Eşimin Tutsağıyım: Sonsuz İhtiras - Kitap kapağı

Eşimin Tutsağıyım: Sonsuz İhtiras

Annie Whipple

2. Bölüm

Birbirimize sürtünmeye başlayana kadar beni yavaşça yukarı çekip tekrar indirdikten sonra boynumda sırıttı.

Bana ne yaptığını ve nasıl bu kadar iyi hissettirdiğini anlamam biraz sürdü. Klitorisimi bulmuştu ve şimdi arzu dolu bacak arama bacağını sürtüyordu.

Sıcaklık bacak aramdaki birleşim noktasında yoğunlaşırken zevk kısa sürede kendini gösterdi. Bunu yapmamdan nefret ettiğini bilmeme rağmen inlemelerimi bastırmak için dudağımı ısırdım.

Her defasında, “Güzel inlemelerini benden esirgeme,” derdi. “Benim olana iyi hissettirdiğimi duymak istiyorum.”

Sessizliğimi fark eden Ace beni uyarırcasına belimi sıktı. Dişlerimi alt dudağımdan uzaklaştırdım. Bacağını bana sürtmeye, beni yukarı aşağı hareket ettirmeye devam ederken inlemelerim serbest kaldı.

Bunu neden çok daha önce yapmaya başlamadık?

Çünkü sadece arkadaşsınız, seni ahmak! dedi içimdeki mantığın sesi.~ O bunu senin gibi anlamlandırmıyor!~

Bunu yaptıran hormonları. Evet, mesele bundan ibaret. Aptal ergenlik hormonlarından.

Bunu fark edince donakaldım. Tanrım, ne yapıyordum böyle? Bunu Ace’le yapmamalıydım. En azından ona karşı gerçek hislerimi dile getirecek cesareti toplayana kadar.

Ona sürtünmeye devam etmeyi delicesine arzulayan bedenimi durdurmaya çalıştığımda Ace boynumda hırladı. Bedenim bana âdeta itiraz edercesine bağırıyordu.

Ace öpücükler eşliğinde boynumdan yukarı çıkıp kulağımın yanında durdu. Kusursuz sesiyle, “Bana meydan mı okuyorsun, Doe?” diye fısıldayınca tepeden tırnağa ürperdim.

”Bir şey söylediğini duymadım,” diye cevap verdim nefes nefese.

Ace parmaklarını ince külotumun üzerinde gezdirip kıçımı sertçe avuçladı. Yanaklarım kızardı.

Birden kıçıma vurarak tok bir şaplak sesi çıkardı. Canım acıdı. Ağzım açık kaldı.

Biraz önce bana gerçekten şaplak mı attı?

“Bunu bir uyarı olarak al. Yaramazlık yapan küçük eşler cezalandırılır ve sen de ince bir çizgide yürüyorsun, benim sevgili Doe’m.”

Kulağımın dışını nazikçe öptükten sonra az önce vurduğu noktayı okşamaya başladı. “Endişelenmeyi bırak ve gevşe. Ne istediğimi biliyorsun. Onu bana ver.”

Ben de istiyordum. Belki de haklıydı. Birkaç dakikalığına gevşemekten zarar gelmeyebilirdi.

Yine de bana “küçük eş” diye hitap etme sebebini merak ediyordum. Bana daha önce böyle hitap etmemişti.

Aniden belimi tekrar kavrayıp beni dizine doğru çok daha ateşli bir şekilde sürtmeye başladığında bu düşünce aklımdan uçup gitti.

Bu defa ona karşı koymadım. İçgüdülerime teslim olmamla dişlerini daha önce emdiği noktaya sürttüğünde gözlerim geriye yuvarlandı.

Göz kapaklarımın ardında yıldızlar dans ederken kendimi ona daha da bastırdım.

Can havliyle omuzlarına tutunarak, “Sakın durma, Ace,” diye inledim.

Boynumu tekrar yaladıktan sonra hassas tenimi hafifçe ısırarak o noktadan bacağına sürtündüğüm merkezime sıcak bir zevk dalgası gönderdi.

Hafif arzu dalgaları eşliğinde iliklerime işleyen bir orgazm tüm coşkusuyla benliğimi ele geçirdi. İnanılmazdı. Aklımı başımdan almıştı. Hiç bitmesini istemedim.

Ben yoğun duygunun etkisinden kurtulurken Ace kulağımın altındaki noktayı öperek ellerini belimde ve sırtımda sevgiyle gezdirmeye devam etti.

“Ne kadar kusursuz olduğunu biliyor musun?” Sözleri yüreğimi oynattı. “Son derece kusursuzsun.” Çeneme bir öpücük daha kondurdu. “Ve güzelsin.” Dudağımın köşesini de boş geçmedi. “Ve her şeyinle benimsin.”

Nefesim kesildi. Tam dudaklarıma yumulacağından emin olduğum anda odamın kapısına yaklaşan ayak sesleri duydum. Hemen başımı ondan uzaklaştırdığımda Ace sessizce hırladı.

“Ace!” diye fısıldadım.

Onu üzerimden itmeye çalışsam da yine hiç kıpırdamadı.

Annem kapımı hafifçe tıklatarak, “Doe?” diye seslendi. “Hâlâ yatakta mısın?”

“Ace, saklan!” Onu itmek için debelenmeye devam ettim. “Şaka yapmıyorum! Saklan!”

İnadına bana daha sıkı sarıldı. “Hayır.”

Artık emindim. Ace kafayı yemişti.

Annem kapı kolumu salladığında, “Aman Tanrım,” diye fısıldarken kapı kolumun ağır çekimde dönmesini izledim.

Aklıma gelen ilk şeyi yaptım. Vücudumu yukarı çekip Ace’in yüzünü göğsüme yasladım. Sonra battaniyeyi hızla cüsseli bedeninin üzerine atarak üzerini tamamen örttüm.

Annemin onu yatağımdaki battaniye ve yastık kalabalığından görmemesini ummaktan başka çarem yoktu.

Tam kapımın açılmasıyla annem içeri girerken, “Kımıldama!” diye fısıldadım.

Annem, “Dorothy!” diye bağırdı. “Hâlâ yatakta ne işin var? Saatin kaç olduğunun farkında mısın? Ace yirmi dakikaya burada olur!”

Bahsettiği Ace yüzünü tam memelerimin arasına gömmüş, burnunu göğüs kafesime yaslamıştı.

Ace ellerini tişörtümün altından geçirip gövdemi ve sırtımı okşamaya başladığında başımı iki yana sallayıp soğukkanlılığımı korumak için elimden geleni yaptım.

”Şey…” deyip nefes verdim. “Merhaba anne.”

Annem bana endişeyle bakarak kaşlarını çattı. Battaniyenin altındaki Ace başparmaklarıyla memelerimi okşuyordu. O anda nasıl nefes alacağımı unuttum.

“İyi misin?” diye sordu annem. “Kızarmış gibisin.”

Dilim damağım kuruduğu için zorlukla yutkundum. “Ben, şey…”

Ace ellerini memelerimin alt kısmına götürdü. Battaniyenin altından ona çaktırmadan vurdum.

“Hastayım! Hasta oldum. Başım ağrıyor. Bu yüzden hâlâ yataktayım. Kendime gelemedim.”

Tamamen yalan sayılmazdı. Sabahki kafa karıştırıcı olaylardan sonra başıma keskin bir ağrı gireceğini hissedebiliyordum.

Ace’in başının yan tarafına birkaç kez vurmuş olmam onu yıldırmamış olacak ki burnunu yavaşça göğsümdeki çıplaklıklara sürterek yakalanmamızı umursamadığını açıkça gösterdi.

Neyse ki annem bunu fark etmemişe benziyordu. “Ah, üzüldüm canım.”

Annem baş ağrılarımın ne kadar kötü olabileceğini biliyordu. Gerçekten üzüldüğüne emindim.

On beş yaşında geçirdiğim korkunç trafik kazasından sonra başlamıştı. Babamın park hâlindeki arabasının yolcu koltuğunda emniyet kemerimi takmadan otururken biri arkadan çarpmıştı.

Ön cama kafamı çarpınca sağ kurtulmama rağmen ağır bir beyin sarsıntısı geçirmiştim.

Olay öyle travmatikti ki tam olarak hatırlayamıyordum. Sadece gözlerimi hastanede açtığımı, tam olarak kendimde olmadığımı, acılarımın dayanılmaz derecede kötü olduğunu ve bir hafta boyunca yataktan kalkamadığımı hatırlıyordum.

O zamandan beri, özellikle fazla düşündüğümde veya stresli olduğumda her gün olmasa da haftada bir migren ağrıları çekiyordum.

Tıpkı şu an içinde bulunduğum durum gibi.

Annem, “Ace’in haberi var mı?” diye sordu.

Ace az önce boynumu öptüğü gibi sol mememin etrafını öpmeye başladığında orada da bir iz bırakacağını anladım.

Hemen, “Ace’in haberi var,” dedim, böylelikle annem odadan çıkacak ve ben de Ace’in toplarına sağlam bir tekme geçirebilecektim. “Ona mesaj attım.”

“Okula gidecek misin? Seni almaya gelecek mi?”

Ace mememi emmeye başladı. Ağzım açık kaldı. Memelerimi ilk defa görüyor olmasına rağmen ağzını onların üzerinde çekinmeden gezdiriyordu. Hem de annem odadayken!

“Bilmiyorum,” dedim.

Ace yan taraflarımı sertçe sıktı.

Hafifçe ciyakladım. “Yani, evet! Evet, beni almaya gelecek.”

Annem kaşlarını şüpheyle çattı. Neyse ki fazla kurcalamadı. “Peki, o zaman acele etsen iyi olur.”

Başımı onaylarcasına salladım. “Tamam.”

Annem son bir kez daha bana baktıktan sonra odadan çıktı.

Kapı kapandığı anda Ace’i üzerimden itip hemen yataktan kalktım.

Bakışlarıma sırıtmasıyla karşılık verip kollarını başının arkasına kavuşturarak yastıklarıma yaslandı. Yutkundum.

Sekizli karın kası, şekilli göğsü ve geniş omuzları.

İç çamaşırının belinde yarım kalan Adonis kasına kaçamak bir bakış attım. Pembe ve beyaz nevresim takımlarının içinde nasıl bu kadar erkeksi görünmeyi başarıyordu?

Kendine gel, Doe!

”Sen ne sikim yaptığını sanıyorsun?” diye çıkıştım.

Ace’in bana böyle yaklaşmasını yıllardır bekliyor olsam da kafamın karıştığı bir gerçekti. Bu, beni bir arkadaştan fazlası olarak gördüğü anlamına mı geliyordu?

Ace’in ukala sırıtışı bir kaş çatışa dönüştü. “Böyle kaba sözler senin gibi bir güzelliğe yakışmıyor. Bir daha ağzından küfür duymak istemiyorum.”

Duraksayıp beni tepeden tırnağa süzdükten sonra dudaklarını yakaladı. “Ayrıca bu çok daha sık yapacağımız bir şey.”

Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Başım zonklamaya başlamıştı. Kanın kulaklarıma hücum ettiğini hissedebiliyordum. “Hangi kısım?”

Yataktan kalkıp bana doğru ilerleyince kaslı vücuduyla dikkatimi dağıtmaması için irademi korumam gerekti.

Öyle kendinden emin hareket ediyordu ki ince iç çamaşırının altından her şeyi ama her şeyi görebileceğimden en ufak bir endişe duymadığına emindim.

Gözden kaçırılacak gibi değildi. O koca bir adamdı.

Her açıdan koca bir adam.

Uyarılmışlığını açıkça görebiliyordum. Tanrı yardımcım olsundu.

Onun sabah ereksiyonunu ilk görüşüm değildi, genç bir erkekle aynı yatakta uyuduğum için bunun olağan bir durum olduğunu biliyordum.

Ama bu seferki farklıydı. Sanki az önce aramızda geçenlerden onun da benim kadar zevk aldığını bilmemi istiyordu.

Birkaç santim ötemde durdu. “Hangi kısım olduğunu biliyorsun küçük eşim.”

Ne dediğini anlayınca tenim karıncalandı. Yine o kelimeyi söyledi. “Eş mi?” diye fısıldadım.

Eğilip alnıma uzun bir öpücük kondururken göğsünden hırladı. “Çok yakında.”

Geri çekildi. “Şimdi gitsem iyi olacak. Okula geç kalmak istemeyiz. On beş dakikaya seni almaya gelirim.”

Başka bir şey söylemeden, dün geceki pantolonuyla tişörtünü giyip odamın penceresinden çıktı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok