Üniversite öğrencisi Emma, yaz tatili için eve döndüğünde sıradan bir insan olmadığını öğrenir. Bunun sonucunda ise her zaman ihtiyaç duyduğu şeye; bir aileye kavuşur. Zaman geçtikçe Emma'nın hayatı tamamen değişir.
Ailesi onun kapkara kurdunu gördüğünde çok özel bir şey fark eder. Boynunun altındaki beyaz tüyler Tanrıça Selene'in kutsamasıdır. Nihayet genç kurtların eşlerini bulması için her sene düzenlenen Eşleşme Balosu'nun zamanı gelir. Ancak daha gece yarısı olmadan kaos patlak verir...
Bölüm 1
Evde GüvendeBölüm 2
SırlarBölüm 3
Sürü Evine Hoş GeldinBölüm 4
Yardımına İhtiyacım VarEMMA
Bavullarımı toplayıp yatakhanemin merdivenlerinden aşağı, beni arabasında bekleyen Jazmine’in yanına indim. “Hepsi bu kadar.” Son iki bavulu da bagaja yerleştirdim. Üniversite ortamını özleyecektim ama Jazmine beni bir şekilde son yaz tatilini evde onunla geçirmeye ikna etmişti.
“Güzel. Hadi gidelim,” dedi Jazmine arabayı çalıştırarak. Koyu mavi bir Buick Verano sürüyordu. Arka camına bıyıklı bir kedi burnu çıkartması yapıştırmıştı. Kedilere bayılırdı.
“Sonunda okuldan biraz uzaklaşmak nasıl bir his?” diye sordu Jazmine. “Hiç ara vermiyorsun. Sağlığın için endişeleniyorum.”
“Güzel bir his. Beni eve gelmeye ikna ettiğin için teşekkürler.”
“Her seferinde yaz okuluna kalıyorsun. Nedir bu acele? Yakında bitireceksin. Neyse, sana lokantada ihtiyacım var.”
Evde kalmamı istediğini biliyordum. İkimiz de büyüdüğümün farkındaydık. Jazmine sahip olduğum tek aileydi. Birinin sizi istediğini bilmek güzel bir histi. Jazmine, öz aileme dair bölük pörçük anılar dışında bildiğim tek gerçek anneydi.
Yola çıkmadan önce üniversite binasına son bir kez baktım. Bu sefer değişik bir şey hissettim. Farklıydı. Sanki burayı son görüşümmüş gibi hissediyordum ama bunun doğru olmadığını biliyordum. Geri dönecektim. Diplomamı alacaktım. Üvey annemin benimle gurur duymasını sağlayacaktım.
Birlikte yarım saat içinde arabayı boşaltıp tüm eşyalarımı odama getirdik.
“Benimle lokantaya gelmek ister misin, yoksa gecenin geri kalanını odanda mı geçireceksin?” diye seslendi Jazmine aşağıdan.
Kasabanın sınırında, iki katlı küçük bir evde yaşıyorduk. Bahar tatilinde birlikte evi parlak sarıya boyamıştık. Evin her tarafına çiçek dikmiştik. Burası Jazmine’in çocukluk eviydi ve sık sık düzenlemeler yapıyorduk. Jazmine bana çok şey öğretmişti.
“Hamburger ve patates kızartması kulağa hoş geliyor,” dedim gülerek. Aceleyle aşağı indim. “Açlıktan ölüyorum.”
Arabayla birkaç blok ötedeki lokantaya gittik. Yemeğimizi yedikten sonra gecenin büyük bir kısmını en sevdiğim köşedeki oturma bölümünde telefonumdan film izleyerek geçirdim. Jazmine bana hiç görev vermemişti. Bunu sorun etmedim ama bir şeyle meşgul olmak hoşuma gidiyordu.
Jazmine’den önceki üvey ebeveynlerim bana bebek bakıcılığı ve temizlik yaptırırdı. Bunu oda ve yemek paramı ödemek için seve seve yapardım ama bana asla bunu teklif etme şansı vermediler. Beni kemerle ya da tahta kürekle tehdit edip bağırırlardı. Son ailem en kötüsüydü. Beni geceleri bodruma kilitleyip sürekli zorbalık yaparlardı. Koruyucu aile sisteminden ayrılmak hayatımda verdiğim en iyi karardı.
Jazmine benimle öz kızıymışım gibi ilgilendi. Onunla lokantada çalışmak beni mutlu ediyordu. Burada çok güzel anılar biriktirdik. Onunla eğlenmek çok kolaydı. En zor kısmı ise, bahşiş paramı o görmeden bahşiş kavanozuna geri koymaktı. Bana bahşişlerimi saklayabileceğimi söylemişti ama aşçıların ve diğer personelin paraya ihtiyacı olduğunu biliyordum.
Son çalışan da gittikten sonra Jazmine para çekmecesini masama getirip paraları saymaya başladı. Masaları çoktan temizlemiştim.
“Buna inanamayacaksın,” dedi Jasmine. “Katrina daha fazla vardiya istedi. Çocuğunun diş teline ihtiyacı varmış. Umarım senin için sakıncası yoktur. Ona hafta sonunu verdim. Sen serbestsin,” dedi gözlerini elindeki paradan ayırmadan.
“Dawson için üzüldüm. Patlamış mısırı çok severdi.” En sevdiği yiyeceklerin tellerin arasına sıkıştığı düşüncesiyle ürperdim. “Şeker bile değil.”
Hafta sonu ne yapacağımı düşünmeye başladım. “Beni ara vermeye zorlama planın işe yarıyor gibi görünüyor.”
“Hey,” dedi Jasmine. “Kendini çok zorluyorsun. Biraz gevşemeye ihtiyacın var. En son ne zaman sadece dinlenip telefonundan bir şeyler izleyerek bir akşam geçirdin?”
Omuz silktim. Çoğu zaman geç saatlere kadar çalışırdım. Ayağa kalktım.
“Tezgâhı sileyim deme. Az önce temizledim.”
Yüzümü buruşturdum. “Tamam.”
Nasıl dinlenebilirdim? Ne anlamı vardı?
Kollarımı kocaman açarak gerindim. Tam kollarımı başımın arkasına geçirirken büyük bir çıtırtı duydum.
“Ah!” diye acı içinde çığlık attım. Omzum yerinden çıkmıştı. Sonra dizim. Eklemlerim teker teker çatırdayarak yerlerinden fırladı.
Yere düşerek çığlık attım. Gözlerimden yaşlar boşanırken kan ter içinde kaldım. Bana neler oluyordu? Öyle acı içindeydim ki nefes alamıyordum. Kendimi bir şeytan çıkarma filminin ortasında gibi hissediyordum; şeytan bedenimden çıkmamak için direniyordu sanki.
“Emma. Konuş benimle.” Jazmine yanımda dizlerinin üzerine çökmüştü. Yüzümdeki saçları geriye attı.
Vücudumdaki her kemik tekrar tekrar kırılıyormuş gibi hissediyordum. Derim yanıyordu. Gözlerim yanıyordu. Her şey bulanıklaşmaya başladı. Her tarafım acıyordu. “Sanırım... bir doktora ihtiyacım var.”
“Emma! Sanırım ne olduğunu biliyorum.” Jazmine pantolonunun cebinden telefonunu çıkardı. “Sıkı tutun. Her şey yoluna girecek. Ann, sana lokantada ihtiyacım var, hemen lütfen. Emma. O sizden biri.”
Neler olduğundan emin değildim. Her tarafım zonkluyordu. Hiçbir şey düşünebilecek durumda değildim.
Jazmine elimi tuttu. Telefonunu bırakmıştı. “Emma, ilk karşılaştığımız geceyi hatırlıyor musun?”
Koruyucu aileden kaçtığımı hatırlıyordum. Lokantanın arkasındaki ara sokakta saklanmıştım. “Patates kızartması kokuyordu. Çok güzeldi. Güvenli kokuyordu.”
“Burası güvenli. Benimle hâlâ güvendesin.”
“Güvendeyim,” diye tekrar ettim. Ne var ki hiç güvende hissetmiyordum.