
Komşu Komşunun Külüne 1. Kitap: Komşuluk Ölmedi
Lara sonunda hak ettiği hayata kavuşmuştur. Harika arkadaşları, harika bir işi ve harika bir dairesi vardır. Harika olmayan tek şey, koridorun karşısındaki komşusudur. Şeytan kılığındaki bu adam kesinlikle Lara'nın hayatını cehenneme çevirmek için o daireye yerleşmiş olmalıdır. Bundan daha kötüsü olamaz derken, Lara kendini sürekli onun etrafında bulur.
Bölüm 1
Kitap 1: Komşu Komşunun Külüne: Komşuluk Ölmedi
Lara freni sertçe köklerken sıkıca direksiyonu kavradı. Az önce önüne kıran aptala bağırırken beş yıllık sedanının can çekişen tiz kornasına asıldı.
“Canım, iyi misin?” diye sordu annesi endişeli bir sesle. Lara telefonunu yolcu tarafındaki havalandırmaya taktığı telefon tutucuya yerleştirmişti.
“İyiyim anne,” derken sakin kalmaya çalışıyordu. “Merak etme.”
“Biliyorsun endişeleniyorum…”
“Bütün dünya senin endişelendiğini biliyor anne,” diye mırıldandı Lara.
“Ne dedin?”
“Hiçbir şey,” dedi Lara hızlıca. “İşe geldim, kapatmam lazım.”
“Tamam. İyi çalışmalar canım. Eve dönerken dikkatli ol!”
“Olurum. Babama selam söyle.”
Lara, Kinsley Genel Hastanesi’nin otoparkına park ederken annesine veda etti. Ailesini çok seviyordu ama bazen onlarla konuşmak onu geriyordu. Sanki karnında stres baloncukları patlıyor, bu baloncuklar boğazına doğru yükseliyordu.
Sakinleşmek için birkaç dakika arabasında oturdu. Annesiyle yaptığı telefon görüşmesi ve trafikte yaşadığı gerginlik sonrası bir an durup kendine gelmesi gerekti.
Akşam vardiyalarını sevmiyordu çünkü bu vakitlerde işe gitmek sabah erken saatlerine göre daha stresli oluyordu. Lara evden her zaman erken çıkardı, işinde başarılı olmak istiyordu.
Lara şanslı olduğunu düşünüyordu.
Mesleği zor olsa da, onu mutlu eden iyi bir işi vardı. Maaşı iyiydi. Hastane ona güzel bir daire kiralayıp araba alacak, evinde her zaman yiyecek bulunduracak kadar para ödüyordu.
Baktığınızda güzel bir hayatı vardı.
Ama kötü olduğunda da gerçekten kötü oluyordu.
Yeni dairesine taşınmak için aldığı iki haftalık iznin sonuna gelmişti. İşe döndükten birkaç saat sonra, Lara normal düzenine geri döndü. Gece acile gelen üçüncü hastaya dikiş atmayı yeni bitirmişti. Şimdiye kadar sakin bir nöbet geçiriyordu.
“Eliniz çok hafifmiş,” dedi Bay Mandaby. Lara dikiş malzemelerini toplarken adamın sesi titriyordu. Bacağında uzun ama derin olmayan kesik vardı. Hastaneye geldiğinden beri suratı yemyeşildi.
Lara adamı sakinleştirmeyi umarak ona gülümsedi. “Sınıfımda en iyi dikişi ben atardım,” dedi, yarı şaka yarı ciddi bir şekilde.
Ardından kocasından daha az endişeli görünen karısına döndü. Lara kadına yaraya nasıl pansuman yapılacağını anlattıktan sonra onları, gerekli ilaçları almaları için acil servis doktoruna yönlendirdi.
“Teşekkür ederiz Hemşire Hendry,” dedi Bayan Mandaby.
Bay Mandaby inledikten sonra boğazını temizleyerek, “Evet, evet, teşekkürler Hemşire,” dedi. Karısı uzun kırmızı tırnaklarıyla adamı fena çimdiklemiş olmalıydı. Bay Mandaby kalçasını ovuşturuyordu. “Umarım sakin bir gece geçirirsiniz.”
Lara batıl inançlı biri değildi ama her sağlık çalışanı bilirdi ki biri “sakin” kelimesini fısıldasa ortalık mahşer alanına dönerdi.
Tam o anda bir ses duyuldu ve ardından bir anons geldi. Lara’nın etrafındaki herkes anonsu dinlemek için sessizleşti.
“Turuncu kod, müsait tüm birimler Acil Servise gelsin. Tekrar ediyorum, turuncu kod, müsait tüm birimler Acil Servise gelsin.”
Bir travma hemşiresi olarak Lara zaten Acil’deydi, bu yüzden talimat almak için istasyon müdürüne giden ilk kişilerden biri oldu.
Yavaşça, sonra bir anda daha fazla hastane çalışanı alana doluştu. Hemşireler, asistanlar, doktorlar… Hastayla meşgul olmayan herkes yardıma koşmuştu.
Otoyolda bulunan bir üst geçit çökmüştü. Çok sayıda ölü ve yaralı vardı. En yakın travma merkezi olan KGH hasta akınına uğramıştı.
Herkese gerekli talimatlar verildikten sonra Lara, bölgesine gelecek ilk yaralı grup için yatakları hazırlamaya başladı. Hastalar gelmeye başladığında Lara durumu ağır olan hastalara yardım etmeye koyuldu.
Lara bir asistanın, kırık kaval kemiğini yerine oturtmasına yardım ederken yan tarafa baktı. Gözü KGH’nin cerrahi şefi ve aynı zamanda travma cerrahı olan Dr. Baumgartner’a takılmıştı. Doktor, gördüğü şeyi tasvip etmiyor gibi başını iki yana sallamadan önce Lara’ya uzun ve dikkatli bir bakış attı.
Lara içten içe öfkelendi.
Dr. Baumgartner memnun edilmesi çok zor biri olarak bilinirdi. Lara onunla birçok kez çalışmış, hastalarını ameliyata hazırlamıştı. Acil servisteki asistanlarına yardım edip hastalarının yaralarını tedavi etmiş olmasına rağmen Dr. Baumgartner her zaman yaptığı işte bir kusur bulurdu.
Lara eleştiriye açıktı ama doktor her zaman sınırı aşardı. İşini mükemmel yaptığında bile hastalara karşı yeterince nazik olmadığını söylerdi.
Bunu da kaktüslerin bile onun yanında sevimli kaldığı soğuk bir adam söylüyordu. Komik!
Lara küçük kesikleri olan iki hastayı taburcu edip bölgesini temizlemeye koyulmuştu ki birkaç dakika sonra bir gürültü duydu.
İki yatak ötede, iri yarı bir hasta deli gibi yatağında çırpınıyordu. Kollarıyla bacakları doktorlara ve hemşirelere çarpınca bir tepsi dolusu alet yere devrilmişti.
Lara temiz aletleri kapıp meslektaşlarının yanına koştu. Aletleri hastadan uzak bir yere koyduktan sonra da hastayı tutmaya çalıştı. Tam bileğini bağlamak üzereyken hasta yine elinden kurtuldu.
Adamın kocaman eli başına doğru geliyordu ki el aniden durdu.
Başka bir el, Lara’nın tam yüzünün önündeki yumruğu yakaladı ve aşağıya bastırdı. Lara’nın onu bağlaması için adamın elini sabit tuttu.
“İyi misin?”
Lara, onu olası bir morarmadan, hatta belki de bir beyin sarsıntısından kurtaran görevliye doğru döndü. “Evet, ben…”
“E-evet, iyiyim, teşekkürler. Hayatımı kurtardın,” dedi şakayla karışık.
“Yok canım, sadece haysiyetini kurtardım,” diye şakalaştı adam hoş bir gülümsemeyle.
Adam, ekibin tüm bağları sıkıca bağlamasına yardım ettikten sonra ihtiyacı olan diğer insanlara yardım etmeye gitti. Hastanedeki kaosa bakılırsa Lara zapt edilmesi gereken daha fazla öfkeli hasta olduğundan emindi.
Uzun ve zorlu vardiyası bitmişti ama o adamın adını bile öğrenememişti.
Lara asansörle kendi katına çıkarken dalgın dalgın postalarına bakıyordu. Normalde postaları karıştırmaktan hoşlanırdı ama bugün bunu keyifle yapamayacak kadar yorgundu.
İç geçirerek zarfları karıştırmaya devam ederken birden ona ait olmayan bir postaya denk geldi.
Asansörün kapıları açıldığında sağa döndü, hâlâ tanımadığı isme bakıyordu.
Bu önceki kiracı olabilir miydi ya da belki de daire numarası yanlış yazılmıştı.
Zavien Crane’i düşünürken kaşlarını çattı. Acaba nasıl bir hayatı vardı? Birden sert, sıcak bir vücuda çarptı.
“Aman Tanrım, çok özür dilerim!” derken düşen postalarını toplamak için yere eğildi. “İşte uzun bir gün geçirdim. Bazen çok sakar olabiliyorum…”
Lara halı kaplı koridorda çömelmiş hâlde önündeki adama bakakaldı.
İşte oradaydı, hastanedeki kaslı adam… Lara’nın zarflarını ona uzatıyordu.






































