Cora'nın uzakta yaşayan babası ona büyük bir miras bırakıyor ama bir sorun var! Bir yıl boyunca, ıssız bir yerde bulunan çiftliği ile ilgilenmesi gerekiyor. Küçük bir kasabada bir şehir kızı... Onun için daha uygunsuz bir yer olamazdı. Ancak çiftliğinde çalışan seksi kovboy Hael ile tanıştığında, kır hayatı çok daha heyecan verici hale geliyor...
Yaş Sınırlaması: 18+
Bölüm 1
Bir Yabancı Arar 🌶️Bölüm 2
Sert Bir İçecekBölüm 3
Babalar En İyisini BilirBölüm 4
Eve Giden Kestirme YolCORA
Siyah ve kızıl renkli kutuyu ellerimde tutuyordum. Seksi ama şık bir ambalajdı. Yeni bir oyuncak kutusunu açmak, her zaman yılbaşı gibi hissettirirdi.
Etiketinde "Pembe Panter" yazıyordu. Dokuz ayarlı çift G noktası ve klitoris uyarıcı açıklaması ile birlikte. Talimat kitapçığını hızlıca inceledim.
Kullanım kolaylığı: 10 üzerinden 8
AA pillerini taktım.
Şarj kolaylığı: 10 üzerinden 5
Işıkları kıstım, yatağıma girdim ve başlamaya hazırdım. Bana biraz müsaade.
İçimde vibratörle, bir süre düşük ayarlarda oyalanmaya başladım, klitoris uyarıcısı yanaklarımın hafifçe kızarmasına neden olmaya başlamıştı bile.
Telefonum başucumda titremeye başladı ama duymamaya çalışarak sesli mesaja gitmesine izin vermek istiyordum.
Ayar kadranında işleri biraz hızlandırmaya başladığımda, içimdeki sihirli değneğin hareketlerinin titreşimlerden tam dairesel şekle dönüşmeye başladığını fark ettim.
Ayar aralığı: 10 üzerinden 9
İç duvarlarım oyuncağın hareketlerine karşılık kasılmaya başladığında, boğuk bir inilti çıkardım. Nefeslerim kısa ve derin bir hal aldı.
Bir kez daha telefonum yanımda titremeye başladı.
Lanet olsun! Lanet bir sesli mesaj bırakın!
Gözlerimi kapatarak, telefonun gürültüsünü duymazdan gelmeye çalıştım ve birlikte olmak istediğim ünlüler listesindeki kişilerin güçlü karın kasları ile koca ellerinin görüntülerinin kafamın içinde parıltıyla dans etmelerine izin vermek için elimden geleni yaptım.
Sonunda, oyuncağı maksimum ayara kadar çevirdim ve beni sevinçten havalara uçuran dalgalar vücudumda atmaya başladı adeta.
"Ooooh!" dedim tavana bakarak. Çok yaklaşmıştım.
Ve telefon yine çaldı.
Hay anasını! Ne?!?
Sıkıntı vücudumu ele geçirirken yaklaşan doruk noktam hızlı ve acınası bir şekilde ölmeye başladı.
Vibratörü kapattım. Varlığımın şu anki yegane baş belası telefonumu almak için uzandım.
Sonunda bilinmeyen numaraya cevap vermek, doruğa ulaşmaya çalışırken durmama mal olsa da öyle olsun bakalım diye düşündüm.
"Merhaba!" Nefes nefese kalmıştım ve kızgındım.
"İyi akşamlar. Benim adım Bay Charles Winston, Avukat. Cora Braelynn ile mi konuşuyorum?"
"Evet, benim," dedim. Hala vibratörü elimde tutuyordum. Kalbim sanki boğazımda atmaya başlamıştı. Neden bir avukat beni arıyordu?
Bu kabusun bittiğini sanıyordum.
Boşanma davam altı ay önce, beni aldatan lanet olası eski kocamın istediği her şeyi almasıyla sonuçlanmıştı.
Sadece kendi arabam ve geriye kalan azıcık öz saygımla o cehennem evlilikten zar zor kurtulmuştum.
Ayrıldığımızdan beri kendimi seks yapmaya bile motive edememiştim henüz, en azından vibratörümden başkasıyla.
"Bayan Braelynn," diye devam etti avukat, "Size bunu haber vermekten dolayı üzgünüm. Babanız Gregory Austin vefat etti."
Greg Austin. Yıllardır düşünmediğim bir isimdi. Babam. En azından doğum belgemde öyle yazıyordu.
"Mal varlığının varisi olarak, kır evi de dahil olmak üzere size bırakılanlar hakkında sizi bilgilendirmek benim görevimdir."
"Babanızın çiftliği ve çiftlik hayvanları üzerinde tam kontrol sağlayan belgeleri imzalamanızı isteyecektim."
"Bir dakika!" diye araya girdim. "Üzgünüm ama bu adamı çok az tanıyordum. Dağın başında bir yerde, ineklerle falan mı yaşadığını söylüyorsunuz?"
Düşüncelerim dönmeye başlamıştı sanki. On sekiz yaşımdan beri, yani lise mezuniyetime habersizce gelip tek çocuğuyla "yeniden bağlantı kurmaya" çalıştığını söylediği günden beri, heriften tek bir haber bile alamamıştım.
Avukat telefonda gülme cüretini gösterdi. "Evet, Bayan Braelynn. Ve diyebilirim ki, İngilizce dilini renkli bir şekilde kullanma konusunda kesinlikle babanıza benziyorsunuz."
Vay şerefsiz.
"Bakın, Bay.... Winston'dı, değil mi?"
"Bay Charles Winston, evet."
"Tamam, Bay Winston."
"Bay Charles Winston."
Cidden mi?
"Bay Charles Winston... Bakın, o herif bana ne bıraktıysa işime yaramayacağına eminim, o yüzden hepsini bankaya verebilirsiniz."
"Bayan Braelynn, mülk tamamen teslime hazır ve banka hesaplarının size devredilmesi için imza atmanız bekleniyor."
"Babanızın Flake Wood Falls'taki mülkü Cedar Çiftliği’ne gelebilirseniz, her şeyi sizin adınıza aktarabiliriz."
Vibratörü yere düşürdüm, AA pilleri dışarı çıktı ve klitoris uyarıcısı hemen çatladı.
Dayanıklılık: 10 üzerinden 2.
***
12 saat 17 dakikalık sürüş ve sürekli enerji içecekleri ile benzin istasyonu yiyeceklerinden oluşan bir diyet yaptıktan sonra, 1,223 nüfuslu Flake Wood Falls'taki Cedar Çiftliği’ne ulaşabilmiştim. Zaman alacakaranlıktan hemen öncesiydi.
Tesis, dönümlerce mera ile çevriliydi ve hafifçe yuvarlanan tepelerin üzerindeki batan güneşin yansımaları hiç de nefes kesici falan görünmüyordu.
Önümde uzun bir toprak yol uzanıyordu. Karanlık, parlak bir minibüsün yanına park ettim. Uzun boylu, gri saçlı bir adam sürücü koltuğundan çıktı ve kapıyı gülümseyerek kapattı.
"Bayan Braelynn, burada olduğunuza çok sevindim,” dedi Bay Charles Winston olarak çağrılmak için ısrar eden avukat.
"Bay Win, Bay Charles Winston, çok geç kaldığım için üzgünüm. Kır yollarını kaçırarak devam ettim."
"Hiç sorun değil, Bayan Braelynn... Vay canına, deyim yerindeyse, sanki hık demiş babanızın burnundan düşmüşsünüz."
Onunla, minyon sarışın annemden ziyade daha fazla fiziksel özelliğimizi paylaştığımızı biliyordum. Ben siyah saçlı, yeşil gözlü ve bir miktar daha uzundum.
Annem hiç kimseye karşı aşırı sevecen bir kadın olmamıştır ama Greg'e olan benzerliğimin onu normalden biraz daha soğuk biri haline getirdiğine inanıyordum.
Ondan pek bahsetmezdi ama bana hamile kaldıktan sonra onu terk ettiğini söylemişti.
Söylemeye gerek bile yok, babama olan nefreti asla saklayamayacağı bir şeydi. Bu yüzden bu yolculuktan önce neyin peşinde olduğumu söyleyerek eski yaraları açma ihtiyacı hissetmemiştim.
"Peki," dedi Bay Charles Winston, "Şu kağıtların üzerinden geçelim mi?"
Ön verandaya giden merdivenleri çıkarken köşede iki çoban köpeği gördüm.
"Bunlar?"
"Şimdi artık, sizin köpekleriniz. Cain ve Dell. Babanız öldüğünden beri oldukça kötü durumdalar ama eminim ki sizin burada olmanız onlara iyi gelecektir," dedi Bay Winston.
"Oh, ah, gerçekten bunu beklemiyordum... Belirli saatlerde falan yürütülmeleri gerekiyor mu?"
Ön kapının kilidini açarken kıkırdadı. "Burada tasmaya gerek yok. Gün boyunca dışarıda olmalarına izin verin yeter. Yeni kır evinize hoş geldiniz,” dedi.
Duvarda asılı duran bir grup doldurulmuş hayvan kafasıyla karşı karşıya kalacağımdan korkuyordum ama hoş bir sürprizle karşılaşmıştım.
Yer ilginç, abartısız veya çok erkeksi değildi. Açık konsept mutfak geniş ve modern görünüyordu.
Oturma odası, pelüş açık deri kanepeler ve odanın geneline uyumlu kahverengi ve beyaz deri kilimlerle geniş ve rahat görünüyordu.
İki üzgün köpek, yaklaşan gün batımına bakan büyük cumbalı pencerenin karşısında, yeni restore edildiği belli olan şöminenin önünde uzanmak için geri döndüler.
Şık bir kulübeye benziyordu, dağ başında bulmayı bekleyeceğiniz türde bir yer değildi.
Bay Charles Winston şöyle devam etti: "Babanız birkaç yıl önce tamamen tadilat yaptırdı. Kanser teşhisinden hemen sonra. Bence amaç sizin için güzel bir ev yapmaktı."
Bu ifade gözlerimi devirmek istememe neden olmuştu. O adam ne zaman beni düşünerek bir şey yapmıştı ki?
"Çok güzel ama satmak için gerekli imzaları atmak üzere buraya geldim,” dedim.
"Ah... Satış planları yapmaya başlamadan önce izin verin de size miras ile ilgili ince detayları anlatayım. Babanız mirasına nasıl bakılacağına dair özel talimatlar bıraktı."
Miras mı? Lütfen.
Dosyaları çıkarıp sehpaya sererken koltuğa oturdu. "Şimdi Bayan Braelynn, buranın tapu hakkını elde etmenin tek bir şartı bulunuyor."
"Nedir?" diye sordum kanepede otururken.
"Banka hesabı sizin. Tek yapmanız gereken kimlik ve evraklarınızla şehre inmek."
"Ancak vasiyetin son sayfasına bakacak olursanız, ev ve arazide oturma maddesi olduğunu göreceksiniz."
"Oturma maddesi mi?" Kaşlarımı çattım.
"Babanız, sizin burada yaşayıp on iki ay boyunca çiftliğe bakmanız için bu süre zarfında arazinin tapusunu ofisime emanet etti."
"O zamandan sonra mülkü satmak ya da saklamak hakkı sizindir."
"Bir yıl?!?"
"Evet, evet. 12 ay. Çiftlikten uzun bir süre uzak kalmadan. Ev, mülk ve hayvanların gerektiği gibi bakıldığından emin olmak için birkaç haftada bir buraya ziyarette bulunmam da kuralların bir parçası."
Hadi. Artık. Oradan. Sen de!
"İş yerim, iki hafta içinde geri dönmemi bekliyor! Öylece kalkıp işimi bırakamam ki!"
"Bu tamamen size bağlı, Bayan Braelynn. Ama bu topraklar, bu ilçedeki çoğu insanın mal varlığının toplamından daha değerli ve bu varlıkların mülkiyeti, aşırı derecede varlıklı bir kadın olmanızı sağlayacaktır."
"Düşünmek için birkaç dakika ayırmanızı öneririm. Neden sizi hala gün ışığı varken, araziye bir göz atmaya götürmüyorum?"
Dalgın bir şekilde başımı salladım. Evrakları sehpanın üzerine bıraktım, Bay Charles Winston'ı arkadaki cam kapıdan çıkarken takip ettim.
Dışarıda cırcır böcekleri cıvıl cıvıl ötmeye başlamıştı. Ahşap bir çitin karşısında, birkaç at saman besleyiciden atıştırıyorlardı.
"Ahırda daha çok at var. Bir düzine kadar, toplam."
Arazide dolaşırken, Bay Charles Winston sığırların sürü olarak birlikte hareket ettiği merayı göstermek için işaret etmeden önce bazı pahalı çiftlik ekipmanlarına dikkat çekti.
Güneş tepelerin üzerinde arka planda batarken, ateş böcekleri çiftliğin her yerinde parıldamaya başlamıştı. Çok güzel bir manzaraydı. Bunu inkar edemezdim.
Peki ya ben? Bütün bunlardan sorumlu kişi ben mi olacaktım?
"Bakın, Bay Charles Winston, bir çiftliğe bakmak hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Ya da hayvanlara. Ya da bu gördüklerimizden herhangi birine!"
"Personel alımıyla ilgilenildi. 12 ay boyunca maaşı ödenmiş, sığırlara bakacak biri var. Ayrıca koyunlar için de biri, yine 12 ay. Ve atlar için..."
"Tahmin edeyim: 12 ay."
"Kesinlikle."
"Lanet olası."
Tam o sırada, at sırtında bir figürün sığırların arkasında, kısa saçlı bir köpekle ortaya çıktığını ve sürüye rehberlik ettiğini gördüm.
Yaklaştıkça, kovboy şapkalı bir adamın uzun boylu, kaslı vücudunu seçebilmiştim. Siyah atından inmek için bacağını sarkıtıyordu.
Tüm sığırlar içeri girdikten sonra meranın kapısını çekti ve kaşlarındaki belirgin teri sildi.
Gözlerime inanamıyorum. Lanet olsun.
Adam seksiydi.
Muhtemelen kendi kendimi mahkum bıraktığım yoksunluk halinin de etkisiyle, bacaklarımın arasındaki karıncalanma hissinin ateşlenmesi kolaylaşmış olmalıydı ama yirmi yedi yıllık hayatımda, bundan daha fazla ağız sulandıran bir manzara gördüğümü sanmıyordum.
Gözlerimi, kot pantolonla sarılı ve mükemmel bir şekilde yontulmuş bir heykele benzeyen kıçına uzun süre dikmemeye çalışarak, "Bu kim?" diye sordum.
"Bu Hael. Birkaç kişiyle birlikte burada sizin için çalışıyor."
Seksi kovboy yukarı baktı, gözlerimle karşılaştı ve mükemmel bir gülümsemeyle şapkasını bana doğru eğdi.
Lanet olası şapkasını bana doğru eğdi.
Filmlerde olduğu gibi.
Kaslı uylukları Levi’s pantolonuna sarılıyordu, atına tekrar tırmandı ve merada onu takip etmesi için köpeğine bir ıslık çaldı.
"Cora," dedi Bay Charles Winston, "Personel açısından hiçbir eksiğiniz yok. Her konuda tamamen finanse edilmiş durumdasınız ve evraklar hala masada. Kararınız nedir?"