Natalie Roche
JAMIE
Perşembe aile yemeği birlikte kaliteli zaman geçirmek için hâlâ yaptığımız bir şeydi.
Annem büyük aşçıydı ve geri kalanımız masaya koyduğu her şeyi yutuyorduk.
Akşam yemeğine geldiğim her zaman kotuma sığamaz halde ayrılacağımı biliyordum.
İşten normalden daha erken çıkmıştım. Hızlı bir şekilde yemek yiyip sonra gece alışverişi için Carmen ile buluşacaktım.
Noel partisi için bir kıyafete ihtiyacım vardı- Carmen’in beni katılmaya zorladığı Noel partisi, diye belirtmeliyim.
Ryan’la telefonda sohbet ederken ailemin evindeki koridorda saklanıyordum.
Geçen gece randevunun nasıl geçtiğini düşünürsek beni kontrol ediyordu. Komik bir şekilde.
“Yani iyi misin?” diye sordum.
Kıkırdadı. “Oldukça iyiyim Jamie. Endişelenmeni istemiyorum. Seni tekrar görebilseydim daha da iyi olurdum.”
Ne kadar tatlı dilliydi. Sırıtarak duvara yaslandım. “Hmm, öyle mi?”
“Seni düşünüyordum.”
Yarım kalmış bir randevu ve hâlâ beni düşünüyordu. Bence bu iyi yapılmış bir işti. Beni daha çok tanımaya meraklı gibi görünüyordu.
“Aynı şekilde.”
“Eğer istersen yarın gece ikinci kez görüşmek için müsaitim?”
İç çektim. “Yarın iş yerinde bir Noel partisi var. Ama bu senin için uygunsa Cumartesi günü buluşabiliriz?”
“Cumartesi olabilir. Bir şeyler ayarlayıp sana haber veririm.”
Mutfağın kapısı açıldı. Annem kafasını çıkardı ve gülümsedi. “Akşam yemeği” dedi sessizce, ben de başımla onayladım.
“Gitmeliyim Ryan. Cumartesi görüşürüz, tamam mı?”
“Güle güle Jamie.”
Ailemle masaya oturdum. Annem büyük bir sofra kurmuştu ve ben sebzeli her şeyden aldım.
“Her zamanki gibi, bütün gün mutfaktan çıkmadı, buzdolabında bir cheesecake bile var,” dedi babam.
“Çok güzel!” Masanın karşısında oturan anneme baktım. “Neyli?”
“Çilekli.”
Elbette. Bana Ryan’ı düşündürdü, tıpkı çilekli cheesecake gibi sade ve tatlı.
O tam da hayatımda ihtiyacım olan tipte bir adamdı.
Masanın baş köşesine kurulmuş babama baktım. “İşler nasıl baba?”
“Her zamanki gibi, emekli olmayı düşünüyorum. Böylece annen ve ben her zaman planladığımız gibi dünyayı gezebiliriz.”
Annem ona gülümsedi. “Sadece birkaç yıl daha, Clay.”
Ailem okulda tanışmıştı. Babam orada büyük bir futbolcuydu.
Ama annem kardeşim Jake’e hamile kalmıştı. Kaçmaya karar vermişlerdi ve babamın profesyonel bir futbolcu olma hayalleri böylece sona ermiş oldu.
Geçindirmesi gereken bir ailesi varken, babası gibi bir avukat olmaya karar verdi. Ancak seyahat planının heyecanı baş gösteriyordu.
Ön kapı açıldı.
“Merhaba!” diye bağırdı kardeşim koridoru geçerek mutfağa doğru geldi.
Jake ailenin diğer avukatı. Ofisteki uzun bir günün sonunda hâlâ takım elbisesiyle doğruca eve girdi.
“Yemeğe bensiz mi başladınız?”
“Sana bir tabak yaptım, aşkım. Otur da getireyim.”
Annem söylediği gibi yemekleri getirmek için doğruca mutfağa geçti. Herkesin üzerine titremeye alışıktı.
“Ryan’la randevun nasıldı Jamie?”
Zaten her detayını biliyordu. Öğrenmek için aynı gece aramıştı.
“Nasıl gittiğini biliyorsun anne.”
“Sadece telefonda. Ve herkes duymak istiyor.”
Masaya yerleşti ve bekledi. Annem acımasız bir kadın.
“Bradford’da yemek yedik. Gerçekten çok hoştu. Ryan çok tatlı ve cumartesi günü tekrar dışarı çıkma planlarımız var.”
Jake kıkırdadı. “Seni yatağa atmak için yemek ve şarap randevusu peşinde demek.”
Ona baktım. “Kes sesini Jake. Belki de sadece sen böyle düşünüyorsundur.”
Yine kıkırdadı. “Bütün erkekler böyle düşünür Jamie.”
Beni hep kızdırır. Jake ve ben kedi ve köpek gibi kavga ederdik ama yaşlandıkça tartışma ya da benimle alay etmesi haline geldi.
Gözlerimi devirdim. “En azından bir flört hayatım var. Senin için söyleyebileceğimden çok daha fazlası.”
“Orada dur. Daha geçen hafta sinemaya yalnız gitmedin mi? Bu flört olayı yeni oldu. Burada rol yapmayalım.”
Jake’e bu olaydan bahsedenin o olduğunu bilerek anneme döndüm. “Anne!”
Yüzünü buruşturdu. “Kusura bakma! Kardeşine bundan bahsettim çünkü senle gitmeyi teklif etmediğim için kendimi kötü hissettim.”
İç çektim. “Her şey yolunda.” Yemeğimin geri kalanını sessizce bitirmeyi umarak tabağıma baktım.
“Annem bana senin adamın fındık yediğini ve balon gibi şiştiğini söyledi.”
İşte yine başlıyor! ~
***
Carmen ve ben kapanmadan önce dükkanlara girdik.
Yılın bu zamanını seviyordum: süslemeler, yemekler, kokular.
Noel en sevdiğim tatildir.
“Kardeşler en iyi bunu yapar,” diyordu Carmen, “Canını sıkarlar. Özellikle de senden daha uzun süredir hayatta oldukları için sana patronluk taslayabileceklerini düşünen büyük kardeşler.”
“Beni çok kızdırıyor,” diye inledim. “Damarıma basmayı çok seviyor.”
Carmen kıkırdadı. “Jake herkesin damarına basmayı sever. O böyle biri.”
“Belki de yeni ve geliştirilmiş bir versiyonun zamanı geldi. Özellikle de yuva kurmak istiyorsa. Neredeyse otuz yaşında.”
Bu önerinin gülünçlüğüne kahkahayı bastı. Kolunu benimkine geçirdi ve beni bir kostüm dükkanına doğru sürükledi.
“İnternetten baktığım yeni yer burası.”
“Kostüm mü? Asla olmaz!” Kafamı salladım. “Kırmızı bir şey giyip kurtulsam olmaz mı?”
“Herkes giyinecek ve yeni işe alınan kişi sensin. Uyum sağlamak senin işin.”
Daha fazla tartışmadan, beni dükkana soktu ve göz atmaya başladık.
Ona hayır demenin bir anlamı yoktu. Zaten kabul etmeyecekti.
Bir kostümü kaldırdı ve denemem için bana zorbalık etti.
Dükkanın arkadaki soyunma odasına yürüdüm ve değişmeden önce kumaş perdeyi kapattım.
Beyaz kürk süslemeli kırmızı kadife elbise ve uyumlu bir şapka.
Soyunma odasından çıktım ve Carmen’den bir onay çığlığı aldım.
Herkesin Noel partisi için giyineceği konusunda haklıydı, ama yine de biraz rahatsız hissettim.
Carmen ellerini çırptı. “Evet! İşte bu.”
“Hmm, bilmiyorum.” Köşesinde aynanın bulunduğu pencereye doğru geçtim.
Kendime baktım, kostümün üzerimde bu kadar güzel durmasına şaşırdım.
Ani kar yağışı gözüme çarpınca pencereden dışarı baktım.
Tam o zaman onu geçerken gördüm.
Lanet olası Mason Knight. Bu nasıl bir şanssızlıktır?
Yürürken bana baktı ve beni gördüğünde şaşırıp bir daha baktı. Bir dakikalığına birbirimize boş boş baktık.
O pahalı düğmeli paltonun yakasını boynunu ve yüzünü kapatacak şekilde örtmüştü.
Sonra, ortaya çıkar çıktığı gibi, kaybolmuştu.
Carmen pencereye doğru yürüdü. “Dışarıda bir şey mi gördün?”
Omuz silktim. “Hiçbir şey. Hiç kimse.”