Jenson üniversiteden eve döndüğünde iki sürprizle karşılaşır: yeni üvey kız kardeşi Skylar ve aile şirketini yönetme sorumluluğu. Rollerini idare etmek kolay değildir, özellikle de gerginlikler ikisinin de beklemediği bir şeye dönüştüğünde. Aile baskısı arttıkça ve aralarındaki çekim derinleştikçe, Jenson ve Skylar büyüyen duygularını kontrol altında tutabileceklerine ya da daha fazlası için her şeyi riske atabileceklerine karar vermelidir.
JENSON
Babamın sevgilisi olduğunu bilsem de onunla çoktan nikâh masasına oturduğu gerçeğinden habersizdim.
Yaz tatili için üniversiteden eve dönmüştüm. Bir şeyler atıştırmak için mutfağa gidip dolabı karıştıran bir yabancıyla karşılaştığımda afalladım.
“Sen de kimsin?”
Elindeki bir kutu krakerle hızla arkasını döndü. “Efendim?”
Ona yaklaştım. “Sen kimsin diye sordum.”
“Skylar.”
“Evimizde ne işin var?”
“Artık burada yaşıyorum.”
Gözlerim fal taşı gibi açıldı. “Babamın sevgilisi misin? Reşit misin?” Babamın genç kadınlara karşı bir ilgisi olduğunu biliyordum ama bu kız fazla küçük duruyordu.
Çekici biri olsa da onun babamla olması fikri mide bulandırıcıydı. İçim ürperdi.
“Iyy, hayır.” Yüzünü buruşturdu. “Üniversiteyi yeni bitirdim! Ben Amelia’nın kızıyım.”
İçim rahatladı. “Oh, çok şükür.”
“Sen de meşhur Jenson olmalısın.”
“Babamın benden bu kadar bahsettiğini bilmiyordum,” dedim. Elbette beni tanıyor. Çoğu kız beni tanır.
Güldü. “Aynı lisede okuduk. Sen çok iyi tanıyorum.”
Buzdolabına doğru ilerlerken omuz silktim. Tuhaf, onu hatırlamıyorum. Benden birkaç yaş küçük ve gözden kaçırılamayacak kadar çekici biri. Öncesinde tanışmış olmamız gerekirdi.
Giriş kapısının kapandığını duydum. Bir elma alıp buzdolabını kapattığımda kraker kutusunu tezgâha bırakıp gittiğini gördüm.
“Bu kadarını beklemiyordum,” diye mırıldandım kendi kendime. Evin girişine dönüp çantamı aldıktan sonra odama çıkardım.
Duş aldıktan sonra televizyon izlemek için aşağı indim. Oturma odasına vardığımda giriş kapısı açıldı.
“Yarın geleceğini sanıyordum oğlum.”
Başımı kaldırdığımda babamın ve Amelia olduğunu tahmin ettiğim kişinin eve girdiğini gördüm. Anne ve kızın arasındaki benzerlik dikkat çekiciydi.
“Daha erken bir uçak buldum.” Ayağa kalkıp Amelia’ya elimi uzattım. “Jenson. Tanıştığımıza memnun oldum. Aileye hoş geldin.”
Üvey annem bana gülümsedi. “Ben de memnun oldum, Jenson. Her şey çok ani oldu, özür dilerim. Şaşırmış olmalısın.”
Geçiştirmek için omuz silktim.
“Kız kardeşinle tanıştın mı?” diye sordu babam çantaları koridora bırakırken.
“Varlığından haberdar olmadığım üvey kız kardeşimden mi bahsediyorsun? Evet, tanıştım.”
Babam sırıttı. “Gelmeden önce sana ondan bahsetsem iyi olabilirdi.”
“Öyle mi dersin?”
Soru sorarcasına tek kaşımı kaldırdığımda elini geçiştirircesine salladı. “Nasılsa tanışacaktınız. Birbirinizi tanımak için bolca zamanınız olacak.”
Babam kolunu Amelia’nın omzuna attı. “Ha, unutmadan söyleyeyim, babasının şirketiyle birleşiyoruz. Skylar’la yönetimde olacaksınız.”
Demek onunla bu yüzden evlendi.
Bildiğim kadarıyla yeni tanışmışlardı. Annem ben iki yaşındayken vefat ettiğinden beri babamın birçok sevgilisi olmuştu ama hiç evlenmemişti.
“Bir saniye, ne? Sen neden bahsediyorsun baba? Şirketi ben devralacağım sanıyordum.”
Babam bana saçmalıyormuşum gibi baktı. “Devralacaksın zaten. Sadece bunu kız kardeşinle yapacaksın.”
Konuşmadan kaçarcasına mutfağa yöneldi ama ben daha lafımı bitirmemiştim.
“Ne? Ciddi olamazsın baba. İki yıldır orada çalışıyorum. O kız daha yeni mezun olmuş.”
Babam omuz silkti. “Ne yapmamı bekliyorsun? Birleşme mantıklı ve o Levi Ragner’ın torunu. Ayrıca Skylar akıllı bir kız. Liseyi ve üniversiteyi bir yıl erken bitirmiş.”
Alakayı kuramadım. “Yani? Şirketin adı Ryder Geliştirme.”
Homurdandı. “Evet, oraya gelince, artık Wagner Şirketi olarak anılacak.”
Sıkıntıyla yüzümü ovuşturdum. “Wagner… İsmindeki Ryder’ı da atıyoruz, öyle mi?”
“Mimarlık mı okumuş? Mülk geliştirme ve tasarım hakkında bir şey biliyor mu? Piyasalar ve satışlarla ilgili?”
Babam bana dönüp elini omzuma koyarak göz kırptı. “Bak oğlum, sinirlenmeni anlıyorum ama bu birleşme olacak. Şirket yine senin olacak. Ama bir ortakla çalışacaksın.”
“Ve Skylar zeki bir kız. Hızlı öğrenir. Öğrenemezse de senin ona öğreteceğinden şüphem yok.”
Şaka yapıyor olmalısın.
SKYLAR
Saçlarımı şezlongun arkasına atıp yüzümü gökyüzüne çevirdim. Güneş berrak suyun yüzeyinden yansıyıp altın ışınlarını her yöne saçıyordu.
Jenson pek iç açıcı biri olmayabilir ama hiç değilse babasının harika bir yüzme havuzu var.
Annemin Jenson Ryder’ın babasıyla evleneceğini öğrenmeden çok önce de onu tanıyordum.
Benden birkaç yaş büyüktü, kızların gözdesiydi, futbol takımının kaptanıydı ve Yunan tanrılarına taş çıkartacak bir vücudu vardı. Üstüne üstlük babası da zengindi.
Lisedeki kızların dört yıl boyunca tribünlerin arkasında onunla seks yapmak için sıraya girmiş olması pek şaşırtıcı değildi.
Bu yaz aynı çatı altında yaşayacak olsak da ondan uzak durmayı kafaya koymuştum. Yine de mutfakta karşılaştığımızda beni tanımaması biraz zoruma gitmişti.
Gökyüzü kararınca vücudum bir anda buz kesti. Elimi gözlerime siper ederek gözlerimi açtığımda annemin tepemde dikildiğini gördüm.
“Merhaba canım,” dedi yan tarafımdaki şezlonga otururken. “Biz yokken nasıl geçti?”
Omuz silktim. “Süper.”
“Jenson’la tanışmışsın. Onunla konuşamadan ortadan kayboldu ama iyi bir çocuğa benziyor.”
Güneş gözlüklerimin üstünden anneme baktım. Onun hakkında ne düşündüğümü bal gibi biliyordu. Onunla ve babasıyla ilgili her şeyi bana haberi ilk verdiğinde tek tek anlatmıştım.
“Sadece biraz zaman geçirmenizi söylüyorum. Sonuçta birlikte çalışacaksınız.”
“Daha yeni mezun oldum anne,” dedim. Birleşilecek onca şirket varken tutup onun babasının şirketiyle birleşmiştik.
İç geçirdi. “Üniversiteden mezun olduğuna hâlâ inanamıyorum.”
Dört yıl yerine üç yılda diplomamı alıp erken mezun olmuştum.
Evet, bir nevi inek sayılırım.
Annem şezlongumun yanına koyduğum dosyayı alıp sayfaları karıştırdı.
“Şimdiden şirket ve sektör hakkında bilgi edinmen harika ama arada bir burnunu kitaplardan kaldırıp bu yaz biraz eğlenmeye çalış, olur mu? Kendini çok kasıyorsun.”
“Bu tatilde özel dersim yok. Sadece takılacağım ve dinleneceğim.”
“İlk defa.” Bana göz kırptı. “Biraz eğlenmekten zarar gelmez.”
Annem ayağa kalkıp eve dönünce güneş ışığı bronz tenimi bir kez daha sardı.
Kapının tekrar açıldığını duyduğumda bana bir şey söylemeyi unuttuğunu sandım.
“O benim şezlongum yalnız.”
Tek gözümü açtığımda Jenson’ın yakında dikilmiş, beni işaret ettiğini gördüm.
Şekilli omuzlarına, kaslı kollarına, göğsüne, karnına ve belindeki belirgin çizgilere şöyle bir göz gezdirdim.
Neyse ki güneş gözlüğü takıyordum.
Omuz silktim. “Kusura bakma adamım, ilk ben geldim. Uza.” Gözlerimi tekrar kapatıp başımı şezlonga yasladım.
Jenson Ryder üvey kardeşim. Kimin aklına gelirdi? Bu yazı burnumdan getirmese iyi eder.
Ama lisede onunla ilgili anlatılanları hatırlamaya çalıştığımda bile az önce gördüklerimi düşünmeye başladım. Birçoğu söylenti olsa da doğruluk payı olduğunu görebiliyordum.
Güçlü kolları.
Mayosunun derinliklerinde kaybolan Adonis kasları.
Alt tarafındaki dış hatları görmüş müydüm yoksa zihnim benimle oyun mu oynuyordu?
“Bomba geliyor!”
Havuza atlamasıyla tepeden tırnağa ıslandım. Soğuk su boynumdan ve sırtımdan aşağı akarken ciyaklayarak ayağa fırladım.
“Ne yapıyorsun be?” diye bağırdım.
Havuzdaki Jenson suyun yüzeyinde kalmak için hareket ederken sırıttı. “Ne oldu? Bana uzamamı söylemiştin. Ben de iyi bir kardeş olarak dediğini yapmaya çalışıyordum. Öyle değil mi kardeşim?”