Vahşi - Kitap kapağı

Vahşi

Kristen Mullings

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Özet

Biz sadece tek bir dil konuşuruz, o da seks dili.

Beni saçlarımdan tutmuş kendine doğru çekiyordu.

Şimdiden o kadar ıslanmıştım ki içimde kaymasına dayanabilir miyim bilemiyordum.

Beni sertçe masanın üzerine doğru eğdi. Bu libidomun daha da yükselmesine neden olmuştu. Aletini kıçımda masaj yaparcasına oynattığını hissediyordum.

Şehvetle iç çektim.

Ona ihtiyacım vardı.

Tam içimde.

Fazla göster

Seks Dili 🌶️🌶️🌶️

Okuyucu Uyarısı

Bu son derece şehvet dolu bir hikayedir ♨️ ve Birinci Bölüm bazı şehvetli seslerle başlar! 🎧

Kulaklıklarınızı takarak veya odanızda tek başınıza dinlemek isteyebilirsiniz. 😜

Sage

Biz sadece tek bir dil konuşuruz, o da seks dili.

Beni saçlarımdan tutmuş kendine doğru çekiyordu.

Şimdiden o kadar ıslanmıştım ki içimde kaymasına dayanabilir miyim bilemiyordum.

Beni sertçe masanın üzerine doğru eğdi. Bu libidomun daha da yükselmesine neden olmuştu. Aletini kıçımda masaj yaparcasına oynattığını hissediyordum.

Şehvetle iç çektim.

Ona ihtiyacım vardı.

Tam içimde.

Hemen şimdi.

Sonunda sertleşmiş aletini ıslak girişime götürdü ve içime soktu. Sabit bir hızda git gel yapmaya başlamadan önce yavaş yavaş her santimini içime alırken deli oluyordum.

Ayak parmak uçlarım kıvrıldı. Zevkten, düzensiz nefesler alıp verirken tüm kuvvetimle masanın kenarına tutunmuştum.

İnleyerek geriye doğru eğilirken kendimi o kadar kaptırmışım ki masanın üzerinden kayıp gürültülü bir şekilde yere düştüğümü fark etmedim. Gözlerimi açtım.

Kıyafetlerim üzerimdeydi. Aklımı başımdan aldığı ofisinde değildik.

Kendi ofisimin yerinde yatıyordum.

"Sage! Uyan!"

Ofisimi paylaştığım, takım lideri ve en iyi arkadaşım Ronnie’nin önünde yerde yatıyordum. Sandalyesinde geriye doğru yaslanarak bana gülmeye başladı.

Bir süre sonra birlikte gülmeye başlamıştık. Kim iş yerinde kendi patronunu hayal ederek uykuya dalardı ki? Gördüklerimi hatırlayınca tüylerim diken oldu.

Çok gerçekçiydi.

İç çekerek yavaşça ayağa kalktım ve üzerimi silkeledim.

"Beş dakika sonra toplantımız olduğunu biliyorsun, değil mi?" diye sordu Ronnie. "Dün gece yeterince uyumadıysan, belki de…"

"Ben iyiyim."

Hiçbir şey beni o toplantıda olmaktan alıkoyamaz… Onun yanında olmaktan. Patronumun…

Bay Heinrich.

Notlarımızı topladık ve asansörlere doğru yürümeye başladık. Uzun siyah saçlarımı kulaklarımın arkasına ittim, bebek pembesi bluzumu düzelttim ve bluzumun ikinci düğmesini açarak biraz dekolte için küçük bir gözetleme deliği açtım.

Keşke daha fazla şeyimi gösterebilseydim.

"Yine yapıyorsun, değil mi?" Ronnie asansöre binerken sordu. "Patron hakkında fantezi..."

"Hayır, kurmuyorum."

Evet, kuruyordum.

Ronnie, kırmızı düğmeye basıp asansörü durdurdu ve tüm dikkatini bana çevirdi.

"Sage. En iyi arkadaşımsın diye senin bu toplantıya katılmana izin vermedim. O uzun saçlarının tek telinde bile diğer tasarımcıların hepsinden daha fazla yetenek var."

"Evet, ben olağanüstüyüm."

"İşte benim kızım!" Ronnie gözlerinde bir parıltıyla bunu söylemişti.

Ronnie asansörü yeniden çalıştırdı ve devam etti.

"İyi bir iş çıkarırsak tavuk kanadı ambalajlarının üzerinde adın yazılı olacak. Gülümsedim. Dünyada tavuk kanadı sevmeyen birkaç kişiden biri olduğumu çok iyi biliyordu.

"Tavuk kanadı sensin," dedim.

"Hayır, sen tavuk kanadısın!" diye karşılık verdi.

Ronnie tekrar işe odaklanmam için beni nasıl gaza getireceğini biliyordu.

Asansör kapıları açıldı ve oradaydı… Patronumuz.

Şişkin kaslarını saran simsiyah bir takım elbise giymişti. Cebindeki elleri aletinin olduğu yerdeki kumaşı geriyordu.

Ve saçları... Şey, saçları gitmişti. Kestirmişti! Dağınık kahverengi saçlarını kestirmişti!

Bu yeni görüntüsünü sevmiştim. Kemikli yüzünü ortaya çıkarmıştı ve ona çok yakışmıştı. O keskin hatlı yüzü, kare çenesi ve kısık, badem gözleriyle kesinlikle tam bir erkek gibi görünüyordu. Dudakları dolgun ve düzgündü.

Kesinlikle dilim tutulmuştu, patronuma vurulmuştum.

Ama kim vurulmazdı ki?

Adeta bir Yunan tanrısıydı ve ona bayılıyordum.

Kendimi tutamadım ve ağzımdan kaçtı. "Ha siktir…"

Bir dirsek aniden kaburgalarıma çarptı. Ronnie bana inanamayarak bakıyordu. Az önce patronumun önünde küfretmiştim!

Kahretsin!

Bir kaşını sorgularcasına bana kaldırdı. Avuçlarım terlemeye başlamıştı. Dudaklarında minik tatlı bir gülümseme belirir gibi oldu.

Ama bir anda kayboldu.

"Bayan Beauchamp, Bayan Sauvignon," dedi sırayla.

Onun şehvetli, kalın sesiyle ıslandığımı hissettim. O kadar ıslanmıştım ki acaba çoraplarım hepsini emip çekebilir mi diye bir an merak ettim.

Daha da önemlisi, sesine bu şekilde tepki veriyorsam adam bana gerçekten dokunduğunda ne olurdu?

Bu düşünceyi kafamdan atmak için derin bir nefes aldım. Delice bir düşünceydi. Patronum benimle o şekilde ilgilenmiyordu. Bunun hiçbir yolu yoktu.

Asansörden inerken Bay Heinrich bana döndü.

"Bayan Sauvignon, toplantıdan sonra sizinle biraz konuşmak istiyorum."

Gerilmiştim ama başımı sallamayı başardım.

"Evet, efendim."

Kendimi en kötüsüne hazırlamaya başlamıştım.

***

Ülkenin en iyi grafik tasarım şirketlerinden birinde çalışıyorduk. Ronnie, Bay Heinrich'in en saygın çalışanlarından biri olma yolunda ilerliyordu ve sadece sunumuna bakarak bile bunun nedenini anlayabiliyordum.

Düzenli, titiz ve analitikti.

Bense tam bir faciaydım. Ama sanat söz konusu olduğunda kimse elime su dökemezdi.

Yine de, bu bitmek bilmeyen toplantılar hiç de güzel geçmiyordu, kabul ediyorum birkaç kez içim geçmiş bile olabilirdi.

Yine ve yine, Ronnie beni dürtmeseydi toplantı masasında salyalarımın oluşturduğu havuzun içinde uyuyor olurdum.

Sadece Bay Heinrich'i pür dikkat dinliyordum. Bu toplantıdan sonra benden ne isteyeceğini merak ediyordum. Korkmuş... Ve heyecanlıydım.

Herkes odadan çıktığında patronu sabırla beni beklerken buldum, elleri her zamanki gibi ceplerindeydi. Şişkinliği belli oluyordu.

"Benimle gelin, Bayan Sauvignon."

Arkasından kokusunu içime çekerek onu ofisine kadar takip ettim. Yıllanmış şarap karışımı, pahalı bir parfüm sıkmıştı.

Sonunda ilginç bir şekilde dekore edilmiş ofisine girdik ve karşısına oturdum.

Adı ve arada sırada yaptığı aksan olmasa Bay Heinrich’in Alman olduğunu asla tahmin edemezdiniz.

Dünyanın her yerine seyahat etmişti ve her yerin kültür, bilim ve sanatına hakimdi.

Beni görmezden gelerek birkaç dosyaya göz gezdirmeye başladı. Benimle ne konuşacağını düşününce tekrar gerilmiştim.

Sonra buz mavisi gözleri benimkilere kaydı ve sandalyesinden kalktı.

"Bayan Sauvignon, masanın etrafından dolanır mısınız, lütfen?"

Bunu sorgulamadım. Ayağa kalktım ve başını salladığı yere, pencereye doğru yürüdüm, hipnotize olmuş gibi Chicago şehir merkezi manzarasına bakıyordum.

Dışarı bakarken arkadan bana doğru yaklaştığını hissettim.

"Neden burada olduğunu biliyor musun?"

Kafamı hayır anlamında salladım.

"Güzel, çok güzel. Bundan işini ciddiye almadığını mı anlamalıyım?"

Gözlerim genişledi ve kekelemeye başladım. Penceredeki yansımama bakarak sözümü kesti.

"Daha önceki çirkin davranışlarınızı göz önünde bulundurursak bunun doğru olduğunu düşünebilirim. Toplantıların ortasında uyuyakalmanızdan bahsetmiyorum bile. Profesyonel bir şekilde davranmaktan aciz olduğunuzu mu düşünmeliyim? Yoksa bu kadar terbiyesiz, ağzı bozuk birini şirketimde işe aldıkları için insan kaynaklarını mı suçlamalıyım?"

Bu sefer konuşması beni tahrik etmemişti. Sinirlenmiştim.

Odanın sıcaklığı birden soğuktan kavurucu bir sıcaklığa döndü.

"Kendiniz hakkında ne söylemek istersiniz, Bayan Sauvignon?"

Düşünemeden ve kendimi tutamadan hızlıca arkama dönüp Bay Heinrich’in suratına tokat attım.

Aman Tanrım.

Ben ne yaptım?

Az önce patronuma tokat atmıştım.

Ama Bay Heinrich'in beni odadan dışarıya atıp eşyalarımı toplamamı söylememesi beni şaşırtmıştı.

Hayır, onun yerine sırıtıyordu. Öne doğru bir adım attı ve beni döndürerek soğuk cama doğru bastırdı.

Sert bir şekilde kendini sırtıma doğru bastırdığını hissedebiliyordum.

Rüya mı görüyordum?

Yoksa bu gerçekten oluyor muydu?

Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı ve "Ich werde dich zähmen, mein kätzchen," diye fısıldadı.

Bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum ama sonra dişlerinin kulağıma değdiğini hissettim. Kalçalarımı kalkmış sikini doğru döndürüp kendine doğru bastırdığında titredim.

Siki seğirmişti. "Bana bak, kätzchen!" diye bağırmadan önce bir anlığına gözlerimi kapattım.

Ve sonra penceredeki yansımasına baktım.

Mavi gözleriyle bana bakıyordu. Parmak uçları vücudumda gezinirken onu izliyordum. Parmakları sert meme uçlarımdan, karnıma ve sonra...

Parmakları ıslak amıma dokunduğunda nefesimi tuttum.

Becerikli parmaklarıyla sırılsıklam olan tangamı kaydırdı ve amımı ovuşturmaya başladı.

Neredeyse aklımı kaybediyordum.

Sırtımı eğdim ve dizlerimi hafifçe araladım. Hemen sağ eliyle beni kendine doğru çekti.

Başparmağıyla klitorisimin etrafında daireler çizerek amıma baskı yapmaya devam ederken hafifçe kıkırdadı.

Sonra amıma sataşmayı bıraktı.

Ve derinlere inmeye başladı.

Boğulacak gibi oldum, gözlerim yaşlarla doldu. Kendimi kaybediyordum.

Sonunda, çığlık atarak boşaldım.

Elini hızla geri çekti ve yüzünde şeytani bir sırıtışla benden uzaklaştı.

Utançtan ölebilirdim.

Hızla eteğimi ve saçımı düzeltip patronuma döndüğümde parmak uçlarını tek tek emdiğini gördüm. Önce orta parmağını, sonra başparmağını.

"Çok tatlı," diye fısıldadı. Beni bir ateş basmıştı ve o an yüzümün kıpkırmızı olduğunu biliyordum.

Doğru düzgün düşünemiyordum. Az önce ne olduğunu anlamamıştım.

Ve bir devamında söylediği şeye hiçbir şekilde hazırlıklı değildim.

Bay Heinrich elini indirdi, bana buz gibi bir bakış fırlatarak başıyla kapıyı gösterdi.

"Kovuldun."

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok