Kampüs Kurtları - Kitap kapağı

Kampüs Kurtları

Brittany Carter

Beşinci Bölüm

SAVANNAH

Onu öldürmek istiyordum. Sayamayacağım kadar çok sebepten. Küstahlığı yüzünden. Benimle uğraştıktan sonra çekip gitmesi yüzünden. Oda arkadaşımın ve onun küçük arkadaş grubunun önünde beni utandırması yüzünden.

Ağzıma gelen tüm küfürleri bastırdım. Jaka’ya, “Gidelim,” dedim.

Başını onaylarcasına sallayıp bana yetişmek için Kayden ile Stephanie’ye el sallayarak veda etti.

Jaka, “Kızgın mısın?” diye sordu.

“Aşırı ~kızgınım,” diye mırıldandım. “Onu öldürmek istiyorum. Neden bu kadar küstah? Ve…”

Benim yerime cümlemi tamamlayarak, “Ateşli mi?” diye sordu.

Hokka burnuna ve atkuyruğu yaptığı kızıla çalan sarı saçlarına baktım. “Sinir bozucu,” dedim. “Sadece yardıma muhtaç olduğumu biliyordu.”

Jaka, “Bunu hissetti,” dedi. “Tüm eşler hissedebilir. Ayrıca seni işaretlediğinde, ikiniz de birbirinizin duygularını hissedeceksiniz.”

Park alanındaki çakıl taşlarına takılıp tökezleyerek aniden duraksadım. “Beni işaretlediğinde derken? Lycan da bundan bahsediyordu, değil mi?”

Jaka yutkunup atkuyruğunun ucuyla oynamaya başladı. “Belki de bunu dondurma yerken konuşmalıyız. Hem hararetimizi de alır.”

“O kadar da kötü olamaz, değil mi?”

***

Dondurmamın son lokmasını da yutup ayaklarımı yatağımdaki battaniyenin altına soktum. “Beni ısıracak mı, Jaka? Sen ciddi misin?”

Salaş tişörtünün içinde omuzlarını silkip yatağına geçti. “Evet. Eşler bu yolla birbirlerini resmi olarak sahiplenir. Sen onun işaretini taşıyacaksın, o da seninkini. Bu çok romantik Savannah.”

“Hayır, bana daha çok yamyamlık gibi geliyor,” diye mırıldandım.

Bu düpedüz delilik. Yine de Dax’in beni ısıracağı düşüncesi tahmin ettiğim kadar kötü hissettirmiyor.

Trent’le fotoğrafımıza baktım. Göğsümün hüzünle sıkıştığını hissettim.

“Şu anki erkek arkadaşınlayken bunu yapamayacağını biliyorsun. Muhtemelen önüne bakıp onunla tüm bağlarını koparmalısın.”

Ona dik dik baktım. “Onu tanımıyorsun. Onu seviyorum.”

“Evet ama o senin eşin değil ve eğer Dax’i reddedersen o mahvolur. Gerçek anlamda. Bazı kurtlar reddedildiği için ölür. O bir Alfa olduğu için muhtemelen ölmez ama acımasız ve zalim birine dönüşür.”

“Bu yüzden bir Luna’ya ihtiyacı var, sen de tam olarak bu sebepten Kurt Adam Üniversitesindesin. Onun ihtiyaç duyduğu şey olmayı öğrenmek için buradasın.”

İhtiyaç duyduğu şey olmak için.

“Peki o da bana nasıl davranacağını öğrenmek için mi burada?”

Jaka hafifçe gülümsedi. “Bence sana nasıl davranacağını halihazırda biliyor gibi. Bu akşam senin onurunu nasıl savunduğunu görmedin mi?”

Bunu bir türlü aklımdan çıkaramasam da gözlerimi devirdim. Başkasının bana dokunmasına duyduğu öfke resmen iliklerime kadar işlemişti.

Alt dudağımı ısırarak onunla farklı koşullarda tanıştığımı hayal etmeye çalıştım. O zaman da ondan etkilenir miydim? Bu ebedi eş bağı olmadan?

Jaka kıkırdadı. “Hissettiğini biliyorum. Çekimi. Henüz dönüşüm geçirmediğinden, sadece senin için o kadar güçlü değil.”

“O nasıl bir şey?” diye fısıldadım.

Jaka yatağında yüzünü bana dönerek, “Dönüşüm mü?” diye sordu. “Sonunda dönüşmek özgürleştirici bir his. Serbest bırakılması gerektiğini bile fark etmediğin hayvani bir tarafını serbest bırakıyorsun. Kurt formundayken… Bunu tam olarak açıklayamam.”

“Muhtemelen yakında dönüşeceksin. Ders programına baktım. Yarın dövüş dersi ve çarşamba günü Luna 101’den sonra Bayan Jamieson’la görüşmen var. Dönüşümünün üzerinde çalışacağına eminim.”

Kıkırdayıp duyduklarıma inanamayarak gözlerimi kapattım. Bunları dinlediğime bile inanamıyordum. Kaçışımı düşünürken onunla göz göze gelememek için Jaka’ya sırtımı döndüm.

“İyi geceler,” dedim.

Bunun onu son görüşüm olacağını biliyordum.

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar Jaka’nın uykuya dalmasını bekledikten sonra çantamı alıp yurt odasından çıktım. Jaka’yı uyandırma riskini göze alamadığım için kıyafetlerimi bile toplamadım.

Karanlık koridor içimi ürpertse de bu tımarhaneden çıkmayı korktuğumdan daha çok istiyordum.

Şansıma danışman ofisinin ışığı kapalı olduğundan, sessizce yurttan çıkıp gecenin içine adım attım. Üzerime çöken ağır sessizlikle olduğum yerde kalakaldım.

Gözlerimin karanlığa alışması birkaç saniye sürdükten sonra buna pişman oldum. Çünkü yere düşen uzun gölgeler, etrafımda hayaletimsi görüntüler oluşturuyordu.

Karanlıktan hiç korkmazdım ama etrafımda neler olduğunu bildiğimden korkum daha da derinleşmişti.

Birine yakalanmadan kampüsten çıkmam gerektiği için, bahçeden geçip demir kapılara doğru telaşla koşturdum.

Vahşi yaşamın seslerini, bir kurdun ulumasını ve uzaklarda öten ağustos böceklerini duymazdan geldim. Güvenle kilitlendiğini fark ettiğim demir kapılara odaklandım.

Şansımı deneyerek onları zorlasam da boşunaydı. Aralarından geçemeyeceğim kadar birbirlerine yakınlardı ve üzerlerinden tırmanmak mümkün değildi. Dudağımı ısırarak sakinliğimi korumaya çalışsam da paniğimin yoğunlaştığını hissedebiliyordum.

Burada kalmak istemiyordum. Eve gitmek istiyordum. Büyükannem geldiğimden beri telefonlarımı açmıyordu ve Trent’e söylemek istediğim her şeyi söyleyemiyordum.

Çünkü onların dedikleri doğruysa, benim bir tür ucube olduğumu bilmesini istemiyordum. Kapıya bitişik yüksek tuğla duvarı aşmanın pek de zor görünmediğini fark ettim.

Bu yüzden çantamın askısını omzuma iyice çekip duvara tırmanmaya başladım. Her hamlemde parmak uçlarım acı içinde haykırıyordu. Ayağım kayınca geriye doğru yere düştüm.

Nefesim kesilirken sinir bozukluğuyla homurdandım.

“Başaramayacaksın.”

Ayağa fırlayıp arkamı dönerken Dax’le karşılaşacağımı düşünsem de arkamdaki Profesör Braxton’dı. Üzerine bekçi üniformasına benzer bir üniforma giymiş çarpık gülüşlü profesörün, kırlaşmış saçları rüzgârda savruluyordu.

Çantamı yerden alarak, “Başarabilirdim,” dedim. “Beni mi takip ediyorsun?”

Ellerini ceplerine soktu. “Hayır, sadece gece devriyesindeyim. Özellikle de lycan maçından sonra davetsiz misafirimiz olmadığından emin oluyorum. Normalde kaçmaya çalışan öğrencilerimiz olmaz.”

Dağılmış siyah saçlarımı yüzümden çektim. “Her şeyin bir ilki vardır. Şimdi müsaadenle, tırmanmam gereken bir duvar var.”

Kıkırdadı. “Hadi ama Savannah. Gerçekten gitmek istiyor musun?”

Ah, ~evet, istiyorum. Buraya ait değilim. Kurt adam değilim, olmak da istemiyorum, ayrıca eş falan da istemiyorum.”

“Beni takip etmesinden ve kurtarılmaya ihtiyacım olduğunu düşünerek ortaya çıkmasından sıkıldım. Louisiana Devlet Üniversitesine birlikte gitmek istediğim bir erkek arkadaşım var ve burada kapana kısılmış gibi hissediyorum.”

Braxton arkasına yaslanıp boğazını temizledi. “Anlıyorum,” dedi. “Ama gitmene izin veremeyiz. Ailen köklerini tanımanı, gerçek benliğini öğrenmeni ve ruh eşini bulmanı istediği için sana bir şans vermemizi istedi.”

“En azından kalıp ailenin soyunu öğren. Annenin ve babanın yeteneklerini keşfet. Senin bunları yapmanı istediler.”

Boğazımda taş gibi bir yumru belirdi. Vefat etmiş aile kartını oynayacaktı, değil mi? Karanlık geceye bakarak düşündüm. Duvarı aşamıyordum, bu yüzden başka bir plana ve daha fazla zamana ihtiyacım vardı.

Kalıp bunu çözebilirdim. Annemle babam hakkında bir şeyler öğrenebilirdim. İnsanların güvenini kazandıktan sonra da kaçabilirdim.

Şimdilik tek seçeneğim bu gibi duruyordu. “Tamam,” diye fısıldadım.

Braxton başını sallayarak onu takip etmemi işaret etti. “Seni geri götüreyim. Hele ki kendini savunamayan bir kız için burası oldukça karanlık.”

Onunla birlikte adım atarak alaycı bir tavırla güldüm. “Aslında kendimi savunabilirim.”

Bana göz ucuyla baktı. “Öyle mi? Erkek bir kurt adama karşı da mı?”

Omuzlarımı silktim. “Muhtemelen hayır. Köpek dişlerimin olmaması büyük bir etken tabii.”

“Dax’in seni önemsediğini biliyorsun, değil mi? Onunla aynı sürüdenim. Babası iyi bir adam ve onu düzgün yetiştirmiş. Seni el üstünde tutacaktır.”

Onunla yakınlaşma düşüncesiyle mideme kramp girdi. Ama içten içe Trent’i öylece bırakamayacağımı biliyordum. Nihayetinde bu adamı tanımıyordum. “Bunu bana kanıtlamak istiyorsa şansını deneyebilir ama söz veremem. Sonuçta sevgilim var.”

Braxton kaşlarını kaldırıp bana baktı. “Kurt adamlar paylaşmaz. Bunu aklından çıkarma Savannah.”

Bana da öyle söylenmişti.

***

Ertesi gün uyanıp Jaka’yla kahvaltıya indim. Dövüş dersi konusunda heyecanlı görünse de ben dersle ilgili pek emin olamıyordum.

Bu dersin insan formumuzda kendimizi savunma dersi olduğunu söyledi ki tek bildiğim ders olduğu için bu iyi sayılabilirdi.

Spor kıyafetlerimizi giymemiz gerekiyordu. Yüksek bel siyah taytımla Trent’in çok sevdiği şeftali rengi kısa atletimi giydim.

Jaka sabahın dokuzu için fazla neşeli olsa da yeterince heyecanlı olmadığım için ona ayak uyduramadığımı düşündüm.

Jaka, “Acayip heyecanlıyım!” dedi. Kollarını karate yapıyormuş gibi savurarak, “Savaşmayı öğrenmek için sabırsızlanıyorum,” diye ekledi.

Diğer kızların toplandığı beyzbol sahasının arkasındaki alana yaklaştık. Profesör olduğunu tahmin ettiğim biri ortada durmuş dersin başlamasını bekliyordu.

Diğerlerine nazaran daha kısa bu kadın profesörün koyu kahverengi saçları ve avmışız gibi üzerimizde gezinen kedi gözleri vardı. Bakışlarını üzerime çevirdiğinde irkilsem de belli ki kim olduğumu bildiği için usulca gülümsedi ama bu durumu benim için daha da kötüleştirdi.

Kampüsteki herkes beni tanıyordu.

Tahmin ettiğimden daha güneyli tınlayan şaşırtıcı ses tonuyla, “Pekâlâ sınıf. Ben Bayan Kelly,” dedi. “Önce esneme hareketleri yapacağız. Beni dikkatli izleyin. Herhangi bir kas ağrısı yaşamamak için kaslarımı esnetmemiz çok önemli.”

Jaka bana dirsek attı. “Bu Profesör Braxton’ın eşi,” diye mırıldandı. “Seksi gümüş tilki. O da Dax’in sürüsünde.”

Kelly, Braxton’dan genç görünmesine rağmen ikisini garip de olsa birbirine yakıştırdım.

Kızlardan bazıları kıkırdamaya ve birbirlerine dirsek atmaya başladıklarında esneme egzersizinin yarısına gelmiştik. Bayan Kelly başını kaldırıp gülümsedi. “Nihayet, bir an gelip hepinizi almam gerekecek sandım.”

Profesör Braxton yanında Alfa partisinden hatırladığım birkaç erkekle alana geldi. “Futbol maçından sonra Alfa’ları yataktan kaldırmanın zor olduğunu biliyorsun.”

Birden kaskatı kesildim. Koku. Koku buradaysa, o da burada demekti.

Boğuk bir sesle, “Burada ne işleri var?” diye sordum.

Jaka omuzlarını silkse de onları gördüğüne mutlu olduğunu saklamadı.

Alfa’ların ortasından çıkan Dax’i görünce dilim damağım anında kurudu. Üzerindeki atlet sayesinde geniş omuzları çıplaktı ve siyah eşofman altı ince beline hafifçe oturmuştu.

Karanlık bakışlarını tüm kızların üzerinde gezdirdikten sonra beni görünce durdu. Beni tepeden tırnağa usulca süzdüğünü görünce vücudumun ısındığını hissettim.

Çenesi seğirdiği anda bir yanardağın içindeymiş gibi hissettim.

“Pekâlâ kızlar. Bu dönem erkeklerle antrenman yapacağız. Güçlenmek için kendimizden daha güçlü biriyle pratik yapmak en iyisidir.”

Yanımdaki Jaka sevinçle ciyaklayıp ellerini çırpsa da ben Dax’ten başka bir yere bakamıyordum. Tek kelime etmeden birkaç adım önümde dursa da gözleri çok şey anlatıyordu.

“Adınızı söylediğimde, eşlerinizin yanına geçin.”

Hayır. Hayır. Hayır.

Kelly listeyi okumaya başladığında etraftakiler antrenman partnerlerine gitti ama ikimiz de başımızı çevirip olanlara bakmadık. Onun bu ezik bakışma yarışmasına dâhil olup gözlerimi ona diktim.

Jaka oldukça uzun boylu, kızıl saçlı bir adama koşunca onun yanında oyuncak bebek gibi durduğunu fark ettim. Ona göre çok ufak tefek olduğu için eşleştirmenin adil olmadığını düşünüyordum ama benim fikrimi soran kimdi?

Bayan Kelly, “Savannah Harper,” dedi. Yüreğim ağzımda atıyordu ve Dax’in dolgun dudaklarının seğirdiğini görünce onun da bunu duyabildiğini düşündüm. “Daxton Allaire ile çalışacaksın. Eşleşin çocuklar. Başlıyoruz.”

Yumruklarımı sıktım. Braxton’a baktığımda benden gözlerini kaçırdı. Bunu onlar özellikle ayarlamıştı. Ahmaklar.

Daxton bana doğru birkaç adım atıp bakışlarını önce dudaklarıma sonra da göğüslerime çevirdi. Vücudunun sıcaklığıyla bedenimin ısındığını hissederken, onun yanında bu kadar sakinleşmeme lanet ettim.

“Belli ki bana mecbur kaldın,” diye fısıldadı. “İyi oldu, çünkü diğer Alfa’ların hiçbirinin sana dokunmasına izin vermezdim.”

Alaycı bir tavırla gülerek elimi havaya kaldırdım. “Bayan Kelly.”

“Evet, Savannah.”

“Lütfen başka bir partner alabilir miyim?”

Herkes bize bakınca Dax cevabı zaten biliyormuş gibi gülümsedi.

“Değiştirmek yok. Sıraya girin. Temel alıştırmalara başlayacağız.”

Dişlerimi tüm gücümle sıktım. “Bunun bana istediğin gibi dokunmak için bir fırsat olduğunu sakın düşünme,” diye tısladım.

Dax kaşlarını kaldırıp kare çenesindeki sakalları kaşıdı. “Hm, buna bakacağız çünkü o tayt sana inanılmaz yakışmış.” Bana bir adım daha yaklaştı. “Ama üzerinde o olmadan daha da güzel göründüğüne eminim.”

Ahmak herif!

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok