
İkinci Şans 2: Theo'yu Sevmek
Theo’nun derdi aşk değildi, hele Nadia gibi biriyle hiç değildi. Son derece sadık ve içine kapanık Nadia, bütün vaktini küçük kardeşine adıyordu. Ancak sıradan bir görev gibi başlayan şey, Theo’yu yavaş yavaş, beklemediği bir dünyaya çekti. Sessiz bir güç, karmaşık duygular ve ona aşkı yeniden sorgulatan bir kadınla dolu bir dünyaya... Bağları derinleştikçe riskler de çoğaldı. Eski yaralarla yeni umutlar iç içe geçerken, ikinci bir şansın buna değip değmeyeceğine… Ve sevginin her şeyi onarmaya yetip yetmeyeceğine karar vermeleri gerekiyordu.
Yeni İş
Kitap 2: Theo’yu Sevmek
THEO
Küçük kasabamın sınırları bana hep dar gelmişti. Ben yeni yerler keşfetmek, farklı hayatlar tanımak istiyordum. Neyse ki bu hayalimi gerçekleştirmeme olanak tanıyan bir işim vardı.
Tam şu an, Karayipler’deki bir tatil beldesinde, kumsalda oturmuş manzaranın keyfini çıkarıyordum. İşim sayesinde dünyanın dört bir yanındaki tatil köylerine gidiyor, konaklama karşılığında fotoğraflar çekip değerlendirme yazıları yazıyordum.
Tek kötü yanı ailemden, özellikle de minik yeğenlerimden uzak kalmaktı. Bu yüzden, karşımda uçsuz bucaksız bir okyanus da olsa ailemle görüntülü konuşuyor böylece gittiğim her yere evimden bir parça götürmüş oluyordum.
“Amerika’ya ne zaman dönüyorsun?”
“Yarın sabah erkenden uçağım var.”
Etta onları ziyaret etmem için hep ısrar ederdi. Erkek kardeşlerim pek oralı olmasalar da o, asla pes etmezdi.
Çocuklarının fotoğraflarını göndererek aklımı çelmeye çalışırdı.
“Bir süre daha gelemeyeceğim. Patronum bir sonraki işimi çoktan ayarladı.”
“Abartma canım. Söz, bu seyahatten sonra mutlaka uğrayacağım.”
“İyi bakalım. Neyse, kapatmam lazım. Reece mesaiye kaldı, Caroline da kanepeye mısır gevreği döktü. Seni seviyorum.”
“Ben de seni seviyorum.”
Gün batımının bir fotoğrafını çekip ona yolladım.
Hemen cevap verdi.
Etta pek seyahat etmemişti, hele bunun gibi kumsallara hiç gitmemişti. Belki Reece ile ikisini Noel’de sürpriz bir tatille şaşırtırdım.
Allah var ya, kardeşim, Reece’den önceki o ezik sevgilisinden sonra bunu fazlasıyla hak ediyordu. O adam cidden rezilin önde gideniydi.
Reece kardeşimi aslında tatile götürürdü de ne yazık ki o ikisi çocuk yapmaktan başlarını kaldıramıyorlardı.
Karayipler’in en güzel yanlarından biri eve dönmenin çok kolay olmasıydı. Bütün gün uçmak ya da bir sürü aktarmayla uğraşmak zorunda kalmıyordum.
Bu sefer sadece Atlanta’da kısa bir mola vermeme rağmen yine de ofise yirmi dakika erken varmıştım.
Patronumun kapısını tıklattım. Hemen, “Gir!” dedi.
“Erken geldin?”
“Nasıl olsa hemen dönecektim o yüzden eve gitmekle uğraşmadım.”
“Pekâlâ, hâlâ Nadia’yı bekliyoruz ama hazır bir dakikamız varken son yazının çok iyi olduğunu söylemek isterim. Okuyucular bayılmış ve tatil köyünün sahipleri de yazı çıktıktan sonraki hafta rezervasyonların arttığını söylediler. Böyle devam edersen kalıcı bir zam alabilirsin.”
“Bunu duyduğuma çok sevindim. Bir dakika… Nadia’yı beklediğimizi söylerken... Nadia Monroe’yu mu kastediyorsunuz?”
“Evet.”
Nadia Monroe...
Nadia az bilinen güzel mekânlar ve samimi, küçük kafeler hakkında yazılar yazıyordu. Yazıları fena değildi ama kendi küçük dünyasından çıkamıyormuş gibi yazması biraz sinir bozucuydu.
Çok yetenekli olmasına rağmen bu yeteneğini geliştirmeye hevesi yok gibiydi.
“Bunun bir sonraki işimle ilgisi var mı?”
“Evet, var. İkiniz ortak çalışacaksınız.”
Eyvah! Onunla çalışmak demek olduğum yerde kalmak demekti.
Nadia hiç seyahat etmezdi.
“Nadia’dan bahsetmişken…”
Patronum kapı açılırken ayağa kalkıp onu içeri davet etti.
“Theo, bu, Nadia Monroe. Nadia, bu da Theo Hart.”
Nadia daha başlamadan sıkılmış gibi ruhsuz bir sesle, “Tanıştığımıza memnun oldum,” dedi.
“Pekâlâ, artık tanıştığınıza göre şimdi yeni işinizi açıklama zamanı. Ülke çapında romantik tatil yerlerini değerlendirmek için evli taklidi yapacaksınız.”
“Anlamadım, ne?” Şaşkın şaşkın baktım. “Yani, gerçekten birlikte mi seyahat edeceğiz?”
“Biliyorsun, ben seyahat etmem, Bill,” dedi Nadia, kollarını kavuşturarak.
“Eh, bu seferlik etmek zorunda kalacaksın. İkiniz, şu an başka bir projeyle meşgul olmayan tek kişilersiniz.”
“Ne kadarlığına gideceğiz?” diye sordum.
“Size kalmış ama en az beş yeri gezmeniz gerekiyor.”
“Neden kendine bir kız arkadaş falan bulmuyor?” diye sordu Nadia öfkeyle.
“Çünkü her iki bakış açısını da istiyorum,” diye cevapladı Bill, hiç istifini bozmadan. “İkiniz de gittiğiniz yerler, yaşadığınız anlar, tattığınız yemekler, gezdiğiniz kasabalar… Yani, her detayı yazacaksınız.”
“Yapmıyorum.”
“Vay be,” dedim, yarı gülerek. “Benimle seyahat etmenin bu kadar zor olduğunu bilmiyordum ki daha yola bile çıkmadık.”
“Seninle ilgisi yok,” dedi sertçe. “Yapamam, Bill. Evden o kadar uzun süre ayrı kalamayacağımı biliyorsun.”
“Ben de sana Nathan’a bakılacağından emin olacağım dedim, Nadia,” diye cevapladı Bill.
Nadia duraksadı. Bana bakıp sonra Bill’e döndü.
“Durumun ne kadar karmaşık olduğunu biliyorsun.”
“İnan, senin için iyi olacak. Üstelik iki katı ödeme alacaksın.”
Nadia’nın kaşları hafifçe kalktı. “İki katı ödeme mi?”
“İki katı evet.”
Nadia derin bir nefes verdi. “Tamam, ama hazırlanmak için zamana ihtiyacım var.”
Bill bana döndü. “Sen Theo?”
“Ben hazırım.”
“Harika. O zaman ikiniz bir plan yapın. Nereye gideceğinizi, ne kadar süreceğini falan belirleyin. Hazırlık yapmaya gelince,” diyerek Nadia’ya baktı. “Bu, seninle Theo arasında.”
Nadia ofisten koşar gibi çıktı. Ben de hemen peşinden gittim.
“Nadia, bekle!”
Durup bekledi.
Hışımla, “Ne istiyorsun?” dedi.
“Sana nasıl ulaşacağım?”
“Ah, telefonunu ver.”
Telefonumun kilidini açıp ona verdim. Birkaç saniye sonra geri verdi.
“Yazdım. Ne zaman buluşmak istersen mesaj at.”
“Biraz birbirimizi tanırız diye umuyordum.”
“Bak, Theo. Ben arkadaş edinmeye değil, para kazanmaya geldim. Sadece, bana verilen işi yapmak istiyorum, o kadar. Bu iş bittikten sonra seni bir daha görmek istemiyorum.”
Faydası olacağı düşüncesiyle gülümseyerek, “Yine de birbirimizi tanımamız gerekiyor çünkü evli bir çift gibi davranmak zorundayız,” dedim.
Seyahat etmek istemediğini anlıyordum ama kendimi savunacağım derken kaba oluyordu.
“Daha sonra konuşuruz. Çok uzun kalmadığımız sürece nereye gittiğimiz fark etmez.”
“Akşam sana mesaj atarım.”
Göz devirip gitti.
Beni kim olduğunu, derdinin ne olduğunu ve birkaç hafta boyunca numaradan karım rolü yaparken onunla nasıl baş edeceğimi düşünür hâlde bıraktı.




































