Şahane Bekâr - Kitap kapağı

Şahane Bekâr

Natalie K

Bölüm 6

AMELIA

Uyandığımda günü yine Blake ile geçireceğim için heyecanlıydım. Bu yüzden ofislerinin ortamına daha uygun bir şeyler giymeye karar verdim.

Beyaz bir gömlek giyip yüksek bel kalem eteğimin içine soktuktan sonra sadece iş için aldığım siyah topuklu ayakkabılarımı giydim. Zaten başka topuklu ayakkabım da yoktu. İş yerinde genellikle düz, parmak arası terlik giyen biriydim.

Dün gece Jane’e mesaj atıp Blake’ten bahsettiğimde bunun çok komik olduğunu düşünmüştü. Karşılıklı gülüşmelerden sonra, “Bu sadece senin başına gelebilirdi,” dedi.

Evden çıkarken çantama biraz Japon eriştesi koydum. Öğle vaktinde notlara ben olmadan ulaşmalarına izin vermeyecektim.

Bugün şirketlerine dört kutu daha göndereceğimiz için ofisime vardığımda Connor beni bekliyordu.

Saatine bakarak, “Sekiz on beş mi? Blake bekletilmekten hoşlanmaz,” dedi.

Bay Harrington’ın beni bekliyor olmasının ayrıcalığını hissederek yürümeye devam ettim.

“Dinle, buraya erken bile geldim. Normalde sekiz otuzdan önce başlamıyorum,” diye cevap verdim.

Connor bana yetişerek, “Hazır birlikte çalışıyorken gel şunu yedi yapalım,” dedi. “Uymamız gereken bir programımız var.”

Birden durdum. “Yedi mi? Gerçekten mi? Siz kaçta işe gidiyorsunuz ki?” Bu çocuk ciddi miydi?

“Bazen bütün gece çalışıyoruz.”

Neden şaşırdığımı bilmiyordum. New York’taki pek çok firma böyleydi. Müşterilerimin seanslarda şikâyet ettiği şeylerden biri de buydu.

Gece geç saatlere kadar çalışılan uzun mesailer ilişkileri bozuyordu. Kadınlar mutsuz bir şekilde bütün gün çocuklarıyla tek başlarına ilgilenirken kocalar da sanki onlarla evlilermiş gibi diğer çalışanlarla takılıyordu. En tepede olmak zor işti.

Ama benim işim kolaydı. Kendi randevularımı kendim yönettiğim için ofise elimi kolumu sallayarak gelip aynı şekilde çıkıyordum. Kısacası hem hayatımı yaşıyor hem de iyi para kazanıyordum!

Walker binasına vardığımda Connor’ın haklı olduğunu gördüm. Büyük deri koltuğuna oturmuş parmaklarını birbirine vurarak boşluğa bakan Blake pek mutlu görünmüyordu.

Daha biz kapıdan içeri girmeden “Saat kaç oldu?” diye bağırdı.

“Özür dilerim, benim hatamdı,” dedim. Erken gelmem gerektiğini not almamışım.”

“O zaman, yarın sabah yedi diyelim mi?”

Bunun retorik bir soru olduğunun farkındaydım... Ya da benim için bir meydan okuma olduğunun!

Birden, bir planımı hatırlayıp, “Yarın burada olmayacağım,” dedim. “Bir işim var. Eminim ekibim yerime bakması için birini ayarlamıştır.”

Blake tam beni azarlayacakmış gibi kaşlarını çatarken birden Connor’a döndü.

“Git, yarın sabah yediye randevu aldığından emin ol.”

Connor hemen denileni yapmaya giderken, Blake ürkek bir şekilde kapı eşiğinde dikilmeye devam eden bana bakıp kanepeye oturmamı işaret etti.

Masanın üzerindeki kutulardan birini açmaya başlarken, “Bugün oyalanabileceğin bir şeyler getirdin mi?” diye sordu.

Çantamdan küçük dizüstü bilgisayarımı çıkarıp salladım. “Doktora araştırmam için iyi bir fırsat olacağını düşündüm.”

İlgisiz bir şekilde başını sallayıp sekreterini çağırdı. Sekreter saniyeler içinde odaya girip önüme bir içecek koyarken burnuma parfümünün kokusu geldi.

Harika kokuyordu. Elbisesi podyumdan fırlamış gibiydi. Burada sekreterlerin bile benden daha pahalı kıyafetler giydiğini fark edince daha önce hissettiğim tüm güç buhar olup uçtu.

Daha önce görmediğim bir adam kapıdan başını uzatarak, “Blake?” dedi.

Blake adama bakıp hiçbir şey demeden bir okul çocuğu gibi gülümsedi.

Adam takım elbisesinin ceketini çekiştirirken tıpkı benim gibi garip görünüyordu.

“Bugün öğle yemeğinde bize katılacak mısınız diye soracaktım.”

Blake, “Hayır,” deyip önündeki evraklara döndü.

“Şey, bir konuda fikrini almayı umuyordum.”

“O zaman kesinlikle gelmiyorum. Bu muydu yani? Yapacak çok işim var.”

Zavallı adam gülümseyip başka hiçbir şey söylemeden mahcup bir şekilde odadan çıktı.

Üzülerek iç çektiğimi duyan Blake hemen bana baktı.

“Ne?” diye gürledi. Bugün oldukça huysuz görünüyordu.

Sinirden dudağımı ısırdım. Bir öğretmen tarafından azarlanmış gibi hissetmiştim. Bugün neden bu kadar sinirliydi ki?

Verdiğim tek cevap, “Ben bir şey demedim,” oldu. Blake bunun üzerine önüne dönüp evrakları okumaya devam etti. Güzel yüzünde sinirli bir ifade vardı.

Birkaç dakikalık garip bir sessizlikten sonra cesaretimi toplayıp, “Her şey yolunda mı?” diye sordum.

“Evet,” diye iç geçirdi. “Sadece stresliyim. Bu dava hakkında çok şey biliyor musun?”

“Hayır, bana hiçbir şey söylemediler,” dedim. Yalan değildi. Beni neden notların başına diktiklerini ya da iddiaların ne olduğunu bilmiyordum. Her şey çok gizliydi.

“Güzel! Ne kadar az bilirsen o kadar iyi.”

“Nedenmiş o?”

“Davaya dâhil olmadığın için burada olduğunu düşünüyorum. İddialar sen işe girmeden önce ortaya atılmış.”

“Evet, bu mantıklı. En son işe alınan terapist benim. Diğerleri bir süredir oradalar.”

“Hepsi kadın mı?”

“Evet,” diye cevap verdiğimde başka hiçbir şey söylemedi. Nedenini sormak istesem de şu an yeterince cesur hissetmiyordum.

Connor içeri girdiğinde Blake elindeki notları okumaya devam ediyordu.

“Yarın kimse yokmuş. Amelia dönene kadar beklemek zorundayız.”

Blake o güçlü sesiyle, “Ne?” diye haykırdı.

Doğrudan bana bakarak, “Yarın ne işin var?” diye gürledi.

“Şey...” diye mırıldanmaya başladım. Devam etmem için başını salladı. “İngiltere’den yıllardır görmediğim bir arkadaşımla buluşacağım.”

“Bu kadar mı?” diye cevap verdi. “Eminim başka bir gün ayarlayabilirsiniz. Bu, çok önemli. Sana burada ihtiyacımız var.”

“Şey...” diye devam ettim. “Önemli sayılır.”

“Gerçekten mi? Burada neyle uğraştığımızın farkında mısın? Hizmetimizin insanlara ne kadara patladığının?”

Olamaz, bana doğru geliyordu! Ben koltukta oturmaya devam ederken o tüm gücünü ortaya koyarcasına tepemde dikildi.

“Arkadaşım benim için çok önemli. Onu yıllardır görmedim. Yeni bebeği oldu ve buraya sadece bir günlüğüne gelecek.”

Neden bahaneler uydurup açıklama yapıyorum ki? Blake haddini aşıyor. Şu an tam bir pislik gibi davrandığını söylemeyi ne kadar isterdim!

“Eminim başka ziyaretleri de olacaktır.”

Ciddi miydi? Yorumu içimde bir şeyleri tetikledi. Blake kim olduğunu sanıyordu ki? İznimi aylar öncesinden almıştım.

Arkadaşımın bebeği aslında sekiz aylık olmasına rağmen onu hâlâ görmemiştim. Bu yüzden bu fırsatı kaçıramazdım.

Bunun konuşmayı bitireceğini umarak, “Yarın burada olmayacağım,” deyip bir çocuk gibi somurturken Connor’ın masanın karşısından kıkırdadığını duydum.

İnsanların Blake’e karşı çıkmasına alışık olmadığı için bundan zevk aldığı belliydi.

Blake masasının arkasındaki pencereye gidip bize sırtını dönerek yumruklarını sıktı.

Yüzüme bile bakmadan, “Ne veriyorsak iki katını veririz,” dedi.

“Mesele para değil. Bu buluşma benim için önemli.”

Sonraki birkaç dakika boyunca sessizlik oldu. Blake söylediklerimi düşünüyor gibiydi. Omuzlarının inip kalkmasından nefes alıp verişinin hızlandığını görebiliyordum.

Tartışmaya devam etmeyeceğini umuyordum çünkü kaybedeceği kesindi.

Sonunda, “Buluşmadan önce ve sonra buraya gelmeye ne dersin?” dedi.

“Sanırım yedide falan gelip öğle yemeğinde çıkabilirim. Ama sonra beşe kadar dönmem.”

“Yapmamız gereken buysa mecbur yapacağız. Görünüşe göre başka seçeneğimiz yok.”

Zafer kazanmış gibi hissederek, “Bir şey daha var,” diye eklediğimde ikisi de bana baktılar.

“Burada işlerimi hallederken senin koltuğunda oturacağım.”

Connor yüksek sesle gülerken, Blake gözlerini kocaman açtı.

Sonunda, “Peki,” dedi. İşte böyle mağlup olursun!

Masasına yerleşmeden önce dizüstü bilgisayarımı alıp gülümseyerek ayağa fırladım. Blake koltuğuna kurulup bilgisayarımı açmamı gülümseyerek izledi.

İkisi saatlerce belgeleri inceleyip aralarında fısıldaştıktan sonra Connor dışarı çıkıp bizi yalnız bıraktı. Blake masasından kalkıp bana doğru yürüyüp tam bir şey söyleyecekken durakladı.

Ah hayır, yine ne yaptım?

Dudaklarıma bakarak, “O benim kalemim mi?” diye sordu. Kalemi ağzımdan çıkarıp ağır çekimde masaya koydum.

Konsantre olurken hep kalemlerimin tepesini ısırırdım ama bunu Blake’in çok pahalı görünen kalemine de yaptığımın farkında değildim.

Gülümseyip kafa sallayarak, “İnanılmazsın,” dedi.

Yüzsüz gibi, “İyi anlamda mı, kötü anlamda mı?” diye sordum.

Kocaman sırıtarak, “Bunu henüz anlayamadım,” dedi. Gün ilerledikçe öfkesi de azalmıştı. Hâlâ gergin görünse de bunun sadece karakterinden kaynaklandığını düşündüm.

“Connor öğle yemeğine gitti,” dedi.

Başımı sallayarak, “Tamam,” dedim. Çantamda hazır erişte olduğunu söylersem iyice çileden çıkabilirdi.

“Öğle yemeğini konferans salonunda yiyelim,” dedi. Beni ofisten çıkarırken sırtıma koyduğu eli tüylerimi diken diken etti.

Ya elleri sihirliydi ya da vücudum dokunuşlarına çılgınca hormon ve endorfin salgılayarak tepki veriyordu.

Dün bulunduğumuz büyük odaya girerken Connor da güzel bir bayanla peşimizden geldi.

Bizi tanıştırırken, “Amelia, bu Freya,” dedi.

Freya’nın, “Merhaba,” diyerek gülümsemesine aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdim. Sonra hep birlikte masaya geçip Connor’ın getirdiği suşileri yemeye başladık. Adeta yiyebildiğin kadar ye ziyafeti gibiydi.

Hem şirketim hem de alamadığımız ikramiyeler hakkında konuştuk. Görünüşe göre, bu öğle yemekleri çalışma yemeği gibiydi ve her şey şirket tarafından finanse ediliyordu.

Kimse bir şey söylemese de Freya’nın Connor’ın kız arkadaşı olduğunu hemen anladım. Yan yanayken çok rahat görünmeleri, Connor komik bir şey söylediğinde Freya’nın fırsattan istifade koluna dokunması aralarında doğal bir ilişki olduğunu gösteriyordu.

Blake’in neden böyle bir ilişkiye sahip olmadığını merak ettim. Kibirli bir pislik olmasaydı görünüşü ve çekiciliği sayesinde onun da birini bulacağını düşünürdünüz. Aynı derecede güçlü, çekici birini...

Kısa bir öğle yemeğinden sonra işe geri döndüğümüzde, yarın birkaç saatliğine ofiste olmayacağım için Blake bugün akşama kadar burada kalmamız gerektiğini söyledi. Tam bir zorba olduğu için birlikte sadece kısa bir süre çalışacak olmamıza seviniyordum.

Gerçi yemek, manzara, doktora araştırmama devam etme fırsatı gibi güzel avantajları da yok değildi.

Ofisin penceresinden görünen New York manzarası muhteşemdi. Ofisin içindeki seksi zorba manzarası da ondan aşağı kalır değildi.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok