
Dışlanmış Kurt Kadın
Addy dışlanmış genç bir dişi kurttur. Travmatik bir ev hayatı vardır. Okulda ise durum farklı değildir. Reşit olduğunda eşinin Drake olduğunu fark eder. Drake birkaç ay içinde alfa olacaktır. Buradan sonra her şey değişecek, ancak Drake’in Macie adında korkunç bir sevgilisinin olması işleri kolaylaştırmayacaktır. Peki, Drake Addy’nin kim olduğunu öğrendiğinde ne olacak?
Dışlanan
Addy
Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda bir anlığına onu odadan uzaklaşırken gördüm. Yatakta doğruldum ve üzerine yayıldığım iki kişilik yatağa baktım. Soluk pembe yorgan ve yıpranmış çarşaf beşinci yaş günümden beri bana eşlik ediyordu. O yıl ailemin bana olan sevgisinin bir daha ortaya çıkmamak üzere dibe vurduğu yıldı.
Bacaklarımı yukarıya çekip yorganı üzerimden ittim. Ayaklarım soğuk zemine temas ederken vücuduma bir ürperti yayıldı. O kadar uzun zamandır evimizin bu küçücük odasına hapsedilmiştim ki buna karşı hissizleşmiştim. Benden başka yavruları olamayacağını öğrendiklerinden beri ebeveynlerimin bana uyguladıkları duygusal istismar benden hislerimi alıp koparmıştı.
Myra birkaç hafta önce mağaza mağaza gezip deli gibi alışveriş yapmış, bana da parlak sarı bir elbise almıştı. Elbiseyi dikkatlice askıdan indirdim. Myra gardırobunu yenilerken ben de onunla bir sürü kıyafet denemiş, sevincimi gizlemeye çalışmıştım.
Param olmadığı konusunda ısrar ederek defalarca bu sarı elbiseyi bırakmaya çalışmıştım ama Myra elbiseyi elimden kapmıştı. Ailemin bana kötü davrandığını, harcamam için bana tek kuruş bile vermediklerini biliyordu. Elbiseyi almaması için yalvarmıştım ama beni duymazdan gelmiş, bunun babasının banka hesabı için devede kulak olduğunu söylemişti.
Myra biz altıncı sınıftayken beni spor salonunun bir köşesinde döven kızların elinden kurtarmıştı. O zamandan beri arkadaştık. Öğle yemeğinden sonra beni köşeye sıkıştıran bir grup ergenin dünkü saldırısı yüzünden kollarımda hâlâ morluklar vardı. Sonunda bir öğretmen gelince hepsi dağılmış, öğretmen hiçbirini yakalayamamıştı. Beni saatlerce sorguya çekip saldırganların isimlerini öğrenmeye çalıştılar ama onları ispiyonlarsam işlerin daha da kötüye gideceğini bildiğimden çenemi kapalı tuttum.
Elbisenin içine girdim ve yıpranmış beyaz babetlerimi ayağıma geçirdim. Bu babetleri yaklaşık üç yıl önce okuldan eve dönerken çöpte bulmuştum. Bir aile başka bir sürüye taşınıyordu. Sanırım babetleri çöpe atmışlardı çünkü onları çöp kutusunun üstünde görmüştüm.
Babetleri iç çamaşırımın içine sokup karnıma bastırmıştım ve gizlice odama sokup dolabımın altına yerleştirmiştim. Eğer ailem beni yakalarsa beni hırsızlıkla suçlar, onları geri vermem için beni zorlardı. Bir yandan da Ay Tanrıçası’nın canımı almasını dilerler, son derece ağır hakaretler yerdim.
Myra’nınki gibi bir aileye sahip olmak için her şeyimi verirdim. Myra’nın ebeveynleri yavrularına karşı nazik ve sevgi doluydu. Her birinin babalarının hesabına bağlı bir kartı vardı, bu sayede canları ne isterse satın alabiliyorlardı. Son ekmek parçasını ağzıma tıkıştırdım ve solmuş turuncu tabağı yıkamak için lavaboya doğru ilerledim. Bu yemek yerken kullanmama izin verilen tek tabaktı. Suyu açıp tabağı yıkadım ve kullandıktan sonra gitmesi gereken köşeye koydum. Evde kendimi bir zombi gibi hissediyordum. Ailemin yıllar boyunca bana öğrettiği görevleri mekanik bir şekilde yerine getiriyordum. Benim gibi biri de böyle davranmalıydı zaten.
Ebeveynlerimin bana aldığı son şey yatağımdaki çarşaf ve yorgandı. Yıllar geçmesine rağmen hâlâ yıpranmamış veya delinmemiş olmalarına şaşırıyordum. Odamdan indirip yere bıraktığım sırt çantamı aldıktan sonra evden çıktım ve kapıyı yavaşça kapattım. Myra gri Land Rover’ıyla evin önüne yanaşırken her gün yaptığı gibi bana el sallıyordu.
On beş yaşıma geldiğimde ailem beni diğer gençler gibi ehliyet almaya götürmemişti. Arabası ya da ehliyeti olmayan tek son sınıf öğrencisiydim ama dışlanmış biri olarak hayatımı sürdürmeye devam ediyordum.
Arabaya binip kapıyı kapatırken Myra neşeyle, “On yedi yaşında olmak nasıl bir duygu?” diye sordu.
Omuz silktim. “Bilmiyorum. Ailem bana mutlu yıllar dilemedi. Varlığımı bile kabul etmiyorlar. Ben evden çıkmadan önce babamın ofisindeydiler. Bugün eşimi bulacağımı, böylece sorunlarından kurtulacaklarını umuyorlar.”
Myra’nın gülümsemesi soldu. “Sana nasıl bu kadar kötü davranabildiklerini anlayamıyorum. Senin gibi nazik ve şefkatli bir insanı hak etmiyorlar.”
Acı dolu bir kahkaha attım. “Beni umursamadıklarını sen de benim kadar iyi biliyorsun. Deli gibi istedikleri erkek çocuk yerine ben doğdum. Varlığım gurur duydukları bir şey değil. Düşük rütbeli bir Omega bile olsa, herhangi biriyle çiftleşmemi istiyorlar. Böylece artık bana bakmak zorunda kalmayacaklar.”
Myra’nın gözleri görmekten nefret ettiğim hüzne bulandı. “Her neyse, bugün dersten sonra alışverişe gidiyoruz. Unutma, annemle babam yarın öğleden sonra benim için bir doğum günü partisi düzenliyor, bu yüzden yeni elbiseler almamız gerek.”
“Myra, bunun için param olmadığını biliyorsun. Seninle gelirim ama bir şey almayacağım. Birkaç ay önce bana aldığın pembe elbiseyi giyerim,” diye inledim.
Arabayı sürerken gözlerini devirerek homurdandı. “O elbisenin partim için uygun olmadığını çok iyi biliyorsun. Her zaman yaptığımız gibi sana bir tane elbise alacağım.”
Başımı yavaşça salladım. “Anlamıyorsun. Bana sürekli bir şeyler almanı istemiyorum. Eşimi bulana kadar sana borcumu ödeyebilmemin hiçbir yolu yok.”
Omzuma yumruk attığında vurduğu yerdeki morluk yüzünden irkildim. “Özür dilerim, tanrım. Çok özür dilerim,” dedi panikle.
Yavaşça kolumu ovuşturdum. “Sorun yok. Kurdum geri çekildiği için o kadar hızlı iyileşemiyorum. Artık onunla güçlü bir bağım yok.”
“Eşini bulduğunda ailen sürümüzden kovulmalı. Seni öyle bir duruma soktular ki kurdun yıllardır kendini göstermedi. Ben bile onu hiç görmedim,” diye hırladı Myra.
Sözleri karşısında kıkırdadım. “Pek güzel bir kurt değil. Daha önce gördüğüm hiçbir kurda benzemiyor, bu da ailemin beni istememesinin başka bir nedeni olabilir. Normal bir kurda benzemiyor.”
“Yine de bir gün onu görmek istiyorum. Eminim çok güzeldir,” dedi Myra dilini şaklatarak.
Bakışlarımı tekrar yola çevirdim. Tekrar uyumadan önce kurdumun hafifçe kıpırdandığını hissettim. Çok fazla uyanmıyordu ama eğer onu dışarıya çıkarmazsam Myra bunun gelecekte sorunlara yol açabileceği konusunda beni uyarmıştı.
En son on beş yaşımdayken dönüştüğümü hatırlıyordum. Bir parti için istediğim ama ailemin almadığı bir elbise yüzünden üzgündüm. Kurdum bana bağıran aileme o kadar kızmıştı ki kendimi evden dışarıya atıp koşuya çıkmıştım. Bir süre sonra insan formuma geri dönerek kurdumun öfkesini kontrol etmeyi başarmıştım. Kendimi savunmadığım için beni azarlasa da bana boyun eğmesini, yetkinin bende olduğunu bilmesini sağlamıştım.
Bu olaydan sonra uykuda kaldı. Pek bir şey yapmak istemiyordu. Ara sıra hırlıyordu ama asla beni korumak için öne atılmıyor ya da yer değiştirmeye çalışmıyordu. Asi bir kurttu, ona boyun eğdirmek zor olmuştu ama sonunda boyun eğmişti.
Bugün her zamankinden daha hareketliydi. Sanki bir şeyler onu geriyordu. Tekrar uykuya dalmadan önce içeride volta attı. Onunla konuşmayı özlediğim zamanlar oluyordu. Onunla konuşmayı denediğimde bir gözünü açıyor, tekrar kapatmadan önce gözünü bana doğru çeviriyordu. Sonunda beni görmezden gelmesinden bıkmıştım. Bir yılı aşkın bir süredir onunla konuşmaya çalışmıyordum.
Bugünse kıpırdanmaya başlamıştı. Okula yaklaştıkça daha da hareketleniyordu, bu biraz can sıkıcıydı.








































