İşaretlere İnan - Kitap kapağı

İşaretlere İnan

Vivienne Wren

3: Üçüncü Bölüm

AVA

Maisy saçımı daha iyi görebilsin diye kameraya doğru eğilip, "Toplayayım mı salık mı bırakayım?" diye sordum.

Maisy işaret parmağını alt dudağına götürüp kaşlarını çattı. "Bence topluyken daha profesyonel görünüyorsun ama o zaman daha az sen ~oluyorsun. Ne demek istediğimi anladın mı?"

İç çektim. Elbette haklıydı. Her zaman haklıydı. Ama cevabı, doğru seçimi yapmamı zorlaştırıyordu. Profesyonel mi görünmeliyim yoksa daha çok kendim gibi mi görünmeliyim?

Tokamı çıkarıp çantama koydum. Fikrimi değiştirirsem son dakika saçımı toplayabilirdim ama şimdilik, kendim gibi görünmeye karar verdim.

Geri çekilip aynada kendime baktım. Yüksek belli kalem eteğimin üstüne azur mavisi ipekli bir bluz giymiştim ve içinde çok rahat ettiğim postallarımı kalın topuklu, bilekte biten botlarla değiştirmiştim.

Maisy'nin dizüstü bilgisayarımın hoparlöründen, "Harika görünüyorsun!" diyen sesini duydum.

Kendime bakmak için yan döndüm. "İyi, değil mi? Ayakkabılar da iyi mi?" Dizimi büktüm ve görebilmesi için botumu popoma doğru kaldırdım.

Coşkuyla el çırparak, "Evet! Mükemmel!" dedi.

Gülümseyip tekrar masama oturdum. "Yardım ettiğin için gerçekten sağ ol."

Maisy dudağını ısırarak, "Keşke gerçekten ~orada olabilseydim," diye cevapladı. Maisy ile lise birinci sınıftan beri arkadaştık ve ilk defa bu kadar uzun süre ayrı kalıyorduk.

Saate baktım. "Pekâlâ, gitmem gerek!"

Canlandı. "Bu işi aldın bil! Seni işe almamaları aptallık olur. Git kendine yeni bir iş bul, kızım. Ve çok para kazan böylece beni görmek için buraya uçabilirsin!"

Ona mesaj atacağıma söz verip telefonu kapattıktan sonra paltomu alıp evden çıktım.

Brentstone binasına yaklaştıkça daha çok geriliyordum. Arabamı zemin kata park edip sürgülü cam kapılardan geçerek binaya girdim.

Kendimi, kusursuzca beyaz mermer duvarlarla birleşen beyaz mermer zeminli, geniş, aydınlık bir fuayede buldum.

Her şey inanılmaz derecede temiz ve parlak görünüyordu. Acaba mermerlere her dokunulduğunda tekrar parlatmak için gece gündüz çalışan temizlikçileri mi vardı?

Geniş, açık alanın karşısında, resepsiyon masası gibi görünen bir şey görüp o tarafa yürürken botlarım mermer zeminde takırdıyordu. Ses o kadar iğrenç bir şekilde yankılanıyordu ki utancımdan geri dönüp kaçmak istedim.

Masanın arkasındaki kadın beni kibarca selamlayıp yayıncılık bölümüne giden yolu tarif etti. Arkamı dönüp kadının işaret ettiği asansöre yürürken topuklu bot giydiğim için içimden kendime küfrediyordum.

On ikinci katta başka bir kadın beni limana bakan, çoğunlukla camdan yapılmış bir ofise yönlendirdi. Burada, üstünde büyük bir iMac bilgisayar bulunan, beyaz, ince bir masa ve çok sayıda çalışma alanı vardı.

"Yerleşmeniz için sizi yalnız bırakayım. İçecek bir şeyler alır mısınız?"

"Su alayım, teşekkürler." Bilgisayarın diğer tarafına oturup çantamdan bir cep aynası çıkarıp çabucak yüzümü ve dişlerimi kontrol ettikten sonra aynayı çantama geri koydum.

Birkaç dakika sonra bir bardak suyla geri dönen kadın, bana bakıp şaşkınlıkla kaşlarını çattı.

"Bir sorun mu var?" diye sordum.

"Şuraya oturmak ister misiniz?" deyip bilgisayarın önündeki koltuğu işaret etti.

"Görüşme yapacağım yer burası değil mi?"

"Ah, üzgünüm. Pek sayılmaz. Aslında burası sizin ~ofisiniz."

Ağzım bir karış açık kaldı desem yalan olmaz. "Pardon, ne dediniz?"

Kadın omzunun üzerinden masasına baktı, belli ki bu konuşmayı çoktan bitirmişti. "Evet... Size etrafı göstermesi için birini göndereceğim."

Bu sözlerin ardından çıkıp gitti.

Kendimi toparlayana kadar tam bir dakika boyunca öylece oturdum. Ne oluyor burada?

Ofise bakmak için ayağa kalktığımda genç bir kız köşeden kafasını uzattı.

"Ava?"

"Ah, evet, benim," deyip elini sıktım.

"Ben Ella. Sana etrafı ben gezdireceğim."

"Özür dilerim... Henüz mülakata alınmadığımın farkında mısınız? Herkes çoktan işi almışım gibi davranıyor."

"Evet, çünkü işi aldın. Sen de istiyorsan tabii."

Duyduklarımı algılamaya çalıştım. İşi istiyordum, değil mi? Evet, bu işi istiyordum. Hem de çok. O zaman neden yanlış bir şey yapıyormuşum gibi hissediyordum?

"Hiçbir şey imzalamadım. Ayrıca, henüz mevcut işimden bile ayrılmadım!"

Ella yüzünü buruşturdu. "Bunu hemen halletmen iyi olabilir."

"Bir yığın işimiz var ve tatiller yaklaşıyor. Yani, birçok kişi bir süreliğine izinli olacak ve şu an yürüttüğümüz tüm projeler için fazladan birine ihtiyacım var."

Odanın karşısındaki başka bir cam ofisi işaret etti. "İnsan Kaynakları orada. Sözleşmeni seninle birlikte gözden geçirip tüm formaliteleri onlar halledecekler. Tur orada sona eriyor. Ama tüm eğlenceli kısımları önce ben yapacağım!"

Ella, çocuksu enerjisi ve hiç bitmeyecek gibi görünen pozitifliği ile yeni bir soluk gibiydi. Bana hepsinin kendilerine ait cam ofisleri bulunan tüm farklı departmanları gösterdi.

Ayrıca birkaç konferans odası ve Ella'nın "düşünce havuzu" olarak adlandırdığı; cam duvarları resimlerle, posterlerle ve camın üzerine karalanmış notlarla kaplı odalar vardı.

Etrafta dolaşmak bile beni heyecanlandırıyordu.

Sonra, Ella bana içinde geniş bir çay-kahve alanı, bir meyve suyu barı ve farklı meyve sularıyla dolu birkaç sebil bulunan "içecek köşesini" gösterdi.

Porthouse'daki pahalı otomatlardan sonra, dinlenme odasının yanındaki, bir sürü farklı yiyecek ve atıştırmalığın bulunduğu yemek alanını görünce gözlerime inanamadım.

Yeme-içme bölümünün karşısında uzun, aynalı bir duvar vardı. Şeffaf camdan yapılmamış tek duvar bu gibi görünüyordu.

Yürürken kıyafetlerimi kontrol edebilme fırsatı bulmak güzeldi. Sonunda Ella beni İK bölümüne götürüp içeri aldı.

"Şu sözleşmeyi imzaladıktan sonra gelip bana yardım et! Diğer tüm yaratıcı çalışanlar erkek ve testosteronu dengelemek için bir kıza daha ihtiyacım var!"

Ella'nın beni iterek geçirdiği cam kapıyı çaldım ve daha ne olduğunu anlamadan iş şartlarıyla ilgili bir görüşme yapıp sözleşmemi imzaladım.

İşim bitince çıkıp ofisime yürüdüm ki bir ofisim olduğuna hâlâ inanamıyordum.

Tam içeri girmek üzereyken sağ tarafta birine gözüm takıldı.

Koyu gri özel tasarım takım elbisesi ve adaçayı yeşili kravatıyla çok şık görünen, boylu poslu bir adamdı. Hafif dağınık saçları ve koyu renk kaşları yine nefesimi kesti.

Cyrus.

Odayı geçip aynalı duvara doğru ilerleyip orada bana gösterilmeyen, hatta turum sırasında fark etmediğim bir ofise girdi.

Onu görmeye gitmeye karar verdim. Sonuçta bana bu harika işi sağlayan kişi o olmalıydı.

Birdenbire endişeye kapıldım. Ya buradaki standartları karşılayamazsam?Şimdiye kadarsadece bir projem yayınlanmıştı.

Gerilmeye başladığımı hissediyordum ama neyse ki çantamdan gelen hafif bir vızıltı kendime gelmemi sağladı. Maisy'ydi, beni kontrol ediyordu.

MaisyNasıl geçti? Görüşmeden sonra mesaj atacağına söz vermiştin. Hâlâ görüşmede değilsin, değil mi?
MaisyLütfen bana görüşmeni bölmediğimi söyle?
AvaHayır, endişelenme. İŞİ ALDIM! Detaylar için seni sonra ararım. Yine de tavsiyene ihtiyacım var. O adam burada, gidip ona teşekkür edeyim mi?
MaisyAMAN TANRIM, TEBRİKLER, SENİ TUTTUĞUNU KOPARAN!
MaisyOooo, seksi şey de mi orada?
AvaArabadaki adam mı? Evet
MaisySürekli hakkında konuştuğun adam
MaisyOnu öyle bir tarif ettin ki yüzünü görmeden rüyama girdi
AvaMAISY KONUYU DAĞITMA LÜTFEN
MaisyEVET, GİT KONUŞ ONUNLA. Tabii ki.

Telefonumu çaktırmadan çantama geri koydum. Bu iş yerinde çalışırken mesajlaşma konusunda ne düşündüklerini bilmiyordum. Fikrimi değiştirmeden Cyrus'ın girdiğini gördüğüm ofise ilerledim.

Kapalı kapıyı çaldım. Düşününce muhtemelen şimdiye kadar kapalı gördüğüm ve camdan yapılmamış tek kapı buydu.

Bu adam ne iş yapıyordu da böyle açık bir ofiste bu kadar gözlerden uzak olma ihtiyacı duyuyordu? "İş," demişti, artık her ne demek istediyse.

Alçak sesle, "Evet?" dediğini duyup endişeyle kapıyı açtım. Cyrus masasındaki belgelere dönmeden önce bana şöyle bir bakıp, "Sizin için ne yapabilirim?" diye sordu.

"Benim." Yanaklarımın utançtan kızardığını hissettim. "Bana bu işi ayarladığınız için teşekkür etmek istedim."

Bezgin bir sesle, "Neymiş bu iş?" dedi.

"İllüstrasyon sanırım?" O an, resmî iş unvanımın ne olacağını kimseye sormadığımı fark ettim.

Cyrus bana baktı. "Hepsi bu mu?"

Birden kendimi inanılmaz derecede aptal hissederek yere baktım. "Evet, sanırım. Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim ve sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim."

"Çıkarken kapıyı kapatın."

Ofisime geri döndüm ama ben içeri giremeden Ella tekrar çıkageldi.

Merakla ve hayretle, "Bay Brentstone'un ofisinde ne yapıyordun?" diye sordu.

Kafamı jet hızıyla ona çevirdim.

"Bay Brentstone mu?"

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok