Zıt Kutuplar: Carrero Etkisi - Kitap kapağı

Zıt Kutuplar: Carrero Etkisi

L.T. Marshall

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Özet

Emma'nın tüm dünyası alt üst olmuştur. Hayatında güvenebildiği tek erkek Jake gitmiştir. Mükemmel işi geride kalmıştır. Geleceği karanlıktır.

Yıllarını harcayarak mükemmelleştirdiği soğukkanlı yüzünden eser kalmamıştır. Issız bir çöküşe terk edilmiştir. Kalbi kırıktır... ta ki Jake hayatına geri dönene kadar.

Geçmiş geleceği nasl etkileyecek? Aralarında daha fazlası olacak mıd? Zorlukların üstesinden gelebilecekler mi?

Fazla göster

Birinci Bölüm

İkinci Kitap: Carrero Etkisi

İşe giderken bindiğim metro her zamanki gibi kalabalıktı. Daha sabahın bu erken saatinde ağır bir koku ve gürültü vardı. Bugünlerde çok hassastım, sürekli midem bulanıyordu. Ofis değiştirmenin, Jake’ten uzaklaşmanın stresi beni hasta ediyordu.

Bu sabah bilmem kaçıncı kez saate baktım.

Yine geç kalmıştım. Son zamanlarda neyim vardı böyle?

İçten içe inledim. Kafamı toplayamıyor ya da hiçbir şeyi yoluna koyamıyor gibiydim. Giovanni Carrero son üç haftadır bana o kadar sık bağırıyordu ki istifa edesim geliyordu. Beni şimdilik kahve taşıyıcılığına indirgedi ve uğruna çalıştığım her şeyi yavaş yavaş kaybetmeye başladım. Etkili bir asistan olarak itibarım sarsıldı. Binada hakkımda konuşulanlardan haberim vardı. Jake Carrero’nun beni beceriksizliğim yüzünden işten çıkardığını, bana acıdığı için babasının binasına transfer ettiğini konuşuyorlardı.

Bu, canımı yakıyordu. Yalanlar beni üzüyordu ama Jake Carrero hakkındaki diğer her şey gibi onlara da ket vurdum. İnsanların aptal, saf bir asistanın patronuna âşık olduğu ama patronun karşılık vermediği gerçeğini bilmelerinden daha iyiydi.

Bu gerçek, tüm o söylentilerden, yalanlardan daha çok canımı yakıyordu.

Gereğinden fazla asistanı olan Bay Carrero, yani Jake’in babası, etrafında bir çalışan ordusu olmasından hoşlanıyordu ki buna rağmen ihtiyaç fazlasıydım. Masası, görevleri ya da sorumlulukları olmayan üst düzey bir resepsiyonist olup çıkmıştım. Kütüphaneye dosya taşıyan, Starbucks’a giden ve bir toplantı tüm hızıyla devam ederken beyaz yakalılara sıcak içecek servisi yapmak gibi önemsiz şeyleri yapan o kişiydim. Bu da işe yaramaz olduğum söylentilerini artırıyordu.

Ben bitmiştim.

Birçok kez ayrılmayı düşündüm, neredeyse her fırsatta gazetedeki ilanları taradım ama bir şey beni hep vazgeçirdi.

Daha çok biri!

Her nasılsa, hâlâ Carrero Şirketi için çalışarak Jake ile bir şekilde bağlantıda kaldığımı hissediyordum ve onu bırakmaya henüz hazır değildim. Onu görmemiş ya da ondan haber almamış olsam da acım tazeydi. Bu, dışlanmanın ta kendisiydi ve ofistekiler bile, beni kovduğundan beri Jake’in hayatında neler olup bittiği hakkında hiçbir şey bilmiyor gibi görünüyorlardı.

Sanırım Jake’in, bir çalışan ordusuna sahip, her işini herkese duyuran babasının aksine, az sayıda ve güvenilir personelle çalışmasının asıl amacı buydu. Babası ise her işini duyuruyordu, gürültülüydü ve buyurgandı.

Personeline sık sık bağırıyordu, kafasına göre davranıyordu ve nereye giderse gitsin çevresindekileri de yanında sürüklüyordu. Güvenlik görevlileri, asistanlar ve kim bilir daha kimler etrafında dört dönüp her isteğini yerine getirmeye çalışıyordu. Jake’in daha az egolu, daha sade kişiliğini özlüyordum. Onun asistan olarak sadece bana ihtiyacı vardı ki bu, çok ironikti.

Yeni ofis binama giden son bloğu yürüyordum. Jake’in ofisinin bulunduğu Yönetim Binası gibi, sivri camlardan ve sert kenarlardan oluşan uzun bir sütuna benzeyen bina, göz kamaştırıcı bir biçimde parlıyordu. Manhattan şirketlerinin arasında çoğu gibi uzun duran bu bıçak görünümlü binaya bakarken ürperdim. Burada çalışmaktan nefret ediyordum. Burayla ilgili her şeyden nefret ediyordum. Jake’in ötesinde, Yönetim Binası’nda sahip olduğum şeyleri pek çok açıdan özlüyordum.

Bu binanın fazla steril iç mekânı hiç davetkâr değildi ve Carrero Tower’daki Bay Carrero’nun emri altındaki personel çizginin dışına çıkmaya çok korkuyordu. Yönetim Binası’nın rahat havası burada yoktu ve inanır mısınız, Jake’in gevşekliğini, kişisel dokunuşunu bile özlüyordum. İki iş ortamının atmosferi çok farklıydı.

Aceleyle yanından geçtiğim resepsiyonistin kılığıma bakıp onaylamayan bakışlar attığını fark ettim. Uyuyakalmış, son anda kalkmış ve neredeyse kapıdan çıkarken giyinmiştim. Dalgalı, kısa saçlarım bugünlerde hep kendi bildiğini okuyor gibiydi ama o bile artık umurumda değildi. Resepsiyonist bana daha fazla bakmasın diye ters ters baktım.

Evet, geç kalmıştım ve aldırmıyordum.

Kız hemen gözlerini kaçırdı. Öfkemden daha önce de payına düşeni almıştı. Buradaki üçüncü günümde, yanımdan geçerken krem rengi kalem eteğime kahve döktüğünde ben de genç Emma’yı tüm azametiyle serbest bırakmıştım. İlk birkaç gün çok huysuz ve saldırgandım ve resepsiyonistin tek bir yanlış kelimesiyle burnundan getiriyordum. Geçmişteki sakin, kontrollü, her zaman dengeli Emma’yı düşündüğümde yüzümü buruşturdum.

Sahi neredeydi o?

Lanet olası bir köprüden atlamıştı! Ne yaparsam yapayım son zamanlarda onu geri getiremiyordum. Onu özlüyordum. Jake Carrero onu öldürmüştü çünkü biri için haftalarca gözyaşı dökmek insana bunu yapabiliyordu.

Çantamla cep telefonumu ofisteki geçici masa yığınının arasında bir masaya bıraktım. Oturacak bir yere ihtiyacınız olduğunda oturabileceğiniz serbest bir alandı. Kendime ait bir ofisim ve alanım olmasını özlüyordum ama artık bunu hak ettiğim söylenemezdi. Yeni patronumun hayatını yönetme ya da düzenleme hevesi duymuyordum. İş takvimiyle ya da sorumluluklarıyla hiç ilgilenmiyordum. Bugünlerde bir tren enkazı gibiydim ve muhtemelen bir bira fabrikasında alkollü bir parti bile düzenleyemezdim.

Masada duran telefonum çalmaya başladı. Sarah’nın adı sırıtan profil resmiyle ekranda yanıp sönüyordu. Sarah benim hem en iyi arkadaşım hem ev arkadaşımdı ve beni işteyken rahatsız etmemesi gerektiğini biliyordu. Ofisteyken beni hiç aramazdı bu yüzden telefonu açarken içimi bir endişe sardı.

Gergin bir endişeyle bezeli, titrek bir ses tonuyla, “Sarah, ne oldu?” diye sordum. İçimde bir şeylerin ters gittiğine dair bir korku vardı.

En azından endişem hâlâ benimleydi.

O zaman pek değişen bir şey yok demekti.

“Emma, seni işteyken rahatsız ettiğim için özür dilerim. Bundan hoşlanmadığını biliyorum ama annen burada,” diye mırıldandı, mahcup bir biçimde. Öfkeli bir iç çektiğimi duyunca sustu.

“Nasıl olur anasını sa…” Susup beni duyan birileri var mı diye odaya baktım. Etrafta dolaşan birkaç asistan vardı bu yüzden sesimi alçaltıp ağzımı ahizeye yaklaştırarak sessizce tısladım: “Orada ne işi var?” Bunun acısını Sarah’dan çıkarmamam gerektiğini biliyordum, o sadece bir elçiydi ama Jocelyn Anderson’ın ortaya çıkmasından söz edilmesi bile cinlerimi tepeme çıkarıyordu. Bu zayıf, acınası kadın akıl ve mantık yerine bir başka tacizci erkek arkadaşı seçiyordu.

Böyle ansızın ortaya çıkmaya hakkı yoktu! Yaptıklarından sonra öylece hayatıma giremezdi.

“Seni görmeye geldiğini söylüyor. Konuşmaya… Ona ne diyeyim, Ems? Birazdan işe gitmem gerekiyor, bugün erken vardiyam var.” Sesi gerçekten üzgün geliyordu, iki arada bir derede kalmış gibiydi ama aklı varsa hangi tarafı desteklemesi gerektiğini bilirdi. Öfkemi bastırmak için derin bir nefes alıp kayıtsız bir ses tonuyla konuşmaya çalıştım.

“Ona kapıyı göster,” dedim, tereddüt etmeden. “İşe dönmem gerek, Sarah. Güle güle.”

“Emma, dur!”

Çabucak kapattım. Sarah’nın beni ikna etmeye çalışacağını biliyordum ama şu an, bununla uğraşamazdım. Son zamanlarda hiçbir şeyle başa çıkamıyordum. Darmadağın olmuş, acınası hayatımdaki her şeyin durulması, sersem beynimin kendini toplaması için zamana ihtiyacım vardı. Son birkaç haftadır sürekli başım ağrıyordu, boğuluyordum. Tüm bu yaşananlar yüzünden zar zor nefes alabiliyordum.

Cep telefonum yine çalınca aramayı reddettim. Sarah ısrarcıydı, son zamanlarda yaşadığım değişim onu çok etkilemişti. Bana karşı aşırı korumacı davranarak beni boğuyordu. Benim bu hâlimi; dengesiz, kötü ruh hâlim yüzünden sürekli ağladığımı, unutkanlığımı ya da ardımda bıraktığım karmaşayı bilmiyordu. Sanırım o bile eski Emma’nın geri dönmesini arzuluyordu ve ben de ikimizin iyiliği için bunu deniyordum. Yeni kişiliğime duyduğu güvensizlik hem çok açıktı hem üzücüydü.

Yine de bir şekilde annemin adının geçmesi içimde küçük bir düğmeyi çevirdi ve asistan Emma buz gibi, kontrollü tavrıyla ortaya çıktığında tekrar hissizleşir gibi oldum. Bir noktada annemle uğraşmak zorunda kalacağımı biliyordum ama şimdi değildi ve onunla ilgilenmek zorundaymışım gibi habersizce çıkıp gelebileceğini düşünmesi, beni daha da çileden çıkarıyordu. Çenemi meydan okurcasına kaldırdım.

Tabii ya, geri dönüşünü hızlandırmak için öfkeni kullan, o küçük meydan okuma parçasına tutun ve lanet olası hayatını yeniden rayına oturt!

İçimde, derinlerde bir yerde yanan ateşin küçük titreşimini bir kez daha hissetmek beni rahatlattı.

Hâlâ oradasın, Emma. Bunu yapabilirsin.

Yönetim kurulu odasına girerken belli ki kaçırdığım sabah toplantısından kalma dağınıklığa baktım. Gerçi bu da umurumda değildi. İç çektim çünkü burayı temiz tutmaları için temizlikçilere para ödüyor olsam da genellikle mesai bitiminden sonra ortaya çıkıyorlardı. Benim görevim hâline gelen sıkıcı görevleri düşünerek somurttum. Eskiden, başarılı bir CEO’nun bir numaralı asistanı olarak dünyayı dolaştığımı düşünürsek bu, çok moral bozucuydu.

Bana ne olmuştu böyle? Geçen ay bu zamanlar, Jake Carrero’nun kişisel asistanıydım. Tüm hayatını ben organize ediyordum, beş yıldızlı otellerde kalıyordum ve onunla sözleşmeler üzerinde çalışıyordum. Arkadaştık ve bütün bu zaman boyunca ona sırılsıklam âşık olduğum gerçeğini görmezden gelmeye çalışıyordum.

Aklıma üşüşen davetsiz düşünceleri defederek masadaki dağınık belgeleri, broşürleri toplayıp dosyalanmak üzere arabaya koydum. Boş bardaklarla tabakları kapının yanındaki yemek arabasına yığdım. En azından bu odayı temizleyerek kafamı dağıtabilir, içimdeki karmaşaya biraz sükûnet getirebilirdim. Beynimi, önceki sakinlerinin dağıttığı odayı dip köşe temizleme işine odakladım. Umarım bu meşguliyet düşüncelerime yansıyıp kendimi toplamama yardımcı olurdu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok