
İyilik Meleği A.Ş.:Elf Krallığı
İyilik Meleği A.Ş. gerçek aşkın ilk öpücüğü ile iyi ve kötü güçleri dengede tutuyor. Sarhoş bir gecenin ardından, bir yatırım şirketinin CEO'su olan Crystal, kendini Fairy Godmother Inc'de tanımadığı bir odada bulur. Akşamdan kalmalığı yüzünden halüsilasyon mu görüyor yoksa hayatının fırsatı karşısında mı? Paparazzilerden kaçmanın zor olduğunu sanırdı ama başka bir gezegende boğaz boğaza bir yarışmaya katılmanın yanında hiç kalır. Görevi asi bir elf prensini baştan çıkarmak. Başarılı olacak mı yoksa eğitmeni Ajax'la olan ilişkisi dikkatini dağıtacak mı?
Bölüm 1
İkinci Kitap: Elf Krallığı
Red
“Karşınızda Britney, sürtükler,” dedim koyu kırmızı dudaklarımla.
Yirmi kişilik kadın grubum, Infiniti QX56 limuzininde, bana sarı peruk takarsam Britney’den daha iyi görüneceğimi söylerken ciyaklıyordu.
Ama etraftaki ışıklarla parıldayan kozmopolitimi yudumlarken, söylediklerine aldırış etmemeyi tercih ettim. Britney Spears’ın şarkısı etraftaki gürültüyü bastırıyordu.
Yanıp sönen pembe ışıklar her ne kadar elbisemi kırmızıdan çok koyu pembe gibi gösterse de Donatella Versace markalı mini elbise harika bir seçim olmuştu.
“Malcolm, pembeden nefret ettiğimi biliyorsun,” diye bağırdım hakaret etmemeye çalışarak. “Şu pembe ışıkları kapat, lanet olsun!”
Bunu adı gibi biliyordu.
Saniyeler içinde pembe ışıkların yok olması, yüzümde bir kedi sırıtışıyla pelüş koltuğuma yaslanmama neden oldu. “Çok daha iyi, sürtük,” diye bağırıp güldüm ve içkimden büyük bir yudum aldım.
İçtiğim içkinin elma şekeri kırmızısı olduğuna dikkat çekmeden edemedim. Neden miydi? Çünkü ben Koca Red idim, tam da bu yüzdendi. Görüşüm bir anlığına bulanıklaşıp sonra kendiliğinden düzeldi ve bir kahkaha patlattım.
Arabadaki kızlar delicesine eğleniyor, saçlarını etraflarında savuruyor ve birbirlerine sürtünerek dans ediyorlardı.
Bu gece Las Vegas'ın sahibi olacaktım.
Palmiye Casino mekânı benim şerefime, yüklü bağışlarım için büyük bir doğum günü partisi düzenliyordu.
Bazen küçük insanlara yardım etmek iyiydi ve belli ki bu onlar için çok şey ifade ediyor gibiydi. Her neyse işte. Yardımcılarıma hangi vakıflara bağış yaptıklarını sormam gerekecekti.
Büyük girişe geldiğimizde kısa, ışıltılı elbisemi düzelttim. Elbisem yukarı toplanarak kalçamın bir kısmını gösteriyordu, bu görüntünün internette dolaşmasını istemezdim.
Kırmızı sivri uçlu topuklu ayakkabım yere değer değmez, yanıp sönen ışıklar beni kör etti. Uzun bacaklarım mükemmel bronzluktaydı ve harika görünüyordu.
Karşınızda Jessica Rabbit, sürtükler, Britney değil.
Ekibim arkamda podyumda yürürken sırıtıyordum. Bu sahne kesinlikle ağır çekimde çekilmeliydi. Öyle mükemmel bir andı ki. Alev ve altın rengi saçlarım bir lav akıntısı gibi sırtımdan aşağı süzülüyordu.
Saç rengim doğaldı.
Bunu her zaman özellikle belirtiyordum çünkü günümüzde bu çok nadirdi. Aşüfteler bunu her zaman kopyalamaya çalışıyorlardı ama ne yaparlarsa yapsınlar benim İskoç kırmızısı saç rengimi asla tutturamazlardı. Nihayetinde ben bir MacLeoir idim, harika bir genetik taşıyordum.
Çünkü içerken bu kelimeyi çok sık kullanırdım.
Bir kraliçe gibi karşılandım ve herkesin şaşkın bakışlarını üzerimde hissederken, doğrudan VIP’ye yönlendirildim. Baştan aşağı neredeyse bir seksenlik bir alev topu gibiydim. İstesem süper model olabilirdim, inanılmaz uzun bacaklarım vardı.
Göğüslerim büyük ve dikti, ayrıca ister inanın ister inanmayın meme küçültme ameliyatı olmuştum. D beden üzerindeki herhangi bir meme, benim uzman görüşüme göre çok fazlaydı.
Bu parti kelimenin tam anlamıyla çılgıncaydı.
İçkileri yuvarlıyor ve saçlarımı savurarak dans ediyordum, her yerde seksi erkekler vardı. DJ mikrofona benim doğum günüm olduğunu anons etti ve flaşlı ışıklar yanıp sönerken herkes çığlık atmaya başladı.
Lavaboya gülerek giderken tökezleyip bir adama çarptım. “Yavaş olsana!”
Adam arkasını döndü ve duraksadım, sarhoşluğuma rağmen adamın yakışıklı olduğunu söyleyebilirdim. Sarı saçları mükemmel şekilde şekillendirilmişti ve ince çizgili takımı jilet gibiydi. Bana gülümsedi.
Bu adamın olayı neydi?
Elimi tutup okşadı. “İyi ki doğdun Crystal!” diye bağırdı müziğin sesini bastırarak.
“Peki, birbirimizi tanıyor muyuz?” diye sordum, onu bulanık hafızamda bir şekilde hatırlamaya çalışırken.
“Sana bir doğum günü hediyem var, hayatta bir kez yaşanacak bir deneyim!” diye bağırdı, yüzünde gösterişli bir gülümsemeyle.
Hediye mi?
SÜRPRİZLERE. BAYILIYORDUM.
“Bunu benimkiler mi ayarladı?” diyerek güldüm. “Hadi, göster bana!”
Beni gürültülü kalabalıktan uzaklaştırırken, beni duyması için bağırmak zorunda kaldım. Başım biraz dönmeye başladığı için koluna tutundum.
“Bu kadar gürültülü olmayan başka bir yere gidelim,” diye karşılık verdi.
“Elbette.”
Yakındaki bir salonda sessiz bir oturma alanına ulaştık ve kulaklarımın çınladığına neredeyse emindim. “Peki, neymiş bu sürpriz?” diye sordum, onu daha iyi görebilmek için gözlerimi kısarak.
Beyaz Atlı Prens'e benziyordu.
Kısa birkaç kahkaha attım.
Bu hikayesi olan bir şakaydı.
Bana kıkır kıkır gülüyor, mavi gözleriyle beni inceliyordu. “Bunun için mükemmel olacaksın.” Parlayan bir mektup çıkarması üzerine nefesim kesildi.
“Bu da ne?!”
“Bir teklif.”
“Ne için teklif?” Gözlerimin büyüdüğünü hissedebiliyordum. Bu inanılmaz bir şeydi. “Vay canına, bu parlıyor.” Daha net görebilmek için yaklaştım. Yoksa halüsinasyon mu görüyordum?
“Hayatta bir kez yaşanacağınız bir macera,” dedi özenle.
Ciyakladım. “Varım!” dedim.
Adamın gözleri büyüdü. “Var mısın? Sözleşmeyi imzaladıktan sonra bunun geri dönüş yok. Öncesinde detayları öğrenmek istemez misin?” diye sordu.
Histerik bir şekilde güldüm. “Bu harika, nereye imza atacağım? Bu Peggy'nin fikri miydi?” deyip ona sinsi bir sırıtışla parmak salladım. “Öyleydi, değil mi?”
“Hayır,” dedi.
“Pekiiii,” deyip ona defalarca göz kırptım. “Bu tam da onluk hareket. Umarım bu bir safari gezisidir,” dedim kafamda ihtimaller dönerken, “Ya da belki de…”
“Yolculuğun ne olduğunu bilmek ister misin? Bu safariden biraz farklı,” dedi bana kaşlarını kaldırarak.
“Hayır,” dedim. Geğirecek olduğumu hissettiğim için bir elimle ağzımı kapatıp diğeriyle onun sorusunu savuşturdum. “Bana kalemi ver. Başım ağrımaya başlıyor ve bir içkiye daha ihtiyacım var.”
Bana bir kalem uzatarak güldü. “Bence bunun için mükemmelsin, ancak sonrasında aynı fikirde olmayabilirsin.”
“Biliyorum, değil mi?” deyip onunla birlikte güldüm.
Kâğıdı imzalayıp ona beşlik çakmaya çalıştım ama ilk seferinde eline isabet ettiremedim.
Bu çok eğlenceli olacaktı.
Peggy’ye onun bir yelloz olduğunu mesaj atmak ve hediye için teşekkür etmek üzere telefonumu çıkardım.
Karşınızda Koca Red, sürtükler!







































