Ejderha'nın Kölesi - Kitap kapağı

Ejderha'nın Kölesi

C. Swallow

Bölüm 3

Madeline

Haven, küçük ama karmaşık bir şekilde inşa edilmiş binalarla dolu, güzel bir kasabaydı.

Sokaklar genişti. Büyük dükkanlar ve evler bir araya toplanmıştı. Şehrin merkezi, toplama grubunun odak noktasıydı.

Ancak Axel bir gaspçının saldırısına uğramış ve doktor koğuşuna kaldırılmıştı.

Şimdi kalabalık Requiem köle grubu daha fazla özgürlüğün tadını çıkaracaktı.

Doktorlar şiddetli bir sarsıntı geçiren liderimizin etrafta şifacı olmaması nedeniyle gece gözetim altında tutulması gerektiği söyledi.

Bu durum haliyle toplayıcıları da etkilemişti. Haven’da bir gece kalmamıza izin verildi.

Bir gece daha özgürlük! Mutluluktan kendimden geçmiştim ama biraz da endişeliydim.

Hael kaybolduğumu fark edemeyecek kadar meşguldü. En azından kendime bunu söyleyip duruyorum.

“Bu taraftan Maddie.” Darren’la büyük bir talihsizlik yaşamama rağmen Darshan’la o birbirlerinden hoşlanmışlardı.

Çabucak arkadaş olmuşlardı.

“Bu gece kalacak bir oda bulmamız gerekmiyor mu?” diye sordum, ikisi de dirseklerimden tutup beni zorla müzik, insan ve alkol kokusuyla dolu bir bara sürüklerken.

“Evet, kalacak bir yer arayabiliriz, sevgili Madeline.” Darren beni köylülerin daha da içine sürüklerken sırıtıyordu. “Ya da bütün gece uyanık kalıp biraz eğlenebiliriz.”

“Adara’yla yeterince eğlenmiyor musun?” İmalı bir şekilde sordum ve Darshan beni bir bar koltuğuna oturtup hızlıca üçümüz için şarap sipariş etmeye başladığında Darren yüksek sesle güldü.

“Tabii ki eğleniyorum, her zaman hem de.”

Darren aralarına oturmama izin verdi. İnsanların dans ettiği, dövüştüğü ve şarkı söylediği tüm kargaşayı işaret ederek kolunu salladı.

“Ne zaman özümüze dönüp tüm bu lanet insanlar gibi sarhoş olup eğleneceğiz?”

Darshan bana bir şarap uzatırken “Neyden bahsettiğimi biliyorsun, Maddie,” dedi.

Şarabı tiksintiyle kendimden uzaklaştırdım. Sarhoş olmaya pek hevesli değildim. Darren iki bardağını da kendi önüne çekti. “O zaman ben daha fazla içiyorum.” Darren ve Darshan bardaklarını tokuşturup özgürlük gecesine kadeh kaldırdılar. Bense şakalarını görmezden gelerek etrafa bakınıyordum.

Muhtemelen buradaki herkes insan değildi.

Çok fazla endişelenmemeye çalışıyordum. Sahnedeki şarkılarını bitiren ve bir sonraki sanatçı için hızla kenara çekilen gruba odaklandım. Şarkı söylemek veya bir enstrüman çalmak isteyen insanların oluşturduğu küçük bir kuyruk vardı.

“Özgürlük...” Hiçbir kural ve onları gözetleyen bir efendi olmadan herkesin istediği gibi davrandığını izlerken kendi kendime mırıldandım. Buradaki herkes özgürdü.

Küçükken dünyada mutlu ve her şeyden bihaber bir şekilde yaşadığım anlara geri dönmüştüm.

“Pekala, çocuklar.” İkisinin de yüzüne bakmak için arkamı döndüm ve omuzlarına vurarak konuşmalarını böldüm. “Tüm gece burada mı oturacağız? Hadi dans edelim!”

İşte bu!” Darren’ın ağzı kulaklarına vardı ve hepimiz ayağa fırladık. Çoktan içkilerini bitirmişlerdi.

Hepimiz dans pistine doğru ilerledik. Biz müzik eşliğinde gülüp dans ederken Requiem kölelerinin çoğu dışarıdaki serin havadan içeriye kaçıp bize katılıyordu.

Sonunda hepimiz bir gecelik özgürlüğümüzü kutlamak için bir araya toplanmıştık. Topladığımız tüm malzemeler kasabadaki bir handa saklanmıştı. Handaki oda, uyuma fırsatı yakalayan birkaç köle tarafından korunuyordu. Geri kalanımızsa istediği her şeyi yapma fırsatını en iyi şekilde değerlendiriyordu.

“Pekala, bayanlar ve baylar!” Yaşlı bir adam birkaç saat sonra sahneyi devraldı, sallanıyor ve elindeki kağıt parçasını zar zor tutuyordu.

“Yarışmayı kazanan en yetenekli müzisyeni açıklamanın zamanı geldi! İki favorimiz var, Old Copper grubu ve kemanıyla Jerry. Hatırlatayım millet, kazanan ~yirmi altın~alacak!”

“Aa!” Darshan bana dirsek attı. Yüzünü bana çevirdi ve elini yanağıma koydu. Bu benimle göz göze gelme şekliydi. “Bana şarkı yarışması olduğunu söylememiştin!”

“Ne fark eder?” diye sordum. Gülmeyi bırakmıştım. Şimdiden bunun nereye varacağını tahmin ediyordum.

“Şarkı söylemen lazım!” diye beni azarlayarak eliyle yanağıma hafifçe vurdu. Elini sıkıca tuttum ve dik dik ona baktım. Göremese de hissedebiliyordu.

“Darren!” diye bağırdı.

Omzumun üzerinden baktım ve Darren’ı arkamda başını Darshan’a doğru sallarken gördüm.

“O iş bende. Buraya gel, köle kız.”

Darren kollarını belime dolayıp beni kucağına aldı ve hala yarışma hakkında gevezelik eden yaşlı adamın olduğu sahneye götürdü.

“Bekle! Bekle! Bir yarışmacımız daha var!” Darren adama bağırıyordu, beni taşırken biraz sallanıyordu. Beni yere bırakacağını sandım.

Ancak sahneye doğru ilerlerken beni sahnenin tam köşesindeyken yere düşürdü. İçip sarhoş olmadığımdan hemen dengemi sağlamıştım.

“Şarkı söyleyecek bir yarışmacı daha var!” Darren geri çekilmeden önce beni tanıtmak için yapmacık bir selamlamayla ellerini iki yana açarak insanlara seslendi.

“Üzgünüm, tatlım. Yarışma sona erdi,” dedi yaşlı adam. Bunu duyan Darshan tüm zarafetiyle koşarak yanıma geldi.

“Duyabileceğin en iyi şarkıcı olduğunu garanti ederim! Kaybederse, sana kendim yirmi altın vereceğim!” Darshan yaşlı adamın kulağına yüksek sesle fısıldadı.

“Tamam, tamam!” diye bağırdı yaşlı adam. “Bir yarışmacımız daha var!”

Aceleyle kenara çekildi. Herkes final sonucunu böldüğüm için bana bakıyor ve heyecanla birbirlerine fısıldıyorlardı.

Adam sözünde durmaz diye Darshan’ı yanında sürükledi.

Lanet olasıca Darshan. Artık kazanmak için üzerimde bir baskı yok, değil mi?

Darren’a baktım ve bana göz kırptığını gördüm. Söyleyecek bir şarkı bulmaya çalışıyordum.

Özgür olmayı düşünürken söylemeyi sevdiğim şarkılardan birinin aklıma gelmesi çok uzun sürmedi.

Onu söylemeye karar verdim.

Heyecandan biraz titriyordum, bu yüzden gözlerimi kapattım. Ağzımı açıp şarkıyı söylemeyi bitirene kadar gözlerimi kapalı tuttum. Herkesin beni izlediğini görmek beni korkutmuştu.

Bugün beni kandır, şehrin kapısında benimle dalga geç.

Bugün beni sana inandır, dar yoldan beni takip et.

Bugün benimle yola düş, ormanın dar yolunda benimle yan yana koş...

Şimdi benimle sev ve gel, beni batık su yolundan geçir.

Sonunda benimle birlikte öl ve ölümün kapısını aşalım, biz derken asla korkmayacağız

Beni kandır, inandır, benimle yola düş, sev beni, benimle öl.

Sen sessizce çekip gidene kadar yanında olacağım.

Yalansöyleyemeyeceğim.Sonuna geldiğimde ortamdaki sessizlik canımı sıkmaya başlamıştı. ~O kadar kötü müydüm?~

Gözlerimi tamamen açıp titrek bir şekilde nefes vererek çenemi kaldırdığımda o kadar yüksek sesli bir alkış koptu ki kulaklarım acıdı. Şoke olmuş bir şekilde orada kalakaldım.

İçime bir mutluluk hissi dolmuştu ve yüzüme yavaşça bir gülümseme yayılıyordu. Ben daha farkına bile varamadan, yaşlı adam elime yirmi altının olduğu bir kese koyarken Darshan ve Darren birbirlerine beşlik çaktı.

Hala az önce olanların şaşkınlığıyla sahnede dikilirken Old Copper grubunun üyelerinden biri, “Artık sahneden inebilirsin, tatlım,” diyerek öfkeyle karışık alaycı bir ifadeyle o anı böldü.

Ayakta durmuş benim için tezahürat eden ve ıslık çalan insanlara bakarken tek söyleyebildiğim, “Ah,” olmuştu. Evet, bu anı unutmayacaktım.

Hiçbir şey bu anı bozamazdı. Ne Old Copper grubu ne de alaycı yorumları, hatta...

Hael bile.

Tam adı aklımdan geçtiği anda zümrüt yeşili bir saç parıltısı dikkatimi çekti. Dans eden insanların olduğu yere bakarak gözlerimi kıstım. Koyu zümrüt saçların çok tanıdık bir yüze ve vücuda bağlı olduğunu görünce nefesimi tuttum.

Onu hemen fark etmiştim.

Herkes fark ederdi.

Hael herkesten daha uzundur.

Barın girişinden kapı çerçevesine yaslanmış, beni izliyordu. Gözlerini yüzümden hiç ayırmadı... Elimde altın kesesini tutarak sahneden inerken bile.

Ama Hael’i fark eden tek kişi ben değildim. İnsanlar bara kimin girdiğini fark edince yavaşça susmaya başladılar.

Hızla yanında birkaç insan formundaki Ejderhayla, kalabalığın arasından geçti. Hael, ilerlerken kısa sürede tam boyuna ulaşarak her bir ruhun dikkatini çekmişti.

Tüm barı korkunç bir sessizlik sardı.

“H-hoş geldiniz.” Yaşlı adam adeta barın arkasında kaybolmuş ve gergin bir şekilde ellerini birbirine kenetlemişti. “E-ejderha L-lordu H-Hael!”

“Bu kadar utangaç olma,” diye alay etti Hael, dudaklarına yavaşça ölümcül bir sırıtış yayılırken. “Buraya sadece kaçak kölelerimi almaya geldim.”

Gözleri Darren, Darshan ve bana odaklanırken, herkes bizden uzaklaşıyor, öne çıkmamız ve Hael’in bize doğru gelmesi için yer açıyordu. Oldukça uzun olan Darren bile Hael bize doğru yaklaşırken başını yukarı kaldırmak zorunda kalmıştı.

“Geceyi burada geçirmek için bize izin verildi,” dedi Darren yanımızda durarak. “Liderimiz hasta ve bizi geri götüremedi.”

“Endişelendiğim sen değilsin. Adara seninle ilgilenecektir.” Hael bana ve Darshan’a odaklanmıştı.

“Siz ikiniz,” onaylamayan bakışlarla ikimize bakıyordu. “Biraz özgürlüğün tadını çıkarıyorduk, değil mi?” dedi, Darren.

Bir şey söyleyemeyecek kadar çok korkuyordum ve Darshan da yanımda sessizce duruyordu.

“Kör olan Darshan benimle.” Darren Darshan’ı hemen kendi tarafına çekti. “Onu gelmeye ben ikna ettim. Madeline tamamen senindir.”

Darren’a baktım. Bana bu kadar çabuk ihanet ettiğine inanamadım. Gözlerindeki şeytani parıltıyı görebiliyordum.

“Seni daha iyi eğittiğimi sanıyordum, küçük fare.” Hael bana doğru bir adım attı ve arkamdan yürüdü.

Öylece hareketsiz duruyordum. Herkes bana baktığı için utanmıştım. Özellikle Hael birden iki bileğimi de tutup arkama dayadığında. Demirin kendine özgü çıkardığı o sesi duydum.

Kazandığım parayı demir kelepçeli ellerimden çekip aldı.

Ne? O benim!” Kısa bir an için kendimi kaybettim ve onunla yüzleşmek için hızlıca ona döndüm. Ve anında pişman olmuştum.

“Son baktığımda, sen benimdin, bu da senin olan her şey benimdir demek oluyor...” Hael altın kesesini gözlerim önünde tutarak kışkırtıcı bir şekilde şıngırdattı. “Arkanı dön ve yürümeye başla Madeline.”

Adımı söyleyiş şekli omurgamdan aşağı doğru ürpermeme neden olmuştu. Öfkeyle dönüp oradakilerin bakışlarından kaçınarak bardan hızla çıktım

.Dışarı çıktığımda Hael beni dirseğimden yakaladı ve ona bakmam için beni kendine döndürdü. Diğer eliyle de çenemi kavradı.

“Bugün doğum günün için sana bir hediye verecektim,” dedi sessizce. “Bunca yıl sana göz kulak olan en iyi hizmetkarlarımla seni mükemmel bir şekilde eğittiğimi sanıyordum.”

“Ben senin değilim. Beni ailemden çaldın. Gücümü çok özlediğim sevgili kardeşimden alarak, “Asla senin olmayacağım,” diye tısladım.

Hael’in ağzının kenarı öfkeyle seğirdi ve gözlerinde meydan okuyan cevabım karşısında şoke olduğunu görebiliyordum.

“Neden bana öyle bakıyorsun?” diye sordum. Gözleri benimkilere odaklanmıştı, birden sessizliğe büründü.

“Çünkü küçük fare, seni mahvetmenin yollarını düşünüyorum.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok