Dönüm Noktası - Kitap kapağı

Dönüm Noktası

Mackenzie Madden

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Özet

Hem ailesi hem de sürüsü tarafından dışlanan on dokuz yaşındaki Anna, hayatı boyunca yalnızlaştırılmıştır. Gümüş Nehir Sürüsü’ne geçtiğinde, nihayet misafirperverlikle karşılanır. Ama neden kurt formuna dönüşememektedir? Ve gizemli Alfa Zach neden onunla bu kadar ilgileniyordur?

Yaş Sınırı: 18+

Fazla göster

Birinci Bölüm

ANNA

Sıradağların ardındaki orman öyle sıktı ki, ormanın zemini bile görünmüyordu.

Göz alabildiğine uzanan orman, yeşilin farklı tonlarıyla bezenmiş uçsuz bucaksız bir okyanus gibi görünüyordu.

Çeşitli ağaçların tepeleri gökyüzünde yükseklerde duran güneşe uzanıyordu.

Anna Davis ağaçların birkaç türünü tanıyordu: çam, kızılağaç, ladin ve sedir. Tüm bu gür dalların altında, gövdelerinde ve çalılıklarında korunarak yuvalanmış vahşi yaşamın sürdüğünü biliyordu.

Anna vadiye geldiğinden beri henüz etrafı keşfetmediği için burada ne tür hayvanların yaşadığından tam olarak emin değildi ama buranın henüz insan korkusu tatmamış canlılarla dolu olduğunu biliyordu.

Dokunulmamış bu topraklar korunsa da Anna kendini kandıramazdı.

İnsanların yerle bir edip binalar dikmek için buraya göz dikmesi an meselesiydi.

Anna omzunun üzerinden bakınca arkasında Calmariel sıradağlarındaki en büyük dağın yakınlarında ihtişamıyla yükseldiğini gördü.

Vadinin üzerinde yükselen dağ ardındaki yaklaşık elli kilometre uzaklıkta bulunan şehrin görüntüsünü tamamen kapatıyordu.

İnsanoğlunun her zaman daha fazlasına duyduğu arzu, durmaksızın yayılan bir virüs gibi dokunduğu her şeyi yok ediyordu.

Bu virüs yüzünden bir zamanlar büyüleyici doğanın hüküm sürdüğü topraklara şimdi beton binalar ve fabrikalar dikilmişti.

Anna gülümseyerek sıradağların ardındaki manzaraya sırtını döndü.

Çünkü insanlar açgözlü bakışlarını buraya çevirdiğinde karşılarına çıkacak birkaç engel olacaktı.

Bu topraklar; sarp dağlar, derin vadiler ve topraklarıyla yurtları konusunda fazlasıyla koruyucu ve bölgeci yırtıcı kurtlarla doluydu.

Anna bacaklarını kayalıklardan aşağı sarkıtarak çıplak ayaklarının altındaki uçuruma baktı.

Uçurumun yaklaşık iki buçuk kilometre derinlikte olduğunu bilse de bu onu rahatsız etmiyordu. Yükseklikten hiçbir zaman korkmazdı.

Anna buraya gelmeden önce sürüsüyle beraber şehirdeki bir sitede yaşıyordu.

Ailesinden uzaklaşmayı başardığı her anda çatıya çıkıp gözlerini ufka dikerdi.

Annesi bir keresinde onu çatıda bulduğunda, Anna’ya asla iyi bir kurt olamayacağı için bir kuş olarak doğması gerektiğini söylemişti.

Ailesi ne zaman aklına gelse derin düşüncelere dalan Anna derin bir iç geçirdi.

Birkaç gün önce Gümüş Nehir Sürüsü’ne geçer geçmez kendini büyük bir rahatlama duygusunun içinde bulmuştu.

Sonunda eski sürüsü Gri Kanat’tan kurtulduğuna inanması zor olsa da geçmişinin cevaplarını ya da neden ailesiyle sürüsünden sürekli işkence gördüğünü asla öğrenemeyeceği için hüsrana uğramıştı.

Gri Kanat Sürüsü’nden kimseyi, hatta ailesini bile bir daha görmeyi istememesine rağmen onlar kendini bildi bileli tek ailesi olmuştu.

Gümüş Nehir Sürüsü çok farklı olduğu için Anna sürekli olarak eğreti hissettiği ve emin olamadığı bir durumdaymış gibi hissediyordu.

Bağlılık törenine kadar Gümüş Nehir Sürüsü’nün resmi bir üyesi olmayacaktı ve törenden sonra sürüdeki rolünün ne olacağın dair hiçbir fikri yoktu.

Anna’nın Gri Kanat Sürüsü’nde hiçbir zaman gerçek bir rolü olmasa da oradaki yerini açıkça biliyordu.

Oradaki oldukça öngörülebilir yaşamı, onu mutlu etmese ya da tamamen tatmin etmese bile bir şekilde rahatlatıyordu.

Anna düşüncelerinden kurtulmaya çalışarak başını iki yana sallayıp omurgasını dikleştirdi.

Karşısındaki bu muhteşem manzara ve elbette beraberinde gelen özgürlüğü buraya geçişini kabul etmesinin en önemli nedenlerindendi.

Anna, gürültülü ve hızlı arabalarla dolu caddelerden oluşan ve yüksek binalarla inşa edilmiş betonarme ormanla çevrili şehirde boğuluyormuş gibi hissediyordu.

Kurtlar şehirde yaşamak için yaratılmadığından Gri Kanat Sürüsü’nün neden oraya yerleştiğini hâlâ anlayabilmiş değildi.

Anna artık kurduna daha önce hiç olmadığı kadar bağlı hissediyordu.

Bağlılık töreninden sonra ne olursa olsun, buraya geldiğine asla pişman olmayacağından emindi.

Son iki gün bile buradaki hayatın Gri Kanat Sürüsü’nde yaşadığından çok daha farklı olduğunu kanıtlamaya yetmişti.

Anna, birinin boğazını temizleme sesini duyunca düşüncelerinden sıyrıldı. Başını çevirdiğinde ağaçların dibinde duran bir adam gördü.

Ani hareketiyle uçurumun kenarında hafifçe yalpaladı. Adam onu geriye çekecekmiş gibi kolunu havaya kaldırarak öne doğru bir adım attı.

Anna hızlıca dengesini sağlayıp yabancıya temkinli gözlerle baktı.

Adam ürkmüş bir hayvanla konuşuyormuşçasına yumuşak bir tonda, “Üzgünüm,” dedi. “Seni korkutmak istememiştim.”

Anna onun bir tehdit teşkil edip etmediğini değerlendirerek onu tepeden tırnağa hızla sürdü. Adamın üzerinde yalnızca soluk mavi bir kot pantolon vardı. Başka bir şey yoktu.

Yalınayaktı ve Anna’nın dikkatini çeken göğsü kısa ve kıvırcık kahverengi kıllarla kaplıydı.

Kaslı omuzları hareket ettikçe gerildiği esnada kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu.

Anna onun yakın zamanda dönüştüğünü ve kot pantolonunu Gümüş Nehir bölgesine stratejik olarak yerleştirilmiş çok sayıdaki giysi zulalarından birinde bulduğunu tahmin etti.

Adamın koyu kahverengi saçları kulaklarının etrafında kıvırcıklaşırken, belirgin elmacık kemikleri birkaç günlük killi sakallarıyla gölgelenmiş keskin çene hattına doğru uzanıyordu.

Anna sonunda onu endişeli bir ifadeyle izleyen sıcak kahverengi gözleriyle karşılaştığında onun cevap vermesini beklediğini fark etti.

Nihayet adamın söylediklerini algılayınca yanaklarının ısındığını hissetti.

Kurt bir şekil değiştiren keskin işitme duyularına sahip olduğundan ona gizlice yaklaşmak son derece zordu ve Anna kendisi yerinde başka bir kurt olsaydı onun geldiğini duyabileceğini biliyordu.

Utanarak elini yabancıya doğru geçiştirircesine salladı. “Önemli değil. Geldiğini duymam gerekirdi ama düşüncelerime dalmıştım,” diye yalan söylediğinde adam küçük bir gülümsemeyle ellerini kot pantolonun ceplerine soktu.

Anna’nın ardındaki ormana bakarak, “Bu manzaraya bakarken dalmamak elde mi?” diye mırıldandıktan sonra ona döndü.

“Benim adım Mitch. Gümüş Nehir Sürüsü askerlerinden biriyim. Seni daha önce buralarda görmemiştim.” Her ne kadar soru sormamış olsa da sesindeki hafif imadan bunun bir soru olduğu anlaşılıyordu.

Anna onun Gümüş Nehir Sürüsü üyesi olduğunu duyunca nispeten rahatladı.

“Geleli birkaç gün oldu, Gri Kanat Sürüsü’nden buraya geçtim.” Ayağa kalkıp ona doğru ilerleyerek tokalaşmak için elini uzattı. “Benim adım da Anna.”

Mitch gülümseyerek onunla sıkıca tokalaşırken Anna da ona küçük bir tebessümle karşılık verdi.

“Tanıştığımıza memnun oldum, Anna. Bir tur arkadaşına ihtiyacın var mı? Sana seve seve etrafı gezdiririm. Ben burada doğup büyüdüm.”

Mitch onun elini bıraktığında, Anna teklifini düşünürken aralarına tekrar mesafe koymak için dikkatlice geriye doğru bir adım attı.

Düşündükten sonra, “Aslında çok iyi olur! Şimdi başlayabilir miyiz?” diye sordu.

Mitch onun heyecanına gülerek başını onaylarcasına salladı. “Elbette, şu an yapacak başka bir işim yok. Antrenmanın başlamasına daha üç saat var.”

Her geçen dakika daha da rahat hisseden Anna gülümsedi.

Çıkardığı çoraplarıyla ayakkabılarını almak için uçurumun kenarına döndü. Anna onları tekrar giyerken Mitch onu sabırla bekliyordu.

Anna işini bitirdikten sonra beraber sıradağlara ve sürü evine doğru yürümeye başladılar.

Bölgedeki ağaçlar sıklaştığı için onların adımlarıyla yapraklar haşırdıyordu.

Anna, Mitch’e yanlışlıkla temas etmemek için aralarındaki en az bir adımlık mesafeyi korumaya özen gösteriyordu.

Mitch’in ona neden hâlâ hiç dönüşemediğini sormasını beklerken aklında farklı açıklamalar kurguladı ama bir süre sonra Mitch’in bu soruyu sormayacağını anladı.

Mitch bunu sormak yerine ona Gümüş Nehir’in dinamikleriyle ilgili her şeyi anlatmaya başladı. Anna pürdikkat onu dinliyordu.

Anna geldiğinde Alfa’nın iş sebebiyle uzakta olduğunu söylemişlerdi, bu yüzden resmi sürü karşılaması o dönene kadar gerçekleşmeyecekti.

Dolayısıyla Anna son iki gündür belirsizlik içinde bekliyordu.

Bu kadar boşta kalmaya alışık olmamasına rağmen kendisine bir görev atanana kadar başka seçeneği de yoktu.

“Gümüş Nehir neredeyse yirmi yıldır bu topraklarda. Önceki Alfa Phillip Stone burayı bulunca buranın özel bir bölge olduğuna karar verdi.”

Mitch devrilmiş büyük bir ağacın üzerinden atladıktan sonra Anna’ya yardım etmek için arkasını döndü. “Sürü bu yuvayı kurmak, modernize etmek ve bugünkü hâline getirmek için yıllarını harcadı.”

Anna elini bir ağacın sert kabuğuna sürterken, “Etrafı biraz dolaştım ama birbirine benzeyen çok fazla koridor olduğu için birkaç kez kayboldum,” dedi.

Mitch kıkırdadı. “Hiç şaşırmadım. Yıllardır herkese sürü evinin bir haritasını yapmamız gerektiğini söylüyorum!”

Anna bahsettiği dağa bakarak, “Phillip sürü evini bir dağın altına inşa etme fikrini nereden bulmuş?” diye sordu.

Mitch, “Mağaranın bulunmasının zor ve ulaşılamaz olmasını istemiş. Gençleri ve savunmasızları korumak Gümüş Nehir’in her zaman önceliği olmuştur,” diye açıkladı. “Peki ya Gri Kanat? Onların ana sürü evinin şehrin göbeğinde olduğunu duydum.”

Anna, Mitch’in sesinden okunan şehirde yaşama fikrinden duyduğu tiksintiyi fark edince gülümsedi.

“Ne zamandır şehirde yaşadıklarından emin değilim. En azından ben doğduğumdan beri orada olduklarını biliyorum, ben de on dokuz yaşımda olduğuma göre…”

“Orada yaşamayı seviyor muydun?” diye sordu.

“Hayır, pek sayılmaz.” Eskiden hissettiklerini hatırlarken duraksadı. “Nefes almak çok zordu, hava orada daha yoğun gibiydi. Ama burada…” Anna es verip derin bir nefes alarak Mitch’e sırıttı. “Gerçekten nefes alabiliyorum.”

Mitch her şeyi ilk kez görüyormuş gibi durup etrafına bakındı.

“Bazen bir an durup etrafıma bakınmayı unutuyorum. Ne kadar şanslı olduğumuzu unutuyorum.” Nostaljik bir tavırla gülümseyip sohbeti tekrar Anna’ya çevirdi.

“Gri Kanat’a dönersek, sürüdeki görevin neydi?”

“Her şeyden biraz yapıyordum. Bana hiçbir zaman gerçek bir rol atanmadı, bu yüzden sadece etrafta dolanıyordum. Çoğunlukla ailemin evinde kalıp aileme yardım ediyordum.”

Anna omuzlarını silkerek Mitch’in meraklı ifadesinden gözlerini kaçırdı.

Son iki gündür Gümüş Nehir Sürüsü’nü gözlemlediğinden, Gri Kanat’ta yaşadıklarının anormal olduğunu biliyordu.

Anna, burada bu kadar eğreti hissetmesinin ve bunu nasıl değiştireceğinden emin olamamasının nedeninin de büyük bir kısmının bu yüzden olduğunu tahmin ediyordu. Yanlış yapmaktan veya birini rahatsız etmekten korktuğu için herhangi bir işe kalkışırken huzursuz hissediyordu.

“Ama on dokuz yaşında olduğunu söylemiştin?”

Anna başını onaylarcasına salladı. Mitch ona tuhaf gözlerle baktıktan sonra, “Anlaşılabilir. Sanırım her sürünün dinamiği farklı,” dedi.

İkili ağaçların arasından geçip geniş bir çimenliğe çıktı.

Ağaçlar kesildiği için ağaç sırası yardım daire şeklindeydi.

Açıklığın ortasındaki büyük ve yuvarlak kayanın üzerinde tutunacak bir sürü yer vardı.

Anna bu kayanın üzerinde daha önce oynayan bir grup yavru kurt gördüğü için bunun bir tırmanma aracı olduğunu biliyordu.

Tüm alan, dimdik yukarı uzanan dağın hemen önünde olmasına rağmen, şaşırtıcı derecede düz ve yeşildi.

Açık gri kayanın yüzeyindeki bazı bölgeler neredeyse pürüzsüz görünüyordu. Anna daha önce dokunduğu için kayanın ne kadar soğuk olduğunu biliyordu.

Dağın zirvesini görmeye çalışarak yukarı doğru baksa da dağın ardından yükselen güneş gökyüzünü parlattığı için Anna’nın zirveyi görmesi mümkün değildi.

Mitch, gri duvara yaklaştıkça alçalan dağın eteklerine doğru yürüyordu.

Anna etrafı ilk kez görüyormuş gibi tüm detayları incelerken onu yavaşça takip ediyordu.

Alfa Phillip’in buraya gelip burada bir yuva kurma potansiyelini gördüğünü hayal edince, onun sürüsü için yarattıklarına bir kez daha hayran kaldı.

Sonunda, mağara girişlerinin önünde duran Mitch’e yetişti.

Dağın dibine açılmış mağaralar daha küçük görünmeleri için dik bir şekilde aşağı doğru ilerliyordu ve bir kayayla kamufle olmuşlardı.

Eğer mağaraların orada olduğunu bilmiyorsanız, onları uzaktan görmeniz neredeyse imkânsızdı.

Yan yana yapılmış iki mağara girişi, kayadan bir duvarla bölünmüştü.

Anna girişlerden birinin kendi odasına ve sürünün yaşam alanlarına, diğerinin ise doğrudan askerlerin eğitim odalarına ve depolara açıldığını biliyordu.

Her şey daha uzakta, mağaranın derinliklerinde bir araya getirilmişti ama Anna henüz hepsini keşfedebilmiş değildi.

Sadece odasına, yemek salonuna ve çıkışa nasıl gideceğini biliyordu. Şimdilik hepsi bu kadardı.

Mitch Anna’yı soldaki girişe yönlendirince, ikisi de dik yoldan aşağıya doğru dikkatli adımlar atarak inmeye başladı.

Koridorun zemini çimentoydu ve duvarlar doğal bırakılmıştı ama kaya tamamen düzeltilmişti.

Tavana yuvarlak perdeli lambalar ve onların aralarına temiz havayla ısıyı inin her tarafına ulaştırabilen bir havalandırma sisteminin küçük havalandırma delikleri konumlandırılmıştı.

Mitch, Anna’yı doğu yönündeki yemek salonuna götürürken yol boyunca önemli odaları ve farklı koridorları anlattı.

Anna onun söylediklerini aklında tutmaya çalışsa da hâlâ kaybolma ihtimalinin eskisi kadar yüksek olduğunu biliyordu. Sonunda yemek saati yaklaştığı için insanların hızla dolmaya başladığı yemek salonuna ulaştılar.

Salonda yaklaşık otuz masa ve açık büfe tarzı büyük bir servis masası bulunuyordu. Servis masasının hemen yanında mutfağa açılan bir servis penceresi vardı.

Önlüklü insanlar pencereden birkaç metre ötedeki kapıdan girip çıkıyor, büyük yemek tepsilerini taşıyıp açık büfe masasına yerleştiriyordu.

Mitch, Anna’yı altı kişinin oturduğu bir masaya götürdü. Masadakilerin dikkatini çekmek için elini masaya sertçe vurdu.

“Selam çocuklar,” diye seslendikten sonra herkesin dönüp ona bakması için bekledi. Masadakiler döner dönmez meraklı gözlerle Anna’ya baktı.

“Bu Anna, Gri Kanat Sürüsü’nden geldi. Onun tur rehberliğini yapıyorum. Anna, bunlar Tori, Josh, Lucy ve Piper.”

Mitch masadakilerin isimlerini söyleyerek hepsi soldan sağa doğru tek tek saydı. Anna masadakilere gülümseyerek kısaca el salladı.

“Muhtemelen hiçbirini aklımda tutamayacağım ama merhaba! Sizinle tanıştığıma memnun oldum.”

Hepsi güldükten sonra, Anna’nın Josh olduğunu tahmin ettiği kişi Mitch ile Anna’yı masaya davet etti.

Anna o anda bir umut kıvılcımı hissetti. Bu, Gümüş Nehir Sürüsü’nü kendi evi hâline getirmenin başlangıcı olabilirdi.

Sürünün içinde doğmuş ve hayatı boyunca onlarla yaşamış olmasına rağmen Gri Kanat’ta bunu hiç hissetmemişti.

Gümüş Nehir onun için yeni bir başlangıç ve belki de sonunda gerçek bir ailenin parçası olma şansıydı.

Oturunca sağındaki kadın ona döndüğünde düşüncelerinden uzaklaştı. “Demek Gri Kanat’tansın, öyle mi?” diye sordu.

Anna ona bakınca bu kadının Piper olarak tanıtıldığını hatırladı.

Piper’ın atkuyruğu şeklinde toplanmış parlak kızıl saçları ve etkileyici gri gözleri vardı. Burnuyla yanakları çillerle kaplıydı. Üzerinde standart Gümüş Nehir askeri üniforması olan, siyah polo tişörtle siyah kargo pantolon vardı.

“Evet. Burası Gri Kanat’a kıyasla çok farklı.”

“Ben de zamanında transfer olduğum için bunun nasıl bir his olduğunu biliyorum. Buraya yaklaşık bir yıl önce geldim. Kara Bulut, Gümüş Nehir’den çok daha küçüktü ve toplamda yalnızca elli civarında üyesi vardı.”

Anna şaşkınlıkla, “Öyleyse transfer olmana neden izin verdiler?” diye sordu.

“Onlara başka seçenek bırakmadım. Ailem başka bir sürüyle yapılan bir bölge savaşınca öldürülünce, ben de o acı anılarla orada kalmaya daha fazla dayanamadım.”

Piper gözlerini kaçırdığında Anna bu soruyu sorduğuna anında pişman oldu.

Kısa ama gergin bir esten sonra, gülümsemesini korumak için çabaladığı anlaşılan Piper tekrar ona döndü.

“Demek iki gündür buradasın. Farklı olmasına rağmen burayı sevdin mi?”

“Hâlâ her şeyin neresinde olduğumu bilmediğim için bunu söylemek şimdilik zor.” Anna omuzlarını silkti. “Yapacak bir şeyim yok ve kimse beni tanımadığı için yardım etmek adına bir şey yapamıyorum.”

Piper kaşlarını çattı. “Bir saniye, buraya iki gün önce geldin, değil mi? Ve Zach… Tori, Alfa iş seyahati için ne zaman ayrılmıştı?”

Piper masanın diğer ucunda oturan siyah saçlı kadına döndü.

“Sanırım dört gün önce. Eli kulağındadır.” Cevap üzerine Piper Anna’ya dönüp endişeli gözlerle ona baktı.

“Yani hâlâ sürü bağına kabul edilmemişsin. Üç gündür herhangi bir sürüye bağlı değilsin. Kendini iyi hissediyor musun?”

Anna şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. “Ne demek istediğinden emin değilim,” dedi.

“Baş şifacımız, zihin bir sürüden ayrılmaya karar vererek duygusal bağlarını kopardığında ve ardından kendisiyle sürü arasına mesafe koyduğunda, bağın tamamen koptuğuna inanır.”

“Diğer şekil değiştirenleri bilmem ama bu bağ olmadığında ya vahşileşeceğimiz ya da hastalanacağımız için kurt şekil değiştirenlerin bu bağa ihtiyacı vardır. Bu kadar uzun süre başıboş olmana şaşırdım.”

Anna düşünceli bir tonda, “Enerji eksikliği çekiyorum,” diye cevap verdi. “Ama Gri Kanat beni sürü bağından o kadar uzun süre men etti ki aradaki farkı tam olarak anlayabildiğimi söyleyemem.”

Piper’ın ağzı şaşkınlıkla açılınca ağzını birkaç kez açıp kapattıktan sonra, “Seni men mi ettiler?” diye bağırdı.

Yüksek sesi masanın geri kalanının meraklı bakışlarını çekmelerine yol açtı.

Anna soru sorarcasına tek kaşını kaldıran Mitch’le göz göze gelse de ona usulca gülümsedikten sonra tekrar Piper’a döndü.

Piper’ın da sesini alçaltacağını umarak Anna sessizce, “Sorun yok Piper,” dedi. “Benim için üzülme. Hayatımın bir kısmı böyle geçti, açık konuşmak gerekirse ne kaçırdığımı bile bilmiyorum.”

Piper bir anlığına ona karşılık verecek gibi görünse de kısa sürede vazgeçti. Gözlerini Anna’nın üzerinden ayırmadan tekrar sandalyesine yaslandı.

“Sadece şunu bil, sürüye ve sürü bağına kabul edildiğinde gerçek bir şok yaşayacaksın. Ben Gümüş Nehir’in dörtte biri büyüklüğündeki bir sürüden geldiğin için sağlam bir şok yaşamıştım.”

Bunun üzerine Piper’ın diğer tarafında oturan kişi ona bir şey söyleyince arkasını döndü.

Anna ise Piper’ın neyi kastettiğini merak ederek sessizce oturmaya devam etti.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok