırdı ki?
Şu an bağıra çağıra ağlamıyorsam, öfkeden kendimi kaybetmiyorsam bunun tek nedeni çocuklarımdı. Onlar benim önceliğimdi, onlar için güçlü olmam gerekiyordu. Onların önünde sakin kalmalıydım, gerçek duygularımı onlar yokken yaşamalıydım.
“Yani, babama kızmamız mı gerekiyor çünkü ben ona gerçekten çok kızgınım,” dedi Jet, küçük kollarını kavuşturarak.
“Jet, canım, nasıl hissetmen gerektiğini ben söyleyemem. Kızamazsın demek istemiyorum ama bunun senin ya da kız kardeşinin hatası olmadığını bil lütfen. Babanız ikinizi de seviyor ve bu durumun sizinle hiçbir ilgisi yok.”
“Bana babanızdan nefret etmeyeceğinize söz verin bakalım. Ona kızmadan önce açıklama yapmasına izin verelim. İnsanların hata yaptıklarında özür dilemesi hakkında konuştuklarımızı hatırlıyor musunuz? Ona nasıl tepki vereceğiniz sizin elinizde.”
Ben bu durumu nasıl çözecektim şimdi? Çocuklarıma hep insanlara hatalarını düzeltme şansı vermelerini söylemiştim. Yine de Deacon’ın bunu özür dileyerek telafi etmesine izin vermeyecektim. Onunla işim kesin olarak bitmişti. Şimdi, yalnızca bu zor zamanları nasıl atlatacağımı bulmam gerekiyordu.
“Hadi, Ruth Nene’yi ziyaret edelim,” dediğimde çocuklarımın yüzlerinde güller açtı. Hemen anneme bir mesaj atıp onları görmeye geleceğimizi ve en az birkaç gün onlarda kalacağımızı söyledim.
Ruth, ameliyat sonrası iyileşme sürecinde yardımcı olduğum, yaşlı bir kadındı. Çabucak arkadaş olmuştuk ve çocuklarım konusunda güvenebileceğim, bana bu durumu çözmemde yardımcı olabilecek biri olduğunu biliyordum.
“Hayırdır, sizi hangi rüzgâr attı?” diye sordu, çocuklarla sımsıkı kucaklaşırken.
“Annem seni ziyaret etmek istedi. Gidip salıncağa binebilir miyiz?” diye sordu Jamie.
“Tabii ki.”
Çocuklar arka bahçeye koşarken Ruth ile ikimiz kış bahçesine oturduk. Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Ruth konuşmaya başladı:
“Seni rahatsız eden bir şey var, Calliope. Bana anlatabilirsin, canım.”
“Deacon’ı oturma odamızda başka bir kadınla sevişirken yakaladım. Yavrularım her şeyi gördü,” dedim, ağlayarak. “Ruth, çocuklarıma gördüklerini açıklamak zorunda kaldım. Jet çok öfkeli, Jamie ise duygularını bastırıyor sanırım.”
“Ah, canım, çok üzüldüm. Bunun senin başına geleceğini hiç düşünmezdim. Sana çok âşık görünüyordu,” diye cevapladı, elimi tutarak. “Ne yapacaksın peki? Ayrılmak istersen burada kalabilirsin.”
Teklifini biraz düşündüm. O evde daha fazla kalamayacağımı biliyordum. Deacon ile o kadının görüntüsü beynime kazınmıştı. Sonsuza dek benimle olacağına söz veren kocam, her şeyi başka bir kadın için hiçe saymış iken nasıl içim rahat olabilirdi ki?
“Annemlerin evine gideceğim. Çocuklar bahar tatiline girdiler ve ne yapacağımı düşünmek için biraz zamana ihtiyacım var,” diye cevap verdim.
“Bir şey söyledi mi?”
“Erken geldiğimizi söyledi. Telefonumu kapattım, belki aramıştır ama şu an onunla konuşamam. Çocuklarım daha önemli. Ben gidip birkaç eşyamızı alırken onlara bakabilir misin?”
Çocukları Ruth’a bırakıp bir zamanlar mutlu yuvam olarak gördüğüm yere döndüm. Kapıya bakarken içim burkuldu.
Deacon açıklama yapma şansını hak etmiyordu. Yaptığı şeyden sonra ipleri elime almam gerekiyordu. Gerçi biz onun umurunda mıydık ki?
Umurunda olsaydık bize bunu yapar mıydı?
Derin bir nefes alıp kapı kolunu kavradım. Bu kapının arkasında beni ne bekliyor olursa olsun kesin olan tek bir şey vardı.
Deacon Dodson sevgimi kaybetmişti ve bunu öğrenmek üzereydi.
“Calliope!” dedi, kapıyı açtığımda.
Elimi kaldırıp susmasını işaret ettim.
Tek kelime etmesine fırsat vermeden, “Sakın!” dedim. “Açıklama ya da bahane duymak istemiyorum. Çocuklarımın ve benim eşyalarımızı toplamak üzere yukarı çıkıyorum. Bahar tatilini annemlerde geçireceğiz. Oradayken bir boşanma avukatı tutacağım. Önümüzdeki pazartesi, eşyalarımızı ve çocukların okul nakil belgelerini almaya geleceğim.”
“Sen burada olmayacaksın. En azından bu kadarını yapabilirsin diye düşünüyorum. Zaten hiç yanımızda olmadığın için velayet için de savaşmazsın. Çocukları ziyaret edebilirsin ama ortak velayet ya da tam velayet alamazsın. Bu konuda benimle savaşmaya kalkarsan yenilmeye hazır ol. Lütfen buradayken benimle konuşma ve yoluma çıkma,” dedim.
Deacon kenara çekildi. Yüzü bembeyazdı, her an kusacak gibi görünüyordu.
Hemen yukarı çıkıp eşyalarımızı toplamaya başladım. Üç büyük valiz çıkarıp elime ne geçerse içine tıkıştırdım. Tüm önemli eşyalarımızı ve çocukların en sevdiği oyuncaklardan birkaçını da yanıma aldım.
Yatak odamızın önünde durup içeri bakarken bu adi herifle seviştiğim onca zamanı düşündüm. Bir şeyler ifade ettiğini sandığım tüm o gülümsemeleri, öpücükleri...
Şimdi yatağımıza bakarken gördüğüm tek şey kocaman bir hayal kırıklığıydı. O kadını kim bilir kaç kez getirmişti bu eve. Bize ait olan yatakta sevişirken belki de benimle alay etmişlerdi.
Öyle yaptıklarını bilsem daha mı çok üzülürdüm? Orada durmuş, yatağımıza bakarken içim parçalandı. Kalbimdeki çatlaklar büyüyüp sonunda kalbimi paramparça eden bir yıkım başlattı.
Deacon bana bunu nasıl yapardı? Ben ona yetmiyor muydum? Kapıdan bir ses gelince orada olduğunu anladım.
“Benimle konuşmamanı söylemiştim,” dedim, sesimin titremesine engel olmaya çalışarak.
“Konuşmamız lazım. Seni defalarca aradım ama cevap vermedin,” dedi, yalvarırcasına.
Dönüp ona baktım. “Cevap vermem neyi değiştirecekti ki? Sonuç aynı. Her şey bitti,” dedim.
Başını sallayarak sessizce, “Hayır,” dedi. “Hayır. Hayır, bebeğim, beni bırakamazsın... Hata yaptım ama...”
“Hata mı? Başka bir kadınla sevişmeye hata mı diyorsun sen? Çocuklarımız seni gördü, farkında mısın!” diye bağırdım. “Altı yaşındaki iki çocuğun, babalarını kendi evlerinin oturma odasında başka bir kadınla sevişirken gördükten sonra sorduğu soruları cevaplamak nasıl bir duygu biliyor musun sen? Yuvaları olması gereken yer artık babalarının, sadece anne babaların birlikte yapması gereken şeyleri başka bir kadınla yaptığı şeyin hatırasını taşıyor!”
“Özür dilerim, Cal. Çok özür dilerim!” dedi, gözyaşlarına boğularak.
“Özür dilemen artık hiçbir anlam ifade etmiyor, Deacon. Özürlerini o kadınla birlikte münasip bir yerine sokabilirsin!” dedim, öfkeyle. Okyanusun ortasında yardımsız kalmış gibi, yolunu kaybetmiş gibi öylece duruyordu karşımda.
“Şimdi gidip çocuklarıma, babalarının başrolde olduğu bedava seks gösterileri içermeyen bir hayat kuracağım. Sen onların muhtaç oldukları baba değilsin. Hiçbir zaman olmadın ve olmayacaksın!”






































