Uyanış - Kitap kapağı

Uyanış

L.T. Marshall

Beklenmedik Olay: Bölüm 1

Her şey o kadar hızlı olmuştu ki başım dönüyor, zar zor nefes alıyordum.

Colton’la bağlanmamız dönüşüm törenin hızla dağılmasına sebep olmuştu. Kıyafetlerim yüzüme fırlatıldıktan sonra Santo sürüsü tarafından sürüklenerek beni bekleyen bir arabaya bindirilmiştim. Sürü evine gidip sessiz olmam emredilmişti.

Sanki yüzyılın suçunu işlemişim gibi ortalık ayağa kalkmış, olanlar törende bulunan herkesin kulağına gitmişti.

Juan, müstakbel alfamızın aşağı kesimden biriyle nişanlanması ihtimali karşısında fena patlamıştı ama ben de bundan pek memnun değildim.

On yıl boyunca başım yerde, gözden uzakta yaşamıştım. Benim gibiler hiçbir şeye aldırış etmezken ben her türlü dramadan kaçınmıştım.

Neredeyse görünmezdim, hiç arkadaşım yoktu. Tek amacım bu yerden sessiz sedasız bir şekilde çekip gitmekti.

Ancak hayatımın en önemli gecesinde, bütün dağın önünde her şey üzerime yıkılmıştı.

Böyle bir şey olamaz! Birine bağlandığınızda bu ömür boyu sürerdi, tek bir çıkış yolu vardı, o da ölümdü!

Bu geri döndürülebilir bir şey değildi, bir kenara atıp yoluma devam edebileceğim küçük bir şey değildi. Bunun paniğiyle zar zor nefes alabiliyordum.

Bu benim için bir seçenek DEĞİLDİ. Bağdan uzaklaşmayı ve bağı görmezden gelmeyi seçebilirdik, ancak bağ kopmazdı. Bizi bağlayan bu dürtüye karşı ne kadar savaşırsak savaşalım bu sadece bağın daha da güçlenmesiyle sonuçlanırdı.

Bu işler böyle yürürdü, bunu herkes bilirdi. Çekip gidersem hayatımın geri kalanında onu arzulayacaktım. Hatta delirecek, sonunda kırık bir kalple ölecektim.

Kalırsam da onunla birlikte olma ihtiyacıyla asla mücadele edemeyecektim. Her ne kadar acı verici olsa da Juan bunun asla gerçekleşmeyeceğini açıkça belirtmişti.

Beni arabadan indirip karanlık sokakta koşturmaya başladılar. Bir kapıdan zorla içeriye itmeden önce battaniyemin altında kıyafetlerimi giymem için bana sadece birkaç saniye vermişlerdi. Aydınlık koridora girdiğimde neredeyse yüzüstü yere düşüyordum.

Beni buraya getirmekle görevli adamlar hiç de nazik değillerdi, beni acımasızca itip kakıyorlardı.

Her yerim mosmordu. Yüzümde ve vücudumda hâlâ kan izleri vardı. Sert zemine çarpmanın etkisiyle, "Ay!" dedim. Vücudum bu gece yaşadıklarımdan dolayı zaten yorgun ve güçsüzdü.

Hâlâ uyuşturucunun ve ilk dönüşümün etkisindeydim. Gergindim, sinirlerim tepemdeydi. Hepsinin üzerine bir de yarı kaçırılma travmasıyla başa çıkmak zorundaydım.

Kendimi bir tür kâbusun içinde kapana kısılmış gibi hissediyordum. Çıldırmadan önce uyanmak istiyordum.

Uzun boylu, tanıdık, çekici bir sarışın koridorda bizi karşıladı. Hiç vakit kaybetmeden yüzüme sert bir tokat attı ve ayaklarımı yerden kesip duvara çarpmama neden oldu.

İnlerken yanağımı ve göz çukurumu yakıcı bir acı kaplamıştı. Acı başımdan boynuma doğru yayılarak beni bir saniyeliğine hissizleştirdi.

Kendimi toparlamaya çalışırken o kaltağın saldırısının şiddetiyle hafifçe sersemledim ama biri ayağıyla omurgama vurup beni tekrar yere düşürünce başarısız oldum.

"Bu ne cüret! Buna nasıl cüret edersin seni orospu? O benim! İki yıldır çıkıyoruz ve sen gelip onu alabileceğini mi sanıyorsun!"

"Sen lanet olası bir hiçsin, onun üzerinde hiçbir hakkın yok!" Öfkeden mosmor kesilmiş bir hâlde üzerime doğru geldi ve üstüme tırmandı. Parmaklarını çılgın bir psikopat gibi boğazıma dolamıştı.

Panik içinde kendimi savunmak için hamle yaptım ama kaltak daha iri ve güçlüydü. Gözlerindeki kehribar rengi parıltı bana dönüşmek üzere olduğunu söylüyordu.

O da genç yaşta dönüşen ve yeteneklerini kontrol altında tutanlardandı. Bense henüz kendi yeteneklerimi keşfetmeye başlamamıştım bile.

"Onu benden aldığını görmeden önce seni öldüreceğim."

Boğazımı daha fazla sıkmaya başladığında yüzünü pençelemeye çalıştım. Nefes almak için mücadele ederken nefes nefese kalmıştım. İki güçlü kol üstümdeki kızı çekip almadan önce bir an gözlerim kararmıştı.

"Yeter artık! O da en az benim kadar suçsuz!" dedi Colton. Bununla birlikte kızın histerik çığlıkları kesildi.

Colton kızı benden uzağa çektikten sonra ona dönüp onu ikna etmeye ve susturmaya çalıştı, ikimizin arasında durmuştu.

Tüm vücudu gergin ve tetikteydi, sanki onunla kapışmaya hazır gibiydi. Kızın bunu öylece bırakacağını sanmıyordum.

Dişiler öfkelendiklerinde sevdikleri insanlara bile saldırma eğiliminde olurdu. Kurtlar arasındaki anlaşmazlıklar çoğu zaman bu şekilde çözülürdü. Eşler arasında bile fiziksel kavgalar normaldi.

"Evine git Carmen. Bırak da bununla biz ilgilenelim. Yaşlılar ve şaman babamla birlikte yolda. Bu işi halledeceğiz."

Sesi sinirli geliyordu. Babasınınkine çok benzeyen o derin, buyurgan ses tonunu kullanıyordu ama çocuksu bir yanı da vardı.

Carmen, "Neden onu öldürüp bu işi bitirmiyorlar? Bu kaltak sürü için bir hiç," diye feryat etti çaresizce.

Sesler kulaklarımı tırmalıyordu. Acı içinde kulaklarımı kapattım, bunun duyularımla ilgili yeni bir şey olup olmadığını merak ediyordum. Bir şeyleri daha acı verici bir şekilde duymak dönüşümün bir parçası mıydı?

"Sen kalın kafalı mısın? Onu öldürürsek ben de ölürüm. Onu incitmek canımı yakar! Bir tokat bile! Biz birbirimize bağlıyız. Biz biriz. Onun ruhu, benim ruhum... Derslerde bu konuya hiç dikkatini vermedin mi?"

Colton’ın sesi en az Carmen kadar sinirli çıkıyordu. Olayların şokunu atlatmaya çalışırken yere çökmüştüm. Sersemlemiş bir hâldeydim. Colton bana bir bakış fırlattı. Mental olarak bunların hiçbirine hazır değildim.

"Hadi," derken bana döndü ve kalkmama yardım etmek için elini bana uzattı. Yakışıklı yüzündeki sert ifade yumuşayınca daha çekici, daha sıcakkanlı görünüyordu.

Bu adamda ilk kez gerçek bir insanlık görüyordum. Hiçbir şey söylemeden elini tutup beni ayağa kaldırmasına izin verdim.

Dokunuşundaki o sıcaklık ve kıvılcımların aktarımı beni hoplatmıştı. O tanıdık dürtü, ondan daha fazlasına, dokunuşuna duyduğum ihtiyaç hızla elimi geri çekmeme neden oldu.

Boynuma ve yüzüme yayılan sıcaklıktan kurtulmak için kıpırdandım ve hızla nefes alıp verdim. Yüzüm kızarıyordu, göz temasını kesmek için başka tarafa baktım.

Colton da bu his karşısında kaşlarını çatmış, beni bırakır bırakmaz geri çekilmişti. Belli ki bu kadar basit bir şeyden böylesine bir çekim onu rahatsız etmişti.

Carmen'le uzun süredir birlikte oldukları bir sır değildi, sanırım bir şekilde onu aldattığını düşünüyordu.

Carmen bir şahin gibi bizi izliyordu. Nefretinin ruhumu yaktığını, bana zarar vermeyi dilediğini hissedebiliyordum.

Yüzümdeki acıyı düşününce yanağımda el izi çıkmış olmalıydı, o yüzden başka bir yere bakıp onu kışkırtmamaya çalıştım.

"Yemin ederim Cole..." derken cümlesi yarıda kesildi. Gözlerinden yaşlar fışkırıyor, yanaklarını ıslatıyordu. "Eğer beni bu küçük pislik için terk edersen..."

Bir an için sesindeki kalp kırıklığı beni tam kalbimden vurmuş, onun için üzülmüştüm. Aşkın nasıl bir his olduğunu bilmiyordum ya da onun yerinde ben olsaydım ne hissederdim bilmiyordum.

Sanırım bir tokat, harap olmuş bir ruhla ve eşiniz olduğunu düşündüğünüz birini kaybetme düşüncesiyle kıyaslanamazdı.

Her şeyi önemseyen o aptal yanım, sanki bir şekilde burada yanlış bir şey yaptığımı kabul ediyormuşum gibi suçlulukla yere bakmama neden oldu. Kendimden utanıyordum.

"Sessiz ol. Evine git, seninle sonra konuşuruz. Şu anda bu durum düzelene kadar bir hiçiz. İki eşim olamaz. Kanunları biliyorsun."

Colton’ın ses tonundaki bu keskinlik, hâkimiyetini devreye soktuğunu gösteriyordu. Sözleri üzerine Carmen’in yüzünü acı kaplamıştı ama onu sorgulamaması ya da onunla tartışmaması gerektiğini bildiği için yüzündeki ızdırap hızla kayboldu.

Sürüdekiler onlara itaat etmediği zamanlar alfalar onlara karşı farklı bir ses tonu kullanırdı. Bu bir şekilde bizi dilsizleştirir, bizden isteneni yapmamızı sağlardı ki bu da o zamanlardan biriydi.

Ben bile bu ses tonunun herkes üzerindeki etkisi karşısında titriyordum. Kuytu köşeye çekilmemek için kendimi zor tutuyordum. Her erkek bu yeteneğe sahip değildi, sadece liderlik etmek için doğanlar bu yetenekle kutsanmıştı.

"Alora? Adın bu, değil mi?" diye sordu Colton bana dönerek. Bu ani değişiklik karşısında şaşırdım. Kahverengi gözleri beni eritiyordu, tekrar başka tarafa bakmak zorunda kaldım.

Ona doğru çekilmek hoşuma gitmiyordu. Utanarak başımı salladım. Üzerimdeki etkisi üzerinde hiçbir kontrolüm yoktu ve bu hiç hoşuma gitmiyordu.

Daha bu sabah özgürlük beni çağırıyordu ama şimdi hiç tanımak istemediğim bir adama sarılmayı arzuluyordum. Bu oldukça sinir bozucu bir ihtiyaçtı.

"Ya da Lorey... İkisini de kullanıyorum," dedim mırıldanarak. Sürüsü beni zayıf biri olarak damgalamıştı. Sesim de zayıf çıkınca kendime küfrettim.

Ben bir alfanın dengi değildim. Soyumu dışlananlar yığınına atmalarına şaşmamalı.

"Sakin ol, sana zarar vermeyeceğim."

Kafamın içindeki ses onun sesiydi. Benimle sözlü olarak değil de zihin bağlantısıyla konuştuğunda irkilerek doğruldum.

İkimiz de insan formundayken ve özellikle de aynı sürüden değilken bunu yapamıyor olmamız gerekirdi.

"Nasıl...?" ~diyesorarken ben de aynı şekilde cevap verdim. Aynı şeyi yaptığımı fark ettiğimde keskin bir şekilde nefes aldım. Colton'ın kim olduğunu düşünürsek bunun kurallara aykırı olup olmadığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.

"Birbirimizi işaretledik. Aramızda bir bağ var. Birbirimizi kilometrelerce uzaktan bile duyabiliriz. Hiçbir mesafe çok uzak değildir. Başka kimse buna erişemez. Sönümleyicileri olan kişisel telefonlarımız gibi."

Bana bakmıyordu. Carmen'in kollarını etrafına dolamış bir hâlde koridorda ağlayarak yürümesini izliyordu. Carmen’in görüntüsü kasvetli bir tablo çiziyordu.

Onun gidişini izlerken Colton'ın çektiği acıyı hissedebiliyordum, bu bana da acı veriyordu. Onun hissettiklerini hissetmek, bu adama bağlı olmanın bir başka dezavantajıydı. Kalp kırıklığını, acısını ya da bu saçmalıkların hiçbirini hissetmek istemiyordum.

"Özür dilerim. Böyle olsun istemezdim."

Cevabımdaki dürüstlük ve acı karşısında gözlerini benimkilere çevirdi ama gözlerimiz birbirine kilitlendiği anda yine o garip şeyi yapmaya başlamıştık. Gözlerimizin içinde inkâr edemeyeceğimiz bir şey titreşirken ikimiz de tekrar başka tarafa baktık.

İkimiz de bunu istemiyorduk, bu çok açıktı.

"Bunu sen yapmadın. Kader yaptı. Şimdi bunu nasıl geri alacağımızı bulmalıyız, tabii bu mümkünse."

Ses tonundaki tereddüt beni hazırlıksız yakalamıştı. Elimde olmadan ona baktım, yontulmuş çene çizgisine, solgun tenine ve koyu renk gözlerine, kaşlarıyla uyumlu koyu renk saçlarına.

Colton uzun boylu ve kaslıydı, oldukça formdaydı. Bu yaşına rağmen sürüdeki dev kurtlar arasındaki yerini almıştı.

Ailesi Kolombiya kökenliydi ama Kafkas olan annesinin muhteşem genlerini aldığını da görebilirdiniz.

Benimse bildiğim kadarıyla benzersiz ya da güzel bir tarafım yoktu. Beyaz tenli, tiftik saçlı, sıradan bir kızdım. Benimle kıyaslandığında Carmen bir tanrıçaydı.

Bir grup adam kapıdan içeriye girdiğinde ortam birden buz kesmişti. İçlerinden biri beni kabaca yolundan itti.

Yana doğru savruldum. Bu geceki seremoniden sonra hâlâ bacaklarımın üzerinde durmakta güçlük çekiyordum. Dengemi kaybederken tökezledim.

Ancak Colton hırlayarak yanıma geldi ve hızlı refleksleriyle beni yakaladı. Savrulmanın etkisiyle başım dönüyordu.

Kollarını bana dolarken vücudumun beton duvara çarpmasını engelledi. İstemsizce ona tutunurken duvar yerine göğsüne çarpmıştım.

Gözleri başımın üzerinde kehribar renginde parlıyordu. Hoşnutsuzluğunu gizlemeden adamlara ölümcül bir bakış atarken gözlerinden bir uyarı parıltısı sızıyordu.

Eşini koruma içgüdüsü şiddetli bir şekilde kendini gösteriyordu. Dürüst olmak gerekirse buna nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum.

Birinin eşi olmak her şey kadar içgüdüyle de ilgiliydi. Bu sizi değiştirir, daha önce hissetmediğiniz şeyleri hissetmenize ve yapmanıza neden olurdu.

Bundan önce benden nefret etse bile, beni koruma ve bana bakma ihtiyacı Colton'ın hayatındaki tek amaç hâline gelecekti. Aynı şey benim içinde geçerliydi. Bu tamamen delilikti. Başıma gelenlere inanamıyordum.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok