Gözlerini Paris’te hiç tanımadığı bir odada açan Belle, muhteşem bir yabancının yanında uyansa da oraya nasıl gittiğini hatırlamıyordur. Son yirmi dört saatini gözden geçirmeye başlayınca, uçakla aşk şehrine yola çıktığını ve uçağın tuvaletinde tutkulu anlar yaşadığı dominant Alfa’yı nihayet hatırlar. Gelgelelim, Alfa’nın onu kaçırdığını ya da bu sahiplenici kurt tarafından işaretlendiğini bilmiyordur. Daha kötüsü ne olabilir? Kurt adamların varlığından bihaber Belle, onların dünyasını çok yakında keşfedecektir.
Yaş Sınırı: 18+
BELLE
Bavullarımla havaalanında yürürken derin nefesler alıyordum. Ne kadar uğraşsam da kendimi sakinleştiremiyordum.
Uçak yolculuğu yapmaktan nefret ediyordum.
Bu yüzden Noel arifesinden bir gün önce Paris’e on bir saatlik uçak yolcuğu yapmayı hiç ama hiç istemiyordum. Ama annem tatili onunla ve eşiyle geçirmem için bana resmen yalvarmıştı.
Annemin beni sırf suçluluk duygusu yüzünden davet ettiğini biliyordum.
Babam hastalandıktan sonra beni hiç düşünmeden arkasında bırakan annemi beş yıldan fazladır görmüyordum. Tekrar evlenmesi bir yılını, çocuk sahibi olması da başka bir yılını almıştı. Benimle ve babamla ilişiğini tamamen kesmiş, bizi yok saymıştı.
Şimdi tutup görüşmemiz için beni evine davet etmesi gerçekten sinir bozucuydu.
Ama başka kimsem yoktu. Noel’i yalnız geçirmemek için Paris tek seçeneğimdi.
Güvenlikten tahmin ettiğimden daha hızlı geçerek biniş kapımı kolayca buldum. Her ne kadar şansım yaver gidiyor olsa da huzursuzluğumu bir türlü bastıramıyordum.
Hayatım boyunca yalnızca büyükannemin Florida’daki cenazesine gitmek için uçağa binmiştim. İkinci seyahatim ise annemin tanımadığım bir adamla evleneceği düğüne gitmek üzere olacaktı.
Yani uçmak hem korkutucu hem de beni nahoş durumların içine sürükleyen tek deneyimdi. Bu uçuşun da farksız olacağını biliyordum.
Uçağa binmeme yaklaşık yarım saat vardı. Uçağı kaçırmamak için erken gelmiştim. Tekrar bilet almak zorunda kalmak istemiyordum.
Uçağa bindiğimde titreyen ellerime hâkim olamıyordum. Uçuş görevlisi yanımdan geçerken gerginliğimi fark ederek rahatlatıcı bir gülümsemeyle başını salladı.
Ona gülümseyerek karşılık vermek için elimden geleni yaptım.
Nihayet uçağın en arkasındaki koltuğuma ulaştığımda, on bir saat boyunca yanında oturacağım adama baktım. Beni tepeden tırnağa süzerek göğsümde duraksadıktan sonra gözlerime ulaştı.
Sırıttı. “Ah, merhaba.”
Harika. Tek kelimeyle harika.
On bir saat boyunca sapığın teki tarafından dikizleneceğim.
“Merhaba,” diye mırıldandım.
Bay Sapık’ı görmezden gelerek bavulumu alıp baş üstü kompartımanına koymak için havaya kaldırdım. Oturmuş, çırpınışımı seyreden pisliğin bavulunu kompartımanın tam ortasına koyduğunu fark edince sıkıntıyla oflayarak, bir elimle onun bavulunu itmeye çalışırken diğer elimle kendi bavulumu yanına sokuşturmaya çalıştım.
Tam bavulumu sığdırmayı başardığım anda tişörtüm havaya kalktığı için ortaya çıkan belimde iki el hissettim.
Bunu Bay Sapık’ın yaptığını düşünerek uzaklaşmaya çalışacaktım ki belimdeki ellerin kavrayışıyla vücudumdan kıvılcımlar çıkınca duraksadım. Ellerin kime ait olduğunu görmek için başımı hızla çevirdiğimde, karşımdaki adamı süzerken gözlerimin büyüdüğünü hissettim.
Karşımda nefes kesici bir adam vardı. Küçücük uçağın içinde neredeyse gülünç derecede büyük görünüyordu.
Siyah tişörtü ve mavi kot pantolonunu zorlayan kasları, bana spor salonunda epey zaman geçirdiğini söylüyordu. Çikolata kahvesi saçları, koyu yeşil büyüleyici gözleri ve oldukça belirgin bir çene hattı vardı.
Enfes dolgun dudaklarını görünce onunla öpüşmenin nasıl hissettireceğini hayal ederek farkında olmadan ona doğru uzandım.
Ani ve derin bir hırıltı duymamla doğrulup onunla göz göze geldiğimde beni izlediğini fark ettim. Yanaklarım anında kıpkırmızı kesilirken, benim daha fazla utanmama fırsat vermeden konuşmaya girdi.
Derin ve boğuk sesiyle, “Eşim,” dedi. Belimi hafifçe sıkarak derin bir nefes alırken, eğilerek alnını alnıma bastırdı.
Muhtemelen ona tokat atmam gerekiyordu ama bunu yapmak yerine gözlerimi kapatarak sarhoş edici kıvılcımlar bedenimi ele geçirirken, kollarında olmanın tadını çıkardım. Bu kadar iyi hissedebilmenin mümkün olduğunu bile bilmiyordum.
Başını uzaklaştırınca boynuma sokulmak için eğildi. Boynuma daha rahat erişebilmesi için başımı yana eğince, memnuniyetle hırlayarak karşılık verdi.
Ardından tam boynumla omzumun birleştiği noktaya nazik bir öpücük kondurdu. Dizlerimin bağı çözülürken bedenimin tepeden tırnağa uyuşmasıyla nefesim kesildi. Boynumda kıkırdayarak gülümseyince, ben düşmemek için tamamen ona yaslanırken tüm ağırlığımı kollarına aldı.
O anda tam anlamıyla cennetteydim.
Birinin boğazını temizlemesiyle transımdan kurtulunca, nerede olduğumu hatırlayıp ciyaklayarak geri çekilmeye çalıştım. Maalesef, gizemli ve yakışıklı bu adamdan uzaklaşmaya çalışırken, baş üstü kompartımanındaki bavulumu tek elimle tuttuğumu unutmuştum.
Bavulumun bana doğru kaydığını duyunca hızla eğilerek sert köşesinin kafama çarpmasını bekledim.
Ama hiçbir şey olmadı ve birinin, “Dikkat et, güzelim,” dediğini duydum.
Başımı kaldırıp tişörtümün altından belimi tek eliyle saran adama baktım. Diğer eliyle de düşeceğini düşündüğüm bavulumu başımın üzerinde tutuyordu.
Bana gülümseyerek göz kırptıktan sonra bavulumu kompartımana soktu. Elini belimden çekmeden, arkasını dönüp o yoğun anımızda dikkatimizi çekmeye çalışan kadına baktı. Şaşkın görünen kadın boğazını tereddütle bir kez daha temizledi.
Kadın tatlı tatlı gülümseyerek, “Üzgünüm, yerime geçmek istiyorum ve siz koridoru kapatıyorsunuz. Kavuşmanızı bölmek istememiştim. Belli ki uzun zamandır birbirinizi görmemişsiniz,” dedi.
Onu düzeltmek isteyerek daha önce hiç tanışmadığımızı söylemek için ağzımı açsam da karşımdaki adam benden önce davrandı.
Adam yumuşak ve güven veren sesiyle, “Biz de tam yerlerimize geçiyorduk. Koridoru hemen açacağız,” dedi.
Kadın memnuniyetle başını salladı. Bu garip durumdan bir an önce kurtulmak için uzaklaşmaya yeltensem de adam belimi daha sıkı kavradı.
Eğilerek kulağıma, “O kadar hızlı değil. Öyle kolay kurtulamazsın,” diye fısıldadı.
Ardından uçuş boyunca yanında oturacağım serseriye baktı. “Uzaklaş,” dedi.
Muhtemelen biraz önceki yakınlaşmamızı sindirmeye çalışan Bay Sapık, yerinde otururken bize birkaç saniyeliğine bakakaldı. O büyülü anda bizi izlediğini düşünmek beni huzursuz etti.
Bay Sapık, “Ne?” diye sordu.
Yakışıklı adam, “Uzaklaş,” diye tekrarladı. “Orada ben oturuyorum.”
“Anlayamadım? Hiçbir yere gitmiyorum. Burası benim koltuğum.”
Belimi saran adam kısık sesle homurdandı. Bay Sapık’a biletini uzatarak, “Benim koltuğuma geç,” dedi. “Birinci sınıf,” diye eklerken adamın tek kaşını kaldırarak bileti incelemesini izledi.
Sanki adama onun emirlerini tekrar sorgulaması için kafa tutuyormuşçasına tehditkâr ama sakin bir tonda, “Şimdi uza,” dedi.
Sapık herif ayağa kalkmadan bize son bir kez daha baktıktan sonra bavulunu kaptığı gibi göz teması kurmadan telaşla yanımızdan geçti. Sahneyi şaşkınlıkla seyrettim.
Az önce ne oldu böyle? ~Günüm gittikçe garip bir hâl alıyordu.~
Gizemli yeni seyahat arkadaşım beni nazikçe pencere kenarındaki koltuğa doğru iterken, “Geç bakalım, güzelim,” diyerek arkamdan geldi.
Ben yerime oturunca o da yanıma geçti. Biraz önce yaşananlardan dolayı hâlâ şaşkınlık ve utanç içinde olduğumdan, ne diyeceğimi bilemiyordum.
Saçımın bir tutamını kulağımın arkasına sıkıştırıp bakışlarımı kaçırarak, “Biraz önce olanlar için üzgünüm,” diye mırıldandım. “Normalde yabancılarla bu şekilde temas kurmam.”
Gerginlikle güldüm. Cevap vermeyince boğazımı temizledim.
“Peki… Neden birinci sınıf biletinden vazgeçip buraya oturmaya karar verdin?”
Çenemi birden kavrayarak yüzümü kendine çevirdi. Göz göze geldiğimizde elini uzatıp yanağımı okşadı.
Boğuk sesiyle, “Çünkü sana yakın olmak istedim,” dedi. Başparmağını elmacık kemiğimin üzerinde gezdirirken yüzümün her milimini inceledi. “Vay canına, nasıl bu kadar şanslı olabildim?”
Ne diyeceğimi bilemediğim için ondan uzaklaştım. Yanlış duymuş olmalıyım.
“Ne dedin? Anlamadım da.”
Sadece gülümseyerek başını iki yana salladı. “Hiçbir şey. Boş ver güzelim.” Koltuğundan bana doğru uzandı. İki yabancıya göre birbirimize fazla yakındık.
“Ben Grayson. Senin adın ne?”
Sersemlemişim gibi, “Belle,” dedim.
Daha geniş gülümsedi. Kendi kendine, “Belle,” dedi. “Benim Belle’im.”
Gözleri çok güzeldi. Onlara bakmaktan kendimi alamıyordum. Kayıtsızca, “Hımhım,” dedim.
İçten bir kahkaha patlattı.
Acaba komik bir şey mi söyledim?
“Aramızdaki bağın güçlü olduğunu hissedebiliyorum,” dedi.
Bana mı öyle geliyor yoksa adamın söylediği hiçbir şey mantıklı değil mi?
“Ne? Aramızdaki bağ mı?” diye sordum.
Yüzümden saçımın bir tutamını çekti. “Sen o güzel kafanı bu konuda yorma.”
Arkamızdan bir bebek avazı çıktığı kadar bağırınca, adam yüzünden kapıldığım sersemlikten bir kez daha kurtuldum.
Grayson denen adama yakınlığımızı fark edince geri sıçradım.
Nefesini yüzümde hissedebiliyordum.
Hissettiğim kadar garip görünmemek için, gerginlikle gülerek ellerimi kucağıma koydum.
Adam muhtemelen kaçık olduğumu düşünüyordur.
Grayson, “Peki iş için mi yoksa keyif için mi?” diye sordu.