Yarı cadı yarı kurt olan Milly Gray, Mavi Ay Sürüsü'nün alfa kralı, Demir Asker babası Diego Gray kadar başarılı bir savaşçı olmak için çabalıyor. Çok çalışıyor. Hayatında ne bir hataya ne de bir eşe yer var. Bu durum hem kendisi hem de Milly’nin kaderindeki eşi, Ay Sürüsü'nün ilk doğan oğlu ve sıradaki kralı Wyatt için bir sorun teşkil etmektedir. Haydutlar, cadılar ve Kanlı Ay Sürüsü'nden oluşan tehlike Milly, Wyatt ve ailelerini tehdit ettiğinde, herkesi kurtarmak için birlikte savaşmaları gerekir. Birbirlerini de kurtarabilecekler mi?
Yaş Sınırı: +18
KANE
“Mavi Ay Sürüsü’nden Prenses Milly ve ona eşlik eden Prens Alexander ile Prens Matthew sizi görmek için buradalar Majesteleri.”
Kitaplarımdan başımı kaldırıp konukları içeri alması için elçiye başımla işaret ettim.
İkinci komutanım Nixon, üç misafir içeri girerken köşedeki masasından onları izliyordu.
Prensler uzun boylu, oldukça yapılıydılar. Kabaca 1.90 olmalıydılar. Aralarında duran kadın da yaklaşık 1.65 boyundaydı.
Kadın, diğerlerine pek benzemiyordu. Prenslerin altın sarısı saçlarıyla ela gözleri vardı. Prensesin saçları ise simsiyahtı. Âdeta insanın ruhunun derinliklerini görebilen delici gözleriyse maviydi.
“Kanlı Ay Sürüsü’ne hoş geldiniz. Umarım yolculuğunuz güzel geçmiştir,” dedikten sonra ayağa kalktım, prenslerin ellerini sıktım. Görmezden gelip elini sıkmadan yanından geçtiğim için prenses gözlerini devirip elini yavaşça indirdi.
Ne diye onun elini sıkmak isteyeyim ki?
Kardeşlerden biri, “Evet, oldukça iyi geçti, teşekkür ederiz,” dedi.
Onlara daha yakından baktım.
İkizler.
“Özür dilerim. Sizi birbirinizden ayırmakta güçlük çekiyorum.”
Hep bir ağızdan güldüler. Dişi olan yaptığım her hareketi izliyordu, çenesi meydan okur bir edayla dışarı çıkmıştı.
Gördükleri açıkça hoşuna gidiyor olmalı.
Alay eder bir ifadeyle gözlerini devirip kollarını göğsünde kavuşturdu.
Kadının solunda duran prens, “Ben Alexander o da Matthew,” dedi.
Başımı salladım. “Teşekkür ederim. Karıştırmamaya çalışacağım.”
Alexander kıkırdayıp, “Merak etmeyin. Bu her zaman olur. Biz buna alışığız,” dedi.
Nixon gelip kardeşlerin ellerini sıktı, ardından kadının önünde durdu.
Göğsündeki silah kayışını çekiştirdi. “Bu zırhlı deri de neyin nesi?”
Kadın omuzlarını dikleştirip gözlerini ona dikti. “Ben bir savaşçıyım. Doğal olarak bir savaşçı üniforması giymem gerekiyor.”
Nixon kahkahalarına engel olamadı. “Bir kadın savaşçı! Bunu da gördüm.” Gözlerindeki yaşları sildikten sonra başını bana çevirdi.
Şaşkınlığımı gizlemeye çalışsam da pek başarılı olduğum söylenemezdi.
Sahiden de bir kadın savaşçı!
“Sen bir…” İleri bir adım atacak oldu ama Alexander ile Matthew onu geri çektiler.
Kendi kendime güldüm. Masama dönüp oturmalarını işaret ettim.
Alexander ile Matthew sandalyelere oturdular, kadın da aralarında durdu.
“Sizi sürüme getiren şeyin ne olduğunu sorabilir miyim?” Kaşlarını çatan dişiyi görmezden gelip sandalyemde arkama yaslandım.
Ne çirkin bir şey!
Matthew, “Kralımız komşu sürüler arasında kurulacak dostane bir ilişkinin gelecek için faydalı olacağına inanıyor,” derken Alexander da onu başıyla onayladı.
Gözlerim bir an için aralarında duran kadına kaydı. Ardından dikkatimi tekrar grubun bütününe verdim.
Nixon arkamdan boğazını temizledi. Ona baktığımda aynı şeyi düşündüğümüze emindim.
Raphael iyi bir kraldı, hatta harika bir kraldı. En parlak günlerinde merhametsizdi. Ben dâhil, birçok genç kraliyet kurdunun tahta çıkarken örnek aldığı, güçlü bir rol model olmuştu.
Ama yıllar geçtikçe yumuşamıştı.
Kurtlarla cadılar arasında birleşime izin verip tabiri caizse soyları kuruttu. Kendi ailesi de dâhil olmak üzere melezlerin doğmasına izin vermişti.
Kraliyet soyunu lekelemişti. Binlerce yıllık safkan kraliyet kurtlarını bir kenara atmıştı.
“Evet, komşularımızla ilişkilerimizi her zaman memnuniyetle karşılarız,” diye söze başlamıştım ama cümlemi tamamlayamadan sirenler çalmaya başladı.
Nixon kapıya koşarken, “İnsanlar!” diye kükredi. Hemen arkasındaydım. Merdivenlerden inip araziye ilerlerken üç kraliyet mensubunun da bizi yakından takip ettiğini hissedebiliyordum.
Savaşçılarım kadınlarla çocukları sığınaklara götürüyordu. Adamlar sürü evinden çıktığımızı gördüklerinde bizi davetsiz misafirlerin olduğu tarafa yönlendirdiler.
Uzakta bir grup insan vardı. Mavi kar maskeleri takmışlardı. Gözlerinde iğne ucu büyüklüğünde kırmızı lekeler, ellerinde palalarla sınırlarımızı geçiyorlardı. Erkek veya kadın olmaları önemsizdi, bugün öleceklerdi.
Geçtiğimiz yıl boyunca insanlar benim için büyük bir sorun hâline gelmişti. Her ay farklı bir grup sınırı geçiyordu. Her seferinde onları öldürüyor veya korkutup kaçırıyorduk ama her seferinde daha kalabalık, daha güçlü bir şekilde geri gelmeyi sürdürüyorlardı.
Karşılarına çıkan rütbesiz kurtlarımı öldürüyorlardı. Gerçi yerleri kolayca dolabilirdi ama kral olarak benden aşağı olanlara karşı kaybetmekten nefret ediyordum. İnsanlar söz konusu olduğunda, karşıma böyle çıkıyor olmaları kabul edilemezdi.
Sinir bozucu prensese sığınaklardaki kadınlara katılmasını söylemek üzere dönmüştüm ki bir şey söylememe fırsat vermeden yanımdan hızla geçip gitti. Geçerken Nixon’u kabaca kenara itmişti.
İkizler de arkasından gidiyordu. Koşarken kılıçlarını çektiler.
Dişi daha hızlı koşuyordu. Havada takla attı, ardından dört ayak üzerinde yere indi. Yere inerken yeri yumrukladı.
Toprak altında gümbürdedi. Birkaç saniye sonra, kılıcını çekip ayağa kalktığında, insanlar birkaç metre geriye, ormana uçmuşlardı.
Onları öldürmeliydi.
Bu zayıflık.
Nixon boğuk sesle yanımda, “Kabul etmelisin ki dişi oldukça etkileyici,” diye mırıldandı.
Sessiz kalmayı tercih edip başımı sallamakla yetindim. Üçünün de olağanüstü dövüşçüler olduğu inkâr edilemezdi. Onlar Diego Gray’in çocuklarıydı.
Ellerini önünde kaydırıp daha fazla insanı sınır çizgisinin ötesine savurdu.
Pis melez.
Savaşçılarım şaşkın bakışlarla bana döndüler. Kadın bir savaşçı sürümde görülmemişti. Hatta bu bir suç bile sayılabilirdi.
Prensesin insanların arasından kolaylıkla sıyrılması, ikizlerin mükemmel bir uyum içinde çalışmaları takdire şayandı.
“Orada öylece durmayın! Savaşın!” Savaşçılarıma kükredim. Nixon ile birlikte ileri atıldık.
Savaşçı prensesle sonra ilgileneceğim. Varlığı sürüdeki dişilere yanlış fikirler vermemeli.
Ben nefes aldığım sürece hiçbir kadın asla savaşçı olmayacak.