Bebek İşi - Kitap kapağı

Bebek İşi

Bailey King

Sarayda Gerilim

Araba sonunda durduğunda, Peyton sinirli bir erkek sesiyle irkilmeden hemen önce omzunda sert bir el hissetti.

Sebastian umursamaz bir tavırla, “Uyan bakalım Gümüş. Uyuyan Güzel olmak için fazla yaşlısın,” deyip arabadan indi.

Peyton ağzının içinde homurdanıp, “Kibirli bir pisliğe ve ~bebeğine aynı anda katlanmak zorunda olduğum için kusura bakma,” deyip gözlerini devirdi.

Sebastian arka koltuğa eğilip Peyton’ı bileğinden yakalayıp dışarı çekti.

Peyton arabadan iner inmez nerede olduklarını fark edip eliyle şaşkınlıktan bir karış açık kalan ağzını kapatmaya çalıştı.

Burası kesinlikle bir saraydı.

Merakla, “Burada nasıl kaybolmuyorsun?” diye sorup Sebastian’ın üzerinde tek bir kırışıklık bile olmayan takım elbisesini incelemeye başladı.

“Kaybolmuyorum işte. Hadi gel, içeri girelim.”

Peyton, Sebastian tarafından sürüklenmeye devam ederken boyunun beş katı yüksekliğindeki giriş kapısının etrafını saran çiçeklerden gözünü ayıramadı.

Sebastian, Peyton’ın bu inatçı hallerine gittikçe daha da sinirleniyor, çocuk gibi davranmayan insanların olduğu dünyasına geri dönmek istiyordu.

Eğer Peyton’ın bebeğini beslemek için parası yoksa, karnının doyduğundan emin olmak için elinden geleni yapacaktı.

“Eve haftada iki kez iki temizlikçi ve haftada bir kez de bir aşçı geliyor. Senin odan merdivenlerden çıkınca hemen solda. Kapının üzerinde adın da yazıyor, okuman yazman vardır diye umuyorum.”

“Şimdi gidip odana yerleş. Sonra canın ne yapmak istiyorsa onu yapabilirsin. Kafamı toparladıktan sonra yanına gelip kurallarla ilgili seninle konuşacağım.”

Peyton şok olmuş bir halde Sebastian’a bakıyordu.

Adamın konuşması bitince, “Pislik,” diye mırıldandı.

Öfkesine yenik düşmeyip kararlılıkla, “Peki eşyalarım ne olacak?” diye sordu. Sebastian her zaman yaptığı gibi gözlerini devirdi.

Sebastian, “İhtiyacın olan her şeyi odanda bulabilirsin,” deyip Peyton’ı girişte tek başına bırakıp evden çıktı.

Peyton derin bir nefes alıp küçük yumruğunu karnının üzerine yerleştirdi.

“Buna inanabiliyor musun? Umarım babalığı insanlığından daha iyidir.”

Sebastian’ın talimatlarını takip edip merdivenlerden çıktı. Koridora girdiğinde soldaki ilk kapının önünde durdu.

Bir eli karnında, diğeri kapı kolunda, “İşte yeni evimiz, bebeğim,” deyip kapıyı usulca açtı. İçeri girer girmez kalbi küt küt atmaya başladı.

“En azından sana çok iyi bakacağından artık eminiz, bebeğim.”

Oda mükemmeldi.

Burası neredeyse Peyton’ın evinden bile büyüktü. Sağ tarafta, tavandan yere kadar uzanan iki pencere ve onların da önünde de pencere setleri vardı.

Pencerelerin arasındaki duvara yerleştirilmiş masanın üzerinde Apple marka bir bilgisayarla birkaç defter ve kalem duruyordu.

Odanın sol tarafında iki yanında birer komidin bulunan geniş bir yatak vardı. Yatağın ayak hizasında da biri gömme dolaba, biri de banyoya açılan iki kapı bulunuyordu.

Orta kısımda ise iki geniş koltuk, duvara monte edilmiş bir televizyona doğru konumlandırılmıştı. Tüm odada kırmızı ve beyazın hakimiyeti vardı.

Peyton, “Görünüşe göre güzel bir odamız var, bebeğim,” deyip kafasında gömme dolaba girip girmemeyi düşündü. Birkaç sancılı saniyeden sonra girmemeye karar verip odasından çıktı.

Evin tüm odaları birbirinden farklı renkteydi. Zevkle seçilmiş mobilyalar ise duvarların rengiyle uyum içindeydi.

Burası harika!

Sebastian’ın dekore edemeyeceği kadar güzeldi.

Peyton kısa bir süre sonra kendini alt katta buldu. Merdivenleri tırmanmanın çok fazla enerji gerektireceğini düşünüp eve girdiğinde göz ucuyla gördüğü oturma salonunda biraz vakit geçirmeye karar verdi.

Giriş holünün ortasında içinde beyaz güllerin olduğu göz alıcı güzellikte kristal mavi bir vazo vardı. Peyton zemini kaplayan yumuşak tüylü halının üzerinde yürürken kendini bulutların üzerinde yürüyor gibi hissediyordu.

Yüzünde şapşal bir gülümsemeyle etrafa bakınmaya devam ederken yorgun gözleri odanın köşesinde duran beyaz kitaplığa ilişti. Kitaplığın raflarında süs eşyalarıyla birkaç fotoğraf çerçevesi duruyordu. Fotoğrafları incelemek istese de evin kalanı keşfetme isteği üstün gelince odadan çıktı.

Çerçeveleri daha sonra gelip inceleyebilirdi. Bunun için bolca zamanı olacaktı. Şimdi artık evi haline gelen bu muhteşem sarayı gezmek istiyordu.

Salona girdiğinde kırmızı bir halının üzerine oturtulmuş ağır bir ahşap sehpa ve etrafına yerleştirilmiş kırmızı minderli iki koltukla karşılaştı. Koltukların tam karşısında da devasa büyüklükte bir televizyon duruyordu. Evdeki her detay en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü.

Böyle bir evi olan biri nasıl bu kadar pislik olabilirdi?

Etrafta Sebastian’ın karakterini şekillendiren şeylere dair bir ipucu olmalıydı. Seviştikleri gece adamın sırtında, omzuna yakın bir yerde büyük bir dövme olduğunu görmüştü ama gerginlikten pek fazla inceleyememişti.

Ayrıca vücudunun farklı yerlerindeki birçok yara izi de saklayabileceği kadar küçük şeyler değildi. Özellikle de sol bileğinin içindeki kesik izi bir zamanlar kendine zarar verme eğiliminde olduğunu gösteren en büyük kanıttı.

Mantığı merakına daha fazla söz geçiremeyince salondan çıkıp koridorun sağ kanadındaki odaları gezmeye başladı.

Koridor boyunca birbirine benzeyen birkaç yatak odası, büyük bir spor salonu ve bir toplantı salonu vardı. Sondan bir önceki kapının önüne gelip durdu.

Bu oda diğerlerinden farklıydı, Peyton’ın içini huzurla dolduran bir aurası vardı. Kapıyı açınca hayatında gördüğü en büyük kütüphaneyle karşılaştı.

Aman Tanrım! Bu mükemmel!

Yüzünde büyük bir hayranlıkla içeri girip yerden tavana kadar uzanan rafları incelemeye başladı.

Duvarlardan biri boştu. Önünde pamuktan yapılmış gibi duran bir koltuk ve üzerinde dizüstü bilgisayarla birkaç not defterinin bulunduğu bir masa vardı.

Bakışlarını tavana kaldırınca devasa büyüklükteki avizenin duvarla birleştiği noktada bir şey yazdığını fark etti.

Gözlerini kısıp tahta kalemiyle yazılmış gibi duran el yazısının olduğu yöne baktı ama tavan ne yazdığını göremeyecek kadar uzaktaydı.

Bu küçük detayı fazla önemsemeyip kütüphaneden çıktı.

Koridorun sonundaki odada ne olduğunu görmek için sabırsızlanıyordu.

Heyecandan titreyen eliyle kapı kolunu yavaşça indirip içeri girdi. İçerisi tam bir ofis gibi görünüyordu.

“Pislik olmanın ana kurallarını burada yazıyor olmalı,” diye mırıldandı gözlerini devirip.

Kitaplığın etrafında bir tur atıp dosyalara baktıktan sonra masanın üzerindeki nesneleri incelemeye başladı.

Sandalyeye oturup arkasına yaslanırken derin bir nefes aldı.

Masanın köşesinde duran çerçevenin içindeki fotoğrafa bakıp, “Bu da kim?” diye sordu sesli bir şekilde kendi kendine. Fotoğrafta en fazla beş yaşlarında görünen yeşil gözlü, mavi kabarık elbiseli bir kız çocuğu vardı.

Çerçevenin sağ köşesine kötü bir el yazısıyla bir şeyler yazılmıştı.

“Engel olamadım.”

“Ne yaptığını sanıyorsun sen?” diye kükreyen öfkeli bir ses Peyton’ın korku içinde yerinde zıplamasına neden oldu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok